18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Açılım müzelere de yansımalı!..

Geçen yıldan bu yana, politikacılardan sürekli duyduğumuz sözlerin başında hep açılım gelmişti. Bir bakıma açılımla yattık, açılımla kalktık. Açılım sözcüğünün açıklama fiilinden geldiğini hepimiz biliriz. Bir bakıma herhangi bir olayı, davranışı, sözü aydınlatmak için yapılan bilgilendirmeyi açılım olarak niteliyoruz. Açılımı bir eylem biçimi, sınırların dışına çıkmak veya ufkumuzu genişletmek diye düşünebiliriz. Son zamanlarda açılım; geçmişle, yakın tarihimizle hesaplaşmak olarak karşımıza çıktı. Bazı dış devletlerin kendi geçmişlerini hesaba katmayarak bizlere dayatması, Ermeni ve Kürt açılım istekleri de son zamanlarda epeyce başımızı ağrıtmaya başladı. Geçmişte yaşanmış tarihi olayları sürekli gündeme getirmek kime ne kazandırır? Olaylar iyi veya kötü yaşanmış, tarihe gömülmüş, bunun mağdurları olmuş ve o insanlar çektikleri acılarla bu dünyadan çekip gitmişler... Benim anlayamadığım geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili olarak Türkiye, kendini neden hep savunmada hissediyor? Arşivler, belgeler ortada…

Osmanlının son günlerinde Ruslarla birlik olup Anadolu’dan toprak koparmak isteyen, oralarda yaşayanları katleden Ermenilere karşı arşivlerimiz açık; “gelin birlikte araştıralım” dedikse de bundan bir sonuç alamadık. Bunun sorumlusu varsa o da Cumhuriyet hükümeti değildir diyemedik. Daha doğrusu dış dünyaya karşı belgelere dayanan bir savunma veya yayın yapamadık. Balkan Savaşı sonrasındaki mübadelede oradan gelmek zorunda kalan Türklerin acılarını gündeme taşıyamadık, lobiler kuramadık…

Şimdilerde Dersim olayları ortaya atıldı. Bilen de, bilmeyen de konuşuyor. Herkes allame-i cihan maşallah!..Yabancı güçlerin desteğiyle ayaklananlara aman ne güzel yaptılar mı demeliydik? Tarihte kırkın üzerinde Kürt ayaklanması olmuştur. Aslında ne istedikleri tam netlik kazanmış değil. Ortada bir ulus varsa sormazlar mı? Sizlerin yazın türü dışında mimari, yontu, resim ve diğer güzel sanatlar olarak ortaya koyduğunuz neyiniz var diye… Ermenilerin mimarisi, yontu sanatları konusunda ortaya koydukları onlarca eser var.

Konuyu dağıtmadan bu yazımda kültürel ve müzecilik açılımını gündeme taşımak istiyorum. Madam ki, açılım diye bir kavram ortaya atıldı o zaman müzelerimize de yönelelim. Ne yazık ki, müzecilerimiz kendi aralarında konuşmaktan, tartışmaktan “biz de geçmişi deşelim, açılım isteriz” diyemiyorlar…

Kısacası müzelerimizin de açılıma ihtiyacı var; şimdiye kadar bu kurumda kimler ezilmiş, silinmiş, yok olmuş, kimler de haksız konumlar elde etmişlerdir. Bunların sorumlusu kimlerdir?

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında kültür varlıklarının korunması ve ortaya çıkarılması için müzeciler büyük özveriyle çalışmışlardı. Atatürk, arkeoloji ve müzeciliğe büyük önem vermişti. Yeni müzeler açılırken, uzman yetiştirilmesi öncelik kazanmıştı. O günlerin kısıtlı imkânlarıyla yeni müze binaları yapılamamış, medrese, imaret gibi yapılardan yararlanılmıştı. Geçmiş günlerin müzecilerinin ortaya çıkardığı eserler yazdıkları makale ve kitaplar bugün dahi önemini korumaktadır. Aradan yıllar geçti, yeni görkemli müze binaları yapıldı, arkeoloji alanları genişletildi. Ne var ki, eserleri büyük bir özveri ile ortaya koyan müzeciler ortadan kayboldu. Bunun nedeni nedir; açılım dönemini yaşıyorsak bunun da açılımını yapmalıyız. Müzelerimiz 1970’li yıllardan sonra neden çöküş dönemine girdi? Müzelerdeki açılımdan amacımız bunun irdelemesidir.

