18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

23 Nisan’da neşe doluyor muyuz?

Ankara’ya son birkaç yıldır yolum düşmemişti. En son ne zaman gittiğimi de şimdi tam olarak anımsayamıyorum. Değişen, yenilenen ne var diye şehri biraz dolaştım. Kızılay, Sakarya olduğu gibi duruyordu. Ankara biraz daha kalabalıklaşmış, trafik biraz daha sıkışmış, yerin altından geçirilen yollar, kavşaklar trafiği kolaylaştıracağına tam aksine zorlaştırmış, kaza riskini arttırmış. Bunu ben değil bindiğim taksi şoförleri söylüyordu. Yeni yapılanmalar beton yığınları halinde şehrin hudutları dışına taşmıştı. Ne var ki, bütün olumsuzluklara rağmen yine de Ankara İstanbul’un çekilmez, insana bıkkınlık veren yaşantısından çok uzaktı.

Birkaç günlüğüne gittiğim Ankara’da her zaman yaptığım gibi ilk işim Anıtkabir’i ziyaret etmek oldu. Anıtkabir avlusuna girip ağır ağır yürürken insan neler neler düşünüyor. Öncelikle ilkokul yıllarım gözlerimin önünde geçti. 23 Nisan’a birkaç gün varken okulumuzu sınıfımızı coşkuyla, kâğıt bayraklarla grapon kâğıtlarıyla süsler, öğretmenlerimizin anlattıklarını, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş öyküsünü göğsümüz kabara kabara dinlerdik.

Anıtkabir’e doğru yürürken o coşkulu günlerde söylediğimiz marşları, şiirlerden bazılarını mırıldandığımı fark ettim. Hayret; aradan yarım asırdan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen o mısralarını unutmamışım.

Ankara Ankara güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara

Yurduma göz diken dik başlar insin
Türk gücü orada her gücü yensin
Yoktan var adilmiş ilk şehir sensin
Var olsun toprağın taşın Ankara

Bunları mırıldanırken Anıtkabir’in merdivenlerini çıkmış, Ata’nın mozelesine varmıştım bile… Benimle birlikte birçok insan Ata’nın huzuruna çıkabilmek için merdivenleri tırmanmıştı. Genci yaşlısı, kapalısı açığı bir yığın insan… Hepsinin ortak yanları Ata’nın huzurunda olabilmekti. Kimbilir ne amaçla oraya gelmişlerdi; söylediğim marşta olduğu gibi başları derde girip Atalarından yardım mı umuyorlardı, yoksa bazı şeylere dur mu demek istiyorlardı?

Kim bilir, insanların içlerinden geçenleri bilemeyiz…

Başı örtülü yaşlıca bir kadın eliyle göğsüne işaret ederek “sevgi, saygı burada “ diyordu.

Acaba bayramlar dışında Ata’nın huzuruna kaç kişi çıkıyordu? Bunda azalma mı, yoksa gözle görünür çoğalma mı vardı. Benim gibi Mustafa Mutlu da bunu merak etmiş bir türlü yanıt alamamıştı. Israrla bunu yineleyeceğini yazıyordu.

Geçmiş günlerin 23 Nisanları mı yoksa bugünkü 23 Nisanlar mı daha bir başkaydı!.. bunun yanıtını almayı gerçekten çok isterdim! Kısa bir süre önce yitirdiğimiz Ayten Alpman’ın söylediği gibi; bir başkadır benim memleketim…

Anıtkabir’in Müzesi başlı başına bir tarih… Çanakkale’den Kurtuluş Savaşını yansıtan seslendirmelere, mankenlerle oluşturulmuş sahnelere yer verilmiş. Milli Mücadelenin kahramanlarının büstleri, resimleri, eşyaları. Kısacası müzede insan bugün çoğumuzun yeterince bilmediği Cumhuriyet Tarihini öğreniyor. Kuşkusuz anlayana çok şey ifade ediyor. Ama yine ne Ata’yı ne de Cumhuriyeti anlamayan bir yığın karanlıklarda yaşayan insanlar var. Kısa bir süre öncesi o insanların eğittiği (!) çocukların, Kartal’da Atatürk’ün büstüyle alay eden resimleri basında yer almıştı. Acaba o fotoğrafları çektiren kızlarla ilgili olarak Kartal ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü ne yapmıştı?

Anıtkabir’in avlusunda askerlerin nöbet değişimine rastlama şansını yakalamıştım. Yerli yabancı gruplar çakı gibi dimdik askerlerimizin hareketlerini izlerken insanın gözleri yaşarıyor. Yine geçmişe dönüyor, kısa dönem, bedelli gibi kaçış yollarına yönelmeden yaptığım askerliği düşünüyorum. O üniformayı giymenin mutluluğunu bugün bile yaşıyor, gurur duyuyorum.

