Para ve paranın yerine geçen menkul değerlerle iş yapan ve finans hizmetleri veren kurumları oluşturan bankaların oldukça eskiye inen bir geçmişi bulunmaktadır. En kısa tanımıyla bankalar mevduat alır, borç verirler. Bu konudaki kârlarını ise yatırılan ve kredi olarak verdikleri paralara uyguladıkları faizlerden sağlarlar. Bankalar, kuruluşlarındaki sisteme göre de Ticari ve Merkez Bankaları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ticari Bankalar; borç vererek, yatırım yaparak kişiler ve kurumlar arasındaki mâli işleri kolaylaştırırlar. Bu hizmetleri yaparken de vermiş oldukları borç ve krediler karşılığında yasaların ön gördüğü belirli faizleri alırlar. Merkez Bankaları ise devletler arasındaki mâli işlemleri yürütürken, devletin para ve kredi politikalarının düzenlenmesinde, uygulanmasında aracılık ederler. Ayrıca mâli sorunları olan ticari bankalar, sıkıştıklarında Merkez Bankalarına baş vurarak borç alırlar. Türkiyede bunun son örnekleri hortumlanan bankalarda görülmüş ve bankacılık tarihine geçmiştir. Bankalar resmî banka sigortası aracılığı ile mâli sistemin güvencesi olmaktadır. Ne yazık ki, Türkiyede bilerek veya bilmeyerek batırılan bankaların, kendilerine güvenerek paralarını yatıranlara karşı ödedikleri para kimin sırtından çıkmıştır? O da tartışılacak başka bir konudur. Türkiyede gelişen, yargıya yansıyan bu konudaki davalar, sorumluların ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmaları bu sistemin yerine oturup oturmadığını gündeme getirmiştir.
Bankacılık tarihinde, ilk bankalar yalnızca madenî paraların değerlerini denetleyen, değişik ülkelerin paralarını birbirleriyle değiştiren kurumlar olarak ortaya çıkmıştır. Avrupada Rönesansın başlarında ve yeni ticaret yollarının ortaya çıkışıyla başlayan bankacılığın, paranın bir yerden diğer yere aktarılmasında büyük yararları olduğu görülmüştür. XVII.yüzyılda Londra bankerleri modern bankacılığın temellerini oluşturmuş, döviz alış verişinin yanı sıra faizler ödemiştir. Londra bankerlerinin bu konuyu bir sisteme oturtmasıyla birlikte, işlemlerdeki kolaylığı gören diğer ülkeler de para alış verişlerinde bu uygulamalara yönelmişlerdir.
Türkiyede bankacılık diğer ülkelere göre çok daha geç dönemlerde başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hızlandıran ekonomik sorunlar, bankacılık sisteminin de kurulmasını geciktirmiştir. Türkiyede bankacılık devlet tarafından değil de sarrafların aracılığıyla başlamış ve bu durum Osmanlı ekonomisini çökertmiştir. Yeterli bir ekonomik sistem kuramayan Osmanlı Hükümetleri, sarrafları kredi kaynağı olarak görmeye başlamıştır. İstanbulun Galata yöresinde toplanmalarından ötürü Galata Sarrafları ismini alan, azınlıkların oluşturduğu sarraflar, para değiştirme, teminat mektubu verme, borç senedi iskonto etme ve borç verme işlemlerini yapmaya başlamışlardır. Ekonomisini fütuhata dayayan, dış ülkelerden vergi toplayan Osmanlı, bu gücünü yitirince de Galata Sarraflarının kucağına düşmüş, onlara borçlanmıştır. Devlet memurlarının maaşları sıkıntılı günlerde çoğu kez sarraflardan alınan paralarla ödenmiştir. Osmanlı Hükümetinin iki Galata Sarrafına banka kurma izni vermesiyle birlikte 1847de Banque de Constantinople Bank-ı Dersaadet kurulmuş, bunu Bank-ı Osmani izlemiştir. Türkiyede bankacılık sistemini kurmaya çalışan Mithat Paşa 1863te çiftçilere kredi sağlamak amacıyla Memleket Sandığını oluşturmuştur. Ne var ki, bu kuruluş yeterince işlevini yapamamış ve 1888de Türkiyenin ilk bankası olan Ziraat Bankası kurulmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yeni Türk Cumhuriyetinin temellerini atan Atatürk, ekonomiyi düzenleyebilmek için İzmir İktisat Kongresini toplamıştır. Bu kongrede alınan kararlarla Türkiye Cumhuriyetinin ekonomisi, amaçları ve geleceği belirlenmiştir. Ziraat Bankası yeniden düzenlenmiş, ardından Türkiye İş Bankası, Sanayii ve Maadin Bankası kurulmuştur. İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar doğrultusunda kurulan TC.Merkez bankası 1930da çalışmalarına başlamıştır. TC.Merkez Bankasının kuruluşu ile birlikte başlayan banknot çıkarma işlemleri, para-kredi yasaları düzenlenmiş ve bu konudaki yetkiler yabancı bankalardan alınmıştır.