Geçmiş yıllarda İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Ayasofya Müzesi, Ankara Arkeoloji Müzesi (Anadolu Medeniyetleri Müzesi), Konya Müzesi, Efes Müzesi, Karaman Müzesi, Kayseri Müzesi başta olmak üzere, o müzelerin elemanları bilimsel yıllıklar çıkarırlardı. Bu yıllıklarda müzelerinin kapsamına giren alanlarda ortaya çıkarılan kalıntı ve objelerin tanıtımları yapılırdı. Müzecilerin derece terfileri gelenlerin tez hazırlamaları zorunluydu. Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün her yıl periyodik olarak yayınladığı “Türk Etnografya Dergisi” ile “Türk Arkeoloji Dergisi”nde bu tezlerden uygun görülenler yayınlanırdı. Yutdışındaki kültürel ve bilimsel kuruluşlarca da bu dergiler aranırdı.

Bugün bu yayınların hiç birisi yok. Yalnızca Bakanlığın her yıl düzenlediği Kazı Sonuçları Sempozyumları’nda sunulan tebliğler yayınlanır. Onları bir arkeoloğun bile anlaması çok zor… Sanırım onlar da kimse anlamasın diye yazıyor!...

Müzelerin 1970’li yıllardan sonra çöküş sürecine girmesinin bir nedeni de müzeciliği bilmeyen, eğitim camiasından dışlananların siyasilerin yardımıyla Kültür Bakanlığına müfettiş yapılmalarıdır. Onlardan önceki Kamil Su, Süheyla Keskin, Cevat Bozkurtlar gibi müfettişler müzecilikten, daha doğrusu çekirdekten yetişmiş, müzeleri tanıyan kişilerdi. Yapmış oldukları teftişlerde müzecilerin yanlışları varsa onları düzeltmek ve yol göstermek öncelik kazanıyordu. Öğretmen kökenli müfettişler ise ,konuları bilmediklerinden teftişlerinde hep suç aramışlardı. Kendileri bilmiyorlar ki, neyin yolunu gösterecekler? Böyle olunca da müzelerde yaşanmaya başlanan karmaşa, kaosa dönüştü ve bundan da en çok müzeciler zarar gördü. Çalışma şevkleri kırıldı, sonra da birer birer çekip gittiler. Bazıları emekli, bazıları üniversitelere öğretim üyesi oldu, bazıları da özel müzelere geçtiler… Çeşitli üniversitelerin konuyla ilgili bölümlerini bitiren genç ve başarılı öğrenciler ise hakları olduğu müzelerde görev alamadılar. O da sorunun bir başka, üzücü yanı…

1970 öncesinde müzelere bakanlıktan gönderilen kısıtlı ödeneklere katkıda bulunabilmek için müze dernekleri kurulmuştu. Derneklerde satış stantları hazırlanmış ve bakanlığın karşılayamadığı müze giderleri böyle karşılanmaya çalışılmıştı. Bu derneklerin yönetilip, satış standlarında bazı yolsuzluklar olmuş mudur? Buna kesin olmuş veya olmamış diyebilmek oldukça zor… Ancak getirisi ötürüsünden çok fazlaydı. Eğitim camiasından gelen müfettişler öncelikle bunların teftişine başlamış, müze hayrına nelerin yapıldığına değil de yolsuzluk var mı diye müzecilerin üzerine çullanmışlardı. Özellikle bu müfettişler için yaz ayları çok önemliydi. Sürekli teftişlerini İstanbul, Bodrum Antalya olmak üzere tatil yörelerinde yapıyorlardı… İçlerinden birisi bir sohbet sırasında biz bazen gitmek istediğimiz yerle ilgili, takma isimle şikayette bulunur, sonra da orasını teftiş ederiz demişti!.. Günümüzde öğretmen kökenli müfettişler emekli olmuş yerlerine hukuk, siyasal ve iktisat fakültelerini bitirmiş müfettişler almıştır. Bu da sevinilecek bir olay…

