8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Aydın Bir İnsanı Yitirmenin Üzüntüsünü Yaşıyoruz

Bilinen bir söz; insanlar doğar yaşar ve ölürler...

Bazıları bu dünyada ot gibi yaşar, ot gibi ölürler. Bazıları kompleksler içerisinde yaşamlarını sürer, ona buna çamur atmanın başarı olduğunu sanır, bazıları da ceplerini doldurmanın faziletine inanırlar, yaşamlarını bu düzende sürdürürler...

Gün gelir, nefes sayıları tükenir ve bu dünyadan göçüp giderler...

Bazı insanlar vardır ki, onlar seçilmiş insanlardır. Bu dünyaya bir şeyler yapmak için, insanlığa hizmet etmek veya onları yüceltmek için gelirler...

Dünyada bunun sayısız örnekleri vardır. Biraz okumaya merak sarsanız; tarih, edebiyat ve felsefe kitaplarını karıştırsanız, sonra da oturup düşünseniz, onları bulup çıkarabilirsiniz...

Örneğin Atatürk; emperyalizme ödün vermeden, çöken bir imparatorluktan genç bir cumhuriyeti ortaya koymuş, devrimleri, ilkeleri ile dünya durdukça yaşayacak büyük insan...

Birkaç gün önce, yine seçilmiş bir insanı yitirdik...

Türkiye’nin aydın insanları büyük üzüntü içerisinde...

Türkan Saylan’ı yitirmenin acısını yaşıyoruz...

Prof. Dr. Türkân Saylan’ı burada anlatmaya kalksak Kenthaber internet sitesi yetersiz kalır... En azından ölümünden önce 17 Nisan 2009’da “İçimi Sızlatan Bir Resim, Bir de Rezil Haber” başlıklı yazım ile ve köşe yazarlarımızdan Yılmaz Ergüvenç’in “Bir Azize Türkan Saylan” yazısını okumadığınızsa okumanızı, okuduysanız bir kez daha arşivimize girerek okumanızı isterim...

Türkan Saylan gibi bu dünyaya ender gelen, seçilmiş insanın cenaze töreni de yaşamı gibi görkemli oldu. Son sözleri olan “Görevimi yaptım, ölüme hazırım” deyişinde bile bir ayrıcalık vardı.

Türkan Hocamız, inandığı ve ilkelerini benimsediği Atatürk’ün Türkiye’yi emperyalist güçlerden kurtarmak için 90 yıl önce adımını attığı Samsun’a, Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere çıktığı gün toprağa verildi.

Mutlu bir rastlantı mı, yoksa ilahi bir güç mü?

Türkan Saylan’ın cenaze töreninde on binlerce insan Atatürk Kültür Merkezini, Teşvikiye Camisini doldurup taşırdı... Teşvikiye’den Zincirlikuyu mezarlığına kadar insanların yürüyüşü saatler aldı... Cenaze töreninde her çeşit insan vardı; genç, yaşlı, hasta demeden binlerce insan...

Cumhuriyete, Atatürk ilkelerini benimsemiş, biz de varız diyen bu insanları bir arada toplanmalarını organize eden de yoktu... O insanlar daha önceki mitinglerde görülen, çevre il ve ilçelerden toplanan, para verilen bindirilmiş kıtalar da (!) değildi. İçlerinde tedavi ettiği hastalar, Türkiye’nin her yanında eğitim verdiği gençler, kardelenler, köylüsü, kentlisi, sevenleri ve dostları... Onbinlerce insan içerisinde Onu hiç görmemiş, ancak Türkiye’ye yaptığı hizmetleri bilen, duyan insanlar vardı... Anadolu’nun birçok yerinden insanlar kendi olanaklarıyla cenaze törenine gelip katıldılar, Hocamızı son yolculuğunda uğurladılar...

