30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Başbakan ile Aydın Doğan Gerginliği!..


Almanya’da Frankfurt Eyalet Mahkemesinde devam eden Deniz Feneri davasının yankıları Türkiye’de de tüm hızıyla sürüyor. Doğan Grubunun gazete ve televizyonları başta olmak üzere hükümete yakın olduğu söylenen basının dışında davanın tüm ayrıntıları yayınlanıyor. Hükümete yakın olanlar ise bazı önemli yerleri atlayarak konuya zorunlu olarak değiniyorlar. Ancak yandaş tabir edilen yayın organlarından ise açık bir savunma da görülmüyor. Demek ki, bu sömürü olayını onlar da kabul etmişler, ancak konuyu pek fazla irdelemek istemiyorlar. Deniz Feneri’nin Türkiye’deki uzantıları, organik bağlarının neler olduğu henüz tam olarak kesinlik kazanamadı. Hemen herkes davanın sonucunu ve bağlantıların nereye kadar uzandığını merakla bekliyor.

Bu ortamda bizim savcılardan henüz ses yok!..

Başbakan Tayyip Erdoğan, Deniz Feneri Davasını topluma duyuran Doğan Holding Grubu Başkanı Aydın Doğan’a yönelik bir takım iddialar ortaya atarak gündemi Deniz Feneri’nden Aydın Doğan’a çevirmeye çalışırken, bu arada basına da yüklenmeyi ihmal etmiyor.

Başbakan bu olaya neden kızıyor?

Anlamak mümkün değil...

Oysa Bülent Arınç bile “Eğer yoldan çıktılarsa Allah belalarını versin” dedikten sonra belayı kaldırarak “Allah cezalarını versin” diyerek tepkisini dile getiriyor. Nedense zora düştüğümüzde hep Allah’a havale eder, işin içinden çıkarız. Suç bu dünyada işlenmişse Allah’ tan önce yargı olaya müdahale etmelidir.

İnsani duyguları sömüren Deniz Feneri olayını ise ortaya çıkaran ne Türk adalet mekanizması ve ne de basındır.

Frankfurt’taki olayı Alman polisi ile Alman adalet makamları bu sömürüyü ortaya çıkarmış, oradaki tutuklu sanıklar suçlarını itiraf etmişlerdir. Onları yargılayan da yine Alman mahkemesidir. AKP’ye yüklenen gazetelerdeki haberler de Deniz Baykal ve CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na atfen verilmiş... Zaman zaman AKP’ ye yakın davranışlar sergileyen Devlet Bahçeli bile “Deniz Feneri ile ilgili iddiaların ciddiye alınması, sonu nereye kadar uzanırsa uzansın tetkik ve tahkik edilmesi elzem bir hale gelmiştir. Konunun Türkiye ayağıyla ilgili olarak savcılar acilen, gereğini yapmalıdır” diyor...

Gündem değiştirilerek Deniz Feneri unutturulmaya mı çalışılıyor?

Bilemeyiz...

Ancak bilinen bizim toplumun çok çabuk unutmaya meyyal oluşudur. Meşhur sözdür; hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür...

İş yapsın da ne yaparlarsa yapsın düşüncesi de ne yazık ki, toplumumuzda yer etmiştir. Bu bakımdan bu dava ile ilgili olarak yaklaşan yerel seçimlerde AKP’nin oy kaybedeceğine pek ihtimal vermiyoruz. Deniz Feneri’ne yardım yapan Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarımızın, “Aldatıldık”, “Kul hakkı yiyeni Allah affetmez” diyerek büyük bir hayal kırıklığı yaşadıkları da gerçek...

Deniz Feneri skandalına tepki gösteren, adeta savunmaya yönelik sözler söyleyen Başbakan, Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Hilton Oteli önündeki büyük alanı rezidans yapmak üzere kendisine ricada bulunduğunu, bunun mümkün olmayacağı söylediğini belirtiyor. Bunun üzerine Büyükşehir Belediye Başkanı ile Aydın Doğan görüşmüş, ancak bir sonuç alamamış...

Hilton’un önündeki geniş alan 1940’lı yıllarda kentin büyük bir bölümünde şehircilik planını kısmen de olsa uygulatan H.Prost’un nazım planında açık hava alanı olarak gösterilmişti. O günden bugüne kadar da Dolmabahçe’nin karşısındaki bu sırta hemen hiç kimse el değdirememişti. Tâki İnönü Stadının arkasında yükseltilen, silueti bozan gökdelen oteline kadar...

Başbakan ile Aydın Doğan arasında patlak veren anlaşmazlığı anlamak bugün için kolay değil. Belki de önümüzdeki günlerde bu olay daha net biçimde açıklık kazanacaktır. Doğan Grubunun amiral gemisi olarak nitelenen Hürriyet’in ünlü yazarı Emin Çölaşan’ın işine son verilmesi de oldukça gariptir. AKP aleyhindeki yazıları ile tanınan Emin Çölaşan’ın bir anda işine son verilmişti. Emin Çölaşan’ın “Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi” isimli kitabında Hürriyet’ten ayrılışı, Aydın Doğan ve son günlerin tabiri ile silahşoru Ertuğrul Özkök ile açmaza düşmesi en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır.