Siyasal iktidarlar ve yerel yönetimler de eski eserleri korumaya çalışan, sit alanlarına el atanlara karşı çıkan müzecileri yıpratmaya çalışmış, çoğu kez de bunda başarılı olmuşlardır. Çıkarlarına ters düşen, işlerine gelmeyen müzecileri kızağa çektirip, yerlerini değiştirmişlerdi. Bu arada Genel Müdürlüğe de siyaset girmişti; müzeciler falanın-filanın adamı diye bölünmeye başlanmıştı. Kim Genel Müdür olursa onun adamı öne çıkıyordu!..

Müfettiş teftişlerinden, yerel yönetim ve siyasi iktidar baskılarından, yer değişikliklerinden başarılı birçok müzecinin aile durumları sarsılmış ve bunalıma düşmüşlerdir. Onlara verilecek örnekler öylesine çok ki, hangi birinden söz etmeli… Afyon Müzesi’nin başarılı müzecilerinden Ahmet Topbaş ile Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Ahmet Menteş kanserden, Antalya Müzesinden Metin Pehlivaner, Türbeler Müzesi Müdürü Cenk Alpak, Şanlıurfa Müzesi Müdürü Adnan Mısır, Çanakkale Müzesi Müdürü Turhan Özkan kalp krizi geçirerek yaşamlarını yitirmişlerdi. Metin Pehlivaner Antalya’dan sürüldüğü Afyon’da göreve giderken minibüste yaşamını yitirmişti. Onlar gibi daha niceleri var… Hepsinin ruhu şad olsun, gün gelecek onlara kimin ne haksızlık yaptığı ortaya çıkacaktır. Bu dünyada olmasa bile öbür dünyada…

Açılım diyoruz da; bir açılım da müzelerde yapılmış olsa, müzecilik bilgisi olmayan müfettişlerin teftişleri sonucunda meslek ve aileleri yönünden zarar gören müzecilerimiz ortaya çıkarılmış olsa diye düşünüyorum. Cehalet ve kıskançlıkla değerleri nasıl yok ettiğimiz ortaya çıksa... Yaşayan veya fani dünyaya göç edenlerin hepsinin birer ibretlik öyküsü var. Belki önümüzdeki kuşaklar ve yönetimler bunlardan ders almış olurlar…

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 17 Şubat 2012 Cuma 13:17:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.66.xxx Tarih : 18.02.2012 12:34:58

Kürtler, çok eski geçmişi olan, kendilerine özel kültürleri ve uygarlıkları bulunan bir toplumdur. Her uygarlığın, kendine özel mimarilerinin olması da yadsınanmamalıdır.  Bildiğim kadarı ile Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Bitlis Kürt Beyinin sarayından ve zengin kütüphanesinden bahseder. (Bu saray ve kütüphaneye ne olmuştur, bilmiyorum). İshakpaşa Sarayını yaptıran paşa da Kürt asıllıdır. Ne var ki onun Kürt asıllı olması, sarayın Kürt mimarisinde olmasını gerektirmez. Diyarbakır Surlarının, Dicle Köprüsünün, Hoşap (Hoş âb = Güzel su) Kalesinin mimarı kimdir, kimin iradesiyle yapılmıştır? Araştırılırsa belki de Doğu illerindeki Ermeni ve Selçuk eserleri gibi Kürt eserleri de gün yüzüne çıkarılabilir. Bütün bunlar için ağızdan kapma, kulaktan dolma fikirler ve internet bilgileri değil, bilimsel araştırmalar yapılması gerekir. Çünkü bilim kuşkucudur; ispatlanmayan her şeyden kuşku duyar. Önemli olan yapılarda Ermeni ve Selçuk mimarileri gibi, kendine özel bir Kürt mimari üslup birliğinin olup olmadığıdır. Bir de şu var: Niçin hep eskilerden bahsediyoruz da yakın tarihten bahsedemiyoruz? Kanımca bunun nedeni, mimari üslûbun gelişimi ve kendine özel bir üslûbun yaratılabilmesi için kadim devlet disiplininin gerekli olduğudur. Çünkü kültürler, devlet, en azından beylik disiplini ve finansmanı olmadan kendi mimarilerini yaratamazlar. Örneğin bir Orta Asya Türk mimarisinden söz edemeyiz. Mimari, göçebelikten ve köylülükten kurtulup yerleşik düzene geçildikten, beylikler ve devletler kurulduktan sonra gelişmiş, ortaya Türk Mimarisi denen üslûp çıkabilmiştir. Sevgi ve saygılarımla...


