19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

1 Temmuz’da Vapurlar Neden Düdük Çalar?

İstanbul’da yolu iskele veya liman yakınlarına düşenler, 1 Temmuz günü, sabahın erken saatlerinde vapurların hep birden düdüklerini çaldıklarını duyarlar…

Neden irili ufaklı gemiler, şehir hattı vapurları düdüklerini dakikalarca çalarlar?

Dikkatlice baktığınızda hepsinin bayraklarla süslenmiş olduklarını görürsünüz…

Çocukluk yıllarım Boğaziçi’nde geçtiğinden, iskeleler arasında yolcu taşıyan vapurların o günlerde bayraklarla süslü olduklarını, düdüklerini çala çala kıyı boylarında yol aldıklarını anımsarım…

1 Temmuz günü bayraklarla süslü vapurlar ne zaman düdüklerini çalsalar, aklıma yıllar önce Ayhan Hünalp’ın yazdığı “Vapur Düdükleri” kitabı gelir…

1 Temmuz’un ne önemi var ki, vapurlar gündüzleri bayraklarla, geceleri, adeta bir gelin gibi ışık gösterileri içerisinde düdüklerini çalarlar?

Merak ediyorum; bunu hiç kendinize veya birilerine sordunuz mu?

Türkiye yeryüzünde en çok bayramları olan ülkelerden biridir. Bunların ikisi dini diğerleri Cumhuriyetin kuruluşunun ortaya koyduğu bayramlardır. Bazılarını önemseriz, bazılarının neden bayram olduklarını çoğumuz bilmeyiz… Basınımız da bu bayramları bazen küçük bir haber olarak geçiştirir bazen de söz etmeye bile değer bulmaz!..

Bugün sizlere pek çok kişinin ne olduğunu bilmediği, gerçekte çok önemli bir bayram olan 1Temmuz Kabotaj Bayramı'ndan kısa da olsa söz edeceğim:

Kabotaj sözcük anlamıyla bir devletin kendi limanlarında, kendi karasularında, bayrağını dalgalandıra dalgalandıra kendi gemileri ile ulaşımı sağlama hakkıdır. Uluslararası ticarette kabotajın büyük önemi vardır. Her devletin yabancı ülkelerin gemilerine karşı kendi ulaşım ekonomilerini geliştirebilmek için Kabotaj yasağını uygulamak zorundadır.

Deniz hukuku ve ticareti yönünden Barcelona’da 1921’de bununla ilgili bir sözleşme imzalanmış, ardından II. Dünya Savaşı sırasında 1944’de Chicago Konferansı yapılmış ve katılan devletler önemli kararlar almışlar.

XVI. yüzyılın ortalarında İngiltere, Deniz Ticaret Hukukuna dayanarak ilk kez Kabotaj hakkını kullanmış ve onu diğer devletler izlemiştir. Avrupa’da deniz hukuku yönünden, kendi çıkarları doğrultusunda böylesine gelişmeler olurken, Osmanlı devleti bu hakkını 1535’de kapitülasyonlar yoluyla yabancı devletlerin yararlanmasına bırakmıştır!.. XVI.yüzyıl Osmanlının en muhteşem yılıdır; Avrupa’yı fethettiktik, Viyana kapılarına dayandık, onları titrettik diyenlerin, yazanların kulakları çınlasın!..

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun hemen ilk yıllarında Atatürk, Osmanlının bir zamanlar bol keseden verdiği bu hakkı yabancıların tekelinden kurtarmaya kararlıydı. Bir devlet düşünebiliyor musunuz ki; kendi karasularında, kendi limanları arasında gemilerini dolaştıramasın, yolcu taşıyamasın?

Lozan Antlaşmasının peşinden; “Türkiye sahilinde, nakliyatı bahriye ve limanlarla karasuları dâhilinde icra-i sanat ve ticaret hakkında” isimli kanun ile Türkiye, limanlarına hâkim olmuştur. Kısacası, Osmanlının verdiği kapitülasyonları tanımamıştır. Bu yasanın hemen peşinden Birinci İzmir İktisat Kongresinde alınan bir kararla limanlarımızda, bayrağımız dışında başka devletlere ait gemilerin ticaret yapması engellenmiştir. Bundan böyle yeni Türkiye Cumhuriyeti kıyılarının bir ucundan diğerine yolcu ve yük taşımak, kıyılarda, limanlarda römorkör kılavuzluğu yapmak ve doğrucası her türlü hizmet Türk bayrağı taşıyan gemilerimizin olmuştur. Bunun bir başka önemli yönü de karasularımızda her türlü deniz ürünlerinin bizim tarafımızdan elde edilmesi, denizden kum, çakıl çıkarılması, dalgıçlık hizmetlerinin yanı sıra gemi personelinin de Türk vatandaşı olma koşuludur…

Kabotaj Bayramı 1 Temmuz 1926’dan itibaren kutlanmaya başlamıştır…

Türkiye’nin en doğal hakkını kullanmaya kalkması, bunun için yasalar çıkarmasından Avrupa ülkeleri hiç hoşlanmamıştır. Ne var ki, İsmet İnönü’nün başında bulunan delegeler, Lozan Antlaşmasında bu hakkı onlardan almıştı. Yapacakları bir şey de yoktu…

Osmanlıyı savunanlar, Atatürk ve İsmet İnönü’yü akıllarınca tenkit etmeye, yermeye kalkışanlar oturup tarihi öğrensinler ve düşünsünler… Osmanlı kılıç sallamış ama ekonomi yönünden Avrupa’ya yenik düşmüş, kıyılarını bile onlara terk etmiş!..

