15
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Albayın İntiharı ve Sorumsuz Basın!..


Devlet Övünç Madalyası ile onurlandırılmış, terör gazisi, Emekli Kur.Albay Abdülkerim’in Ankara askeri lojmanlardaki intiharıyla birlikte, basınımız yine tartışmaların odak noktası oldu!..

Dolandırıcılığı mahkeme kararıyla tescil edilmiş bir itirafçının (!) beyanları doğrultusunda Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının failini meçhul cinayetlerle ilgili olarak hakkında dava açtığı Albay, Antalya’da PKK’ya karşı yapılan operasyonda omuriliğine gelen bir kurşunla yaralanmış ve tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürmeye mahkûm olmuştu. Merhum Albay, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği yazılı ifadenin en önemli bölümünde hedefteyim demiştir:

Bugüne kadar teröristlerle mücadelede büyük başarı göstererek girdiğim bir çatışmada yaralanarak tekerlekli sandalyeye mahkûm oldum. Devlet Övünç ve Üstün Cesaret ve Feragat madalyaları ile ödüllendirildim. Bu nedenle örgütün en büyük hedeflerinden birisi durumundayım. Benim gibi büyük kahramanlıklar gösteren güvenlik kuvvetleri mensupları bu ve buna benzer iddialarla yargılatılmak istenmektedir.”

PKK itirafçısının ne denli doğru olduğu bilinmeyen söylediklerini büyük bir olaymış gibi, araştırılmadan, ölümünden bir gün önce Star Gazetesinde yayınlanması Albay’ın intiharının nedeni mi?

Bugünkü basınımızın geçmiş günlerden çok farklı olduğu da meslek ve toplumsal yönden acı bir gerçek...

Basın yürütme, yasama ve yargıdan sonra toplumun en önemli kuvvetidir. Kuşkusuz, bunu söylerken de objektif, sağduyu sahibi, memleketin gerçeklerini ve çıkarlarını görebilen basından söz ediyoruz. Oysa günümüze baktığımızda bugünkü basının eskisine oranla sınıfta kaldığını da rahatça söyleyebiliriz. Bugünkü basın olayları gerçekleriyle topluma anlatmaktan çok uzaktır. Kendi arasında bir takım guruplara ayrılmıştır. Yandaş basın, dinci basın, gerçekleri görmek istemeyen ve çarpıtılmış haberler veren basın ve bunlara karşı sağduyu sahibi olmaya çabalayan basın... Son günlerde Mehmet Tezkan bunlara birde şalcı medyayı (!) ekledi. Bu yeni basın türü görmeme, saptırma, üzerini örtme anlamına geliyor. Bu arada komplo üreten basını da yok sayarsak haksızlık etmiş oluruz.

Yazılı basının başında artık deneyimli, çekirdekten yetişmiş ustalar bulunmuyor. Günümüzde holdingleşen, yeni deyimi ile medyanın patronları artık birer iş adamı... Yönetimindeki gazetelerini, televizyonlarını işleri ve çıkarları doğrultusunda bir silah olarak kullanıyor. Böyle olunca da kalem erbabı (!) ona uygun kişilerden oluşuyor. Meşhur bir söz vardır; ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin...

Yazılı basına baktığımızda gerçek gazeteci olarak kaç kişi görebilirsiniz?

Bir elin parmakları kadar ya var ya yok!..

Çoğu kez patron dışındaki yöneticiler ile köşe yazarları da tepeden inme emirlerle gazetede kendisine yer ediniyor. Gerçekleri yazan ve o yüzden hedef tahtası haline gelen köşe yazarları da bir anda kapı dışarı ediliyor.

Örneğin Emin Çölaşan gibi...

Emin Çölaşan daha kovulmadan önce çıktığı bir televizyon programında Melih Gökçek ile tartışırken bir ara Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ona artık sen emekli olsana demişti... Demek ki büyük bir okuyucu kitlesi olan Çölaşan’ın suyu birileri tarafından kaynatılmıştı!..

Son yıllardaki köşe yazarlarına bakın; televizyon programlarında agresif davranışlarıyla dikkati çeken biri bakıyorsunuz en büyük gazetenin köşe yazarı olmuş. Sonradan bu işi yürütememiş olacak ki, köşesini bırakmıştı... Bugün evlenme programlarından birinde sunuculuk yapan Kaynana Semra bile, bir gazetenin tepeden inme köşe yazarı olmuş, buna karşı çıkan yazı işleri müdürü görevini bırakmıştı...

Böyle olunca da bu köşe yazarlarının yazdıkları emir demiri keser örneği verilen direktiflere dayanıyor... Yazdıkları da kendi düşünceleri olmaktan çok tepeden gelen isteklere bağlı oluyor. Kuşkusuz, köşe yazıları dışında haberlerin okuyucuya verilişi de ona göre...