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.12.xxx Tarih : 17.02.2012 18:58:31

 Hocam ellerine saglik"Güzel bir tarih konusu olmus.Acilim degince aklima hep kötü seyler geliyor.Örnegim Hükümetimiz iyi niyetli olarak bir acilim politikasi tutturdu,sonuc hüsranla devam etmektedir.Terör olaylari dinmedigi gibi daha da cogalarak tavan yapip firlamistir.Korkarim ileride bu terör olaylari 1915 sözde ermeni soykirim davasi gibi,soykirim olarak Hükümetlerimiz basini agritir.

Soykirimdan söz etmisken,öyle görülüyor.ki 1915 olaylari arastirma yapilmadan egemen dünya ülkeleri Türk Hükümetlerine kabul ettirecekler gibi görülüyor.Cünkü insanlari korkutmak icin soykirim yok diyenleri sindirmek icin agir cezalar getirmektedirler.Burda Dünyada,ki egemen ülkelerde Türk lobisi olmadigindan kaynaklanmaktadir.Yillardir bu soy kirim dedikodusu vardir.Hükümetlerimiz önemsemeyip uluslar arasi bir lobi kurmadi ve kurmak icin calisilmamistir.

Acilim iyi niyet yerine,bence kötü sonuclar dogurmustur.Simdi Müzelerimizin acilim politikasi ile gelistirilsin düsüncene katilyorum.Su durumda kanimca pek mümkün görülmüyor.Cünkü günü kurtarma politikasina girmis durumdayiz. Müzelerimiz agzi olmadigi icin acilim sikayettede bulunmamaktadir.Cünkü adi üstünde müze,hep eski eserlerle dolu.

Sonra adi üstünde,Müze firsatcilarin eline bir düserse onun icinde,ki eserleri bosaltip yurt disinda iyi para yapiyor deyip,calmak icin kim bilir kac kisi plan yapiyor.Uzun lafin kisasi,biz Türk Halki müze ile pek ilgilendigimizi sanmiyorum.Basindan okudugum kadari böyle tarih icerikli müzelerimizin ziyaretine Türklerden fazla yabanci turistler ziyaret etmektedir saygilarimla.


Teoman Törün IP: 88.244.80.xxx Tarih : 19.02.2012 17:56:33

Evet, Yılmaz üstadın işaret ettiği üzere, Kasitlerden, Medlerden geldiği saptanan, Haçlı seferlerine en büyük Müslüman lideri, Selahattin Eyyubîyi vetren  Kürtlerin mutlaka özgün bir kökleri ve sanatları da vardır. Anadoludaki kültür zenginliğine sahip çıkmalıyız. Bu sayede 1959 yılında Fransada Dijon'da gerçekleştirilen "Folklor Yarışması"nı Türk ekibi kazanmıştı; Ege Zeybekleri, Ankara Seymenleri, Karadeniz, Mardin horonları, halayları ile... "Kelaynak kuşlarının neslini muhafazasına gösterilen ihtimamın bu kültürlere de gösterilmesi zorunludur.  Gene  Sayın yazarın değindiği gibi nomadik Türk boylarının yerleşik toplumlara özgü eserlerine ilk zamanlar rastlanmadı. Karşılaştıkları çeşitli mimarî eserlerden ilhamla kompozit eserler meydana getirdiler. Elbette bunları hafife almak da gerekmez. Kültür tüm insanlığın malıdır; global bir evrime tâbidir.. Kültürü yaratan tüm toplulukların hafife alınmaması gerektiği gibi..                


K. Mükremin BARUT IP: 78.162.191.xxx Tarih : 20.02.2012 16:42:07

Sayın "CORRECTOR" ve de sevgili yorumcu kardeşim. Yorumcularla diyaloğa girmek adetim değil, hele rumuz iile yazanlara. Ama, siz ikidir bana sorular sorunca yazayım dedim. Yorumunuzu akşam okuyacağım ve tek tek cevaplarını yazacağım.

