4
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Hocam Prof.Dr.Halet Çambel’in ardından…

Ölüm insanların kaçınılmaz kaderi…

Hepimiz ölümün er veya geç bize ulaşacağını bilsek de, yine de hırslarımızın peşinden koşuyor; dünya malı dünyada kalır sözünü nedense aklımıza bile getirmiyoruz. Oysa insan son ana kadar yaşadığı topluma faydalı olabilmeli, ardında güzel izlenimler bırakabilmelidir. Bunu başta siyasiler olmak üzere çoğu insanımız nedense düşünmüyor…

Yaşamını hiçe sayarcasına memleketi için savaşmış, yurdunun güzelliği için uğraşmış, eserler vermiş olanları yalnızca onu bilenleri, tanıyanları takdir ediyor. Güzel insanlar peş peşe bu dünyayı terk ediyor. Prof. Dr. Halet Çambel’de onlardan biri...

Hocam olmasından ötürü her zaman övündüğüm, kendisinden çok şey öğrendiğim ve yakın zamanlara kadar da görüştüğüm gerçek bir bilim kadınıydı. Son olarak değerli eşi Ağa Han Mimarlık Ödülünü kazanan Nail Çakırhan’ın ölümü üzerine yazdığım yazı nedeniyle telefonla konuşmuş, yazımı beğendiğini söylemişti. Onun söyledikleri benim için onurdu.

Prof. Halet Çambel’i İstanbul Üniversitesi arkeoloji bölümüne girdiğim yıl tanımıştım. Kurduğu Prehistorya kürsüsünün başkanıydı. Dünyaca ünlü arkeolog Prof. Dr. Kurt Bittel ile bize arkeolojinin erken dönemlerini anlatmıştı. Birlikte olduğu çok değerli asistanları vardı. Ufuk Esin (Rahmetli Prof), Mark Glazer (ABD’de Prof), ve Prof. Güven Arsevük… Bugün yeri doldurulamayan son derece değerli bilimsel bir kadroydu…

Değerli hocamın biyografisini öğrenmek isteyenler çoğu yerde bulabilir ve okuyabilir. Bu yazımda onunla ilgili anılarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öğrenci olarak derslerine girdiğimde diğer hocalarımızdan çok farklı olduğunu anlamıştık. Arkeoloji eğitimine devam edeceksek, arkeoloji literatürünün Almanca olduğunu ileri sürerek bu dili öğrenmemizin şart olduğunu söylemişti. Ancak, Türkiye’deki eğitim sistemine göre yabancı dil öğrenmenin hiç de kolay olmadığını o da biliyordu. Yine de kendi çabamızla bunu başarmamızın şart olacağını kafamıza işliyordu. Bir gün asistanı Ufuk Esin ile birlikte kucak dolusu yabancı dilde yazılmış arkeoloji kitaplarıyla derse girerek elindekileri sınıfa dağıtmış, sonra da bizlere kitap, makale fişlemesinin nasıl yapılacağını en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı. O zaman bilimsel veya popüler kitap veya makale kaynakçaları ile dip notlarının nasıl yazılacağını birkaç ders boyunca öğretmişti. Bugün dahi bilimsel bir makale yazarken hocamın öğrettiklerini dikkate alarak dip notlara ve kaynakçalara büyük özen gösteririm. Bunu bizlere öğreten hocama sonsuz teşekkürler ederim.

Günümüzde arkeoloji eğitimi almamış bazılarının kaynakça ve dip notları nasıl yazdığını görüp gülerken, Çambel’in rahle-i tedrisinden geçmenin ayrıcalığını çok daha iyi anlıyorum.

Bir süre sonra, bizlerin de desteklediği 27 Mayıs darbesi olmuş, hocamız derse girmemişti. Öğrendik ki, darbe hükümeti 147 öğretim üyesiyle birlikte Çambel’i de görevden almış… Gerekçe; o zamanlar büyük suç sosyalist veya ne derece doğrudur bilinmez, komünist fikirleri benimsemiş olmasıymış!... Bu yönde itham edilen hocamız son derece varlıklı bir ailenin kızıydı, Arnavutköy Kız Kolejinde okumuş, Avrupa’da eğitim görmüş ve Arnavutköy’deki ünlü kırmızı yalının sahibiydi. Oysa bizlere prehistorya dışında bu konularda tek bir kelime etmemişti. Ne gariptir ki, komünist veya sosyalist olmak o günlerde büyük suçtu (!). Komünistim veya sosyalistim diyenlere Moskova’ya Moskova’ya diye bağırıldığı günlerdi. Sanırım bunu söyleyenlerin o ideolojinin ne olduğundan haberleri bile yoktu… Belki Karl Marks’ın ismini biliyorlardı ama Kapital’i okumamışlardı.

Arkeoloji bölümüne girmeden önce iki yıl İstanbul Hukuk Fakültesinde okumuş, lise mezunları o günlerde yedek subay olduklarından askere gitmiştim. Yedek Subay öğrencisi olduğum günlerde 1 Mayıs pazara rast gelmiş ve bizler o gün izinli çıkarılmamıştık. Gerekçe ise çok komikti; 1 Mayıs’ta komünistler sokaklara çıkar, azarlar, etrafa zarar verirler… Bu yüzden biz de hazır kıta olarak okulda tutulmuştuk (!) Bir olay çıkarsa müdahale edecekmişiz!

Meğer ne garip ve ne de akılsızca, bilinçsiz günler yaşamışız… Şimdilerde çok daha iyi anlıyorum.