Ne garip değil mi?

Yeni Türkiye Cumhuriyeti kendi kıyılarına hâkim olduktan sonra Anayurdu demir ağlarla örmeyi ön plana almıştır. Bunun için Onuncu Yıl Marşı bile yazılmıştı…

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Ana yurdu dört baştan
.

II. Dünya Savaşından sonra ABD, az gelişmiş ülkeleri hegemonyası altına almak için Marshall yardım planını uygulamıştı. Demokrat Partinin ilk yıllarında memlekete ithal edilen taşıma, ziraat araçları deniz ve demiryollarının geri plana itilmesine neden olmuştur. Karayollarının yapımıyla taşımacılık ağırlık kazanınca demiryolları hemen hemen atıl duruma getirilmiştir. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin denizcilik sektörü de ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

Deniz ve demiryollarının yerine karayollarından kimlerin çıkar sağlayıp zengin oluğunu bilen bilir ama bizim gibi vatandaşlar nedense bilemez…

Boğaziçi iskeleleri arasında yolcu taşıyan şehir hattı vapurları yavaş yavaş ortadan kalktı. Anadolu’nun limanları arasında yolcu ve yük taşıyan gemiler de kızağa çekildi. Türkiye’de bakanlık sayıları azaltılıp çoğaltılırken denizlerle çevrili ülkemizde bir Deniz Bakanlığı yok… Müsteşarlıkla idare edilmeye çalışılıyor. Bugün kriz içerisindeki komşumuz Yunanistan’ın deniz taşımacılığı dünyanın ve bizim limanlarımızda cirit atıyor… Haklı olarak da kazanç sağlıyor…

Yazımıza Kabotaj Hakkı diye başlamıştık. Acaba Kabotaj hakkımızdan yeterince yararlanıyor muyuz?

İsmet İnönü’nün meşhur sözünü sırası geldikçe sık sık yinelerim: "Haydi canım sende"!..


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 10 Temmuz 2011 Pazar 10:23:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.242.65.xxx Tarih : 10.07.2011 16:10:57

Saygıdeğer yazar deniz ve denizcilikle ilgisi olmayan pek çok kimsenin bilmediği ilginç bir konuya değinmiş. Evet, 1 Temmuz 1926 tarihli Kabotaj Yasası Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle Atatürk'ün başarılarından biridir. Ne var ki, yakın bir zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait bir şirket olan İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) özelleştirildi ve şirketin yarı hissesini yabancı bir şirket aldı. Kabotaj Yasasına aykırı bu durum hukuki bir sorun yaratmayacak mı? Konuyu hukukçu arkadaşlarımızın dikkatine sunmak istedim.


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.38.xxx Tarih : 10.07.2011 11:44:09

Hocam ellerine saglik"Merhum Ismet Inönü,nün o meshur lafiyla baslayim.Haydi canim sende,Senin sayende kabotaj bayrami ,ni ögrenmis oldum.Bu yasima kadar geldim bu bayrami duymadigim gibi bilmiyordum ve de tanimiyordum..Sayende kabotaj bayramini ögrenmis oldum,Sen sag ol var ol.

Dediginiz gibi dünyada cok zengin bir deniz sahiline sahibiz.Fakat ne yazik,ki deniz tasimaciligimiz yok denilecek kadar azdir.Oysa en az Yunanistan kadar bir deniz tasimaciligimiz olmasi gerekliydi ve lazimdi.Almanya,nin icinden gecen ren nehri var.O ren nehri tasimacilikta bir otoban,dan farki yok.

Yük gemileri haril haril calistigi gibi,Ayriyeten turizm sektöründe kullanilarak gemilerde gezdirilmektedir.Oysa Türkiye,nin dörtte ücü deniz ile cevrili bir ülke.Dogru dürüst deniz gezileri tertiplenirse turizm bir kat daha gelismis olur.Cünkü turizm cenneti denilen bir ülkeye sahibiz.

yazinda gecen on yil marsi,da,Mükemmel.Bölücülük yapip Vatani bölmek isteyenlere duyurulmasi gereken bir örnektir.Bu Vatan kolay kolay kurulmadigini ve kolay kolay haklar alinmadigini göstergesidir.Onun icin bölücülük yapmadan dil din irk ayirimi yapmadan hepimize yetecek kadar büyük bir ülkedeyiz sahiplenelim saygilarimla.