2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Başbakanın kaçırdığı fırsatlar!..

Stefan Zweig,”Yıldızın Parladığı Anlar” isimli kitabında insan yaşamında öyle anlar vardır ki, değerlendirmesini bilenlerin yıldızı parlar diye yazmıştı. Gerçekten çok doğru bir görüştür; insan yaşamında yıldızının parlayacağı anların çok az olduğu söylenir. O anı anlayabilir veya yakalayabilirsen ne mutlu; bir anda düzenini veya yaşamını değiştirebilmek fırsatı eline geçmiştir. Kaçırırsan nafile… Yeniden yıldızın parlaması çok güçtür…

Tarihte bunun örnekleri az değildir.

Başbakanın eline böylesine iki önemli fırsat geçmiş, bence ikisinden de yararlanamamıştır.

Kendisi yurt dışındayken Gezi Parkı olayları patlamış, öfkeli kalabalığı ve ortamı Bülent Arınç’ın olumlu yaklaşımı yumuşatmıştı. Başbakan yurda dönüşünden sonra şiddete başvurmuştu. Oysa eyleme katılanlara yaklaşıp onların sorunlarını, tepkilerinin nedenlerini dinlemiş olsaydı; olaylar belki de büyümeyecek, kendisi de olumlu puan toplamış olacaktı. Ama olmadı; şiddet şiddeti doğurdu. Kendisine karşı olanları yanına çekmeyi başaramadı.

Gezi olaylarında büyük bir fırsat kaçırılmasaydı… Demokratik tepkilerini dile getiren gençlere çapulcu yaftası yapıştırılmasaydı…

Türkiye’yi içeride ve dışarıda yerinden sarsan bakan çocuklarının tutuklandığı yolsuzluk olayına isimleri karışan üç bakanın istifasını istemiş olsaydı…

Yolsuzluk yapanlar bakan oğulları dahi olsa açıkça kimsenin gözlerinin yaşına bakmam diyebilseydi…

İsimleri bu olaya karışan bakanlar etik olarak anında istifa etmiş olsalardı…

Bizim medyada tam yer almamasına rağmen Japonya’da rüşvet iddiasıyla karşılaşan Tokyo Valisi’nin istifasından; Uruguay Ekonomi Bakanı’nın ismi rüşvet iddialarına karışınca “Ben bunu içime sindiremem” diyerek görevinden ayrılmasından; İspanya’da iktidar partisinin genel merkezi polislerce basılınca Başbakan’ın “Polislere sonuna kadar yardımcı olunuz” demesinden ders alınmış olsaydı…

İktidar bu olayı ortaya çıkaranlara kızacağına, bu işe üzüldüğünü, yolsuzluğu sonuna kadar araştıracağını söyleseydi…

Olaya adı karışanların ve tutuklananlardan birisinin babası olan İçişleri Bakanının emniyette kıyıma girip polis şeflerinin yerlerinden etmesine izin vermeseydi…

Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu ortaya çıkaran polisler görevlerini yapmalarından ötürü taltif edilselerdi…

Cumhuriyet tarihinin bu çirkin ve vahim olayında suçu dış güçlere, karanlık işlere bağlayacağına, bizim içimizden de ne yazık ki böyleleri çıkıyor. En kısa zamanda onları temizleyeceğiz diyebilseydi…

Bu işin sonuna kadar üzerine gideceğiz, suçluların cezalandırılmasını sağlayacağız, ortaya çıkaranlara da teşekkür ederiz diyebilseydi…

İktidar partisi milletvekilleri de sessiz kalacağına partimizden bazılarının alet oldukları iddia edilen olayda bundan böyle töhmet altında kalmayalım diyebilseydiler…

Bu konuda yalnızca bakanlığını kaybeden ve bir daha seçilebilme şansını yitiren Ertuğrul Günay’ın sesi çıkarak, attığı Twitte; “AK Parti’ye oy vermiş milyonlar adalet ile kalkınan bir Türkiye umut ettiler. Bu temiz umudu istismar eden varsa cezasını çekmesi şarttır. Öncelikli tavır emniyet ve adalet mensuplarını değiştirmek değildir. Önce, adı iddialara karışanlar soruşturmanın sağlığı için istifa etmeliydi” demiş, diğerleri pus pus olmuşlardı. Son olarak da Bayraktar hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa ederken Başbakanı suçlamıştır.

Ucu Amerika’da, Pensilvanya’da olan cemaat mensuplarına politik bir savaş açacağına, yanlış yaptık onların adamlarını belirli görevlere bilmeyerek getirmişiz… Olayın vahametini yeni anladık, şimdi yanlışımızdan dönüyoruz diyebilseydi…

İktidar partisi ile cemaat arasındaki çekişmede biz onların yönetimde söz sahibi, koalisyon ortağı (!) olmalarını istemiyoruz, şimdiye kadar her istediklerini yapmıştık. Bundan böyle herkes haddini bilsin, biz bildiğimiz yolda yürüyeceğiz diyebilseydi…

Milletlinden yetki alan hiçbir iktidar, bu yetkiyi milletinden alamamış birileriyle haklı olarak paylaşmak istemez. Askeri vesayetten kurtulduk, şimdi de cemaat vesayetine giremeyiz diyerek bunun sakıncalarını açık seçik ortaya dökmüş olsaydı…