Büyük bir öz güvenle; "CORRECTOR" rumuzunu seçmişsiniz. Bu kadar özgüveni olan birinin rumuzun arkasına sığınmaması lazım. Ben ismiyle, cismiyle ve rumuzu ile aynı kişiyim. Dileyen FACE BOOK dahil GOOLE dan arama yapar ya da yaptırabilir.

Değerli CORRECTOR, Kent Haber Yöneticilerine ruzmuzla yazanların yorumunu neşretmeyin, eşitlik ilkesine aykırı dedim ama malesef uygulamadılar.Sevgiler, saygılar.K. Mükremin BARUT

EDİTÖRÜN NOTU: Sayın Kenthaber okuyucuları;
Köşe yazarımız Erdem Yücel'in yazı konusu müzelerdeki açılım ile ilgili. Ancak yazı içerisinde geçen bir cümleden yola çıkılarak konu saptırılmış, Kürt Milliyetçiliğine, Kürtlerin ulus olup olmadığına getirilmiştir. Kaldı ki yorumlar, yorum olmaktan çıkıp neredeyse bir köşe yazısını aşmış durumdadır. Dolayısı ile bu duruma bir son vermek ve Kürt kimliği tartışması yaratmamak için bu tür yorumlar yayına verilmeyecektir.


corrector IP: 58.172.237.xxx Tarih : 20.02.2012 12:36:11

Sayin Barut "ulus" olmanin anlamini bilmiyor galiba. ve gereksiz yere "Kurt Milliyetciligi"ne soyundugunun farkinda degil. Aslinda "ulus" bilinci kurtlere turklerden daha once gelmistir. dogu anadolunun elden gideceginin anlasilmasindan sonra kurulan kurt teali gibi kurt cemiyetleri hakli nedenlerle bir kurt "ulus" anlayisinin dogmasina neden olmustur. cunku bolgeki musluman halk hristiyan (ornegin rusya) egemenliginde yasamak istememektedirler.  ve bence bolgede yasayan diger muslumanlar ozellikle turkler bu zamanda kurtlesmislerdir. bilindigi gibi bolgede ozellikle turk, kurt ve turk-kurt karisimi musluman asiretler yasiyordu.

kurtler ulus olmaya ulusturlar simdi fakat -yanlis olabilirim, bazilarina aci konusiyor olabilirim ama-bence:

1. "kurt milliyetciligi" esyanin tabiatina aykiri olarak 'kurtler mağdur gosterilerek' yapilir. cunku kurtlere has bir ozellik varsa o da her zaman ve bir cok seyden "sikayet etmek" tir. erkek karisindan, cocuk babasindan, coban koyunundan, vatandas devletten vs hep ama hep sikayet eder.  ama bu illa aglayip sizlayarak yapilir.  eglenmeleri bile arabesk sarkilara aglayarak olur. Her zaman birileri onlara haksizlik yapar.  hakli olan hep onlardir. Ermenileri ve Asurileri soyup oldurenlerin kurt olmasindan veya onlarin ev ve yerlerini kurtlerin ele gecirdiginden kesinlikle bahsedilemez ama bir milliyetci kurtun Turklerin ermeni, rum ve suryani katliamlari veya soykirimi yaptigini soylemesi veya buna cani gonulden inanmasi cok kolaydir.

2. "kurt milliyetciligi" kurtlerin icinden cikmamis ama disaridan tahriklenmis ve iceriden de oteki olmaya zorlanmaktan gelen bir tepkidir. yani bir sirp, yunan vs gibi osmanlidan ayrilip kendi baslarina bagimsiz olmak istememislerdir. kurtler turklerle etkilestikleri tarih boyunca turklere veya diger devletlere ya hizmet ya da ihanet etmislerdir. mesela kurt beylerini ilk defa bir araya getirmeyi basaran Idris-i bitlisi sayesinde kurtler Safavi turk devletine ihanet edip Osmanliya katilmislardir. Saddama ihanetleri tam Saddam Iran ile savasirken olmustur. bu sonucunda Halepce katliami malesef olmustur. ote yandan turkiyede kurtleri kasten ve istinaden devlet politikasi ile otekilestirmek icin elden gelen ne varsa yapilmis, onlari isyan ettirecek hic bir sey arda konmamistir.

