20
Nisan
2024
Cumartesi
SİVAS
Nufus
638.464
Yüz Ölçümü
28.479
İlçe Sayısı
17
Vali

Sivas Sözlü Tarih

Şeyh Merzuban Söylencesi:

Söylenceye göre Şeyh Merzuban ,Xlll.yy ın ikiinci ayrısında yaşamışXlV.yy.başında ölmüştür.Buraya şeyhinin buyruğuyla Horosan'dan gelmiştir.Asıl adı Mahmud Ra Mazruban'dır.Amacı insanları doğru yola çağırmakionlara iyiyi doğruyu göstermektir.

Selçuklu sultanı Alaeedin Keykubat Doğu seferine çıkmıştır.Bir süre kışal denilen yerde konaklar.Gecelri uzaktan uzağa yanan bir ışık ilgisini çekmiştir.Halka sorar Şeyhi sevmeyenlerden biri "Sultanım orada sarhoş bir Şeyh oturur.Gece Gündüz demez içer.Çira onedenle sönmüyor."der.

Sultan daha da ilgilenir.Ertesi gün iki deveye şarap yükler ve Şeyhe gönderir. Devret yakınlarında develerin bir adım bile atmadıkları huzursuzlandıkları görülür. Askerlerde develri kımıldatamazlar.Sonunda: "Bari gidip Şeyhe söyleyelim de yardım etsin."derler.Yanına vardıklarında ilk kez Şeyh konuşur:" Sulatan selam söyleyin,bize öyle şey gerekmez. Bazusu kuvvetli,kılıcı keskin olsun,Develerdeki yüklerin bir dengi yağ,bir dengi bal olsun,cümlesini askere yetirsin taam olsun" der.

Askerler dönüp olanları Sultan anlatırlar,Develrin yükü açıldığında bir dengi yağ,bir denginin bal olduğu görülür.Bunlarla orduya helva pişirilir. Tüm askerler doyar,gene de tükenmez. Bunu üzerine Sultan, Şeyhi tanımak ister. Yanına varıp duasını alır, yola koyulur. Düşmanala yüz yüze gelirler, düşman çok güçlüdür. Sultan yenilmek üzereyken ,Şeyh Merzuban'ın sözü aklına gelir. "Bana yardım edecekti kavlimiz böylemiydi?" diye içinden geçirir. Sağ yanına döndüğünde Şeyhin Yanı başındaki çayda abdest aldığını görür. İşi bitince ayağa kalkar: "sultanım kalbini bozma, zafer senindir" deyip atına atlar; yalın kılıç düşman üsütne varır. Sultanın askerleri de ardından gider. Düşman bozguna uğrar. Seferden dönüşte, sultan gene Şeyhe uğrar. Tekke ile zara arasına boş bir alaan toprak yığdırıp koskoca bir tepe yaptırır.(günümüzde bu tepeye sadaka tepesi denmektedir) Şeyhi buraya çıkarıp, gözünün gördüğü yerleri bağışlayacağını söyler. Divriği yönünü isteyen şeyh ,buraları tekkenin malı yapar. Günümüzde de bu topraklar Şeyh Merzuban Tekesi'nindir.


Günün birinde Alaeddin Keykubad'ın canı kahve ister.CAriye kahveyi pişirip tepsiye koyduğunda eline sürekliiki fincan gelir. Ayırıp tek fincan koyar, dönüp baktığında tepside yine iki fincan vardır. Bu durum birkaç kez yinelenince durumu sultana anlatır.Sözünü bitirmeden kapı açılır.Şeyh Merzuban girer. Şeyh Merzuban günümüzde debir ziyaret yeridir.

Kösdoğan Söylencesi:

Divriği kalesinin egemeni Mengücükoğlu Şahin Şah 'ın Ertuğrul adlı yiğit bir oğlu vardır.Ertuğrul günün birinde geyik avına çıkar,av izlerken karşı yakaya geçer.O sırada adamlarıyla birlikte oradan geçen Belkıs ile karşılaşır.Kız öyle güzeldir ki içine ateş düşer.Belkıs ta bu yiğit delikanlıdan hoşlanmıştır. Ertuğrul atını sürüp babasının yanıan varır, Belkısla evlenmek istediğini söyler; kızın babası din ayrımı gözetip kızı vermezse savaş açmasını ister. Şah Ermeni kralına adamlarıyla durumu bildirir. Kral elçileri güler yüzle karşılar,ikramlarda bulunur. Şahı reddetmeyi hemen göze alamadığınıdan : "Savaş da neymiş? Hiç şahlar şahı kızımı isterde ben vermezmiyim? Yalnız hemen cevaplamam olmaz kızımla da bir konuşayım" der.

