13
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Arkeologlar Çankaya’da!..

Türkiye son yıllarda dünyada eşi benzeri görülmemiş kutlama haftaları enflasyonunu yaşıyor. Gün geçmiyor ki, bir kutlama haftası olmasın... Kuşkusuz bu haftaların çoğu ekonomik ağırlıklı, piyasadaki para akışının hızlanmasını amaçlıyor. Ancak bazı haftalar var ki, onlar bilimselliği ve kültürel amacı içeriyor. Bunlardan birisi de 18–24 Mayıs günlerinde kutlanması öngörülen Müzeler Haftasıdır.

Evrensel boyutlarda kültür mirasının korunmasını, müzeciliğin tanıtılmasını amaçlayan Müzeler Haftası memleketimizde 1982 yılından bu yana kutlanmaktadır. Hafta boyunca geçmiş kuşaklardan günümüze aktarılan kültür varlıklarının nasıl korunacağı, nasıl onarılacağı ve gelecek kuşaklara nasıl yansıtılacağı anlatılmak istenmektedir. Toplumun milli kültür ve tarih bilgisini zenginleştirerek onlara nasıl sahip çıkılacağı, yurtdışına kaçırılmaların önlenmesi gözler önüne serilmektedir. Türkiye’de de müzelerin tanıtımı, birbirleriyle olan ilişkilerini en yüksek düzeyde sağlamak amacı ön plana alınmıştır. Bunun yanı sıra müzelerin sorunlarının tartışılması ve çözümler üretilmesi de ilke edinilmiştir. Başlangıçta iyi niyetlerle, idealist düşünceyle başlayan Müzeler Haftası kısa sürede yozlaşmış, birbirine benzeyen sergiler, konuşmalar, müzelerin ücretsiz gezilmesi öncelik kazanmış, kısacası yasak savar durumu getirilmiştir. Kuşkusuz, günümüzün siyasi karmaşasından müzelerimizde kendine düşen payı almış, yanlış atamalar, yersiz teftişlerle müzeciler müzelerini geri plana iterek kendi kaygılarına düşmüşlerdir. Müzelerini nasıl en üst düzeye çıkarabilirim, bilimsel çalışmalarıma nasıl ağırlık verebilirim düşüncesinin yerini nasıl yapsam da aile düzenim bozulmadan yerimde kalabilirim veya nasıl yapsam da falanca müzeye geçebilsem düşüncesi hakim olmuştur.

Müzecilik, dünyada bir müze-bilimdir. Çağdaş müzecilik kavramı dünyada her geçen gün biraz daha gelişip yepyeni boyutlara ulaşırken Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki Türk müzeciliği daha hala emekleme devresindedir. Avrupa’da Ortaçağ’da, XIX. yüzyılda Amerika’da ve bazı Uzakdoğu ülkelerinde başlayan müzecilik düşüncesi ilk kez Ahmet Fethi Paşa’nın çabalarıyla 1846 yılında Aya İrini ‘de kurduğu müze ile gerçekleşmiştir. Onun ardından Türk müzeciliğinin önderleri Osman Hamdi Bey, Halil Ethem Bey ve Dethier başta olmak üzere bilimsel ve yöneticiliği önde gelen müzeciler yetişmiştir.

Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültür” deyişinin ardından Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türk müzeciliği büyük bir atılıma girmiştir. Ne var ki bu gelişim yılları 1990’lı yıllardan sonra önce durma noktasına gelmiş, ardından da çöküş süreci başlamıştır. Yakın tarihlerde İstanbul Arkeoloji, İstanbul Türk ve İslam Eserleri, Bodrum Sualtı Arkeoloji, Efes, Ankara Anadolu Medeniyetleri ve Antalya Müzelerinin uluslar arası başarıları o müzelerde görev yapan yönetim ve uzman kadroları ile gerçekleşmişti. Bugün artık o müzeciler görevlerinde değiller, kimi yaş haddinden, kimisi üst makamların baskılarından kimisi de yersiz müfettiş denetimlerinden ayrılmışlardır. Şimdi onlar özel kurumlarda, üniversitelerde başarılarını sürdürmektedirler.

