15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Basınımızda Başına Güneş Geçenler!..


Sıcakların normalin üzerinde seyrettiği günlerde çalışmanın zorlaştığı da bir gerçek...Yazılı ve görsel basında bu konuda sürekli uyarılar yapılıyor; ileri yaşta olanlar, kalp hastası olanlar, hipertansiyonu olanlar aman dikkat!.. başınızı güneşten kollayın, zorunlu olmadıkça da evden dışarı çıkmayın...

Bazı meslekler vardır ki, bunlar sıcaklık ne olursa olsun çalışmak zorundadır. Bu mesleklerden birisi de gazeteciliktir. Asıl korku da bunların başına güneş geçip, yalan yanlış, olur olmaz yazmalarıdır. Türkiye’de hele şu günlerde yazılacak, yorumlanacak öylesine çok olaylar var ki, gerçek gazeteci bunları imbikten süzercesine çıkarmak veya cımbızla bulmak zorundadır. İşte, bunda yanıldınız mı, yandı gülüm keten helvam...

Birkaç gün öncesi Ertuğrul Özkök, köşesinde “Gazeteci Olmanın Zorluğu” başlığı altında bir yazı yazmış. Serde gazetecilik var ya merak edip şu sıcak günlerde okudum.

Köşe yazarı, Washıngton’daki asparagas bir haber olan Yasemin Çongar’ın “Senaryo Skandalı” haberinden yola çıkarak basını hükümete yakın olanlarla ona karşı olanlar diye ikiye ayırmış. Bu arada Nokta dergisinde Taha Kıvanç takma ismi altına gizlenen, (Artık bu ismi de bilmeyen kalmadı) Fehmi Koru’ya atfen bir listeye köşesinde yer vermiş. Bu listede Türk Silahlı Kuvvetleri karşıtı olanlar ile Türk Silahlı Kuvvetler yanlısı gazetecilerin isimleri yazılı...

Bu liste neye göre hazırlanmış, yazarların hangi yazıları dikkate alınmış, yazılı, görsel ve Internet basını yeterince araştırılmış mı? Bu araştırmada ölçü nedir?

İşte o bilinmiyor.

Ertuğrul Özkök’ün köşesinde Fehmi Koru’ya atfen Türk Silahlı Kuvvetlerin karşıtı olan yazarlar kimlermiş:

Mehmet Ali Birand, Cüneyt Ülsever, Hadi Uluengin, Ece Temelkuran, Çetin Atlan, Hasan Cemal, Can Dündar, Nuray Mert, Yıldırım Türker, Murat Belge, Hasan Celal Güzel, Soli Özel, Umur Talu, Mehmet Atlan, Engin Ardıç, Ömer Lütfi Mete, Oral Çalışkan, Derya Sazak, Taha Akyol, Nazlı Ilıcak, Ufuk Güldemir, Şakir Süter, Güngör Mengi, Ruhat Mengü,Bilal Çetin, Okay Gönensin, Nihat Genç...

Türk Silahlı Kuvvetler yanlısı gazeteciler ise;

En başta Ertuğrul Özkök... Ardından Özdemir İnce, Fatih Çekirge, Bekir Coşkun, Mehmet Y.Yılmaz, Fikret Bila, Melih Aşık, Semih İdiz, Doğan Heper, Güneri Civaoğlu, Nail Güreli, Yasemin Çongar, Güngör Uras, Güler Kazmacı, Yazgülü Aldoğan, Kurtul Altuğ, Saygı Öztürk, Rahmi Turan, Fatih Altaylı, Erdal Şafak, Aslı Aydıntaşbaş, Muharrem Sarıkaya, Serdar Turgut, İsmail Küçükkaya, Güler Kömürcü, Ali Saydam, Deniz Ülke Arıboğan, Deniz Som, Ali Sirmen, İlhan Selçuk, Yılmaz Öztuna, Nuri Elibol, Fuat Bol, Atlan Öymen...

