4
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Haşhaşiler (!) (Haşişiyye) ve Hasan Sabbah!..

Ülkemizde liderler beklenmedik anlarda öyle sözler söylüyorlar ki, insanın kafası karışıyor. İşin en komik yanı; dinleyenlerden bazıları da söylenenin ne anlama geldiğini bilmeden bilir görünüyor. Sonra da bizim lider ne çok şey bilirmiş diye alkış tutuyor. İş bununla kalmıyor; sözün ne anlama geldiğini veya neyin kastedildiğini toplumun anlamayacağını sanan köşe yazarları da kendilerince ahkâm kesiyor, engin bilgilerini (!) ortaya döküyorlar. Bundan böyle yeni bir konu çıkmasının sevinci içerisinde toplumu aydınlatmaya (!) kalkıyorlar. Bazen doğru bazen de yanlış yazınca komik duruma düşüyorlar.

Meclisimizde Salı günleri liderlerin yaptığı grup toplantıları teatral bir üslupta sürüp gidiyor... Ortamı germek için bilerek veya bilmeyerek ellerinden ne gelirse ortaya döküyorlar. Kısacası yeni yeni inceler (!) saçıyorlar. Birbirlerine hakaret ediliyorlar, gerçekleri çarpıtıyorlar ve sonra da siyaset yaptıklarını sanıyorlar. Gündemdeki asıl konu işlerine gelmiyorsa, ona hiç değinmeden başka bir cevheri ortaya atıyorlar…

AKP grubunun meclisteki son Salı toplantısında Başbakan, çete veya devlet içerisindeki gizli yapılanma diye tanımladığı cemaatçileri, yargı kurumlarını ve beğenmediği savcıları eleştirirken ortaya Haşhaşiler diye Büyük Selçuklular dönemindeki bir örgütten söz etti. Anlaşılan Haşhaşiler ile birilerini özdeşleştirdi. Böylece her şey bir anda unutulup yeni bir gündem yaratıldı (!).

Başbakan Haşhaşiler derken acaba kimi kastetmiştir?

Gizli örgüt, devlet içerisindeki çeteler dediğinin yeri gelmiş ismini mi koymuştu?

Başbakan tarihe karışmış bu tarikat ile günümüzdeki cemaatçiler arasında bir bağlantı mı kurmuştur?

Yoksa Haşhaşileri ve onların lideri Hasan Sabbah’ın benzeri günümüzde var mı?

Tarihte Haşhaşilere karşı çıkarılan bir de Cavlakiyeler var, ancak ondan söz etmedi.

Başbakan grup toplantısında tam olarak şöyle demişti;

Büyük Selçuklu Devletinde Haşhaşiler denilen gözü dönmüş gizli bir örgütün devlet bünyesini nasıl esir almaya çalıştığını, gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini, asırlar önce millet olarak yaşadık ve gördük. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sinsi virüslere, devlet bünyesini terk etmeye yönelik sızıntılara asla geçit vermez ve vermeyecektir.”

Benim merak ettiğim; Başbakan Haşhaşiler derken kendisini dinleyen, alkışlayan partililerden kaçının Haşhaşiler’in ne olduğunu bildiğidir. Toplum olarak tarih bilincinden biraz yoksun olduğumuzdan dinleyenlerin XI. Yüzyılda Büyük Selçukluların en büyük derdi olan ve bir türlü baş edemediği tarikatın kurucusu Hasan Sabbah’ı bildiklerini pek sanmıyorum.

Bu yüzden de bu konuyu elimden geldiğince araştırdım ve sizlerle paylaşmak istiyorum.

Haşşaşiye sözcünün aslı “Haşişiyle” olup kuru ot anlamına gelen Haşiş’ten türetilmiştir. Müslümanlar bu sözü uyuşturucu özelliği bilinen Hint keneviri ve ondan elde edilen esrar için kullanmışlardır. Böylece Haşişiyye, esrarkeş anlamındaki Haşişi’den gelmiş, sonra da bir topluluğa yakıştırılmıştır. Haşişin, Haşişiyyûn, Haşşaşin ve Haşşaşiler de buradan çıkarılan kelimelerdir.

XI. yüzyılda Büyük Selçukluların hükümranlığı sırasında İsmaili tarikatına bağlı Hasan Sabbah tarafından 1090 yılında din kisvesi altında bir terör örgütü kurulmuştur. Fatimiler içerisindeki hizipleşmenin sonucu ve siyasi bir güç olarak ortaya çıkmış, etrafı kasıp kavurmuştur. Müslümanlığa sığınarak siyasallaşmış ve sonra da çıkar sağlamaya yönelik eylemler başlatmıştır. Bu yönde suikastlardan, insanların canına kıymaktan da kaçınmamıştır.

