Yazımın başlığına bakıp sakın sen müneccim misin demeyin. Ne demişler, görünen köy kılavuz istemez...
Beklenmedik şekilde sonuçlanan 22 Temmuz seçimlerinden sonra sıra Türkiye’nin en önemli seçimine; Eylül başındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine geldi. Bilindiği gibi %34.5’luk ekseriyetle mecliste bulunan AKP hükümetinin tüm çabaları buna yetmemiş, Anayasa Mahkemesi’nin ön gördüğü 376 milletvekili sayısına ulaşılamamıştı. Bu nedenle de Abdullah Gül, Türkiye’nin XI. Cumhurbaşkanı seçilememişti. Ancak 22 Temmuz seçimlerinde % 46’67lık bir üstünlük ve 340 milletvekili ile TBMM gelen AKP’nin bu kez önü açılmış görünmektedir.
Cumhurbaşkanı seçimi, sıradan bir seçim değildir. Yeni cumhurbaşkanı tüm aile fertleriyle birlikte Türkiye’yi temsil edecektir. Dış ülkelerde Türkiye imajını sözleriyle, davranışlarıyla en doğru ve güzel biçimde yansıtacak özel bir kişi olmalıdır. Herhangi bir partiye, daha önce mensup olmuş olsa bile bu giysisinden sıyrılmış olarak tüm Türkiye’yi kucaklayacak nitelikte olmalıdır. Nitekim Kenthaber’deki 27 Eylül 2006 günlü yazımda “Nasıl Bir Cumhurbaşkanı” başlığı altında yazmış olduğum yazıda bu özellikleri dile getirmiş, seçilenin veya seçenin nelere dikkate etmesi gerektiğini açıkça belirtmiştim. Burada aynı şeyleri yinelemenin anlamı yok... Bu yazımı arşivden bir kez daha okursanız gerçekten sevinirim.
TBMM bugünkü tabloya baktığımızda AKP’nin Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen 376 milletvekili sayısının cumhurbaşkanı seçmeye yeterli olmadığı görülmektedir. CHP 112, MHP’de 70 milletvekili ile ayrı ayrı veya birlikte ona destek vererek cumhurbaşkanı seçiminde yardımcı olabilirler. Onların dışında kalan bağımsızların sayısı ise bütün olarak AKP adayına destek vermeye yetmeyecektir. Kaldı ki, önümüzdeki Salı günü yapılacak and içme töreninden sonra CHP ve bağımsızlarda kopmalar olacağı, bazı milletvekillerinin seçildikleri partiden ve bağımsızlık görünümünden sıyrılacağı açıkça görülüyor. Daha doğrusu TBMM’de Demokratik Sol Parti (DSP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Türkiye Birlik Partisi’nin(BP) temsilcilerinin olacağı da açıktır. Bu arada Rize Milletvekili Mesut Yılmaz’ın tutumuna önümüzdeki günler netlik kazandıracaktır.
TBMM’deki bu siyasi tablo içerisinde AKP’nin CHP ve MHP’nin en azından oy vermeseler bile seçime katılmalarına mutlak ihtiyacı vardır. Gözlerimizi kısa bir süre öncesine, seçim meydanlarına, mitinglere, yazılı ve görsel basındaki demeçlerine çevirdiğimizde bunun güç olduğunu düşünebiliriz. Bu söyleşilerde partilerinin seçilirlerse neler yapacaklarından çok liderlerin kişisel saldırıları şeklinde geçmiştir. Bunları söyleyenler yarın iktidar partisine nasıl destek olabilirler diye insan düşünür. Çünkü söylenenler yenilir yutulur lokmalar değildi. Buna bir de “Sıkıysa Apo’yu as” gibisinden, tiyatrovari ip atmalar da eklenince bu seçimdeki uzlaşma nasıl olur diye aklı selim sahibi insanlar düşünmeden edemiyor. Bu arada da insanın aklına ip ne oldu sorusu takılıyor.
Bu arada en önemli konuda geçen dönem seçilemeyen Abdullah Gül’ün yine adaylıkta ısrar edip etmeyeceğidir.Yalnız onun ısrarı kadar partiyi yönetenlerin de tavrı çok önemlidir. Kuşkusuz bunda en büyük etken Başbakandır. TBMM Başkanı olamayacağı açık olan Bülent Arınç’ın ne derece etkisi olabileceği tartışılır.