3. "kurt milliyetciligi" kurt olmayan insanlara da 'kurt' der. bircok ermeni, suryani, asuri, arap vs ve hatta turk, kurtler tarafindan asimile edilmistir. nereye gitti bu ermeniler ve asuriler deniyor.  hakkaride bir tane asuri kalmamistir. ama mardin deki suryanilere hic bir sey olmamistir belki mardinde arap daha cok oldugu icin. peki nereye gitti bu anadoluya hep o bolgeden giren turkler? eger ozellikle hanefi sunni bir kurt'un soyunu arastirsak ermeni veya turk cikmasi cok muhtemeldir.

4. "kurt milliyetciligi" kurtte hic bir zaman bir kusur goremez ve kusuru hep baskasinda arar. mesela gunluk bir sorun hicbir zaman kendi hiyararsik, feodal, biat zeminindeki arkaik vs sosyal yapisi degil ama sorun ya devlet, ya pasa ya da zalim baska bir insandir. malesef durum bu kadar naiv trajiktir. yalniz bunun bir ekseriyeti vardir:"Kürt beylerini bir araya getirmeyi başaran İdris-i Bitlisi Farsça yazdığı Selimname eserinde Kürtleri Kızılbaşlar ile savaşa teşvik ettiğini, onların da kılıç zoruna Anadolu'yu Türkmen Kızılbaşlardan temizlemek için yemin ettiklerini ve bu arada 40 bin ila 70 bin arasında Kızılbaşın yani Alevinin öldürüldüğünü yazmıştır."

5. "kurt milliyetciligi" simdilerde yeni tarih ve sanat yaratmalarina baslamistir. ama maalesef bu gec olmustur. bilimsel bir calisma ile sanat ve hatta zanaat dallarinda ancak yoresel ortak ozellikler bulunabilir fakat ulusal bir kurt kulturu yoktur. ornegin irak, iran ve suriye kurtlerin sanatsal eserleri (muzik, mimarlik, dikis nakis, vs) bizdekilerden cok farklidir. sonradan kurt olanlarin kulturlerine (mesela cirit gibi turk at oyunlarina, agri ili cevresinde yapilan hristiyan motifli el islerine, vs) nasil bir milli aciklama getirseler acaba.

6. "kurt milliyetciligi" ulusallasmak icin kurt dillerindeki iran ve fars etkisini hala yok edememistir deniyor. bunun kaniti bir kurt bir iranli ile veya farsca konusan bir afgan ile rahatlikla kurtce konusarak anlasabilirmis. cunku farsca ve kurtce Med dilinden gelir.

7. "kurt milliyetciligi" turkluk ile ilgili her iyi veya iyi olduguna inandigi seyi ve Ataturk'u karalamaya calisir. mesela italyadaki etrusk'larin turk olduklarini turk tarihciler yazsa ben dahil kimse inanmazdi ama bunu avrupalilar bulup cikardi, bilimsel olarak kabul edildi. sumer dili icin de bilimsel sonuclanmamis olsa da cok tahrik edici yabanci sumerologlar tarafindan iddialar var. bir cok benzer kelime varmis. eger hal boyle ise, bu benzer kelimeleri "Ataturk" mu yoksa "Turk Milliyetciligi" mi sumerlere konusturdu?  aslinda esas soru su olmali: sumerlerin turklerin atalari olmasi turklerin boyunu yukseltir? cok mu onemlidir? bu gibi iddialari dile getirdikce, bahsettikce turklugu daha yukselteceklerinin farkinda bile degildirler.
 

NOT: burada sozunu ettigim "kurt milliyetciligidir", kurt halki katiyen degildir. cocuklugumdan bu gune her zaman kurtleri sevdim saydim. yanlarinda ve arkadaslari oldum. ulke capinda referandum yapilarak kurtlerin bagimsiligi istemeleri halinde ayrilmalari gerektigini de bir kac kere yorumlarimda yazdim.

