22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

AKP Gitti Gider mi?..


Türkiye geçtiğimiz hafta gerçekten kritik günler yaşadı; bununla beraber sular henüz durulmuş da değil. Kuşkusuz, siyasetteki bu sorunun başında 16 Mayısta görev süresi dolacak olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yerini kimin alacağı geliyordu. TBMM Başkanı XI. cumhurbaşkanını dindar birisi diye tanımlıyordu. Şimdiye kadar gelen cumhurbaşkanları dinsizmiş gibi!... Sırası gelmişken bir örnek vermek isterim; İsmet İnönü’nün dindar olduğu ölümünden sonra ortaya çıkmıştır.

Başbakan partisinin adayını son günlere kadar açıklamaktan bilindiği gibi kaçındı. Aklında kendisi mi yoksa bir başkası mı vardı?
Bilemiyoruz...

Bunun için de önce teşkilatında bir anket yoklaması yaptı, bu arada adam şaşırtma taktiği yaparak, seçilmesi olanaksız bazı isimleri ortaya attı. Ne var ki, bu durum tedirgin olan toplumu daha da gerdi. Başbakan, bunun farkında mıydı değil miydi?
Bilemiyoruz...

AKP hükümeti son seçimdeki %34’lük oy potansiyeline güvendi. Oysa karşısında %70’e yakın, bir çoğunluk vardı. Azınlığın çoğunluğa hükmedeceğini düşündü. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı.

Başbakan, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanının birlikte yaptığı üçlü toplantı sonucu karşılıklı pazarlıklar yapıldı ve XI. cumhurbaşkanı adayı açıklandı:

“Abdullah Gül, kardeşim!..”

Kamuoyunda genel kanı Tayyip Erdoğan’ın köşke çıkacağı, yerini de Abdullah Gül’e bırakacağı idi. Ancak bu durumdan AKP’lilerden memnun olmayanlar da vardı. Başbakan’ın köşke çıkması durumunda seçim arifesinde, olası hizipleşmelerden partinin de kan kaybedeceğinden endişe duyuluyordu. Ancak 14 Nisan mitingi ile ardından gelişen olaylar, beklenmeyen tepkiler, büyük olasılıkla bu planı rafa kaldırttı.

Bu kez Abdullah Gül de tepkilerin odağı durumuna geldi. Örneğin Emin Çölaşan “Yeni cumhurbaşkanımızı tanıyalım” başlığı altında, onunla ilgili dört ayrı makalede, yıllar öncesi yaptığı konuşmaları gündeme taşıdı. İş Dünyası Vakfı Yayınlarından “Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği” isimli kitabında yer alan bazı konuşmaları aktardı.

TBMM’de cumhurbaşkanı seçiminde yeterli sonuç sağlanamadı ve CHP yeterli sayının olmaması nedeniyle konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü ve mahkeme de 367 sayısını şart koştu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk tur oylaması iptal edildi. Bunun ardından 6 Mayıs günü ilk tur oylaması yenilendi ve beklenildiği gibi yine 367 sayısına ulaşılamadı.

Abdullah Gül seçilmiş olsaydı acaba tarafsız kalabilir miydi? Her ne kadar tarafsız, partiler üstü olacağını, noterlik yapmayacağını söylemişse de bunu uygulayabilmenin onun için zor olduğunu herkes gibi kendisi de biliyordu. Sözde değil özde olabilmek çok zordu. Kaldı ki, tesettürü laiklik ile nasıl bağdaştıracaktı? Bu da çok zordu. Eşi tesettür konusunda hiç taviz vermemiş, bireysel hakkını kullanarak AİHM’de (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) üniversiteye alınmayışından ötürü Türkiye’ye karşı dava açarak tazminat talebinde bulunmuştu. Ancak bu davayı sonradan geri almıştı.

Abdullah Gül bunun üzerine adaylıktan çekildi ve halkın seçeceği cumhurbaşkanlığı seçimine partisi kendisini aday gösterirse katılacağını belirtti. Ardından seçmenin %70’nin kendisinden yana olduğundan dem vurdu!..

Seçim günü gelsin ve hep beraber görelim!..

