6
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

12 Eylül, 29 Yıl Geride Kalmış!..

Türkiye’nin 1946 yılında başlayan demokrasiye geçiş çabaları zaman zaman kesintiye uğramasına rağmen, ağır aksak yoluna devam etmeye çalışıyor. Bu arada çoğu insan düşünüyor, dost ortamlarında tartışıyorlar; acaba Demokrat Parti ile başlayan demokratikleşme süreci biraz erken mi oldu diye? Kuşkusuz, tarihçiler, siyaset bilimciler bunun yanıtını objektif biçimde ileride vereceklerdir…

12 Eylül öncesi ve sonrasını kapsayan olaylar o günün koşullarına göre yorumlanmalıdır. O günün siyasi ve toplumsal koşulları onu gerektiriyordu. Ne yazık ki, çoğu yazarımız 12 Eylül öncesindeki olup bitenleri hiç düşünmüyor. Soğuk savaşın en hızlı günlerinde Türkiye bir bakıma ABD’nin ileri karakolu görevini üstlenmişti. Aman komünizm gelmesin diye sol düşünceye, harekete izin verilmiyordu. Bunun için de sol düşüncenin karşısına milliyetçi görüşte ülkücüler çıkartılmıştı. Dönemin iktidarı da onları üstü kapalı destekliyordu. İşin böyle olmasını biz mi istedik, yoksa başkalarının isteğine mi boyun mu eğdik?.. Açık olarak tartışılmalıdır.

12 Eylül darbesiyle demokrasi denememiz bir bakıma askıya alındı. Oysa ondan önceki yıllarda İspanya’da faşist Franco, Yunanistan’daki albaylar cuntası devrilmişti. Portekiz de faşizmden demokrasiye yönelmişti.

12 Eylül darbesinin ideolojisi var mıydı?

Aslında açıkça olmasa bile bir ideolojinin var olduğundan söz edilir. O ideoloji de Türk-İslam senteziydi. Nitekim Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı ve 1982 Anayasası halkoyuna sunulurken, Kuran’dan bir takım ayetlere başvurularak, bir takım dini telkinler bile yapılmıştı. Solu çökertmek amacıyla İslamcı geleneklere hız kazandırılmış, hatta onların liderleri baş tacı edilmişti.

Türkiye demokrasi yolunda ilerlemeye çalışırken iki darbe ve çeşitli muhtıralarla karşı karşıya kalmıştır. Bazı siyasetçiler silinip gitmiş, bazıları da hacıyatmaz örneği bir inmiş bir çıkmıştı. Böyle bir ortamda ortaya yetenekli, yeteneksiz yeni yeni politikacılar çıkmıştı. Türkiye’nin çalkantılı günlerinden arta kalan 12 Eylül darbesi önemli bir dönüm noktasıdır. Bugün darbeci generallerden yanılmıyorsam yalnızca 92 yaşındaki Kenan Evren hayata kaldı; O da tedavi altında…

12 Eylül tarihi yaklaşırken Kenan Evren’in hedef tahtası konumuna getirilmek istendiğini görüyoruz. Bazı şaşkınlar ortaya çıkmış yargılayalım diyor. İleri bir yaşa erişmiş olan Evren “yargılanırsam intihar ederim” diyor. Evren neden günah keçisi olsun, darbeyi tek başına mı yaptı? Yargılanırsa ona destek olan sivil ve asker bir yığın bürokrat, siyasetçi var. Onlar ne olacak? Oysa Evren’in güçlü döneminde yağdanlıklar her zaman olduğu gibi iş başındaydı. Okullara, caddelere, mahallelere, meydanlara, otobüs duraklarına ismi verilmişti. Bugün bu isimler değiştirilmek isteniyor. Ne tuhaftır ki, İstanbul İl Genel Meclisine CHP’li üyeler bununla ilgili genelge bile vermişler. Deniz Baykal’ın darbecilerin yargılanmasını sağlayacak Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırılmasına destek veririz sözleri ise CHP Genel Başkanı için talihsizliktir.