Anıtkabir avlusunun girişinde Ata’nın bindiği siyah otomobili gördüğümde annem ile babamın söyledikleri aklıma geliyor. Yeni kurulan Ankara’da görevli olan babam ve annem evlerinin önünden her sabah geçen Ata’nın meclise gidişini izlerlermiş… Önde yalnızca iki motosikletli polis ve arkada Ata’nın Anıtkabir’de duran otomobili. Öyle koruma ordusu falanda yok…

Hey gidi günler nereden nereye gelindi…

Aslanlı Yola bakıyorum. O gün tören olmadığından gelen zevat yok (!).. Yalnızca halk var. Acaba diye düşünüyorum; Aslanlı yoldan yürüyerek Ata’nın huzuruna çıkan siyasilerden kaçı gerçek duygularıyla oraya geliyor?

Ata’nın karşısında, mütevazı mezarındaki İsmet İnönü’yü ziyaret etmemek olmazdı. Atatürk’ün silah arkadaşı, Milli Mücadelenin kazanılmasında büyük payı olan, II. Dünya Savaşından Türkiye’yi uzak tutan, büyük bir diplomasi örneği ortaya koyan, erken de olsa demokrasiyi getirmek isteyen bu adama günümüzde yapılan haksızlıkları düşünüyorum. Bu iki büyük insan kendilerinden sonra söylenenleri hak ediyorlar mıydı? Bütün bunları düşünürken yine çocukluk günlerime indiğimi fark ettim. O günlerde “bugün 23 Nisan neşe doluyor insan” derdik… Gerçekten bugün aynı duygularla neşe doluyor muyuz?

23 Nisan bir bakıma sessiz sedasız, olaysız kutlandı. Bazılarının deyişiyle bu bayram ilklerin bayramıymış!.. Önceki yıllarda örtülü örtüsüz kavgasından ötürü eşli ve eşiz diye iki ayrı resepsiyon verilir, örtülülerle örtüsüzleri karşılaştırmamak için acayip bir çare bulunmuştu. Bu kez ilk olarak tek resepsiyon verilmiş, örtülü örtüsüzlerin kaynaşması sağlanmış!.. Bu 23 Nisan’ın en önemli ilklerden birisi de Başbakan’ın eşiyle birlikte gelmiş olması. Anlaşılan şartlar değişmiş, örtünme kabul edilmiş…

Başbakan içeriye girerken komutanlar buradalar mı diye girişte sormuş, olumlu yanıt alınca da güzel demiş…

Cumhurbaşkanı da “eşiz olması normal değildi, olması gereken eşli davet” yorumunu yapmış…

Komutanların hepsi oradaydı. O zaman insan elde olmadan düşünüyor; önceki yıllarda böylesine tantana yapmanın ne âlemi vardı? Türban veya başörtü devletin zirvesine çıktıktan sonra…

23 Nisan kutlamalarında devlet yönetim koltuklarına bir günlüğüne çocuklar oturdu, siyasiler onlarla devlet işlerini konuştular. Bu konuşmalar önceden danışıklı dönüşüklü müydü bilemeyiz ama bir kızın söyledikleri bence 23 Nisan’a damgasını vurdu. Küçük kız meclistekiler birbirleriyle dövüşmesinler işlerini fikirleriyle çözsünler diyordu.

23 Nisan törenlerinde de liderler yine birbirlerini ağır sözlerle itham ettiler. Halkın iradesiyle seçilen tutuklu milletinvekilleri demokrasinin ayıbı, darbe düşüncesi saygısızlık, artık darbelerde hesaplaşan meclisimiz var diyen siyasiler oldu… CHP ile BDP’liler törenlere katılmadılar. Oysa böylesine milli bir günde en azından ortamı geren sözler söyleyeceklerine tek vücut olamazlar mıydı?

23 Nisan’ı yalnızca çocuklara yönelik bir bayram olarak düşünmemeliyiz. Yetişkinler için de 23 Nisan önemli bir bayramdır…

Günümüz 23 Nisan’larında neşe doluyor mu insan?..



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 25 Nisan 2012 Çarşamba 11:54:09


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet Ersindigil IP: 84.62.27.xxx Tarih : 25.04.2012 19:51:05

Hocam ellerine saglik"Bu güzel tarih sayfasini yayinladigin,ve cocuklugumu hatirlattigin icin sana tesekkür ederim.Nerde kaldi o nese dolu günlerimiz. Cocuklugumuz döneminde ve okul yillarinda yasadigimiz 23 nisan, bayramlarimiz neden revizyona ugrayip bu günlere dönüstü anlamak mümkün degil.O neseli günlerde okullarimiz caddelerimiz anli sanli Türk bayraklariyla donatilip bir baska teneffüs ederdik.

