25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ahmet Öğretmeni Kim Öldürdü?

Türkiye’deki referandum ve şehit haberleri arasında kaynayan bir dram yaşandı ve sanırım pek az kimsenin dikkatini bu acı olay çekti…

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde, hem de büyük Atatürk’ün ismini taşıyan bir orta öğretim kurumunda sözleşmeli öğretmenlik yapan Ahmet Fazıl Elçi’nin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğrencilere ücretsiz dağıtılmak için gönderdiği kitapları taşımasına, başka bir deyişle hamallık yapmasına kalbi izin vermedi. Merdivenlerde kitapları sırtlayıp çıkmaya çalışırken düştü… Öğretmen hemen en yakındaki Sağlık Ocağına götürülmüş, ancak orada doktor bulunamamış, hastaneye götürüldüğünde ise yaşama veda etmişti…

Ahmet Fazıl öğretmen 44 yaşında sözleşmeli bir öğretmen... Sözleşmeli öğretmen olduğu için okulların açık olduğu aylarda 700 TL alıyor, kadrosuz olduğundan yaz aylarında maaş alamıyordu. Öğretmenin eşi ve yetiştirmek zorunda olduğu iki çocuğu vardı. Geçinmek için para kazanmak zorundaydı…

Türkiye’de aynı durumda olan çok sayıda sözleşmeli öğretmen, yalnızca okulların açık olduğu aylarda görev yapıyorlar. Onun dışındaki aylarda parasızlar!.. Ahmet öğretmen Bakanlığın gönderdiği kitapları yerlerine ben taşıyayım demiş ve okul idaresi de onun isteğini uygun görmüş… Böylece öğrencilerine görünmeden hamallık yapacak ve günde 40 TL kazanacaktı… Kitapların taşıması bittiğinde yine parasız kalacaktı… Olsun hiç olmazsa alnının akıyla birkaç lira kazanacaktı ya!.. Oysa öğretmenin kalbi alışmadığı hamallığa yalnızca birkaç gün dayanabilmiş ve sonunda okul merdivenlerine yığılıp kalmış...

Türkiye’den garip insan manzaraları…

Sözleşmeli bir öğretmen hamallık yaparken yaşamını yitiriyor, aynı günlerde mega starımız(!) Tarkan, konser vermek için gittiği otelde kendine ayrılan yeri beğenmiyor, başka bir otelin kralı dairesine yerleştiriliyor. Astronomik fiyatlarla bütün becerisi kas gücü olan futbolcular milyonlarca Euro’ya para demiyor!…

Türkiye’nin en önemli sorunu eğitimimizin durumu!..

Kışın öğretmen, yazın hamallık yaparak birkaç lira kazanmak isteyen eğitimcinin hazin sonu…

Şimdi sormak isterim; Ahmet Fazıl öğretmeni kim öldürdü?

Doktorun olmadığı Sağlık Ocağını yöneten Sağlık Bakanlığı mı?

Öğretmenine bu kadar değer veren Milli Eğitim Bakanlığı mı?

Bence hocamızın ölümünün asıl nedeni Türkiye’deki eğitim sisteminin bozukluğudur…

Ahmet Öğretmenin acı sonu, toplumun bazı kesimlerinin dikkatini biraz da olsa eğitimdeki kanayan ve bir türlü çözüme kavuşturmak için olumlu bir adım atmakta aciz kalan Milli Eğitim Bakanlığına çevirdi.

Bugün toplumun bazı kesimlerindeki bölünmeden söz ediliyor. Oysa bölünmenin bir başka boyutu de eğitimde yaşanıyor. Her zaman eğitim açığımız var diye nutuk atanlar, kadrolu ve sözleşmeli öğretmenlerin bakanlıkta bölünmeye yol açtığının farkındalar mı?

Aynı görevi yapan kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler arasında ayrıcalıkları biliyorlar mı?

Sözleşmeli öğretmenlerin aldıkları ücret diğerinin yarısı kadar bile değil, aynıca yaz aylarında sadaka kabilinden bu ücret kesiliyor. Yazın parasız kalan öğretmenlerin çoğu garsonluk, işçilik, şoförlük, pazarcılık yapmaya çalışıyorlar. Eğitim yılı başlarken yeni sözleşme imzalayanlar derslerine devam ediyorlar. Sosyal güvenceleri yok. Nitekim daha geçenlerde eski bir öğretmen olan CHP Milletvekili Muharrem İnce, bu konuyu meclise taşımıştı. Örnek olarak da Burdur’da doksan iş gününü tamamlayamadığı için hastalanan ve sevk alamayan sözleşmeli bir öğretmenin yaşamını yitirdiğini belirtmişti. Bu sistemin adı köleliktir diyen milletvekili geçtiğimiz aylarda meclis kürsüsünden yaptığı konuşmasında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’yu uyarmış ve öğretmen açığına da dikkati çekmişti.