Bu muhteşem cenaze töreninde taziyeden kaçınanlar da vardı. Hükümetin temsilcileri, İstanbul yönetimindekiler yoktu... Çelenkleri de yoktu... Oysa yıllardır basında olumlu veya olumsuz isimleri geçenlerin cenaze törenlerinde onların saf tutmalarına, çelenklerini görmeye öylesine alışmıştık ki.. Oysa daha beş hafta öncesi evinin, özel eşyalarının, evraklarının saatler boyunca aranması Onun gibi bir insana layık görülmüştü. Bu olayın O’nu yıprattığı, on dokuz yıldır kanser tedavisi gören bir insanı sıkıntıya soktuğu, belki ölümünü tetiklediği de açıktı.

Bu olaydan ötürü devletin bir özür borcu vardı. Ancak cenaze töreninde bu bile esirgendi. Kültür ve Turizm Bakanı bir şeyler söyleyecek oldu, sonra da sözlerini geri aldı. Eğitime hizmetlerinden, 70.000 genç kıza burs sağlamasından ötürü bir kadın olan Milli Eğitim Bakanının da sesi çıkmadı! Cüzamlılara hayat vermesinde, onları iyileştirmesinden ötürü Sağlık Bakanının da bir şeyler söylemesi gerekmez miydi? Üniversitedeki 21 yıllık hizmetine karşılık YÖK Başkanı da sessiz mi kalmalıydı?

Aslında bu çok normal; Çünkü, Türkiye’de direktif alma verme geleneği vardır!..

Bu kadar karamsar olmayalım sessiz kalmayan eski görevliler de vardı; Örneğin, Saylan’ın vasiyeti üzerine cenaze namazını kıldıran eski Beyoğlu Müftüsünün, sık sık alkışlarla sözleri bir ders niteliğindeydi.;

Onun dine ve din adamlarına büyük saygısı vardı. Annesinin Müslümanlığının tartışılmasından çok rahatsızdı. Onu Atatürk’ün Samsuna çıkışının 90. yılında uğurluyoruz. Milyonlar onun için dua ediyor. Türkan Saylan Hanımefendi istirahata çekilmiştir. Ölü değildir. Ölü olanlar bu dünyada hizmeti olmayanlardır.”

Bu arada tekerlerine çomaklar sokulmuş olacak ki, bazı ceridelerinde! (gazete demeye dilim varmıyor) ve internet sitelerinde sözüm ona köşe yazarları yine bitmez tükenmez kinlerini kusuyorlar... Ona ebucehil derken kendi ebucehilliklerini ortaya koyuyorlar. Müslüman olduğunu sanıp ta Müslümanlıktan bihaber olanlara hatırlatırım; Peygamberimiz ölülerinizi rahmetle anın demişti. Oysa Saylan’ın bazı zavallıların rahmet dilemesine ihtiyacı da yok... Seçilmiş bir insan olarak bu dünyaya geldi ve görevini de en iyi şekilde tamamladı...

Böyle yapmakta kendi yönlerinden bir bakıma haklı da olabilirler; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan verdiği burslarla, aşıladığı aydınlık fikirlerle çaresiz birçok kızın cemaatlerin kucağına düşmesini önlemişti.

Türkan Saylan bilim ve eğitim insanı olarak bu dünyadaki görevini tamamladı, geleceğe ışık tuttu ve halkın sevgisini kazanmış bir devrimci olarak uğurlardı.

Reha Muhtar’ın dediği gibi Mustafa Kemal’in kızıydı ve Mustafa Kemal kızını kaybetti.

Aydın ve çağdaş Türkiye’nin başı sağ olsun

Nur içinde yatsın...
 


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 21 Mayıs 2009 Perşembe 10:52:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
1919 Mayısların Türk Gençleri IP: 88.252.164.xxx Tarih : 22.05.2009 00:20:01

Sayın Erdem Yücel, "Muhteşem cenaze töreninde taziyeden kaçanlar da vardı." ibaresini çok yerinde belirtmişsiniz. Bizler, gelmesi gerekenleri gördük, gelmeyenleri de (veya gelmeye yüzü olamayacakları da) tahmin etmiştik; bugünün malûmudur.