Türkiye’de garipliklerin ardı arkası kesilmiyor. Basına yansıyan münferit olaylar olsa da Puzzle’ın parçalarını bütünleştirdiğinizde ortaya vahim bir tablo çıkıyor. O zaman da aklı başında insanlar; Türkiye laik düzenden uzaklaşıp Araplaşıyor mu diye düşünüyor…
Önce Puzzle’ın parçalarından bir kaç örneği sıralayalım.
Düzce’de bankamatiklerden birine gidenler kimin yazdığı bilinmeyen bir yazı ile karşılaşmışlar. “Faiz almak da vermek de haramdır.” Onu yazan akılsız bilmez mi ki, İslam devletlerinde veya bizdeki bazı İslamcı geçinen bankaların faizi kâr payı olarak gösterdiğini? Ne derler; ha Ali’nin, ha Veli’nin külahı…
Datça’da yaşayan bir dostum anlatıyor; oradaki BİM mağazasından alışveriş yapıyormuş, birden mağaza yetkilerinden birisi içeride bulunanlara seslenmiş; “on dakika sonra mağazamız kapanıyor, işinizi bitirin, acele edin”, bir başkası da bir taraftan kapıları kilitliyormuş… Saat 11.45… İçeridekiler “ne oldu, yemek tatili mi” diye sorunca; “yok Cuma’ya gideceğiz” yanıtını almışlar. Kuşkusuz, Cuma’ya gitmek farz olsa da anlaşılan mağaza çalışanlarının (yoksa yöneticileri mi desek) Kuran’ın öngördüğü “en iyi ibadet çalışmaktır“ sözünden haberleri bile yok…Meğer Türkiye’deki bütün BIM mağazalarında bu sistem yürüyormuş!..
Garip, garip olduğu kadar da dini bilgiden yoksunluk…
Yine basından öğrendiğimiz kadarıyla Marmaris’te Atatürkçü Düşünce Derneği’ne yapılan ihbarı değerlendiren yöneticiler bir evde paspas olarak bir duvar halısının kullanıldığını görmüşler. Bunda ne gariplik var diye düşünmeyin; paspas olarak kullanılan halının üzerinde Atatürk’ün resmi varmış!..
Bu ayıp, Marmaris’te yaşayan kişinin mi, yoksa onu bu düşünceye yöneltenlerin mi ayıbı? Marmarisli vatandaşın(!) gözünü böylesine karartanlar şeriatçı, dinci basın mı, liboş denilenler mi, yoksa memleketin üzerine kâbus gibi çöken ve şeriatçı geçinen çıkarcılar mı?
Dünyanın başka ülkelerine bakın hangisinde milletini emperyalizme karşı savunan ve demokratik düzeni, laikliği getiren lider böylesine küçücük beyinli biri tarafından aşağılanır?
Kamuda yürürlüğe giren kıyafet yönetmeliği temel hak ve özgürlüğe dayandıran bazı öğretmenler türbanlı olarak derslere girmeye başlamış, buna karşılık da bazı kamu çalışanları kot pantolon ve kravatsız olarak görevlerine gelmişler. Bazı ortaöğretim öğrencilerinin başlarını örtmesine ise kimsenin sesi çıkmıyor!..
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı da hiç aşağı kalır mı? İstanbul Tarihi Camileri Ziyaretçi Yönetimi adı altında çalıştay(!) yapılmış ve kıyafeti ziyarete uygun olmayan turistler için tek tip örtülü giysiler hazırlanmış. Yalnız laf olur diye başörtüsünden vazgeçip tepeden tırnağa vücudu örten giysi modelleri bile hazırlanmış!.. Anlaşılan bu turizm mevsiminde, denizdeki haşemalılardan sonra, artık örtülere büründürülmüş turistleri de göreceğiz… Haşema giyen birine “neden haşema” diye sorduğumda “inancım gereği kapalıyım bu nedenle vücudumu erkekler görsün istemiyorum” diyordu. Oysa denize girip çıkınca haşeması vücuduna öylesine yapışıyordu ki, bütün hatları belli oluyor, mayolu veya bikinili kadınlardan daha çok dikkat çektiğini bilmiyordu.
Bu arada bazı yerlerde içki satışı yapılması ve içilmesi ile ilgili bazı zorlukların getirildiği biliniyor. Şehir içerisindeki restoranlarda, açık yerlerde ve parklarda içkinin alınması ve satılması uygun değilmiş. Bu iller arasında şimdilik Afyon, Kayseri, Şanlıurfa, Konya, Erzurum, Rize, Trabzon, Balıkesir, Bilecik varken son olarak da onlara Isparta eklenmiş. İlgililere göre yasak konmamış ama emniyet tedbiri olarak düşünülmüş!.. Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki restoranlarda ise içki ruhsatı alabilmek her babayiğidin harcı değilmiş…
Bir süre önce bir bakanımız, ne derece doğru bilmiyorum; mezun olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin düzenlediği baloya katılmış. Çağırmışlar kürsüye ve almış eline mikrofonu, başlamış anlatmaya; “Üniversite sınavına girip çıktıktan sonra tercihler konusunda arada kaldım. Ya Boğaziçi Üniversitesi’ne ya da İstanbul Teknik Üniversitesi’ne girecektim. Önce Boğaziçi Üniversitesi’ni ziyaret ettim. Bir baktım farklı bir dünya. Değişik binalar, surlarla çevrili alan… Sonra bahçesinde gençler kızlı, erkekli oturuyor. Çok şaşırdım. Burada yoldan çıkarım dedim. Ondan sonra Teknik Üniversite’yi seçtim” demiş.
