16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Anayasa mı, Türban mı Onaylanacak!...


Başbakan artık açık açık söyledi; İlk görevimiz türban yasağını kaldırmak...

Yaklaşık beş yıldır “Kurumsal mutabakat şart” demekle yetinen Başbakan sonunda Amerika’da bulunduğu sırada dünyanın önde gelen yayın organlarından Financial Times’e üniversitelerdeki türban yasağının yeni anayasa ile kaldırılacağını açıkladı. Bu sözler üzerine de Financial Times birinci sayfasında “Erdoğan üniversitelerde türban yasağını kaldırmak istiyor” başlığını kullanarak Başbakan’ın konuşmasına alışılmışın dışında geniş yer verdi.

Başbakan demecinde şu sözler üzerinde duruyor:

“Giyimleri nedeniyle kızlarımızın eğitim hakkı sınırlanamaz. Batıda böyle bir sıkıntı yok. Üniversitelerimizde 1982’den beri başörtüsüne izin verilmiyor. Daha önce böyle bir sorun yoktu. Bu sorunu anayasal değişiklikle çözmek zorundayız. Bu, ülkenin demokratik ve laik kurumlarını da güçlendirecek”

Yeni Anayasa düzenlemesinin ana noktasının türban olduğu böylece bir kez daha ortaya çıktı. Başka bir deyişle, şimdiye kadar üstü kapalı söylenenler gün yüzüne çıktı.Bunun böyle olduğu aydın çevrelerce biliniyordu. Ancak yüksek oranda oy potansiyeline ulaşan hükümet her şeyi istediği şekilde yaptıracağı inancına kapıldı ve son sözü de böylece söylemiş oldu.

Ancak karşısında açık veya ima yollu tepkilerle karşılaştı. Bunların başında ordu ve üniversite rektörleri geliyordu. Ardından onlara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da katıldı. Genelkurmay, önceki diplomatik resepsiyonlarda Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve diğer AKP milletvekillerinin çoğu türbanlı olan eşleri nedeniyle eşiz davetiye gönderme gereğini duymuştu. Buna karşılık, Cumhurbaşkanı ve Başbakan da karşılık olarak eşiz davetiye geleneğini sürdürdü.

Dünyanın geri kalmış ülkeleri dışında hiçbir ülkede diplomatik resepsiyonlarda böyle bir geleneğin olmadığını siyasilerimiz ve aydın halkımız da bilmektedir. Ancak eğitimsiz, tarikat bağlantılı halkın bu konudaki bilgisi ne ölçüdedir; bilinmez. Ne var ki, bu konudaki çeşitli haberlerimize ve köşe yazılarımıza gelen yorumlardan halkın belirli bir kesiminin bu işin özüne inemedikleri de gerçektir.

Türban tepkilerine ilginç bir örnek, Cumhurbaşkanı’nın Kıbrıs gezisinde yaşandı. Örneğin Cumhurbaşkanını KKTC’den getiren uçak Esenboğa’ya indiğinde protokolde bulunan Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Aslan Güner, türbanlı Cumhurbaşkanı eşi ile karşılaşmamak için protokol sırasından ayrıldı. Cumhurbaşkanı eşinin protokol salonuna geçmesinden sonra da Cumhurbaşkanı’nın karşısına gelip asker selamı verdi.

Bu durum protokol kurallarına uygun değildi. Ancak askerin tepkisi yönünden son derece önemliydi...Bir bakıma protesto idi...

Bunun yanı sıra üniversitelerin rektörleri olağanüstü toplantı yaparak sert bir bildiri yayınladılar: YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’in yapmış olduğu basın toplantısında da söylediği gibi “ TBMM Anayasanın tamamını değil, ancak devletin temelini oluşturan değiştirilmeyecek cumhuriyet, laiklik, Atatürk milliyetçiliği, bölünmezlik, insan haklarına dayalı demokratik sosyal hukuk devleti olması dışında kalan hükümlerinin değiştirilebilir” olması üzerinde durdu. Böylece tepkisini demokratik ve inandırıcı bölümler üzerinde dile getirmiştir. Ardından da Refah ve Fazilet Partilerinin kapatılmasının devrim ilkelerine aykırı tutumlarının neden olduğunu gazetecilere hatırlatmıştır.

Üniversitelerin bu tepkisi karşısında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya da türban yasağının kaldırılmasına yönelik bir hükmün Anayasa’ya konulmasının halk arasında kin, nefret uyandıracağı, yasalara olan inancı sarsacağı, karmaşayı, kutuplaşmayı getireceği ve hükümetin oligarşiye yöneldiği kanısının uyandıracağı uyarısını yaptı. Bunun ardından da Anayasa’nın başlangıç bölümü değiştirilemez, türban yasağı kaldırılamaz, egemenliğin devri erken, yargı siyasallaşır derken hükümete de bazı hatırlatmalarda bulundu. Bu arada demokrasilerde, milletvekili seçimleriyle milli irade belirlenir ve bu milli irade yönetime gelenler tarafından partisine oy verenlerin düşünce ve niteliklerinin parti doğrultusunda olamaz; partiler, halka saygı gereği, tüzük ve programlarında ve seçim bildirgelerinde yazılı olan amaçlar dışına çıkılmamalıdır; yürütme erkiyle görevlendirilen her partinin halkını kucaklaması, hiçbir ayrım gözetmemesi, yansız olduğunu hissettirip her kesime güven vermesi gerekmektedir diyerek olması veya yapılması gerekeni vurguladı.