Bu arada genç yetme, kendilerini göstermek isteyen gazeteciler de olayın bir diğer tuzu biberi.. İntihar eden Albayımızın da olduğu gibi her nasılsa bir itirafçının söylediklerini gerçek dışı olup olmadığını araştırmadan, incelemeden yazıvermiş... Oysa yayın yönetmeni ile yazı işleri müdürü de en az onun kadar sorumsuz davranmışlar. Son günlerde ordu aleyhinde yazı yazmak, güvencemiz orduyu yıpratmak moda oldu ya!..

Koy manşete ve aklınca gazetecilik yaptığını san!...

Oysa öbür tarafta onurlu bir askerin yaşamı ile oynuyor ve onu karalıyorsun... En acısı da O’nu intihar ettiriyorsun.

Şimdi vicdanın rahat mı?..

Geride kalan eşinin ve kızlarının cenaze törenindeki durumlarını mutlak izlemişsinizdir. Gazetecisiniz ya!..

Albayın ailesinin söyledikleri kulaklarında çınladı mı?

Bazı şer odaklarının yaygınlaştırdığı olumsuz havanın milletine sadakatle ve cansiperane hizmet etmiş insanlara hayatından vazgeçer hale getirdiğini söyleşiler ardından da bu sorumsuzluğun Kırca ailesi olduğu gibi milletimizi de derinden sarsmıştır.”

Vatan mücadelesinde ilk önce kanını, bedenini, daha sonra da canını feda eden Malul Gazi Emekli Albay’ın eşi ve kızlarının verdiği vefat ve teşekkür ilanında ise şu satırlar okunuyordu;

Merhumun kendine sıktığı kurşun; haksızlığa, iftiracılara, gerçeğe aykırı ve maksatlı yayın yapan bir kısım medyaya, ülkemizi bölmek isteyen vatan hainlerine ve teröre sıkılan bir kurşundur.”

Abdülkerim Kırca’nın cenaze törenine başta Genel Kurmay başkanımız olmak üzere kuvvet komutanları, çok sayıda subay ve astsubayını yanı sıra kollarını, bacakların, gözlerini yitirmiş güneydoğu gazilerinin katılmış olması bazılarının yüzüne bir tokat gibi vurmuştur.

Genelkurmay’ın sert çıkışı da ardından gelmekte gecikmedi;

Temel insan hakları, Anayasanın 38. maddesinde yer alır. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılmayacağı hükmü, masuniyet karinesi adil yargılanma hakkı gibi temel hukuk ilkelerinin ihlal edildiği görülmektedir.”

Yıllarını bu millete, devlete ve Türkiye’ye harcayan, Merhum Albayı intihara götüren karalama ve suç isnat etme kampanyasını yürüten bazı gafillerin, varak pare çıkaranların unuttuğu bir noktayı onlara hatırlatmada yarar vardır; askerlerimiz başkalarına benzemez. Onlar onurlarına, düşkün insanlardır. Üzerlerine leke atılmayı onurlarına yediremez, yargısız infazı içlerine sindiremezler. Asker ülkemizin namusudur.

Ancak bir kahramanın da sonu böyle olmamalıydı.

Bu böyle bilinmeli... 




erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 26 Ocak 2009 Pazartesi 11:38:32


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi(köçek)..! IP: 78.186.14.xxx Tarih : 26.01.2009 19:35:17

merhaba erdem abi.köşenizde geçen haftalarda yaşamını yitirmiş,onurlu yaşamış olan ve onurlucada intihar eden,Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu olan komutanımızıda konu almışsınız.benim küçük kardeşimde assubay babamda kıprıs gazisi.bende ülkemizin en uçra köşeşinde ve en önemli yerlerinden olan bölümünde askerligimi yaptım.sülalemizde aske ve emniyette görev alan akrabalarımda var.islamiyette intihar edenin cennette yeri yok derler.ama onurluca yaşamış ve onurluca görevini yapmış birisinin yeri cennet olduğunu düşünüyorum.herzaman söylediğim ve heryerdede konuştuğum(ÜLKEMİZİN TEMELİ TÜRK SİLAHLI KUVVATLERİ VE DİREGİDE EMNİYETTİR.TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAN HALKINDA DESTEĞİYLE ve ALLAHIN İZNİYLE KİMSE YIKAMAZ ERDEM ABİ.kim türkiye cumhuriyetini yıkmaya kalkarsa altında ezilir diye düşünüyorum .bir ülkenin temeli ve diregi sağlamsa kimse yıkamaz 1999 marmara depreminde temeli ve diregi sağlam olmayan binaların yıkıldığını,sağlam olanlarıda dimdik ayakta olduğunu gözlerimle gördüm ben inaıyorum,ülkemizi kimse yıkamaz ve ülkemizin üzerinde oyunlar oynayamazlar erdem abi.din,dil,ırk ayırdım etmeden herkesin ülkemize sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum.intihar eden komutanımın mekanı cennet olsun,geride kalanlarınada ALLAH sabır versin.KOMUTANIMIZIN AİLESİNEDE BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUM ERDEM ABİ.saygılarımla.erdal geyikçi(köçek)...!