1
Mayıs
2025
Perşembe
ANASAYFA

Apır Sapır (!) Konuşan Profesör...


İnsanoğlu konuşurken çok dikkatli olmak zorundadır. Öncelikle ağzından çıkacak sözün ne olduğunu, nereye gideceğini bilmelidir. Çocukluk yıllarımdan hatırlarım, bizim bir mahalle bakkalımız vardı. Eğitimsiz, iyi niyetli, çelebi mizaçlı bir kişi idi. Dükkânının bir köşesine, herkesin görebileceği bir yere koskoca bir levha asmıştı; “Önce Düşün Sonra Konuş”. Sanırım dükkânına gelen, abuk sabuk konuşan kişilerden sıkılmış, yılmış olacaktı ki, böyle bir levha asmayı kendince zorunlu hissetmişti.

Toplumumuzda akla ve mantığa uymayan, saçma sapan, gelişigüzel konuşanların söylediklerine de abuk sabuk denilir. Bu sözcük değişik yörelerde farklı biçimlerde kullanılmıştır. Örneğin Gaziantep lehçesinde anlamsız, düşünmeden söylenen sözlere de apır sapır konuşmak denir.

Kısacası bizim rahmetli mahalle bakkalımızın söylediği gibi düşünmeden konuşmak hiç de etik bir davranış biçimi değildir. Hele hele siyasiler ile toplumda belirli bir yere gelmiş kişilerin sözlerine çok dikkat etmeleri gerekir. Günlük basınımızı izlediğimizde bu tür apır sapır konuşan yığınla insanla karşılaşır, bazen güler geçer bazen de üzülürüz. Bir insan böylesine duygusuz, akıl ve bilimden uzak olabilir mi diye kendi kendimize düşünürüz. Bu tür insanların belirli bir kariyerleri var ise ve onların sözüne güvenenler de çıkarsa işin boyutları işte o zaman değişir. Apır sapır konuşmak faciaya, topluma zarar verecek boyutlara ulaşır.

Geçtiğimiz günlerde apır sapır konuşan bir profesörün konuşmasına gazetelerimizden biri manşetten yer verdi ve onun fetvasına (!) inanan bir aile de bir anda verdiği karardan caydı ve beş insanın umudunu bir anda söndürdü.

Emekli emniyet müdürlerinden Uğur Gür’ün 17 yaşındaki yeğeni Onur Topaloğlu, sokak eşkıyaları tarafından başına kurşun sıkılarak öldürüldüğünü basından üzülerek öğrenmiştik. Ne yazık ki, büyük şehirlerimizde bu tür olaylar olağan hale geldi. Sokaklarda kapkaççılar, aleni yapılan soygunlar, gece gündüz demeden evlere giren hırsızlar ve bunu yapanlardan yana yasaların ellerini kollarını bağladığı emniyet güçleri ise artık bir şey yapamıyor.

Tanrı, Onur Topaloğlu’nun ailesine sabır versin, bu acıyı çeken bilir. Genç yaşta böylesine bir saldırıya uğrayan Onur’un beyin ölümü gerçekleşince ailesi organlarının bağışlanmasını ve bazı hastalara yardımcı olunmasını düşündü. Aile organ naklinin dinen caiz olup olmadığını bir kez daha öğrenmek üzere tanıdıkları Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’a danıştılar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışının sevap olduğu konusunda daha önceden alınmış bir kararı olduğunu öğrendiler. Bunun üzerine merhumun ailesi organların bağışı konusunda gönül rahatlığı içerisinde onay verdiler. Sağlık Bakanlığı devreye girdi, hastalar arasında en uygunların seçilmesi için çalışmalara başlandı. Seçilen beş kişi hastaneye çağırıldı. Bundan böyle Onur Topaloğlu’nun organları sağlıklarına kavuşmak isteyen beş kişiye yeni bir hayat verecekti.