Bütün bunların yanı sıra iktidar partisi yöneticileri, milletvekilleri, onların yanında yer alan bir dediklerini iki etmeyen medya; “Ey cemaat sen kim oluyorsun da bizim iktidarımıza ortak olmak istiyorsun” sorusunu sorabilselerdi…

Hepsinden öte bavullar dolusu paraların, kasaların, yatak odalarındaki para sayma makinesinin, ortalarda lafı dolaşan kasetlere ne iş diyebilseydi… Hele gelin bakalım bu paraların kaynağı nedir, ak mı kirli mi diye açıkça sorup üzerine gidilseydi…

İktidara geldiğimizde deneyimli kadromuz yoktu, bizimkiler İmam Hatip ağırlıklıydı, cemaatin çok iyi yetiştirilmiş, ancak şartlandırılmış kadroları vardı, bu yüzden onlardan yardım almak zorunda kalmıştık diyebilseydi…

Dış mihraklar sözünün anlamı tam açıklanabilseydi… ABD Büyükelçisine “Sizi bu ülkede tutmaya mecbur değiliz” denmeseydi. Denilmiş olduğuna göre daha önce Mısır’a yapıldığı gibi gereği yapılabilseydi… Bu tür sözlerin yabancı ülkelerle bağlantıları koparmaya kadar gelebileceği düşünülseydi…

ABD’nin Ortadoğu yönetimlerinde her zaman etkili olabileceği göz ardı edilmemiş olsaydı…

Bütün bu olaylardan sonra Hoca Efendi’nin medyada izlenme rekoru kıran bedduayı acaba kime etti diyerek üstü örtülmeye çalışılmasaydı…

Bugünlerde yargıda işler enikonu karışmışa benziyor. Hürriyet Gazetesi “Adliye çatladı”, Aydınlık Gazetesi “Bilal’i kurtarma savaşı” diye başlık atmış. İstanbul Cumhuriyet Savcısı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve HSYK birbirlerine düşmüş durumda. Başbakan bu ortamda devreye girip hukukun üstünlüğünü ortaya koyabilseydi…

Sanırım bu konuda en güzel sözü de Ahmet Hakan söylemiş; “Ortada kuyu var yandan geç”…

Bütün bunları yapabilseydi önümüzdeki yıl yapılacak üç seçimden de başarıyla çıkabilirdi.

İşte yıldızın parladığı anlar böylece kaçırıldı…

Allaha sığınmakla, Allaha hesap veririz demekle demokrasinin yürümeyeceğini ne zaman öğrenirsek o zaman düzlüğe çıkabiliriz.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 27 Aralık 2013 Cuma 13:18:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.253.68.xxx Tarih : 29.12.2013 11:11:18

 Megalomani çok tehlikeli bir hastalıktır. Karşısında böylesine fazla düşman yaratır. Sonunda kendi uğruna feda ettiğini sandıkları ile beraber aynı yolda yürüyerek slogan türküsüne uygun duruma düşer. 


Dr. S. A. IP: 95.15.107.xxx Tarih : 27.12.2013 22:52:08

Muhterem Erdem Yücel;
Sunumunuzda muhteşem bir tablo ortaya koymuşsunuz. Benim merakım ise, böylesine bir nâ-hâst kişinin, nasıl ve kimler tarafından başımıza musallat edilmiş olması ve de böyle bir kişinin hangi amaçla siyasetçi (!) kisvetine büründürülmesidir. Siyaset, toplumu birleştiren ve yücelten bir sanattır; bundan yoksun olanlar ise daima kendi âcizliklerini gösterirler. (bir deyim: "-madem ki yüzmeyi bilmiyorsun, niye çıktın kavak ağacına !" ) 


yasar ertas IP: 5.61.150.xxx Tarih : 27.12.2013 16:35:15

yukarida saydiklariniz, benim memleketimde Özlem ve arzu ile beklediklerimdir. Maalesef hasret kaldigim durumlardir. Buna tek tarafli partiden, bakistan degil, gelecek Zaman baska baska siyasetcilerdende ayni durumlari arzu etmekte ve beklemekteyim. Madolyonun tersinden bu konularda muhalefetlerinde kacan bu firsatlari bilincli olarak kendilerine cekmesini becerebilme manevralarini yapmalaridir

.Bu firsatlari kendilerine cekmesini merdiven gibi kullanip muhalefetlikten kurtulup iktidara gecme firsatlarini kacirmamalaridir. Bazi Milletvekilerinin istifa konusuna gelince Kafam karisiyor. Simdi zamanimi diyorum. Anladigima göre yolsuzluk rüsvet bas sebebleri deniliyor.Arkadanda bilmem kac sene siyasetin icindeyiz denilyor. Temiz bir siyasetciyimi de ekleniyor. Temiz siyasetci olmak ayri bir sey Temiz olmuyan islere bunca sene göz yummak ayri bir sey diyorum. kafam yine karisiyor ya ben ayirt edemiyorum. Ya bunlar onlar bu konulari ayirt edemiyor.Sahsi düsüncem bir kuyruk acisimi sözü aklima geliyormu geliyor.