Emin Çölaşan, mücadeleci, ilkeli ve inançları olan ve bunlardan taviz vermeyen bir gazetecidir. Atatürk ilkelerine, demokrasiye inanmış, laikliği savunmuş, yalakalık yapmamış, zaman zaman ortaya çıkan hortumculara, din bezirgânlarına, Allah adına halkı kazıklayanlara karşı belgeleriyle karşı koymuştur. Bu bakımdan onun ayrılışı ile Hürriyet büyük bir okuyucu potansiyelini de kaybetmiştir. Çölaşan’ın kitabını okuduktan sonra Hürriyet’te ne zor günler geçirdiğini, Ankara’dan gönderdiği yazılarının Genel Yayın Yönetmeni tarafından nasıl makaslanıp kuşa çevrildiğini de öğrenmiş olduk.

Doğan yayın Grubu AKP döneminde daha da büyümüş, Hürriyet’in yanı sıra Milliyet, Radikal, Posta, Fanatik ve Gözcü gazeteleri ile büyük bir basın karteline dönüşmüştü. Onun ardından CNN, Kanal D, Star televizyonları da bu gruba katılmıştır. Doğan Grubu basının yanı sıra Hilton ve enerji ihaleleri, yurtdışı şirketler ile Türkiye’nin en büyük iş alanlarına da el atmıştır. Büyük olasılıkla bu genişleme bir süre sonra yıpranmaya başladı ve üzerlerinde siyasi baskı da artmış olmalı...

Emin Çölaşan bu ortamda eleştirilerini sürdürürken, beklenmedik anda patronundan eleştiri mektupları almaya başlar. Bu arada birlikte yenilen yemeklerde dozu yavaş yavaş yükselen sözlü fırçalar başlamış...

Yumuşak yaz. Senin yüzünden ben yara alıyorum. Çarmıha germe. Beni gereksiz yere hükümetle kavgaya sürüklemeye çalışıyorsun.”

Bak dinle beni, ekonomi iyi gidiyor. Ben özelleştirmeden yanayım. Bazı kaygılarım var ama bunlar olsa bile niye senin yüzünden durup dururken iktidarla kavga edeyim?"

Denilmiş...

Bunun dışında gelişen olaylar, Aydın Doğan ile Emin Çölaşan arasındaki iplerin yavaş yavaş gerildiğini gösteriyordu. Çölaşan’ın deyişiyle ya yazıları değişecek ya da gereken yapılacaktı... Bu arada Genel Yayın Yönetmeni de yazıları ile oynamaya başlamış, sivri sözleri çıkarımış... Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök 2004 yılında, bir gün Ankara’ya gelerek ona şöyle demiş:

Bak Doğan Medya Grubu’nun bütün kuruluşları şu anda çok iyi gidiyor. Fakat hükümet isterse en sağlam kuruluşları, en sağlam bankaları bile bir günde batırır. Müfettiş gönderir, maliyeci gönderir, nasıl olsa bir eksik veya yanlış bulur. Şimdi senden ricam iki üç ay hükümetle ilgili bir şey yazma. Bu, Aydın Beyin ricası...”

Emin Çölaşan, kendisine yapılan ikazları dikkate almadı, yazılarına devam etti ve bir gün işine son verildiğini öğrendi. Nitekim Ertuğrul Özkök “Çölaşan’la Veda Yemeği” başlıklı yazısında bu ayrılışı okuyucuya bir nevi günah çıkarırcasına yazmıştır:

Önceki gün Emin Çölaşan’la yemek yedik. Bu defa ki sohbetimizin niteliği farklıydı. Hürriyet olarak Çölaşan’la el sıkışacaktık. Benim için zor bir sohbetti. Son yıllarda Çölaşan’la Hürriyet arasında bazı sorunlar çıkmaya başladı. (Ancak o sorunların ne olduğunu belirtmiyor !..) Sonunda iş gazetenin kurumsal kimliği ile çatışma noktasına geldi. (Bu arada hükümetin yaptığı baskılara da değinmiyor !..)

Çölaşan ile Melih Gökçek arasındaki bir televizyon tartışmasında, Gökçek kendisine “Sen artık emekli ol” demişti. Demek ki, bazı şeyler önceden kararlaştırılmış, Çölaşan’ın gazeteden kopuşu sağlanmıştı...

Türkiye gerçekten garip bir ülke...

Türkiye içeride ve dışarıda siyasi ve ekonomik sorunlar yaşarken, Başbakan’ın günlerce bir gazete patronu ile tartışması ve bunu ilçe kongrelerine taşıması da bir garip...

Acaba Başbakan, ilk iktidar döneminde basında, TUSİAD başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinde aleyhine bir söz çıkmazken, şimdi niye böyle oldu diye düşünmüyor mu?

Acaba en iyisi durmak yok yola devam mı?

Böyle bir olay demokrasiyi benimsemiş Avrupa’da olsaydı ne olurdu?