Bugün Milli Mücadeleyi verenlerin ruhu sad olsun.Acaba o Milli Mücadeleyi verenler olmasaydi simdi bizler ne olurduk.Fazla uzaga gitmeyecem simdiki tarihi olaylari göz önünde bulundurdukmu her sey carsaf carsaf önümüze seriliyor.Irak olsun,Libya olsun,simdi,de Suriye,Afganistan Vs.Vs. bunlar hepimize birer ders olmasi gerekir diye düsünüyorum.Oysa Türkiye Cumhuriyetini kurucularini ne kadar övsak azdir.Kimilerinin eline gecse belki mezardan cikarip hakim karsisina cikarmak isteyenler vardir.

Benim aklimin almadigi iki konu var,Biri örtülü biri örtüsüz,bunu insanlar nasil tefsir ediyorlar veya algiliyorlar anlamak isterim dogrusu.Yani örtülü olan namuslu oluyor,da,örtüsüz namussuz,mu oluyor.Diyeri ise,örtülü olup müslüman oluyorda,örtüsüz müslüman degilmi.Baska bir degisle,örtülü namuslu ve dindar,örtüsüz namussuz ve seytan,mi.Cikar olarak aklima baska birsey gelmiyor.

23 nisan,da rahmetle aniyorum babam cocuklugumda kolumdan tutar resmi gecit olacagi meydanina götürür ve oglum bu sizin bayraminiz derdi.Ne kadar sahip cikarsaniz Türkiye,yi o kadar sahiplenir ve seversiniz derdi.O zaman cocuk oldugum icin bunlari pek algilamiyordum,Sadece 23 nisan cocuk bayrami olarak biliyordum.Oysa ne mucadeleler verildi,ki 23 nisan dogmustur.Tek bir Türkiye var,kurucularinin ruhu sad olsun saygilarimla.


Dr. S. A. IP: 95.15.216.xxx Tarih : 26.04.2012 20:21:37

Çocukluğumda, aynı okulda birlikte eğitim gördüğümüz ve aynı mahallede birlikte oynadığımız çocuklar arasında "Doğu-Batı ayırımı" yoktu; vatanın bütünlüğü içinde birbirimize 'sen nerelisin !' demeden kardeşçe gülüp-oynaşırdık !

Çocukluğumda, 23 Nisanları anmak için Türk-Kürt ayırımı olmaksızın, sahip olduğumuz en güzel giysilerimizle, kağıttan Türk bayraklarını yapıştırılmış ince çıtalarıyla ellerimizde sallayıp soğuk-yağmur demeden Ankara'nın Cebeci semtinden Sıhhiye meydanındaki Atatürk Anıtı'na yürürdük !

Çocukluğumda, yalnız 23 Nisanlarda mutlu olmazdık, hergünümüzü ebeveynlerimizle bilikte mutluluk içinde geçirir idik !

Gençliğimde, "68 Kuşağı" olarak, Doğu-Batı ayırımı olmaksızın gene arkadaşlarımızla birlikte, köşelerinden ortaklaşa tuttuğumuz Türk bayraklarıyla, 19 Mayısları kutlamak için Anıt Kabir'e çıkardık !

Gençliğimde, ülkenin bütünlüğü için ve Batı emperyalistlerine tepki olarak gene tüm arkadaşlarımızla birlikte, köşelerinden ortaklaşa tuttuğumuz Türk bayraklarıyla, "Türkiye bölünmez, halklarımız el-ele, kahrolsun Batı emperyalizmi" sloganlarıyla Ankara'nın Kızılay meydanında güç gösterisi yapmaya çalışırdık !

Gençliğimde, - ne yazık ki - benim düşüncelerimin doğrultusu dışında, bu hareketlere katılan bazı kişilerin ayrı bir düşüncede olduklarını kavradım; vatanın bütünlüğü için değil, kendi çıkarları için birçok partinin türediğine de şahit oldum !

Erişkinliğimde, tüm siyasi partilerin, artık, bu vatanın bütünlüğü için değil, sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerinin kesin sonucuna vardım ! 

NERELERDEN NERELERE GELDİK, LANET OLSUN BİZLERİ BU HALLERE DÜŞÜRENLERE !.. NE ÇOCUKLARIMIZ, NE GENÇLİĞİMİZ, NE DE ERİŞKİNLERİMİZ NEŞE DOLAMIYOR, GELECEKTE GELİŞECEK DAHA DA KARANLIK GÜNLERİN KAYGISI İÇİNDE YAŞIYORLAR !..