Prof. Halet Çambel’in görevden alınmasından sonra prehistorya dersini verecek hocamız yoktu. Böyle olunca da dersler boş geçiyor ve dolayısıyla eğitimimiz bir yıl sarkacaktı. Birkaç arkadaş düşünüp kendimizce bir çare aramış ve sonunda ders yılı başında bizlerden prehistorya dersi için harç alındığını ve fakültenin de bunun için hoca bulması gerektiğine karar vermiştik. Bir bildiri hazırladık ve bütün gazetelere giderek derdimizi anlattık. Ertesi günü gazetelerde arkeoloji öğrencileri zor durumda diye haberler çıkmaya başlamıştı. Basındaki bu yazılar üzerine bize İngiliz Arkeoloğu J. Melleart ders vermek üzere üniversiteye davet edilmişti. Yılsonuna doğru de prehistorya dersinden başarıyla geçtik. Toprağı bol olsun J. Mellaart da hemen hiç birimizi sınıfta bırakmamıştı. İkinci ders yılında daha çok sempati duyduğum Klasik Arkeoloji bölümünü tezli olarak seçmiştim. Bu sırada darbe hükümeti de yaptığı yanlışı anlamış olacak ki, başta Prof. Halet Çambel olmak üzere 147 öğretim üyesinden çoğu üniversitelerine geri dönmüşlerdi.

Üniversiteyi bitirdikten sonra, Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel’in tezli öğrencisi olmama rağmen Çambel ile bağlantım hiçbir zaman kopmadı. Karşılaştığım sorunlarda hep ona başvurmuştum. Kendisinin Hitit yerleşim alanı Adana Karatepe kazılarındaki başarısını gördükçe, yayınlarını izledikçe benim hocam diye övünmüştüm. Aradan yıllar geçmiş bir gün ABD İstanbul Başkonsolosluğu’ndaki bir resepsiyonda hocamla karşılaşmıştım. O günler benim için sıkıntılıydı. Bir genel müdürün kişisel kaprisinden ötürü Ayasofya Müzesinden Kayseri Arkeoloji Müzesine sürülmüştüm. Bunu kendisine söylediğimde; “Benim orada bir sevgilim var” demiş, orada da başarılı olacağımı sözlerine eklemişti. Hocama kim o şanslı sevgiliniz dediğimde “Erciyes Dağı” diye yanıtlamıştı.

Halet Çambel arkeolojinin devi olmasına rağmen son derece alçak gönüllüydü. Adanalı hanım arkadaşlarımızdan Müberra Zöhre kendisiyle konuşmak ve bazı şeyler sormak istediğini ve bir türlü ona ulaşmaya cesaret edemediğini söylemişti. Türk ve İslam Eserleri Müzesindeki bir kokteylde hocamı görünce Müberra Hanım’ın söyledikleri aklıma gelmişti. Hocama “Adanalı bir arkadaşım sizinle görüşmek istiyor acaba konuşabilir misiniz” diye sorduğumda “hemen telefonla ara” demiş ve Adanalı aile dostumla uzun uzun konuşmuştu.

Bir kaç yıl öncesi Adana’ya gitmiştim. Adana’ya gidince de Hocamın yaklaşık ömrünün yarısından fazlasını verdiği Karatepe’ye gitmemek olmazdı. Nitekim kazı alanını gezerken bekçiler yalnızca hocamızın isteği doğrultusunda yeni çıkan eserlerin resimlerini çekmememizi rica etmişlerdi. Çoğu kişi bilmez; yeri gelmişken açıklamak isterim; Kazıyı yapan hafirin ortaya çıkan kalıntı ve buluntuları yayınlama hakkı vardır. İzni olmadan başkasının resimlemesine izin verilmez. Bazı akademisyenlerimiz intihale çok meraklı olduğundan (!) hocamız da haklı olarak bekçilerden bunu istemiş olmalıydı. Ancak bekçilere ben Halet Hocanın öğrencilerindenim deyince bekçinin tavrı bir anda değişmiş; bana sizden zarar gelmez istediğinizin resmi alabilirsiniz demişti. O gün çektiğim resimleri hiç kimseyle paylaşmadım ve yalnızca benim arşivimde bulunuyor.

Hocası Prof. Helmuth Bossert, Prof. Kurt Bittel ve Ord. Prof. Arif Müfit Mansel, Prof. Jale İnan ile birlikte Çambel de arkeolojinin duayenlerindendi. Şimdi ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha anlıyorum ki, H. Bossert dışında hepsi benim hocalarım olmuşlardı. Onlarla birlikte Halet Hocam’a da rahmet ve ışıklar içerisinde yatmalarını diliyorum…

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 15 Ocak 2014 Çarşamba 11:29:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Müberra Zöhre IP: 176.236.248.xxx Tarih : 17.01.2014 21:08:48

 Öncelikle Erdem Yücel'i tanıma şansını bulduğumuz için gerek ben gerekse eşim Sinan Zöhre gerçekten kendimizi özel hissediyoruz...

Halet  Çambel ile tanışma ve sohbet etme ayrıcalığına  sayenizde kavuştum. Sizlerle biriktirdiğim güzel ve özel anılarımda Halet Hanım'la sohbetimin çok özel bir yeri var ve beni de özel kılıyor bu şeref.Nurlar içinde yatsın ... Bilgileri ışık olsun ...Teşekkürler Erdem Yücel ...


Teoman Törün IP: 88.253.241.xxx Tarih : 15.01.2014 12:03:01

 Rahmete kavuşan Halet Çambel Hocayı ve eşi Nail Çakırhan'ı her ne kadar yakından tanımamış isem de Akyaka'nın dokunulmazlık kazandırdıkları güzelliklerini taddım. Huzur içinde uyumalarını ve yakınlarına, dostlarıne ve sizin gibi değerli öğrencilerine baş sağlığı dilerim.