Aksiliğe bakın ki, eski emniyet müdürü, ilahiyatçı bir profesör ile karşılaşmış. Konuyu bir kez de Ona açınca da apır sapır (!) bir fetva ile karşılaşmış: “Organ bağışı caiz değil, ben vermem de almam da. Kuran’da yeri bulunmuyor”. Bunun üzerine acılı aile kararsızlığa düşmüş ve organ bağışını yapmaktan vazgeçmiş. Bunun üzerine organ bağışı için yapılan hazırlıklar bir anda durdurulmuş, umuda kapılan hastalar gözleri yaşlı evlerine gönderilmiş. Bu arada İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Transplantasyonu Bölüm Başkanı’nın “Hastaları evlerine gönderirken içim yandı” sözleri umuda kapılan o insanların ne durumda olduklarını açıkça dile getiriyordu.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Din İşleri Yüksek Kurulu 26yıl önce doku naklinin caiz olduğu konusunda bir karar almıştı. Bu kararı kısaca özetlersek:

“Hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka bir çaresi olmadığının, bir tabip tarafından tespit edilmesi.

Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması.

Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması.

Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir ücret alınmaması.”

Olaylar böylesine gelişirken beş kişinin yaşam ümidini söndüren profesör (ismini yazmak bile istemiyorum) yaptığı insanlık dışı işi basına verdiği demeçle de aklınca pekiştirmeye çalışıyor:

“Bu konuda Kuran’da hiçbir ayete rastlayamadım. Bu konuyla ilgili Kanal 7’de program yaptım. İki bölümlük programım daha önce iptal edildi. Diyanetle ters düşmek istemediler. İnsanların işini yokuşa sürmek istemem ama Kuran ana kaynak orada organ bağışına ilişkin bir şey yok. Benim aynı zamanda hukuk doktoram var. Kanuna inanmak lazım. Kuran’da bu işin kanunları belirli. Hayvanlardan organ alınabilir. Çünkü insan Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu ve hayvanlardan organ takviyesinin mümkün olduğu belirtiliyor. Bana soranlara öyle söylüyorum.”

XXI. yüzyılda, çağ atlamak isteyen bir topluma aklınca yön vermeye çalışan bir profesörün ibreti âlem fetvasını gördünüz mü?

Bu tür konuşmalar illegal olarak günümüzde işlevlerini sürdüren, pıtrak gibi artan dergâhlarda din-bilim eğitimi almamış, kendilerinin deyişi ile icazetnamem var diyerek cahil halkı kandıran sözde din adamları tarafından söylenebilir. Ancak üniversite kürsüsünde ders vermiş bir öğretim üyesine yakışmayan sözlerdir.

Bu profesör din-bilim konusunda öğrenci yetiştirecek, hukuk doktorası yaptığını söylediğine göre dini, hukuk ile nasıl bağdaştıracak, sonra da bunları çağdaş yaşama nasıl taşıyacak bilemiyoruz.. Medeni Hukuk mu, yoksa İslam Hukuku mu? Kuşkusuz İslam Hukuk tarihini, gerçek hadisleri de biliyor olmalıdır. Bildiklerini Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam Öncesi Orta Asya dinleri, özellikle Şamanlık, Budizm ile karşılaştırabilmelidir. Bunların sentezini yapabilen bir kişi ancak bundan sonra dini konularda aydın din adamı yetiştirebilir. Dini bilgiler böyle temeller üzerine oturmayınca Kuran’da belirtilmemiş, belki de gerçek olmayan hadislere dayanarak kendince fetvalar verir ve bunlara inanan insanlar çıkar. Bunun sonucu olarak hayata dönebilme ve sağlığına kavuşma umudu olanların umutlarını bir anda söndürür.

Bence abuk sabuk veya Gaziantep dilindeki apır sapır konuşmalar buna denir.


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 8 Haziran 2006 Perşembe 11:40:57
Güncelleme :8 Haziran 2006 Perşembe 13:36:45


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
umut eren IP: 212.175.38.xxx Tarih : 9.06.2006 12:14:15
sağolun hocam bende o haberi okuyunca inan büyük üzüntü duydum böyle insanlarınların vijdanı varmı diye düşünüyorum.inşalalh kendine de lazım olur diyemiyorum ona da üzülürüm çünkü.abuk sabuk biraz az aslında ama ne demeli isim bulamıyorum bende.

merve çınar IP: 78.183.56.xxx Tarih : 7.12.2007 21:02:18

ne olursa olsun bız arkadasımızın organlarının bagışlanmasını ıstemedık sonucta onun organlarıyla baska ınsanlar yasayabılır dı ama ıyıkı arkadasımızı kesıp bıçmedıler