Aysun Kayacı’ya çobanların tepkisi!..

Türkiye’nin iç ve dışarıda bunca sorunu varken eski manken ve dizi oyuncularından Aysun Kayacı, evlenip yaşamanı yurt dışında geçirmesine rağmen, onunla ilgili magazin haberleri basında yine de yer alıyor.

Aysun Kayacı’nın altı yıl önce bir televizyon kanalındaki “Haydi gel bizimle ol” isimli canlı programında söylediği “Ben vergimi veriyorum, vergi vermeyen dağdaki çobanla benim oyum eşit olamaz” sözü yine gündemde…

Çobanların yine sesi yükseliyor; “Bizi rencide edemez; çobanların oyu nasıl oluyor, Aysun Kayacı’nın oyu nasıl oluyor? Onun oyu bizimkinden daha mı farklı? ”

Kısacası çobanlar aradan yıllar geçmesine rağmen hala kırgınlıklarını dile getiriyorlar. Kendisinden özür bekliyorlar. Hayvan sahiplerinden birisi; "Demek ki biz insan değiliz. Kimseye muhtaç olmadan rızkımızı bu yoldan kazanıyoruz" diyerek tepki gösteriyor. Bir başkası da çobanların tazminat davası açmaları gerektiğini ileri sürüyor. Sonra da "Kayacı'nın bugün etini yediği, sütünü içtiği hayvanları yetiştiren çobanlardır.

Dağın başında hayvan besleyen çobanlar vergilerini verip oyunu kullanıyor. Bugüne kadar hiç gündeme gelmeyen çobanları neden hiçe saydı? İnsanlar çiftçilik ve çobanlık yapmazsa geçimini nasıl sağlayıp yaşayacak? Ben bu sözleri kendisine yakıştıramıyorum. Çobanlara çok ayıp etmiş. Çobanlar helal alın teri ile kazandığı parayla ailesini de geçindiriyor, vergisini de veriyor. Bu manken bir çobanın oyunu kendi oyu ile eşit tutmuyorsa demek ki bütün çobanları, çiftçileri ve vatandaşları hiçe saymış oluyor. Ben özür dilemesini bekliyorum" diyerek tepkilerini sürdürüyor.

Aysun Kayacı ve çobanlar arasındaki bu gereksiz kavga sürerken, ben de bu konuya bir açıklama getirmek isterim. Bu sözü ondan çok daha önce Türkiye’nin önde gelen sanat dergilerinden Sanat Çevresi’nde aynı zamanda derginin de sahibi olan Hamit Kınaytürk (Seçim sandığında eşitlik ilkesi, S.287,s.3) görüşünü belirtmişti:

“Birinin tamamen kör cahil, hatta güneşin, havanın, yağmurun, karın bile ne olduğunu bilmeyen kişi ile bir atom âliminin eşit olduğunu söylemek, bana göre en büyük geri zekâlılıktır. Hele hele seçim sandığında sıra oy kullanmaya geldiği zaman bu saydığım iki portrenin oylarının eşit değerde olmasını kabul edebilir miyiz?

Dünyanın en ünlü üniversitelerinde doktora ve mastır yapacağım, bir de yanı başımda kör cahil okuma yazması olmayan biriyle oy kullanacağım ve bunlar da birbirlerine eşit olacak?”

Hamit Kınaytürk’ün düşüncelerine katılır veya katılmazsınız ama ortada olan bir gerçek var ki; gündemi takip eden, gelişen olayları izleyen, okuyan ve düşünen insanlarla bunun tam aksi olanların oylarının eşitliği tartışma konusudur. Birkaç yıl önce katıldığım Kanal T’nin bir programında konu gündeme gelmiş, Aysun Kayacı’nın sözünden önce rahmetli Kınaytürk’ün benzer şeyler yazdığını belirtmiş, o zamanlar yazdığım günlük gazetedeki köşemde ve “Karmaşık Düzen” isimli kitabımda bu konuya açıklık getirmiştim. Aysun Kayacı belki oradan esinlenmiş, belki de aynı şeyleri düşünmüş olabilir. Ancak bu söz onun üzerine yapışıp kaldı.