Cahil halk üzerinde kısa zamanda etkisini göstererek Suriye ve İran’a yayıldıktan sonra Anadolu’da kendilerine uygun ortam bulmuşlardır. Ancak Anadolu’da o sırada güçlü bir Selçuklu devleti vardı. Buna rağmen sarp yerlerdeki kalelerinde kendilerine özel bir yaşam sağlamışlardır. Daha doğrusu devlet içerisinde devlet oluşturmuş, Selçukluları kendilerine çaresiz bırakmışlardır. Haçlılara ve Moğollara yönelik saldırılar, suikastlar düzenlemişlerdir. Bu örgüt Büyük Selçuklu ve Abbasi soyundan gelen birçok üst düzey insanı öldürmüş, Sünniliğin baş düşmanı olarak tanınmıştır. Bu yüzden bazı batı dillerinde suikastçı anlamına gelen “Assasin” sözcüğü ile tanınmışlardır.

Hasan Sabbah’ın kurduğu tarikata Haşhaşiler denilmesinin asıl nedeni kendisine körü körüne bağlı müritlerine haşhaş içirerek, onları kendilerinden geçirerek çıkarları uğruna kullanmış olmalarıdır. Hasan Sabbah Mısır’da bulunduğu sırada orada yaşayanlardan bazılarının bir bitki içerek kendilerinden geçtiklerini görmüş ve o bitkinin tohumlarını beraberinde getirmiştir.

Tahran yakınlarında oldukça sarp, ulaşılması çok güç olan bir tepedeki Alamut kalesini ele geçirmiştir. Mısırdan getirdiği haşhaşın tohumlarını da orada yeşertmeye başlamıştır. Bununla da kalmayarak; ele geçirilmesi çok zor olan bu kalede adeta yalancı bir cennet oluşturmuştur. Çeşitli meyve ağaçlarının, çiçeklerin olduğu bu yerde kaçırdığı birbirinden güzel kızları birer seks kölesi yapmıştır. Hasan Sabbah ele geçirilmesi çok zor olan kalede müritleri, fedaileri ile birlikte yaşamış, onlara ürettiği uyuşturucu içirerek her istediğini yaptırmıştır.

Hasan Sabbah müritlerini haşhaştan ürettiği esrar ile uyuşturduktan sonra onları kaldıkları yerlerden yalancı cennetinin bahçelerine taşıyormuş. Müritler uyandıklarında kendilerini böyle bir ortamda buluyorlarmış. Canlarının çektiği kızlarla beraber olduktan ve zevk içerisinde saatler geçirdikten sonra yine esrar verilerek uyutuluyorlarmış. Eski yerlerinde gözlerini açtıklarında kendilerini cennete gidip geldiklerini sanıyor, kendilerine bunu bahşeden Hasan Sabbah’a daha çok bağlanıyorlarmış. O cennete bir daha gidebilmek için de Hasan Sabbah’ın verdiği her emri kusursuz yerine getiriyorlarmış. Ancak sonsuz zevklerinin doruğa ulaştığı cennete gidebilmek için de bir an önce Hasan Sabbah’ın gözüne girerek ölmek istiyorlarmış. Nitekim bir gün oraya gelen Selçuklu elçisinin gözleri önünde müritlerinden birini çağırmış ve at kendini şu yardan aşağı demiş. Yeniden cennete gideceğini sanan müridi hiçbir şey düşünmeden kendini uçurumdan aşağı atıvermiş...

Bu yalancı cennet sayesinde Hasan Sabbah etrafındaki bir an önce ölmek isteyen fedailer ordusu ile suikastlar düzenlemiştir. Hasan Sabbah’ın ortadan kaldırmak istediği kim olursa olsun suikasta uğruyor ve çoğu da öldürülüyormuş. Kurtulanlara yeniden suikast yapılıyormuş. Başarılı olamayan fedailer yakalanarak idam edilirken, cennete girecekleri için mutlu ölüyorlarmış. Hasan Sabbah’ın kurmuş olduğu bu Haşhaşilik tarikatının müritleri, kendi çağlarında birçok Selçuklu devlet adamına suikast düzenlemiş ve amaçlarına ulaşmıştır. "Suikast" kelimesinin İngilizce karşılığı olan "Assasinate" kelimesi bu tarikatın isminin İngilizce’deki karşılığıdır.