Sırası geldiğinde geçmişi bir kalemde silmeye çalışıp biz değiştik denilmesi ne derece doğrudur... Ne var ki, insanın geçmişindeki doğru olmayan düşüncelerinden daha sonra sıyrılıp gerçeği görmesi de olasıdır.

Bilinmez.

TBMM’de çoğunluğa güvenen hükümete bu karar soğuk bir duş etkisi yaptı. Paniklediler, panikleyince de yanlışlıklar birbirini izledi.

Bu arada Genelkurmay Başkanlığı’nın bildirisi, uyarısı veya muhtırası gündeme geldi. Siz buna ne isim verirseniz verin...

Bunun ardından çok daha önceden gerilmiş olan, büyük olasılıkla bu hükümetten memnun olmayan toplumun tepkisi geldi. Ankara Tandoğan meydanında toplanan milyondan fazla insanın ardından İstanbul’da Çağlayan mitingi, ardından Manisa, Çanakkale ve Marmaris’te toplanan çok sayıdaki vatandaş tepkilerini demokratik yönden dile getirdiler.

Türkiye’nin büyük çoğunluğu, bu hükümetten memnun olmadığını meydanlarda dile getiriyordu. Gerçekte bu sayının daha da fazla olduğunu gazetemize gelen okuyucu yorumlarından ve diğer gazetelerden açıkça öğreniyoruz.

AKP hükümetinin yönetimde kaldıkları beş yıla yakın süre içerisinde birçok yanlış yaptıkları da açıkça görülüyordu.

Türkiye AB’ye girebilme uğraşı içerisinde başta ABD olmak üzere batı ülkelerinin güdümü içerisine girmiş midir?

Batının direktifleri içerisinde dış politikada, özellikle K.Irak’ta kendi başına karar verebiliyor mu?

Türkiye’de işsizliğe çare bulunmuş mudur?

Sinop’ta yapılması düşünülen termik santral ile ilgili halkın tepkisine yeterli yanıt verilmiş midir?

Karadeniz’de fındık ve çay üreticilerinin sorunları giderilmiş midir?

Akdeniz’de narenciye üreticileri ne konumdadır?

Çeşitli kurumlarda eğitimde çağdaş laik düzene aykırı davranışlar yapılıyor mudur?

Devlet kurumlarında işin ehli yerine kendi yandaşlarından kadrolaşma tüm hızıyla sürüyor mu?

Yerel belediyeler ve onların yan kuruluşları yeterince denetleniyor mu? Başka bir değişle bunların yapmış olduğu ihaleler adil mi, yoksa kendi yandaşlar arasında mı paylaşılıyor?

Türkiye’nin çeşitli illerinde yapılan laiklikten yana yapılan mitingler işler doğru gidiyorsa neden yapılıyor?

Devleti yönetenlerin vatandaşı aşağılayan konuşmaları insanları incitiyor mu?

Türkiye Müslüman cumhurbaşkanı seçecek, ananı al git, askerlik yan gelip yatma yeri değildir sözlerinin anlamı nedir?

Türkiye’de, özellikle kap kaç ve hırsızlığın önü neden alınamıyor? İnsanların mal ve can güvenliği ne kadar var?

Cumhuriyet’in simgelerinden 23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı ile Kutlu Doğum Haftasını kutlamaya kalkanlara, küçük çocuklara çağdışı giysiler içerisinde ilahi okutmaya kalkanlara, bazı okullarda cumhuriyet ilkeleri yerine İslâmi kompozisyon yarışmaları düzenlenmesine Milli Eğitim Bakanı ne tepki vermiştir? Kaldı ki, İslam araştırmacıları ve tarihçileri Peygamberimizin doğum tarihi konusunda gerçek bir saptama yapamamışlardır.

Bütün bunlara olumsuz yanıt verilecek olursa AKP’nin seçimi kaybetmesi kaçınılmaz olacaktır. Başka bir değişle gitti gider...