Güler misiniz, ağlar mısınız? Adamın biri ortaya çıkıyor, Türkiye’nin en hassas noktası olan bölücülüğün önde gidenini yapıyor. Ardından da Türkiye’nin önde gelen gazetelerinden birisi bu deli saçmasını köşesine alıyor...

Her iki listede yer alan isimlerin bazılarını yakından tanıyorum,bazılarının ise cehaletimi bağışlayın 1970’li yıllardan beri basının içerisinde olmama rağmen ismini bile duymadım. Hoş, 27 Mayıs’tan kuyruk acısı olanlar, zaman zaman bunu köşelerinde ve ekranlarında kusanlar var ama onları klinik vaka olarak bir yana bırakalım da beklenmedik şekilde suçlanan veya yandaş ilan edilenler şimdi ne yapacak?

Yıllar öncelerini; 27 Mayıstan bu yana olup bitenleri bir gözünüzün önüne getirin. Ordu yönetime el koyduğunda veya muhtıralar verdiğinde önceleri aslan kesilen bazı yazarların 180 derece yön değiştirdiğini, bu gece beni alırlar mı diye kara kara düşündüklerini bilmiyor muyuz? Bir gecede yön değiştiren yağdanlıkları görmedik mi?

Geçelim...

Türkiye’de yazılacak çizilecek bunca iş varken şimdi oturup kendilerini aklamaya çalışacaklar. Belki de, bak ben filanca kuruma karşıt olmakla tescillendim diye övünecekler...

Al sana beklenmedik yeni bir sorun...

Türkiye’de basın tarihinde büyük bir devrim yaratan Sedat Simavi’nin mezarında kemikleri sızlıyordur. Bin bir emekle “7 Gün”den sonra çıkardığı gazetesinde neler yer alıyor diye...Bunu da Gazeteciler Cemiyetine ve Türk Basın Birliğine değil de Magazin Gazetecileri Derneğine üye olmakla övünen biri yapacak!...

Aslında ortada büyük bir özür ve kabahat var; Aslında özür, yapılan bir suçun hoş görülmesini tanımlayan bir sözcüktür. Özrünü ileri sürüp de bağışlanmasını istemek te ayrı bir erdemdir. Bunun yanı sıra kabahat da uygunsuz iş anlamına gelir.

Yazımızı özür ve kabahate dayalı bir fıkra ile sonlandırmak isterim. Çoğunuz biliyorsunuzdur ama sırası geldi bir kez daha tekrarında yarar var sanırım.

Bir zamanlar bir hükümdar ile bir de yanından ayırmadığı bir dalkavuğu varmış. Hükümdar, bir gün dalkavuğuna demiş ki, bana öyle bir şey yap ki, özrün kabahatinden büyük olsun...Ardından birkaç gün geçmiş, hükümdar önde dalkavuk arkada merdivenden çıkıyorlarmış... Birden dalkavuk hükümdarın kaba etlerine bir el atmış. Hükümdar birden hışımla dönmüş,”Bre nâbekâr ne yaptın ?” Dalkavuk, “özür dilerim hünkârım sizi birden hanım sultan” sandım...

Gerçekten şu sıcak günlerde güneş birilerini başına geçiyor!

erdem@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 23 Haziran 2007 Cumartesi 13:54:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.242.44.xxx Tarih : 24.06.2007 12:49:32
Ülkenin temel kurumlarına, bazı yurttaşların düşman olabilecekleri havsalanın alacağı şey değil; ama ne yazık ki, 1.listedeki sadece bir iki kişinin asker dostu olmadığı kesin. İki listedeki ayrım, TSK'yı temsil edenlere özgür eleştiri getirebilenlerle hiç getirmeyenlerin belirtilmesi ise bu konuda da listeler karmakarışık, çorba haline gelmiş. Bu listelerin müellifi, gerçekden, ağır sıcakların azizliğine uğramış. Bu arada, hangileri olursa olsun, kurumlarımızın, bazı meslek erbabına "akreditasyon" sistemi uygulamasının yanlışlığına işaret etmek isterim.