Ankara mevsim normallerinin biraz üzerinde olarak sıcaktan kavruluyor. Bunun yanı sıra susuzluk da orada yaşayanları canından bezdiriyor.
Kısacası Ankara çok sıcak ve de susuz...
Ankara’da siyaset ile toplumsal ortam aynı derecede sıcak... Hem de çok sıcak...
Anayasa Mahkemesinden AKP ile ilgili olarak nasıl bir karar çıkacağı tartışılırken, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Paris, en geç 2 veya 3 Ağustos’ta kararın çıkacağını ve bunun da kapatma olmayacağını söylemişti. Aynı günlerde Anayasa Mahkemesi’nin hukuk eğitimi almadığı söylenen, Başkanı ise “Bunu ben bile bilemem” diyordu. Öte yandan Newsweek dergisi de mahkemeye ABD ve AB tarafından baskı yapıldığını ileri sürüyordu. Ne var ki, karardan bir gün önce Vatan Gazetesi “Ankara’da hava değişti; kapatılsın oyları altıda kalacak, kapatılması için en az yedi oya ihtiyaç var ve parti kapatılmayacak” haberini okuyucularına duyurmuştu.
Başta ABD olmak üzere batılı devletler AKP’nin iktidarda kalmasının kendi çıkarlarına daha uygun olacağı görüşündeydiler. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karardan bir gün önce Cumhurbaşkanı ile Başbakan, teamüllerin dışına çıkarak, Çankaya yerine Cumhurbaşkanının yakını olan bir milletvekilinin evinde gizlice buluşmuştu. Bu özel zirvede üçüncü bir kişinin olduğu söylenmişse de o kişinin kimliği belli olmamıştı. Yandaş medyadan da hiçbir haber sızmamıştı. Mehmet Tezkan’ın köşesinde belirttiği gibi “Taraftarlık gazeteciliğin önüne geçmişti”!..
Ertesi günü Anayasa Mahkemesi’nin on bir üyesinden onu AKP’nin laiklik karşıtı eylemleri olduğunu kabul ederek bu yönde oy kullandılar. Üyelerden altısı bu suçtan ötürü AKP kapatılsın, dördü de kapatılmasın ama hazine yardımı da kesilmesinden yana oy kullandı. AKP’den yana görüşte olduğu daha önceden bilinen Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç ise AKP’nun suçsuz olduğu yönünde oy kullandı. Böyle olunca da AKP kapatılmaktan bir oy farkla kurtuldu, parti yöneticilerine siyasi yasaklar getirilmedi ve yalnızca hazine yardımının yarısı kesilmiş oldu. Bu karar AKP’yi destekleyenlerce sevinçle karşılandı. Ancak kararın içeriğini ya anlamadılar ya da anlamak istemediler.
Anayasa Mahkemesinin kararı bir bakıma demokrasinin ilerlemesi, devamı yönünde atılmış olumlu bir adımdır. Ancak bu kararın daha bir erteleme kararı olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Gönül ister ki, AKP bundan böyle atacağı adımları daha dikkatli seçmeli, laik rejime ve yasalara daha saygılı bir siyaset izlemelidir. Son seçimlerde almış olduğu oy çoğunluğunu da pek dikkate almamalıdır. Ancak önümüzdeki dönemde Anayasa Mahkemesi üyelerinin bazıları değişecek ve yerlerine Cumhurbaşkanı kimleri atayacak; bilinmez. Ona bel bağlanır mı? bağlanmaz mı? Onu şimdiden kestirmek çok zor...
İktidar partisi, Anayasa Mahkemesi’nin kararının bir uyarı olduğunu düşünerek, bunu ciddiye almalı, ülkeyi karmaşaya sürüklememelidir. Laiklik karşıtı bazı kişilerin ulu orta sözleri ile davranışları da artık son bulmalıdır. Nitekim Başbakan da, “Bir daha böyle bir ortama sürüklenmemek için siyasiler başta herkese, her kuruma sorumluluklar düşmektedir” sözünün üzerinde durmalı ve laik davranıştan ödün verilmemelidir. Bu arada “Doğru olan neyse onu yapmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da memleketin iyiliği için çalışacağız sözünün de arkasında durmalıdır.
Bu arada “doğru olan ne ise” sözünün ne anlama geldiğini ah! bir öğrenebilsek.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bir ihtar mahiyetindeydi. Partinin laiklik karşıtı davranışları, Haşim Kılıç dışında onaylanmıştır. Büyük olasılıkla da partiye bir şans daha tanımıştır. Merak edilen ise AKP’nin %47’lık oyuna rağmen istediğini artık yapıp yapamayacağını anlamış olmasıdır.