Bu gelişmeler ve tepkiler karşısında Başbakan Büyükelçilere verdiği iftar yemeğinde “Din partisi yakıştırması bize hakarettir. AB barışın adresi olacaksa Türkiye’yi aralarına katmaya mecburdur” dedikten sonra basına verdiği demeçte böyle bir çalışmanın devam edip etmeyeceğinin kararını rektörler kurulu vermeyecek, böyle bir yetkisi yok. Rektörler önce kendi işlerine baksın, böyle bir hakları yok diyerek sözlerini tamamlamıştır.

Türban yarım metre bez parçası değildir. Bir bakıma şeriatın veya Atatürk devrimlerine bir bakıma karşı koymanın simgesidir. Üniversitelerde türban yasağı kalkacak olursa eğitim ortamında büyük bir kaosun ortaya çıkması da kaçınılmaz olacaktır. Etkiye tepki örneği türbanlıya karşı bu kez açık saçık giyinişler ortaya çıkacak ve taraflar birbirine düşecektir. Bir yanda türbanlı, ardından kara çarşaflı kızların yanı sıra çember sakallı takkeli, poturlu, bol namaz pantolonlu, yakasız gömlekli tipler ortaya çıkacaktır. Bu arada vicdan özgürlüğü adı altında tarikatların elleri üniversitelere uzanacak, maddi ve manevi baskı ile çağdaş giyimli öğrencileri kendi saflarına çekmeye çalışacaklardır. Maddi güçleri de kuvvetli olduğundan bir çok fakir öğrenciyi kendi saflarına katmaları da olasıdır. Üniversitelerdeki türban olayının ardından kamu kuruluşlarında da çağ dışı giyinen memurlara da kimsenin bir söz söylemeye hakkı kalmayacaktır.

Bu da gösteriyor ki, türban yalnızca bir bez parçası değildir, sözcüğün tam anlamıyla gericiliğin, şeriat düzenini istemenin simgesidir. Aydın kesimin tepkisi, hassasiyeti de buradan kaynaklanmaktadır. Toplumun yaşamı bir anda değişmez ve her şey İran, Malezya, Afganistan, Pakistan ve geri kalmış İslam ülkelerinde olduğu gibi yavaş yavaş gelir. Bir anda da dini bir devlet şekli ortaya çıkar.... Bugün bile “Türban Sancağımız”, “İslami moda patlama yapacak”, “Astronota uzay ibadeti fetvası” gibi çarpık düşüncenin sesleri ortaya çıkmaktadır.

Yeni Anayasa’nın onay makamı olarak halkın görüldüğü ve bu yüzden referanduma gidileceği söyleniyor. Mehmet Tezkan, Vatan’daki köşesinde haklı olarak soruyor; halk anayasadan anlar mı?

Gerçekten bu konuyu hiç düşünmemiştim. Tezkan’ın deyişi ile halk hukukçu değil ki... Büyük çoğunluğun eğitim ve kültür düzeyi ortada...Türkiye’de kaç kişi yeterince ciddi kitap ile gazete köşe yazarlarını okuyup, siyasi, toplumsal içerikli televizyon programlarını izliyor?

Şimdi sözü yine Mehmet Tezkan’a bırakmak istiyorum:

“Anayasa dediğin kavramı uzmanlar tartışır, aydınlar tartışır, siyasetçiler tartışır, kurumlar tartışır, yüksek yargı tartışır, üniversiteler tartışır.
Ama halk tartışmaz...
Çünkü anlamaz...”

İçtenlikle aynaya bakıp, iç yüzümüzle hesaplaşalım; kaçımız seçimde oy verdiğimiz partinin tüzüğünü okuyup, düşündük ve oyumuzu ona göre kullandık?

Çevremizde eşe dosta, bakkala çakkala kime oy verelim diye sorunlar yok mu?

Öyleyse yeni anayasayı halkın önüne götürme, ondan evet veya hayır almak geçerli değildir. Sanırım demokrasi böyledir de demeyin...

Gerçekte yeni anayasa mı, yoksa türban mı onaylanmak isteniyor?

Turgut Özal’ın “Alışırlar, alışırlar” sözü üzerinde durulmamalıdır. Son tepkiler gösteriyor ki, laiklikten taviz vermeye aydın kesimin hiç de niyeti yoktur. Anayasa değişikliği yapılacaksa Türkiye’nin ünlü anayasa hocalarından, hukukçulardan oluşacak, Atatürk devrim ve ilkelerini benimsemiş bir topluluk bunun en güzel örneğini yapabilir. Türkiye’nin yapılmış en iyi anayasalarından 1961 Anayasası da böyle bir ekip tarafından yapılmıştı. Böylece türban çevresinde yaratılan kaos ortamı da bir anda sona erer, Türkiye de demokrasi yolunda önemli bir badireyi atlatır.

Laikliğin altının oyulup oyulmadığı önümüzdeki günlerde gelişecek olaylardan sonra daha da netlik kazanacaktır.

Herkes haddini bilsin demekle de bu iş olmuyor... 



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 22 Eylül 2007 Cumartesi 12:18:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Süreyya IP: 195.87.18.xxx Tarih : 24.09.2007 12:54:39

Seçim öncesi medyada çeşitli tartışmalar, oturumlar olurdu fakat şu sıra televizyonlarda böyle önemli bir konuda bile beyan veren sayısı gittikçe azalmakta ve tartışma ortamının kalktığı gibi izlenime kapılıyorum. Erdem Bey değindiğiniz bu konuyla Soner YALÇIN ın Hürriyet'te pazar günü yayınlanan "İran'a şeriat 'demokrasi' ve 'özgürlük' vaatleriyle geldi" (http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7341379&tarih=2007-09-23) isimli yazısını birleştirdiğimde insanı düşünceye götürmektedir.