Olmayacak işe âmin diyen basınımızda, siyasette bir yığın akıl ve bilimden yoksun insanlar var. Kimse göstermelik kahramanlık ayaklarına soyunmasın. Kenan Evren iktidardan ayrıldıktan sonra da toplumun büyük kesimi ona saygı gösterdi; demek ki, kendisini sevdirmişti.

12 Eylül 1980 darbesini yaşamış bir kişi olarak o zor günleri, güçlü generallerini, yaptıkları olumlu veya olumsuz işleri, günümüzde o dönemden söz etmeye çabalayan basınını düşünmeden edemiyorum. Günümüzün yandaş veya yandaş olmayan basınına bakıyorum, çoğu çalakalem el birliği etmişlercesine bir şeyler karalayıp 12 Eylül’ü ve hasta yatağında yatan Kenan Evren’i suçlamaya girişmişler. Onlara sormak isterim; neden o günün siyasi ve toplumsal olaylarını, ortamını göz ardı ediyorsunuz. Yeni yetme köşe yazarlarına bir şey söylemek istemem; onlar o günleri yaşamamışlar, kulaktan dolma bilgilerle, yelken açtıkları yöne doğru laf olsun torba dolsun örneği, ata ata mangalda kül bırakmıyorlar. Yazdıklarına bakıyorum da sanki memleketi düşmanlar işgal etmiş…

Evren’in talihsiz sözlerinden yola çıkıyorlar; günümüzdeki siyasilerin kırdıkları potları düşünmüyorlar. Evren’in “Asmayacağız da besleyecek miyiz” sözünün arkasına sığınıp ver yansın ediyorlar. Hapishanelerden, gözaltlılardan, idamlardan, işkencelerden, vatandaşlıktan çıkarılanlardan, pasaport işlemleri ret edilenlerden söz ediyorlar. Ardından da utanmadan Latin Amerika ülkelerindeki darbelerle 12 Eylül’ü kıyaslamaya çalışıyorlar.

12 Eylül’den bu yana aradan tas tamam 29 yıl geçmiş… 12 Eylül öncesi basiretsiz politikacılarının ve dış güçlerin girişimleriyle Türkiye büyük bir kargaşaya bürünmüştü. Kimin kimi vurduğu belli değildi, sokaklarda her gün insanlar öldürülüyordu... Sabahları okula veya işine gitmek için evinden çıkanların dönüp dönemeyecekleri belli değildi. Çoğu bugün bile açıklanamayan siyasi cinayetler işlendi. Sağ-sol, milliyetçilik, Sünni-Alevi ayırımları yapılmış, taraflar fırsat buldukça birbirlerini kırıp geçiriyordu. Memleketin bazı bölgelerinde, örneğin Fatsa’da özerk bölgeler bile meydana getirilmişti. İşte bu kargaşa ortamında Kenan Evren’in başını çektiği 12 Eylül darbesi yapıldı. Ne tuhaf darbenin ertesi günü her şey duruldu ve ortalık süt liman oldu.

Geçmişe akılcı bir yöntemle baktığımızda 12 Eylül’ün olumlu ve olumsuz yönleri olduğunu görürüz. Sanırım ileride bu konu çok daha objektif, olayları inceleyen kitaplar yazılacak, siyaset bilimi açısından doktora tezleri yapılacaktır.

O dönemin en büyük yanlışı solun, işçi kesiminin bir daha belini doğrultamayacak şekilde sindirilmesi, işlevsiz bırakılarak baskı altına alınmasıdır. Onlara alternatif olarak aşırı sağın güçlendirilmesi ve ileriyi görmeden aşırı dinci akımlara yeşil ışık yakılmasıdır. Arap ülkelerindeki dini okullarına öğrencilerin gönderilmesi, yeni yeni İmam-Hatip liselerinin, Kur’an kurslarının açılması ortaya bir takım şeyhlerin çıkmasına neden olmuş, cemaatleri hortlatmıştır. Böyle olunca da siz bu dünyayı düşünmeyin, siyasete kafa yormayın, öteki dünyayı düşünün denilmek istenmiştir.