Nimet Çubukçu’nun Kırklareli gezisinde her nasılsa korumaları aşıp yanına yaklaşabilen iki sözleşmeli öğretmen Bakana şu soruyu sormuştu;

“Öğretmenlerimizi, ülkemizde sözleşmeli ve kadrolu öğretmenler olarak siz bölmediniz mi? İşimizi yaparken neden aynı ücreti almıyoruz. Siz sözleşmeli öğretmenliği kaldıracağınızı söylediniz, fakat hala sözleşmeli öğretmen alıyorsunuz.”

İki sözleşmeli öğretmenin sorusuna tatminkâr yanıt vermekten uzak olan Bakanın üç aşağı beş yukarı verdiği yanıta bakın;

“Siz de sözleşmeli öğretmenliğe başvurmayabilirdiniz. Ben mi sizi sözleşmeli öğretmen yaptım. Siz seçtiniz.”

Milli Eğitim Bakanı tek başına bu işi bakan olarak çözebilir mi? Bence çözüm üretemez. Bakanlar artık Başbakan’ın emri olmadan hiçbir şey yapamaz durumdalar. Başbakan ne derse onu yapmak zorundalar…

Böyle bakan olur mu derseniz, o da başka bir tartışma konusu, bunun adını ben değil siz koyun… Şimdi kimsenin kimseyi düşünecek zamanı yok, onlar meydandan meydana koşup muhalefeti sert sözlerle eleştirmekle, öğretmenler de dahil 657’ye tabi olanları memur diye küçümsemekle meşguller…

Sözleşmeli öğretmenler çaresizlikten, belki de açlıktan sözleşmeli olmaya mecbur kalıyor, ileride kadro açılır geçebiliriz diye düşünüyorlar. Türkiye’nin her yerine üniversiteler açtık diye övünenler buralardan çıkanların ne olacakları konusunda hiç bir güvence vermiyorlar. Oysa Eğitim Fakülteleri her yıl yüzlerce mezun veriyor, öğretmen açığının ise 45.000 civarında olduğunu bizzat bakanın kendisi söylemişti. Bu arada öğretmenler arasında bir ayrımcılığın din bilgisi öğretmenlerine yapıldığını söylemekte yarar var sanırım. Onların kadrolu atamaları hemen yapılabiliyor, Güneydoğu illerine atanıp gidenler ise can mal güvenceleri olmadığından hemen istifa etmek zorunda kalıyorlar...

Bakanlık sorunlara çözüm üretme yeridir. Bu çözümü üretemiyor, birilerinin desteğiyle o makama geliyorsanız kendi kendinize aynaya bakıp ben ne yaptım veya ne yapabilirim diye neden düşünmüyorlar? Türkiye’de olmayan bir şey de istifa müessesedir!...

Büyük Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından “asıl savaş şimdi başlıyor, o da cehaletle savaştır. Bu konuda öğretmenlerimize büyük işler düşüyor” dememiş miydi?

Her şey bir yana hamallık yaparken yaşamını yitiren Ahmet Elçi öğretmenimize, affet bizi demekten başka elimizden bir şey gelmiyor…


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 13 Ağustos 2010 Cuma 13:51:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 13.08.2010 21:43:12

Yasalar is kanunlari sosyal kanunlar insan ve insanin gücü Insanin gücünden girelim  ( yeni araba almis bununda gücü varmis gücüne göre nazik kullanirmis tasli yol gelince araba zarar görmesin diye koltukta poposunu kaldirirmis Be benim memleketim insana calismaya gelince  habire yüklenirsin üstüne nereye kadar)bir insan günde 8 saat haftada 40 saat calismali dünya standart lari  ayda iki cumartesi mesaiden fazla zorlanmaz 8 saat isten sonra bir baska iste calisamaz  kendi isinde verimi düser  calisanlar nasilki emeklilere bakiyorsa günün birinde issiz kalinir mesleginde is bulamaz  esnafsa  fabrikarörse iflaz eder ister hamal olsun ister cumhur olsun  issiz kalindiginda hükümet böyle kisilere bakmak mecburuyetidedir Soyal yasayi yapmak uygulamak mecburiyetindedir maalesef yok yok bu haklar avrupada Biz hala hammalla bir proföserin arasindaki sinif ayirimini  yaziyoruz ciziyoruz   hitabimiz bey , hey oluyormu yani siz daha iyi bilirsiniz Ayrica ölen kardesimizin kalan fertlerinden yanlis anlasilmasin ben bizi idare edenlere dir sözüm basiniz sag olsun yinede hatam varsa özür  


Gökhan IP: 81.214.89.xxx Tarih : 15.08.2010 14:07:04

 O da birşey mi?iki yıllık bir yüksek okulda sözleşmeli öğretim görevlisi ders başına aylık 100 tl alıyor haberi olan var mı? fethullah okullarından mezun olanlar normal devlet okullarına göre bir üniversiteye ve dolayısı ile işe girme olanağı daha yüksek. Günümüzde imamhatip mezunları milli eğitim müdürlüğü yapabiliyor avukat,hakim savcı olabiliyorsa sorun sanıldığından büyüktür...