Belkıs çoktan razıdır. Ertuğrul Bey gün batımlarında kalenin burcuna çıkar ,okunun ucuna bağladığı mektubu ,Belkıs'a fırlatır. Belkıs da iki gün sonra aynı yolla cevabını yollar. Zamanla Belkıs'ın cevabı gecikmeye başlar. Ertuğrul bey Babsından bir kez daha elçiler göndermesini ister.

Bu kez Kral: Kızımla konuştum o da istekli, ama kızım çok guruludur, erkek çocuğum olmadığından onu bir erkek gibi yetiştirdim. Şimdi o da "ben şahın oğluna varmak isterim, dillerini de dinlerini de kabul ederim ,ancak vaarcağım erkerğinde ne denli yiğit olduğunu görmeliyim diyor." der.

Elçiler biz ağızdan:"şahınızın oğlu diledğinizden de yiğit ,dilediğinizden de merttir. Dileğiniz nedir?"diye sorar.

Kral da "Kalenizin burcundan kalın bir halat gerile Bu halat üç gün üç gece iç yağıyla yağlanaŞahımızın oğlu huzurumuzda bu halata tutunarakboğazu geçip bizim kalemize vara .Bunu başarırsa kızımı veririrm"der.Elçiler durumu Şaha anlatır. Şah bunu kabul etmek istemez oğlunu vazgeçirmek için yalvarmaları fayda etmez Ertuğrul Bey Belkıs'a kavuşmak için her şeyi kabul eder. Hazırlıklar tamamlanır, büyük gün gelir çatar. Ertuğrul halata tutunup karşıya geçmeye çalışır Belkıs'ın yüreği ağzındadır. Ertuğru bey büyük bir gayretle karşıya geçmeye çalışmaktadır. Tam kale burcuna tutunacağı sırada Ermeni kral yanındaki Pehlivanına "kes doğan" diye seslenir. Pehlivanın halatı kesmesiyle Ertuğrul bey uçuruma yuvarlanıp parçalanır. Durumu gören Belkıs ta kendini burçtan atar. Şahin Şah ordusuyla Belkıs Kalesi'ne yürür, kaleyi alır. Kral kaçmayı başarır. Olaydan sonra kalenin adı Kesdoğan olarak anılır.

Günümüzde kalenin duvarlarında kan lekesine benzeyen lekeler vardır bunların aşıkların kanı olduğuna inanılır.

Sultan Gölü söylencesi:

Bir zamanlar Şarkışla'da ouran Ağca Bey adlı varsıl bir kişi Yazları Sultan gölü'nün üst yanındaki Akdağ Tepeleri'nde geçirmektedir.Çok istediği halde bir erkek çocuğu olmamıştır.Tek kızı Sultan'ın üstüne titrer. Sultan da çok güzel biridir.Yöredeki tüm beylerin gözü üzerindedir.Babası bakarki kızını beylerden kurtarmanın yolu yoktur onu erkek kılığına sokar karısıyla kendi ölünceye kadar onu evlendirmemeye karar verir.Cirit,güreş,at koşturma dakızın üstüne yoktur.Kızı tanınmasın diye bey temelli buraya yerleşir; Akçakışla adlı bir köy kurar.

Bahar gelince Kayseri,Karamandan Avşarlar yöreye gelirler. Akdağ'ın üstü Avşarlar'ın çadırlşarıyla renklenir. Günün birinde sürülerini Akdağ çıkaran Avşarlar,Akçakışla'ya yakın bir yerde gecelerler. Herkesin uykuya daldığı aylı bir gecede çobanlardan Külahçıoğlu kavalını öyle bir üflerki, dağ taş kulak kesilir. Sultan'da sese uyanmış, kendinden geçmiştir. Hemen atına atlayıp sese doğru gider. Çobanı bulur. Bir süre söyleşirler. Sultan çobana sevdalanmıştır. Adını sorar; "Adımıza Külahçıoğlu derler Avşarlardanız"der. Kız :"bu tepenin adı Külahçıoğlu koydum. Her Bahar buada bir gece kal ve kaval çal. Al şu çevre sana armağanım olsun, beni andıkça kokla. Ben kızım, adımda Sultan, gönlümün ağası oldun. Sen de beni göğsüne sultan et" der. Atına atlayıp gider.