Hasan Sabbah, yalancı cenneti sayesinde kendisine ölümüne bağlı fedailer ordusunu büyüterek tarihin görmediği şekilde kurduğu caniler ordusunu haşhaşın yardımıyla kurmuştur. Selçuklular onlarla başa çıkamayınca karşılarına Cavlakiyeleri çıkarmışlardır. Böylece Cavlakiye tarikatını da çıkarlarına alet etmişlerdir. Onlar da dinin alet edildiği bir başka siyasi güç olmuşlardır. Cavlakiye tarikatına bağlı olanlar saçlarını, sakallarını, bıyıklarını, kaşlarını kazıyan tarikat ehlileridir (!) Günümüzde kullanılan cascavlak sözü de onlardan yadigârdır. (!)

Ne gariptir ki, aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen günümüzde bazıları meyve bahçeleri içerisinde birbirinden güzel hurilerin kol gezdiği, Kevser şaraplarının içildiği cenneti tahayyül etmektedir. (!)

Bu tarikatın kurucusu Hasan Sabbah’ın asıl ismi Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyin bin Sabbah el-Hamari’dir (1034-1124). Büyük Selçuklu Devleti zamanında yaşayan Hasan Sabbah’ın gençliği çeşitli çelişkiler içerisinde geçmiş, İslamiyeti kendince sorgulamış, tarikat ve mezheplerle ilgili birçok toplantıya katılmıştır.

Hasan Sabbah’ın İran’ın Kum şehrinde doğduğunu kaynaklar belirtirse de bazı tarihçiler onun Kûfe’den göç ettiğini ileri sürmüşlerdir. Zamanın önde gelen medreselerinde eğitim görmüş, çağın her türlü bilimini öğrenmiştir. Rey şehrinde Şii inancının önderleriyle bağlantı kurmuş ve bu inanca yakınlık duymuştur. Dini çalışmalarını daha da geliştirmek için Fatimiler’in hâkim olduğu Kahire’ye gitmiştir Orada İsmail mezhebinin gizemli sırlarını öğreten Rar’ül Hikmet’e devam etmiştir. İran’a döndükten sonra bir süre Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün emrine girdiği söylenmişse de bu tam olarak netleşememiştir.

Hasan Sabbah otuz üç yıl yalancı cennetinde hüküm sürerek çevresine sözcüğün tam anlamıyla bir bela olmuştur. Sonunda 1124 yılında öldüğünde arkasında güçlü silahlı bir güç bırakmıştır. Haşhaşiler Anadolu’nun Moğol istilasına kadar ayakta kalmıştır. Alamut Kalesi Moğol hükümdarı Hülagu Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince o yıllarda yeni keşfedilen kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak orada havuzlar oluşturulmuş ve sonra da içerisine doldurdukları patlayıcılar ateşe verilmiştir. Böylece 1256 yılında Haşhaşileri acımasızca katlederek bu tarikatın kökünü kazımıştır.

Başbakan’ın Salı toplantısında değindiği Haşhaşiler (Doğrusu Haşişiyle olacak) sözünü bazıları üzerine almış olacak ki; Fethullah Gülen'in onursal başkanlığını yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, Erdoğan'ın "Haşhaşiler" sözlerine sert tepki göstermiştir.

Hizmet 50 yıllık süreci içerisinde hesabını her yaptığıyla halka veren bir gönüllüler teşekkülüdür. Attığı her adımı milyonların önünde atan bir harekettir. Hiçbir zaman haşhaşiler diye tabir edilen karanlık örgüt olarak tarihe geçmiş olan, hedefleri cinayet olan ve bütünüyle toplumda bir virüs olarak tarihe geçmiş olan bu katiller topluluğuyla hizmetin telif edilmesi söz konusu olamaz.

Eğer hizmet 50 yıllık yolculuğu sırasında, iddia edilen örgüt gibi çete gibi karanlık ve çirkin işlerden bir tekiyle yargılanıp bununla alakalı ispata muhatap olsaydı, bugün bu hareket 160 ülkede gönüllüleriyle Türkiye’nin gönüllü lobisini yapan bir kurum haline gelemezdi. En ufacık bir güvensizlik, şeffafiyet size yapıla gelen desteklerin bütününü keser ve yürüdüğünüz yolda sizin yalnız hale getirir. Ancak elde herhangi bir delil, belge olmadan, bir kitleyi itham eden söylem üretmek, milyonlarca gönüldaşı olan bir anlayışı, bir düşünceyi, çeteyle, örgütle itham etmek ve yine yapılan bütün bu faaliyetleri görmezden gelerek, alabildiğine yanlış tarihi tanımları referans vermek fevkalade üzücüdür.”

İnsan yine de düşünüyor, Başbakan bu sözü neden söyledi, Gazeteciler ve yazarlar vakfı neden tepki gösterdi?

Haşhaşilere karşı Cavlakiler de ortaya çıkacak mı?