Bu söz çobanlara yapılan bir hakaret olarak algılanmamalıdır. Burada çoban sözcüğü bir simgedir; bilen ile bilmeyen, anlayan veya anlamayan arasındaki farkı göstermektedir. Demokrasilerde eşitlikten söz edilirse de gerçekte eğitim, kültür farklılıklarının oya yansıması da çok doğaldır.

Yeri gelmişken belirtmekte yarar olduğunu sanıyorum; bilim, beceri ve aydın düşünce her zaman diploma ile kazanılmıyor. Televizyonlarda akademik unvanlı kişilerin ne falsolar yaptıklarını, yalan yanlış konuştuklarını, yağdanlıkta en üst düzeye ulaştıklarını görmüyor muyuz? Buna karşılık diploması olmayan tanıdığım pek çok kişi var; günde birkaç gazeteyi en ince ayrıntısına kadar okur, bununla da yetinmez haftada birkaç ciddi kitabı devirir ve aydın geçinenlerle çok rahat tartışırlar.

İnsanın kendini yetiştirmesi böyle bir şeydir. Gerçek demokrasinin istediği buysa da bizim tam o kültüre eriştiğimizi söylemek biraz zordur. Çoğu insanımız gibi çobanlarımız da belirli bir kültür düzeyine erişmeyip, koyun kültürü (!) seviyesinde kaldıklarında rahmetli Kınaytürk’ün ve Kayacı’nın sözleri geçerli oluyor. Bunu neyin ne olduğunu bilmeden, futbol takımı tutar gibi parti tutanlar, benim eşim hangisini isterse ona oy atarım diyen kadınlar, şeyh efendilerin sevaba girersiniz uyarısını dikkate alanlar için de söyleyebiliriz. Kuşkusuz, kömür, makarna, bulgur, pirinç, salça uğruna oy verenler de bu arada göz ardı edilmemelidir.

Gerçek bu; kimse gücenmesin…

Neden bazılarımız kompleksli oluyor; onu da anlamıyorum. Kayacı çoban dedi diye neden hayvan yetiştiriciler, çobanlar ayaklanıyor?

Yıllar öncesi televizyonların birisinde “Bizimkiler” diye bir dizi vardı. Orada Ercan Yazgan, işini bilen, çıkarcı, yağcı bir Kapıcı Cafer portresi çizmişti de bu kez kapıcılar ayaklanmıştı…

Önümüzdeki 30 Mart yerel seçimleri bugün için son derece önem taşımaktadır. Umuyoruz ki, nitelikle seçmen kitlesi yaşanan son olayları görerek yaşadıktan sonra ona göre bilinçli oy kullanacaklardır. Oysa gündem öylesine karma karışık ki; devlet içinde çeteler, paralel devlet, hainlik, casusluk, çıkar amaçlı örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, sivil darbe ve Haşhaşiler, Suriye kavgaları sürüp gidiyor... Devlet sırrı (!) olan TIR’lar, hukuktaki karmaşa, hallaç pamuğu gibi atılan yargı ve emniyet mensupları… Adaletin kişiden kişiye göre değişmesi… Adalet bakanı müsteşarının isteğine karşı koyarak yeri değiştirilen “Hukuktan ayrılmadım, hiçbir zaman ayrılmam” diyen Başsavcı… Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan siyasetçi…

Sözün kısası yalnızca dağdaki çobanın değil bizim de aklımız karıştı…

Anlaşılan nitelikli insan ile nicelikli insan arasındaki fark önümüzdeki aylarda ortaya çıkacak. Kim nitelikli kim nicelikli hep birlikte göreceğiz.

erdemyucel2002@hotmail.com