12 Eylül darbesinin olumlu yanları da olmuştu. Devlet kurumlarının, belediyelerin başına emekli generaller getirilmişti. O dönemde onlarla görevim icabı çalışmalarım olmuştu. Örneğin Vakıflar Genel Müdürlüğünün başına getirilen askerler onun bunun işgalinde olan vakıf mülklerinin dökümünü çıkarmış, onlar üzerindeki vurguna son vermişti. İstanbul’da haftanın bir gününde ilin üst düzey yöneticileri, üst düzey komutana topuklarını vura vura brifing verir, kendisine sorulan soruları yanıtlardı. Ertesi hafta yapılacak toplantıya kadar sorunları çözümlemek zorundaydılar. Çözümleyemeyenlerin yerinde ise bir sonraki hafta başkasını görmek olağandı…

Evren’in en büyük yanlışı da ilk seçimde Turgut Sunalp’ın Genel Başkanlığındaki Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne oy verin demesiydi. Öyle denilince de halk, o sırada yamalı bohça gibi toplama kişilerden oluşan Turgut Özal’ın başkanlığındaki Anavatan Partisine yönelmişti. Bunun ardından Turgut Özal ve prensleri (!) ortaya çıkmış bugünün siyaset tohumları atılmıştır. Evren döneminin bir talihsizliği de “Islah İmar Planları” düzenlenmesidir. Sonraki hükümetler bunun yanlışları üzerinde durmamış, böyle olunca da imar ve şehircilik kurallarına uyulmadan gecekondular apartmanlara dönüşmüş ve uzantıları günümüze ulaşan imar yolsuzluklarının temelleri atılmıştır.

Sonuçta 12 Eylül darbesi ile demokrasi bir çıkış noktasını yakalayamadı. Türkiye hâlâ kutuplaşma sancılarını yaşıyor. Laikliği, dini tartışıyor, örgütlenmelerden, cemaat ve mahalle baskılarından söz ediyor. Kuşkusuz, bunlar ortaya çıkıp gelişirken dış baskıların gücü nedir o da tam olarak masaya yatırılamıyor.

Bugün artık 12 Eylül tartışmalarını işin uzmanı tarihçiler, siyaset-bilimcilere bırakıp, cici değil gerçek demokrasiye yönelelim.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 19 Eylül 2009 Cumartesi 11:48:27


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Metehan Metehanoğlu IP: 85.97.124.xxx Tarih : 20.09.2009 16:36:04

Sayın yazar, pek suya sabuna dokunmadan değinmişsiniz 12 Eylül sürecine. Oysa ki, söylenecek çok şey var bu darbeyle ilgili. Biliyoruz ki, Demirel'in başbakan, Turgut Özal'ın müsteşarlığında alınan 24 Ocak kararları toplumda çok sert bir muhalefet yaratmıştı. 70'lerin başındaki genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç ne diyordu pek: "Sosyal uyanış, ekonomik uyanışın önüne geçiyor!" ayrıca, ABD başkanı Jimmy Carter'a darbeyi haber veren Türkiye masası şefi Paul Henzle ne diyordu peki darbe için: "Mr. president, our boys have done it!" yani bizim çocuklar yaptı! Bir diğer konu da, 11 Eylül günü çatışmalarda ölen 5 kişiydi, neden 12 Eylül günü hiç kimse ölmedi? Demek ki, bu çatışmaları önlemek ve ölümleri ortadan kaldırmak mümkünmüş! O halde neden önlenmedi bu cinayetler? Ne diyordu darbenin başı; 2 yıl şartların olgunlaşmasını bekledik! O 2 yıl içinde tam 960 gencimiz öldü, bunun hesabını kim verecek peki? Bugün başımızda bulunanların ağababaları 12 Eylül darbecileri değil mi? Zorunlu din dersleri, yeşil sermaye yaratımı, tarikat ve cemaatlere güç kazandırma olayı bu dönemde olmadı mı? Özal dönemi bu ülkeyi kökten değiştirmedi mi ekonomik ve ahlaksal açıdan? 12 Eylül olmasaydı, başımızda bunlar olabilir miydi? Son 79 ara seçimlerinde MSP %4.3 oy aldı. Şimdi bu nasıl oldu da %47 oldu peki? Bunun hesabını yaptınız mı? Oylardaki tam 10 kat artışı neye bağlamak lazım Sayın yazar? Daha yazacak çok şey var ama yerimiz dar. saygılarımla... 