Çoban ardındann vargücüyle bağırırsa da işittiremez.Yoksul bir çoban olduğu düşüncesiyle Sultan'ın kendisine varmayacağı düşüncesiyle günen güne erir. Diyar diyar dolaşır. Derdini kavalına döker.Ertesi yıl yine Akçadağ'a gelir. Sultan Külahçıoğlu'nun kavalını duyar duymaz atına atlayıp yanına varır, söyleşir koklaşırlar. Bu böyle devam ederken bey durumu öğrenip çok kızar. Kızını bir odaya kapatır. Külahçıoğlu Sultan'ın gelmediğini görünce onu aramaya başlar dağ demez taş demez sonunda yaşlı bir kadın onu Sultana götürür. Sarılıp koklaşırlar ve "Akdağlar'ın namlı karı erirse, Kızılırmak boz bulanık akarsa, kekiklerin tavşanların kokmaya başladığı zaman kaçalım" diye sözleşirler.

Sonunda gün gelir Sultan'ın kulağı kavalın sesindedir. Fırtınalı bir günde kavalın sesini duyar atına atlayıp sese doğru gider, ama ses her defasında değişik yerden gelmektedir. Rüzgarın oyunundan şaşıran sultan atını bir sağa bir sola sürer. Sonunda sesin Turna Dağı'ndan geldiğine karar verir ve o yana gider. Dağ ulaşmak için Kızılırmak'ı geçmek gerekmektedir. Oysa Kızılırmak çoşmuş kabarmıştır. Sultan atını sürer, sulara kapılır bir türlü karşıya varamaz. Sonuda atı havalanır gibi olup kızı karşıya atar .At sakatlanmıştır. Kaval sesi gitgide uzaklaşmaktadır. Sultan deliye döner. Turna Dağı'na yönelir. Bir uçuurm başına varır. Aşağıda da bir ırmak çağıldamaktadır. Ses uzaklaştıkça sultan umutsuzluğa kapılır, otları tırnaklaya tırnaklaya yol almaya çalışır. Tam yaklaştığında ayağı kayar, kızılırmak'ın sularına kapılır. Ertesi gün buralarda gezen avcılar sultanın cansız cesedine rastlarlar. Külahçıoğlu'da yiter gider, bir daha kimse ondan haber alamaz.bundan sonra Sultan'ın düştüğü su Sultan Gölü ,yar da Sultan Yar'ı adıyla anılır.

Dikilitaş söylencesi:

Zara'nın varsıl ailelerinden Hacı Ahmet oğlunu evlendirmektedir. Düğün evinde her şey boldur. Herkes yiyip içmekte gülüp eğlenmektedir. Ertesi gün düğün alayı hazırlanır; güvey samenbaşının elini öper, yola çıkılır. İş beklemeye kalmıştır. Güvey merak içindedir. Arkadaşları güveyi samenin gelişini izlemek için dikilitaş Tepesi'ne çıkarır.

Bir süre sonra samenler görünür. Geleneklere göre samen havaya ateş ederken güveyi vurur. Cansız bedeni yere yuvarlanır. Düğün evi bir anda yasa bürünür. Haberi alan gelin kendini Kızılırmak'ın serin sularına atar. Bir süre sonra Kızılırmak tan çıkarılan ceset güveyin yanına gömülür. İkisi yan yana gömülüdür. Dikilitaş tepesindeki bu mezar günümüzde de kavuşamayanların ziyaret yeridir.

Kaynak: http://okuyan_2.tripod.com/efsaneler/efsaneler1.htm

Yayın Tarihi : 6 Şubat 2008 Çarşamba 15:11:41
Güncelleme :14 Temmuz 2009 Salı 16:09:26

Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?