Sayin Baruta daha once altemur kilicin "buyuk supriz" yazisinda diger seylerle beraber su soruyu sormustum: 1915 yili zamanlarindaki ermeni nufusunu ne kadar zannedip de 1.6 milyon kisinin oldugunu (katledildigini) soyleyebiliyorsunuz? hatta  ve hatta bunu osmanli arsivlerinin yazdigini soyluyorsunuz? goc ettirilen nufus ne kadarmis peki? o zaman ki genel nufuslari ne kadarmis?  lutfen bizi bu konularda aydinlatiniz. ve arsiv kayitlarinin referanslarini (numaralarini) yaziniz.sanirim bu soruyu ve Iskilipli Atif hakkindaki diger yorumlarimi gormemis olacaklar.


K. Mükremin BARUT IP: 78.162.191.xxx Tarih : 19.02.2012 01:33:36

YILMAZ ERGÜVENÇ MESLEK BÜYÜĞÜME  "Örneğin bir Orta Asya Türk mimarisinden söz edemeyiz. Mimari, göçebelikten ve köylülükten kurtulup yerleşik düzene geçildikten, beylikler ve devletler kurulduktan sonra gelişmiş, ortaya Türk Mimarisi denen üslûp çıkabilmiştir." diyorsunuz. Çok doğru.

Temel sorun öteki ırkları, öteki dinleri hakir görmemektir. Bu kafa yapısının, Hitler'in Nazi Partisiyle; Almanya'da yaptıkları bilnmektedir. İnsanlık bu ayıbı örtmek için hala çırpınıp durmaktadır. Yakın tarihimizde ise Bosna - Hersek'te bir ulusun, ötekini yok etmesine tanıklık ettik. Çağımız olayları öyle "SÖZDE" ön ekiyle izah etme aşamalarını çoktan geçmiştir. 

Remi tarihimiz doğru ise Türkler Anadolu'ya 1071 de geldiler. Atatürk'ün Sümerleri Türklerin atası olarak göstermesi, bu tarihi daha geriye götürme çabasından başka bir şey değildir. Öyle ki Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde Sümeroloji kürsüsü kurulmuş ve fakat yeterli akademisyen bulunmadığı için Hititoloji öğretilmiştir.  "Tarih Sümerle Başlar" kitabını okuyunuz. Sümerlerin Türk olmadıklarını göereceksiniz.

Kürtler ve Ermeniler bu topraklarda Türklerden çok daha önce yaşamış kadim uluslardır. "Sözde Soykırımı"  diyerek baştan ön yargınızı ifade ettiğniz tarihi bir olayda, bilim insanlarını objektif olmasını nasıl beklersiniz? Ya da kültürleri yoktur diyerek Kürtleri yok sayamazsınız Sosyoloji bilmi; kadim ulusların daha kalıcı ürünler verdiğini ifade eder.

 Alp Arslan'a Malazgirt'te yardım edenler müslüman Kürt aşiretleridir. Eski tarihi kitaplarda bu olay; "Alp Arslan 1071 de Malazgirt'te Romen Diyojeni yenerek, Ermeni coğrafyasını topraklarına katmıştır" diye aktarılır. Bunun açıklaması; Muş, Erzurum, Elazğ ve Bitlis gibi iller ile civar yerleşkelerin, Doğu Roma'ya bağlı Ermenistan Eyaleti olduğun ifadesidir.

Siz bir dili yıllarca yasaklayacaksınız ve bu gün çıkıp o dilin yetersiz olduğunu ifade edeceksiniz. Bir çok alanda yetersiz kalması çok normal değil mi? Dilin kendisini evrimleştirmesi öyle zor bir şey değil. Siz sırça köşklerde yorum yaparken, bakarsınız Kürt dilinde yüzlerce kitap çıkmış. Bilim insanları Kürtçe tebliğler yazmaya başlamışlar. Şimdi TOKİNİN yaptığı silo vari binalara bakın, TÜRK MİMARİSİ mi? sayacağız. Yazılacak ise bu tür konulara vurgu yapılmalı.Saygılarımla.K. Mükremin BARUT 