Haşhaşiler suikast düzenliyor, adam öldürüyor ve yalancı cennette yaşıyorlardı. Artık devir devran değişti; suikastın yerini kasetler, düzmece belgeler mi aldı?

Belki bir bilen çıkarda aklı karışanları aydınlatır…

Not; Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde Mustafa Öz’ün konuya açıklık getiren bir maddesinin yanı sıra geniş bir kaynakça vermiştir. Hasan Sabbah hakkında Abdülkerim Özaydın’ın yine aynı ansiklopedi de geniş kaynakçalı maddesi bulunmaktadır. (İslam Ansiklopedisi, C.16, s.3 47-350; 418-419)


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 18 Ocak 2014 Cumartesi 18:41:51


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
corrector IP: 124.188.232.xxx Tarih : 20.01.2014 16:33:11

yakin zamanlarda, samimi olmadigim fakat okullardan hayattan tanidigim bazi arkadaslarimin gulen cemaatine bagli olduklarini facebook'daki taraflarini belli eden dobra dobra yazdiklari yorumlarindan ogrendim. ama sok olmamistim. onlarin boyle olabileceklerini az cok tahmin ediyordum. fakat bazilarimizin yorumlarina sok oluyorum.

simdi dine bakisimizin en azindan "laik" oldugunu farz edersek, baska bir gazete de cikmis fakat fevkalade sekteryan, otekilestiren ve bir dini baska bir dine karsi kiskirtmaya alet eden YANLIS bir teoriyi burada belirtmenin amacini anlamis degilim. bunun "ogretmek veya ogretmeye katkida bulunmak" oldugunu sanimiyorum. bu yorum yazilmadan once hic bir arastirilma yapilmamistir diye iyimser dusunmek istiyorum. yine de boyle bir etki veya tepkinin yazilmasini hic beklemedigimden dolayi buna resmen sok oldum.

bu arada Tanriya inanan bir dinsiz oldugumu tekrar soyleyeyim.

Ben de bu "hashasi" konusunu fazla bilmiyordum. bilgim sadece Amin Maalouf'un Semerkant adli kitabindan idi.Ama simdi usenmedim wikipedia'a (ingilizcesine) bakiverdim. http://en.wikipedia.org/wiki/Assassins

ve "Hasan Sabbah'ın fedailere uyuşturucu vererek onlara cenneti yaşatması" tezini ilk yazanin Marco Polo oldugunu ogrendim.ve cok ilginc: baska bir yazar Edward Burman "Hashasiler - Islamin Kutsal Katilleri" (The Assassins – Holy Killers of Islam) adli kitabinda da demiski: "bu hikayeler
Ismaili mezhebinin dusmanlari tarafindan cikarilmis ve hicbir musluman tarihci veya musluman kaynak tarafindan kullanilmamistir". Ismaililerin dusmanlari hem
sunni Selcuklular idi ama hem de hacli seferleri ile gelenler idi.


Yılmaz Ergüvenç IP: 78.181.129.xxx Tarih : 20.01.2014 11:39:02

Sevgili Erdem, yine güzel üslûbunla günümüz olaylarını tiye alarak Hasan Sabbah olayını çok güzel döktürmüşsün. Bu hikâyeyi çocukluğumuzun çizgi romanlarından başlayarak hep okuduk. Ne var ki Radikal'in 19 Ocak Pazar nüshasında tarihçi Ayşe Hür, Haşhaşiler olarak anılan grubun terör olaylarını gerçekleştirdiğini ancak Hasan Sabbah'ın fedailere uyuşturucu vererek onlara cenneti yaşatmasının hayal ürünü olduğunu, Alamut Kalesinin fethinde cennet bahçesine falan rastlanmadığını, uyuşturucu alan cengâverin savaşamayacağını, bunların Hasan Sabbah'ın mensubu bulunduğu Şii-İsmailî mezhebe karşı olan Sünnî-İslâm yazarlarının hayallerinin ürünü olduğunu yazıyor. Tüm İslâm mimarlarını kapsayan ''Ağa Han Mimarlık Ödülleri''nin Şii-İsmailî mezhebi imamı Ağa Han'ın oğlu Ali Han tarafından kurulduğunu ve organize edildiğini, her 3 yılda bir İslâm yapıtları mimarlarına ödüller verildiğini de anımsayalım.


Yılmaz Ergüvenç IP: 85.103.148.xxx Tarih : 21.01.2014 11:26:35

Ben sadece bir tarih makalesini nakletmekle yetindim. Hasan Sabbah'ın 1090'larda yaşadığını, Marco Polo'nun seyahatlerini 1270'lerde yaptığını ve bir söylentiyi dile getirdiğini de unutmayalım.