Dünya bankacılık sisteminin daha da yaygınlaşmasından sonra bankalar, mal ve hizmet almada ödeme aracı olarak küçük kartlar çıkarmayı düşünmüşlerdir. İlk kez ABDde 1920li yıllarda bazı petrol şirketleri ile birbirleriyle bağlantılı oteller kendi hizmet yerlerinde kullanılmak için özel kartlar çıkarmışlardır. Bu kart sistemi II.Dünya Savaşından sonra hızla yayılmaya başlamıştır. Diners Clupun ve American Expresin önderliğinde bankaların vermiş oldukları kredi kartları ile bankacılıkta yeni bir süreç başlamıştır. Axsess, Maxsimum, Paracard, Bonus, Campus Kredi kartı, Credite Card gibi kartlar Türkiyede çığ gibi büyümüştür.
Türkiyede bankalar 1948li yıllardan sonra kültürel konulara el atmıştır. Bu konuda Türk kültürünü, sanatını yansıtan, toplumu aydınlatan yayınlara başlanmıştı. Yapı ve Kredi Bankası bunun önderliğini yaparak, çocuklara Doğan Kardeş, aileye yönelik Aile dergileri bunun ilk örnekleridir. Ardından Sanat Dünyası, sanat ve kültür içerikli olarak aynı banka tarafından yayınlanmıştır. Akbank, Türkiyemizi, Akkadını, İş Bankası Kültür ve Sanatı yayınlamış, bunları aynı içerikli kitaplar izlemiştir. Bankalar ne yazı ki yakın tarihlerde bu dergi ve kitapları mâli gerekçeler ileri sürerek yayından kaldırmışlardır. Bankaların kültürden uzaklaşması kredi kartlarına da yansımıştır. Biraz önce belirttiğim gibi kredi kartlarında Türkçe sözcüklere yer verilmeyişi de ayrı bir üzücü tutum olmuştur. Öncelikle kart yerine Card denilmesi, televizyon reklamlarına bile konu olmuştur. Armağan Çağlayan Kart değil de neden Card abi!.. diyerek bilerek veya bilmeyerek bu konuya parmak basmıştır. Yabancı ülkelerin kredi kartlarına baktığınızda onların kendi dillerine önem verdiğini diğerlerini önemsemediklerini görüyoruz. Oysa Türkçemizin yozlaşması yalnızca kredi kartlarında değil, özel ve resmi kuruluşlarda da boy göstermekte, siyasilerimiz bile konuşmalarının aralarına toplumun pek çok kesiminin anlamadığı sözcükler yerleştirmektedir. Bu arada alfabemizde olmayan X ve W harfleri de kullanılmaktadır.
Türkiye insanı kredi kartının ne olduğunu anlayamadı. Ne gibi bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğunu çok geç fark etti. Özellikle tüketicinin kredi kartı kullanımında yanlış tutumları, gelirinden fazla harcama yapması ve sürekli artan faizler sonunda insanlar büyük sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Kişilerin mali güçleri araştırılmadan, sorumsuzca dağıtılan kredi kartları bir çok insanı yasalarla, bankalarla karşı karşıya getirdi. Kara listeye alınanlar, protestolar, icra işlemleri birbirini izledi. Devlet bu işin vahametini biraz geç anladı. Şimdi bunu çözmeye çalışıyor. Bekleyelim ve görelim...
erdemyucel2002@hotmail.com