K. Mükremin BARUT IP: 78.162.191.xxx Tarih : 17.02.2012 20:37:46

AÇILIM MÜZELERE YANSIMAZ: Çünkü anacak tarih bilinci olan toplumlar, geçmişlerine sahip çıkarlar.  Başka halkların kültürlerine ve onların yarattıklarına saygı duyamayanlar, kendi kültürlerine ve değerlerine saygı duyulmasını beklememeliler."Ortada bir ulus varsa sormazlar mı? Sizlerin yazın türü dışında mimari, yontu, resim ve diğer güzel sanatlar olarak ortaya koyduğunuz neyiniz var diye…"  diyorsunuz. Hiç yakışmıyor. Tam bir kafatasçı yaklaşım. Üstelikte bilgiye dayanmayan bir söylem. İnternet elinizin altında araştırın. 

"Türkiye, kendini neden hep savunmada hissediyor? Arşivler, belgeler ortada…" diyorsunuz. O halde ne olur bir tanesini burada yayınlayın. Öreneğin ben okuduğum kaynaklara göre DERSİM 38 de yabancı parmağı yoktur diyorum. 1925 Şeyh Sait İsyanı; Kürtlerin tasfiye edilmesi için devlet ajanlarınca provoke edilmiştir diyorum. Yazar olan sizsiniz. Dolayısıylada belgeye, bilgiye ulaşmanız bizlerden kolaydır. Siz de tek bir belge, bir A4 sayfa çıkarın razıyım.Saygılarımla. K. Mükremin BARUT


yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 17.02.2012 20:43:08

ister o is dalinda ister bu is bransinda olsun  bir sistem vardir bu sistem bir zincir halkasi gibi olur zincir halkalari zinciri olusturur veya domino taslarini bazen dizerler bastakini yikinca sira sira  yikila yikila taa sona kadar gider  bazi memleketlerde onlarin isleri bu iki örnekteki gibi  bastan altta kadar  bu basarili domino düzeni gibi isler hedefe  varir Zincir halkalarida buna örnektir bizde islerimiz  domino taslarini dizer  yari yolda bu is bozulur hedefe ulasmaz zincir misalide halkalar vardir iki halkayi takar ücüncü halka birakir birakinca zinciri tamlayamaz tamlanmayan zincir bir ise yaramaz bizim islerimiz calisma satandartimiz budur  hepimiz cok biliriz hic bir sey yapamayiz bir ist bir kurulusta her ne kadar kisiler anlasada bu calisma sisteminde  kaybolup giderler anlamayanlarda kndilerini ortada adam zanneder gezinirler kisileri suclama yerine calisma sistemindeki hataya bakmak gerek bunuda kim yapmasi gerek baslar nerde bu baslar  Ankarada

millet olarak bizde takinti var  ayirt edememek var desem bana kizarlarmi  bilmem  Acilim kelimesi vardi düne kadar ne varligi  ne yoklugu belli degildi biri bunu bir konu üzerine acilim dedi kullandi  kullandida ne oldu bence hiiic  hic bir sey olmadi sadece kelime piyasaya  oturdu iste  simdi bu kelimeye  cok kisi takildi  eskiden plaklar vardi bi yere igne gelir ayni yere ayni söze   takilir kendi kendini takintidan igne kendini  kurtaramaz acilim kelimesine de  simdi herkez böyle takilmistir faydalimi zararlimi ben bilemem takintilarada cok kisi gelemez iki ayri konuyu bu kelimeyi kullanipta bir konuya cevirmekmi iyi yoksa o konu baska bu konu baska konu  ayirt etmekmi iyi ayirt edememek mi iyi


Yılmaz Ergüvenç IP: 78.176.126.xxx Tarih : 19.02.2012 19:32:10

Saygıdeğer meslekdaşım. TOKİ'nin kötü uygulamaları konusunda aynı fikirdeyiz zannediyorum. Bilmem siz de aynı fikirde misiniz, ''Millî Mimari'' söylemlerini de çağdaş bulmuyorum. Sadece yerel veriler ve yerel işlevlerin çağdaş mimarlığa yön verebileceğini düşünüyorum. Hükümet üyelerinin yapılacak projeler konusunda Selçuk gibi olsun, Osmanlı gibi olsun şeklinde sanata müdahale etmelerini kınıyorum. Saygılarımla Üs.