Ankara’yı ısıtın ikinci olay Yüksek Askeri Şura’nın toplantısında 1996’dan bu yana ilk kez hiçbir personel hakkında irticai faaliyet ve disiplinsizlikten ötürü ihraç kararının verilmeyişi oldu. Bu karar ordu içerisinde irticai faaliyetlerin ve disiplinsizlerin olmadığını göstermesi yönünden oldukça sevindiriciydi. Ne var ki, fısıltı gazeteleri; acaba hükümet ile ordu arasında bir uzlaşma mı sağlandı demeye başladı. Oysa hükümet ile ordunun uyum içerisinde olmasından güzel bir şey de düşünülemez. Ne var ki, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Hükümetle Genelkurmay arasında oldukça sıcak bir ilişkinin olduğu kanısındayım” sözleri ortalığı karıştırdı. Buna, Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yakınlarda pek görülmeyen sertlikte yanıt geldi;
“Yüksek Askeri Şura’nın ihraç kararları, bazı kesimleri mutlu veya mutsuz etme amacına yönelik değildir. TSK ile başka bir siyasi parti arasında yakınlık ilişkisinden bahsedilmesi de hazin bir iftira ve talihsizliktir.”
Bu olayların ardından Ankara’da rektör atamaları ile ilgili kriz patlak verdi. Üniversitelerde seçilen adayların önce YÖK tarafından değiştirildiği, ardından da Cumhurbaşkanlığına sunulan listelerde en çok oyu alanların yerlerine daha az oy alanların tercih edildiği sorunu yaşandı. Rektör atamalarında AKP’ye yakın görüşte olanlar, AKP ve Refah partilerinden aday olup da kazanamayanların, daha önce A.Necdet Sezer’in veto ettikleri ile üniversitelerde türbana sıcak bakanların rektör olduğu iddia edildi. Üniversite öğretim üyeleri bu atamaları tepki ile karşıladı, başta İTÜ, Gazi, 9 Eylül, 19 Mayıs ve Akdeniz Üniversitesi olmak üzere bazı üniversitelerdeki öğretim üyeleri idari görevlerinden istifa ettiler. Bu olaylar daha önceden de sürüp giden bu olaylar bir kez daha göstermiştir ki, rektör seçimleri hiçbir zaman demokratik değildir ve mutlak bunun demokratik bir çözüme ulaştırılması gerekmektedir.
Ankara’yı ısıtan en önemli olaylardan birisi de Ağustos ayında emekliye ayrılacak olan Genelkurmay Başkanına kullanmak üzere alınan Audi AB V12 Quattro Long marka 2008 model otomobil oldu. Avrupa’da satış fiyatı 150.000 Euro civarında olan bu araç zırhlı hale getirildikten sonra fiyatı da katlanıyormuş. CHP Grup Başkanvekili Kılıçdaroğlu bu aracın alınmasına tepkili oldu. Bunun üzerine daha önceki Genelkurmay başkanlarına böyle bir aracın alınmayıp neden şimdi alındığı konusu da Ankara’nın gündemine düştü. Başka bir görüşle, havayı daha da ısıttı...
TBMM tatilinden sonra hükümeti çözümleyeceği sorunlar bekliyor. Önceden olduğu gibi yapay gündemler yaratılıp, televizyon kanallarında diğer parti liderleri ile tartışmaya girişileceğine memleketin acil sorunlar üzerine eğilinmelidir. Anayasa Değişikliğinin yine gündeme getirileceğini bilmek için kâhin olmaya gerek yok sanırım. Yapılacak değişiklikle yine türban sorunu gündeme getirilirse işler yine karışır, siyasi ortam daha da gerilir. Oysa petrol fiyatlarının yükselip yükselmeyeceği, su sorunları, cari açıkların sorun olmaya devam edip etmeyeceği, cari açık büyümesini sınırlandırmak için ne gibi tedbirlerin alınacağı öncelik kazanmalıdır. Bunun yanı sıra enflasyon oranları, ücretlerdeki artışlar, dışarıdan borçlanmanın sürüp sürmeyeceği, IMF ile yeni bir anlaşma yapılacak mı? Hepsinden önce de din üzerindeki oyunlar sürecek mi? Tarikatların hükümete ve halka baskısı var mı? Eğer varsa buna nasıl çare bulunacak?
Kısacası Ankara’da havalar sıcak ama önümüzdeki günlerde daha da ısınacağa benziyor...
erdemyucel2002@hotmail.com.
Rektör atamaları konusunda '..demokratik çözüme ulaştırılması gerekir' şeklinde en doğru teşhisi koymuşsunuz. Ben, rektör atamalarında ne eski Cumhurbaşkanı'nı, ne de yeni Cumhurbaşkanı'nı kınamıyorum. Kınadığım husus bu konudaki 12 Eylül ürünü yasadır. Ne var ki bu ve bu gibi yasaları değiştirmek hiçbir hükümetin işine gelmiyor.