Türkiye’de seçim ne olabilir konusuna ise başka bir yazımda yer vereceğim. Ne var ki, basını izleyen, gazete, kitap okuyan kesim ile dizi seyretmekten başka bir uğraşı olmayanlar ile dergâh şeyhlerinin istekleri doğrultusunda oy veren bir kısım insanların oyları da seçimin kaderini belirleyecektir. Bir bakıma aydın insan ile cehaletin pençesinden kurtulamayanlar bu seçimde karşı karşıya gelecektir.

Aydınlık mı karanlığa, karanlık mı aydınlığa galip gelecek? Başka bir deyişle sandıkta sivil darbe mi olacak?

Bekleyelim ve hep birlikte görelim...

Her türlü olasılığa karşı söylenecek tek bir söz vardır; Türkiye laiktir ve laik kalacaktır. Bunu hiçbir güç değiştiremez...


erdem@kenthaber.com


Yayın Tarihi : 9 Mayıs 2007 Çarşamba 00:11:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
zülfikar şen IP: 88.234.148.xxx Tarih : 10.05.2007 07:19:04
değiştim diyene neden inanılmıyor anlamak mümkün değil.. şimdi vatanı kurtarma sevdasında ortaya çıkan solcuları düşünelim CHP yi düşünelim..yıllar önce 12 eylül öncesi bayrak alıp eline çıksan karşısına sana naparlardı bir düşünelim.evet yanlış duymadınız türk bayrağını alıp solcuyum diyenin karşısına çıksan ne yapardılar.şimdi bakıyorum o zaman bayrak sevgiisnden mahrum olanlar bayrak sevgisiyle dolup taşıyor. değişmiş olabilirler diye kabul ediyorum. emin çölaşan bey e zaten kimesyi beğendirmek mümkün değil.o hep karşı çıkar sonrada özür diler.ve yazdıkları bu nedenle samimi gelmiyor.o her dönem değişiyor mesela ama onada inanıyorum çünkü kimsenin içini bilemeyiz. yıllardır belediyeleri partilerinin kasası gibi gören bir dönem ister inanın ister inanmayın tayyip erdoğanla bir hizmet yarışı kendini ifade edebilme yeri haline geldi.şimdi 2003 ten itibaren herşeye istikrar geldi.benim için inanç değil icraat önemli.isterse dinsiz olsun ama çalışsın.bir şeylerin arkasına saklanarak oy peşind eolmayalım.tarihimize iyi baktığımızda ATATÜRK e en büyük kötülüğü kimlerin yaptığı açıkca görülür.şimdi tutupta ATATÜRK ün partisiyiz diyenlerin o zamanki tavırlarına bakarsak değişmemişlerse bunlar ATATÜRK düşmanı demek mümkündür.ama biz ne diyoruz vatan millet için samimi olarak çalışsın görüşü düşüncesi bir zamanlar ne olursa olsun. değişimleri çok görüyoruz.imam hatipler açmakla ünlü eski cumhurbaşkanımız süleyman demirel de değişti.eskiden tercüman gazetesinde yazarlık yazan benim sağ duyulu olmamı sağlayan yazarla bakıyorum baya bir değişmiş.peki o zaman hata nerede?

SEFER KIRIŞ IP: 88.238.10.xxx Tarih : 11.05.2007 16:50:42
türkiye tabiki laiktir laik kalacaktır bundan bir şüpemiz yok.ama güle olan şahsi düşüncelerinize neden atatürk ilkelerini karıştırıyorsunuz laiklik dilinizde değil bizim gibi kalbinizde olsun.bizler sizin gibi insan ayrıımcilığı yapanlara fırsat vermiyeceğiz.çünkü biz t.c'ni yürekten ve kalbimizden seviyoruz

Nurullah ÇEVİK IP: 88.245.84.xxx Tarih : 13.05.2007 22:43:37
4,5 yıldır ikdidarını yürüten bu hükümete karşı Ankara,İstanbul,Çanakkale,Manisa ve bugün İzmir meydanlarında bağıran isanlar boşunamı haykırıyorlar? Haykırıyorlar çünki;İkdidar dışı partilerden daha iyi alglaya biliyorlar BİRLEŞİN BİRLEŞİN diye haykırıyorlar ama siyasilerin umurundamı? İsterse olmasın halkımız onları affetmez sandığın dibine gömer bir 4 yıl daha bekler SAYGILARIMLA