mehmet ersindigil IP: 88.76.88.xxx Tarih : 19.09.2009 21:38:51

Ellerine saglik Hocam"Bu tür yazilari yazip ufkumuzu aciyorsun.Sen sag ol var ol Hocam.Aslinda demokrasi,nin ne oldugunu herhalde bilmiyoruz.Demokrasi demekle her seyi yaparim anlamina gelmemelidir.Yanlis burdadir herhalde,Biz Türkleri bu sekilde tarif edebilirim,Bilakis genclerimiz icin söylüyorum.

Afedersiniz ahirdaki taylari disariya cikarip serbest birakti,mi saga sola kosusup dururlar.Ne yaptiklari belli olmuyor,Eger yayildiklari yer genisse zap etmek mümkün degildir.Tipki Türk basinin cogu,da ögledir.Bir vaka olur,Banti sarar caldirir veya plak bir yerde takilir durmadan ayni seyi söyler durur.

Ögle kirilmasi gereken kalemler var,ki ancak 12 eylül,den daha siddetli bir darbeye ihtiyac var diye düsünyorum.Ve uzun kalmali ta,ki koyun,la kurt bir arada yasamayi ögreninceye kadar.Fakat Türkiyenin üzerinde oyun oynayan dis gücler buna musaade etmezler.Bilakis Amerika asla izin vermez.

12 eylül idamlar haric en dogru karadi,12 eylülden önce sokaga cikilmiyordu kardes kardese düsmandi,isine giderken acaba evime tekrar sag dönebilecekmiyim diyenler cogunluktaydi,Sanki Türkiye,yi düsman isgal etmis halk,ta o düsmanla savasyormus gibi.

Simdide ayni oyunlar oynaniyor gibi,Kürt kardeslerimiz icin acilim deniliyor onlar,da bu nasil acilim diyor baslarinda,ki bir kac milletvekili onlari durmadan Türkiye hakkinda kiskirtirip duruyorlar.Kimi kimden ayiryorlar onuda bilmiyorum. Ha evet doguda ekonomi düzgün degil onu düzetirsen,okul yol yaparsan batidan bir farki olacagini sanmiyorum.

Devlet cikarlari icin iktidarde,ki Parti ile Muhalefet eden Partiler kin nefret olmamasi gerekir.Oturup konusulur ve en iyi sekilde bir karara varilip karara varmalari gerekir.Saman alevi gibi parlayip birbirlerini vakmasinlar,Bu davranislari Halka,da yansiyor Halk,ta ne yapacagini bilmemektedir.Kusur ettiysem af ola saygilarimla.


Gönül Aydemir IP: 78.185.138.xxx Tarih : 22.09.2009 05:52:08

Anadolu'da bir deyiş var;Allah yoksulu sevindireceği zaman eşeğini kaybettirip, yeniden bulduruyormuş.Biz henüz 12 Eylülde yitirdiklerimizi bulamadık, sevinmiyoruz.Gençliğin,ülkenin enerjisi güzele dönüştürülseydi,bugün gündemde olan ilkel konularla uğraşmayacaktık.12 Eylül öncesi Türk gençlerinin ilkellik, ırkçılık,yobazlık diye çöpe atmak üzere olduğu sistem bugün bize ilericilik gibi sunuluyor.Bu ülkenin işkencelerden,idamlardan,yargısız infazlardan geçen yüzbinlerce genci var,yaralarımız adam gibi sarılmadan,katillere,işkencecilere yargı önünde hesap sorulmadan bu ülkede gerçek demokrasi kurulmayacak,birlik beraberlik sağlanamayacaktır.Şimdi o günlerin sonucu olarak,yirmi yaşındaki çocuklarımızın kanlı tabutları önümüze bırakılarak yeni aptal oyunlar kuruluyor.Biz bu kısır döngüden bıktık.