Bunu hiç düşündünüz mü? 



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 14 Eylül 2008 Pazar 14:00:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 88.241.193.xxx Tarih : 16.09.2008 12:39:16

Bütün ortaklık ve antlaşmalar,çıkarlar çakışıncaya kadar geçerlidir.Uzun uzadıya düşünmek gereksiz.Taraflar kâr ettiği sürece sorun çıkmaz.Dengelerdeki en ufak bir bozulma herşeyi tersine çevirir.


mehmet ersindigil IP: 84.62.42.xxx Tarih : 14.09.2008 22:14:26

Sayin hocam ellerine saglik güzel bir yazi olmus yaliniz hükümetten basina olan baski yüzünden yanilmiyorsam sende biraz cekinerek yeteri kadar yazmamissin gibi geldi bana.Sayin basbakanin merakla beklenen konusmasini dinlemissin saniyorum. Ona pek fazla deginmemissin,Sayin Basbakan Sayin Aydin Dogan medyasinin müflis tüccarin defterlerini karistirmasi gibi benzetmesi ayriyeten sapla samani karistirmayin deyisi dag fare dogurdu söyleyisi,Aydin Dogan,dan maas alan kalemsörlere bir cift lafim var degisine hic bahsetmemissiniz.Belkide haklisiniz Cünkü Türkiyede önce Hükümet,in taleplerini yerine getireceksiniz sonra isverenin dediklerini yapmak zorunda kalacaksiniz,Aksi takdirde Sayin Yazar Emin Cölasan,in basina gelenleri cok okur bilmektedir,Sizde bunlardan biri olmayasiniz.Ben Sayin Basbaka,nin konusmasindan anladigim kadarina deginmek istiyorum.Sayin Türkiye Cumhuriyeti,nin Basbakani yanimiyorsam kendisini TÜRKIYE CUMHURIYETI;NIN KRALI OLARAK GÖRMEKTEDIR. Türkiyede 16 bucuk milyon tarafli veya tarafsiz secmenin oyunu almis bulunmaktadir, Ya benim dedigimi yaparsiniz yada bu Ülkeyi terk edersiniz der gibi bir hali vardir,Oysa Sayin Basbakan Sayin Aydin Dogan,i Kagit kacakciligi ile suclamaktadir ve öyle anlasiliyorki Sayin Basbakan bu Kacakciliga göz yummustur.varsa ögle bir iddia Basbakanda üzerinde durmamissa en az yapan kadar sucludur.Bu konusmasinida sanirim Türkiye Cumhuriyeti Savculari duymus ve deyerlendirmeye almislardir.Ayriyeten Sayin Aydin Dogan,dan maas alan kalemsörlerine bir cift lafim var diyor oda su Tarafsiz ve bagimsiz olmak demek Patronun cikarindan,da bagimsiz olmaniz demektir diyor.Bende Sayin Basbakana sormak isterimki Kendi Bakanlari ve milletvekileri Parti icinde ne kadar Tarafsiz bagimsizdir.Evet Sayin Basbakanin Tabiri ile 70 Milyon Türkiyenin Basbakanidir,Akp ye 16 bucuk milyon oy veren Vatandas vardir ama inanyorum,ki bu insallar bir arayis icinde olduklari icin bu oylari vermislerdir,ve genede arama pesindeler.Basbakana yanilmiyorsam yanlis bilgi veriliyor Herseyi günlük gülüstanlik saniyor veya öyle kendisine bildiriliyor. Kendisini tanitmayacak bir sekilde köylü kiligina girip biraz Halkin arasinda gezmesini öneririm Esnaf iflas ederek kepenk indiren inderene Cifci recber degil burnundan kulagindan soluyor,Topragini ipotek edip borcunu ödemeyip bel bagladigi topragi elden gidiyor.Halk ise denizde batmis bir gemiden atlamis gibi saga yüzüyor ada yok sola yüzüyor ada yok ondan sonra ölmek üzereyken ya Allah kurtar bizi diye dua ediyor.Oysa Sayin Basbakan ve ekibi bu gibi seylerle ugrasmasi gerekirken tutmus ayyukaya cikmis bir Deniz Fenerine sahiplenip Kamu oyuna duyuran medyaya catmaktadir.Simdi ise Sayin Basbakan Deniz Feneri yolsuzlugu deginiyor ve en agir cezayi almalarini istiyor.Sormazlarmi Mademki ceza almalarini istiyorsun nerdeydin simdiye kadar.Ve basin yayinladi diye bu kavgan ne diye.Basin yayinladi diyemi böyle konusmak gerek duyuyorsun,Basin aciklamasaydi sende diyecektin belki ne sis yansin nede kebap öglemi.Görüsüm en büyük yanlisi Sayin Basbakan ve ekibi yapmaktadir ama en ufak bir bedel ödememislerdir.Mademki Sayin Aydin Dogan ve Deniz Fenerinin yosuzluklarindan haberdardir ceza almalari icin en ufak bir girisimde bulunmadigindan suc islemistir sayin Cumhuriyet Savcularina Duyurulur saygilarimla.