Bundan kimler zararlı çıktı?

Üzerinde düşünülecek bir konu ama kim söyler kim dinler!..

Kısa bir süre öncesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Müzeler Haftası” nedeniyle Çankaya Sofrasını arkeolog ve müzecilere açtığı haberi basında yer aldı. Bu toplantıya davet edilenlere baktığınızda üniversite öğretim üyeleri dışında Kültür ve Turizm Bakanlığı müzelerinden hiçbir arkeologun veya müzelerde görev yapanların olmadığını gördük. Kuşkusuz buna yanıt olarak Müzeler Genel Müdürü ile Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı vardı diyenler olacaktır. Ancak hemen belirteyim ki, onlar da müzeci veya arkeolog değiller. Biri kaymakamlıktan diğeri de üniversite öğretim üyeliğinden gelmişler. Daha önce Türk ve İslam Eserleri Müzesini çağdaş düzeye çıkaran ve müzenin çeşitli ödüller almasına neden olan, Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer de arkeolog değil eğitimini yurt dışında yapmış bir etnologdur.

Çankaya sofrasının bitiminde Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Sayın Cumhurbaşkanı konulara çok vakıf. Çok memnun oldum. Çok yararlı oldu” demiş ama ortada müzelerin havasını koklamış, müzeciliğin içerisinden gelmiş, çilesini çekmiş ne müzeci ve ne de arkeolog var...

Müze-bilim adına teşkilattan sofraya bile davet edecek bir arkeolog bulamazsanız bunun adı çöküş değil de nedir?


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2009 Cuma 10:47:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
salih güney IP: 78.166.224.xxx Tarih : 31.05.2009 14:28:29

üstad, tebrikler. sen de olmazsan bu gerçekleri kim yazacak? gerçekten hiçbir yazarımızın bu konuya ilgi göstermemesi ve hiç bir arkeoloğun ses çıkarmaması çok üzücü ve düşündürücü. 


Cevdet ÜSTÜNDAĞ IP: 88.235.91.xxx Tarih : 29.05.2009 11:22:58

Sevgili üstat, çok güzel noktalara temas etmişsiniz. Öncelikle teşekkürlerimi sunuyorum. Ülkemizdeki müzeler ve müzeoloji açısından taşıdığınız tereddütleri, ben de paylaşıyorum. Dünya değişiyor ve gelişiyor, müzecilik de buna koşut değişecek ve gelişecektir kuşkusuz. Her Haziran ayında Anadolu'da "Arkeoloji Bayramı" başlar ve yaklaşık 200 noktada yerli ve yabancı üniversitelerce araştırma ve kazı çalışması yapılır. Hemen belirtmemiz gerekir ki, AB ile yapılan müzakerelerde bizim için en rahat ve gurur verici başlıklar kültür ve arkeoloji bölümleridir. Bu bizlere bir rehavet değil, tam tersine daha çok çalışma hırsı vermelidir. Anadolu'daki Taşınır ve Taşınmaz  Kültür Envanterinin bitirilmesi, bunların sağlıklı bir biçimde korunması, güzel sergilenmesi ve iyi tanıtılmasının sağlanması gereklidir. En başta da, kültür, arkeoloji ve müzelerde çalışan personel niteliğinin arttırılmalıdır. Son yıllarda KPSS ile alımlarda bu nitelik biraz daha arttı kuşkusuz ama ya personel özlük hakları ne durumda? Teknik kadro ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı 2008 Eylül ayında çıktı ama daha hayata geçirilemedi? Yani aynı işi yapan 2 uzman farklı ücret alıyor hala... Müzecilik ve müzeoloji alanında köklü reform yapılması kaçınılmazdır. Bunun teşkilat şeması, personel yapılandırılması, özlük hakları ve prestij sıralı olmak üzere bir an önce yapılmasını bekliyoruz ama? Ama bu değişim ve gelişim için bir umut da görülmemektedir ufukta!