Türkiye’de daha önce yaşadıkları ortamlardan beklenmedik anlarda elit tabakaya yükselenler, daha doğrusu sınıf atlayanlar, nedense, eskiden kalma, ender bulunan, tarihi değeri olan antikalara merak sararlar. Bunun kolay yolu da antika eşya ticareti yapan antikacılara giderek evlerini Avrupa’nın Barok, Rönesans veya Osmanlıdan arta kalan konsollar, masalar, etajerler, sedef kakmalı takımlarla, tablolarla süslerler.
Kültürel veya sınıfsal değişime uğradıklarını sanan bu insanlar, beklenmedik şekilde içerisine girdikleri ortamla bütünleşmek isterler. Böyle olunca da geçmiş yaşantılarını bir kenara iterek, kendileri için yabancı olan yeni bir zevk anlayışına yönelirler. Bunun için de antikacı dükkânlarının yanı sıra müzayede salonlarına yönelerek evlerinde yeni bir dekorasyon uygulamak isterler. Bunu yaparken bazıları iç mimarlara, dekoratörlere başvurur, bazıları da ben bu işi bilirim edası içerisinde davranırlar. İç mimarlığın ve dekoratörlerin bu işlerin uzmanı olduklarını düşünmeyince de çoğu kez ortaya bir takım komiklikler, kara mizah görüntüler çıkar.
Başka bir deyişle kaş yapayım derken göz çıkarırlar.
Kuzguncuk’ta yaşadığım çocukluk yıllarımdan hatırlarım; Sonradan olma İstanbullu bir ailenin hanımın aklına Osmanlı paşa soyundan geldiğini söyleyerek övünmek gelmişti. Bunun için de Sahaflar Çarşısı’ndan aldığı büyük boy gösterişli çerçeve içerisindeki bir paşa resmini satın almış ve gelen gidene de övünerek bu resmi göstermeye başlamıştı. Salonun en gösterişli yerine astığı resim için “Benim paşa dedem” diyordu. Aslında o paşanın kim olduğunu O da bilmiyordu. Yine bir gün komşularına övünürken tarihi bilgisi olan biri ile karşılaşmaz mı?
Aaa! bu filanca paşa, tarihimizin önemli bir paşası... Senin deden olduğunu bilmiyorduk!..
Yıllar öncesi de Nişantaşı’nda bir kitabevi olan dostum anlatmıştı. Kitapevine bir gün son derece şık, alımlı bir hanım gelmiş.
-Yirmi cilt kitaba ihtiyacım var. Ancak hepsinin ciltleri mavi renkte olacak...
Kitapçı dostum şaşırmış:
Yirmi cilt kitap hangi konuda olacak? İstediğiniz yazarların isimleri neler?
Nişantaşılı şık hanım hemen açıklık getirmiş;
Yazarın önemi yok. Konusunu da siz seçin, ancak yirmi ciltte mavi olacak. Salonumu yeniden düzenledim. Bir köşeye koydurduğum kütüphane ve duvarların rengi ile uyumlu olsun istiyorum. O yüzden mavi rengi tercih ettim. Demiş…
*****
Bizim erkeklerimizin çoğu eşlerinin sözlerinden pek çıkamazlar. Kuşkusuz, bu vefakâr kadınların üzülmelerini de istemezler. Bu yüzden onların ufak tefek kaprislerine, övünmelerine göz yumarlar. Kimi antikacılardan paşa resmi almasına, kimisi de salona uyum sağlasın diye yirmi cilt mavi kitabın sipariş edilmesine sessiz kalırlar... Bu erkekler içerisine siyasetçisinden tüccarına kadar her çeşit insan girer.
Sırası gelmişken biraz da antikacı fıkralarına sütunumda yer vermek isterim:
Antikacı dükkânına hiddetle giren bir adam bağırmaya başlamış:
-Bana gerçek fildişi diye sattınız biblo meğer fildişi değilmiş!..
Antikacı hiddetli müşteriyi sakinleştirdikten sonra;
-Olamaz efendim. Bizim bibloların hepsi gerçek fildişidir. Amaa! Fil takma diş kullanmışsa işte onu bilemeyiz...
*****
Orta yaşı çoktan aşmış iki kadın karşılıklı sohbet ediyormuş:
-Biliyor musun, yıllar geçti, kocam bana daha çok ilgi duymaya başladı.
Arkadaşı bu itiraf üzerine gülmüş;
-Bence çokta normal. Ne de olsa adamın mesleği antikacılık...
*****
Sakın bu yazdıklarımı hiçbir yöne çekmeyin...
Çekerseniz gerçekten üzülürüm...
Ama kıssadan hisse diye düşünürseniz; işte onu bilemem...