Geçtiğimiz Çarşamba günü Abdullah Gül’ün bu konuda açıklaması ile yeniden gündeme geldi. Böyle olunca bütün gözler Abdullah Gül’ün söyleyecekleri üzerinde odaklaştı. Ancak Abdullah Gül açıkça adaya olup olmayacağı konusuna girmedi. Yalnızca “Meydanların işaretini, milletin iradesini görmezden gelecek halim yok” diyerek aday olacağının sinyallerini verdi. Onun yanı sıra Tayip Erdoğan da “Cumhurbaşkanlığına aday değilim, Gül’ün iradesine saygılıyım” diyerek Gül’ün adaylığından yana olduğunu üstü kapalı da olsa söylemiş oldu. Böyle olunca cumhurbaşkanlığı üzerindeki sis perdesi yavaş yavaş açılmaya başladı. Yeni seçilen ve milletvekillikleri tazelenen AKP’liler de kendilerinden öncekiler gibi liderlerinin doğrultusunda oy verecekleri konusunda elleri mahkumdur.
Cumhurbaşkanı seçiminde desteği AKP dışında kim verecekti?
CHP mi?
MHP mi?
Sayıları yeterli olmasa bile bağımsızlar mı?
Yoksa Türkiye bu kez cumhurbaşkanı kaosuna mı sürüklenecekti?
Deniz Baykal’ın böyle bir desteğe yardımcı olmayacağı daha baştan bellidir. Her ne kadar Deniz Baykal yeni cumhurbaşkanı adayını konuşmak üzere Başbakan’ı beklediğini söylüyorsa da bu sözler ucuz bir politikanın sinyalleridir.
Gözler MHP’ye çevrildiği anda mitinglerdeki tavrından tamamen sıyrılmış olan Bahçeli’nin tam bir dayanışmaya hazır olduğunu, “Genel Kurul’a gireriz” sözü ile göstermekte gecikmedi. Kuşkusuz herkes herkesin sık sık kullandığı bir deyim ile memleketin yüce menfaatlerini! Göz önünde bulunduracaktır. Öte yandan kaza sonucu yaşamını yitiren MHP milletvekili Prof. Dr. Cihat Özönder’in cenaze töreninde Devlet Bahçeli ile Abdullah Gül’ün yakın ve samimi görüntü sergilemesi ve ardından “Oylamaya gireceğiz” sözleri cumhurbaşkanı seçiminde matematiksel sorunun MHP’nin yardımıyla ortadan kalktığını göstermektedir. Ayrıca çiçeği burnunda siyasilerden Deniz Bölükbaşı da “Sayın Genel Başkanımız, devletin başı ve en önemli makamı için yapılacak bu seçimde AKP’nin DTP’ye muhtaç olmasını istemediklerini” belirterek konuya açıklık kazandırdı!.. Bağımsızlar ise kendilerine kuşku ile bakılmasının önüne geçmek için yürekten isteseler de istemeseler de oturuma katılacaklardır.
Bu durumda AKP’nin göstereceği adayın cumhurbaşkanı seçilmesindeki matematiksel engel MHP’nin yardımıyla aşılmış oluyor. İleride töhmet altında kalmamak için MHP de belki bir aday ortaya çıkarır ve bizimde adayımız vardı ama seçilemedi. Biz görevimizi yaptık toplantıya katıldık derler. Kuşkusuz bu arada MHP’ye oy verenler güvendiğimiz dağlara kar yağdı der mi? Onu da şimdiden bilmek biraz zor. Seçim meydanlarında o seçmen devletin başında devlet var dememiş miydi?
Kuşkusuz, bir çok kişi bu sözleri yerse!...
Sırası gelmişken aydın kişi diyemeyeceğim ve bundan sonraki yazılarımda da bu sözcüğü kullanmaktan elimden geldikçe kaçınacağım. Aydın dediklerimizin tatil yörelerini nasıl boşaltıp kimlere maddi çıkarlar doğrultusunda oy verdiklerini de ileride Türkiye siyasi tarihini yazanlar yeni baştan ele alacaklardır.
Şimdi sırada bu adayın kim olacağı var... Aslında bunu bile sormaya gerek yok; Başbakanın daha önce söylediği gibi Abdullah Gül kardeşim ...Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı adaylığından seçim öncesi vazgeçilmemiş, yalnızca ertelenmiştir.
Şimdiden Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı hayırlı ve uğurlu olsun. Bu seçim tablosundan sonra, içinize sindirirsiniz veya sindirmezsinin bilemem ama bir başkası da düşünülemezdi. Diğerlerinden önemli bir farkı da yabancı dil bilmesi ve bürokrasideki deneyimidir. Ancak Dışişleri Bakanlığında parlak bir dış politika çizdiği de söylenemez. Yaklaşık yetmiş milyonun cumhurbaşkanı olduğunda Çankaya’da ne tür görüntüler sergilenir, onu şimdiden kestiremeyiz. Seçim sonrası Başbakan da Çankaya’yı istiyorum dememiş miydi?
Yazıma Bekir Coşkun’un bir dizesi ile son vermek isterim,
“Su gelir güldür güldür.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Güldür.”
Yakışır...
erdem@kenthaber.com