Boğaziçi Üniversitesinden mezun arkadaşlarım olduğu gibi, öğretim üyesi dostlarım da var. Onları ilk gördüğümde; “Boğaziçiliyim diye övünmeyin sizler yoldan çıkmış insanlarsınız, koskoca Bakan yalan mı söyler” diyeceğim. Sonra da aldı beni bir düşünce; ben doğma büyüme Boğaziçi çocuğuyum; Kuzguncukluyum. Mutlaka ben de biraz olsun yoldan çıkmışımdır diye…
Bazılarımız hayıflanıyor, sonra da tehditkâr sözler söylüyorlar; bizi neden Avrupa Birliğine almıyorlar diye…
Sen böyle bir tutum içerisine girersen onlar da öyle yapar…
Şeriattan yana tavır koyan bazı kadınlara karşı en güzel yanıtı da yanılmıyorsam Yılmaz Özdil vermiş;
“Mahkemede şahit olarak kabul edilmeyince ağlamayın…
Kocalarımız eve başka kadınlar getirince sineye çekin…
Anneniz babanız öldüğünde mirastan erkek kardeşinizin yarısı kadar pay alınca laik devletin mahkemelerine koşmayın…
Yobazın biri altı yaşındaki kızına ya da kız kardeşine taciz ederse ayıplamayın…
Kocanız üç defa boş ol dediğinde kapının önünde kendinizi bulursanız çemkirmeyin…”
Her şey bir yana benim tuhafıma giden, anlayamadığım bir şey var; bazılarımız Müslümanlık adına Araplaşmaya özen gösterirken, onların eğitimlileri de bize gıpta ile bakıp “keşke biz de sizin gibi olsak” diyorlar…
Anlaşılan bazı değerleri anlayabilmek için değerli olmak gerekmez mi?
Friedrich Nietzsche’nin “Uçmasını bilmiyorsan uçurumun yanında yuva yapma” sözü acaba bizlere bir şeyler düşündürür mü?
erdemyucel2002@hotmail.com
Hocam ellerine saglik"Önce sunu belirteyim,ki yazmamak icin kendi kendimi veto etmistim.Fakat dogru bir sey yapmadigima kanaat getirerek koydugum vetoyu kaldiryorum.Senin bu güzel yazin icin bir kac saattir bende yazayim dedim.Bazi degerlerimizi anladigimizi ve sahiplendigimizi tahmin etmiyorum. Cennet olan Türkiye Cumhuriyetimizin degerini bile bilmiyoruz.Sanki haydan gelip huya gider tabiri gibi davranyoruz.
Faiz ise her türlüsü haramdir,ister kar karsiligi der ister faiz karsiligi.Bunu din tüccarlari degil,hakiki din adamlari daha iyi izah edebilir.Parayi bir dükkan gibi görüp kâr getiriyor demek yanlistir.Alin teriyle gelen para o iste kâr karsiligidir.Cünkü ortada bir emek vardir.Buda Atatürk resimli haliyi paspas yapan her kimse değerlerimizin ne oldugunu bilmedigi gibidir,Cünkü degerin ne oldugunu bilseydi,Türkiye Cumhuriyetini armagan eden Atatürk ve silah arkadaslarini yerde degil göklerde tasimasi lazim.
Turban,a gelince kanimca bunu bir kesim bilerek ve göstermelik olarak kullaniyor.Kilik kiyafet en alt tabakada en üst kademeye kadar her yerde kullanilmaya baslanmistir.Fakar astarsiz kullanilan bazi giysiler vucut hatlarini tamamiyle sergi acar gibi sergileyenler vardir.Belki onun icin turban adi altinda turbana meyillenmistir.Bazi illerimizde icki yasagi oldugunu okuyarak ögrenmis durumdayim.
Kanimca ickiyi icmesini bilene ilactir,ve bu tür icenlere afiyet olsun derim.Fakat ögle insanlarimiz var,ki doymak nedir bilmiyor.Bu tür insanlara icki haram oldugu gibi,intihar edercesine icmeleri dogru bulmuyorum.Eger helal ile harami karistiracaksak ickiye varincaya kadar daha nice haramlar vardir.Tipki yazarin dedigi gibi,ucmasini bilmiyorsan,ucurumun yaninda yuva yapma misali saygilarimla.
hocam özelliklede atatürkün resminin olduğu halıya ayaklarını silenlere çok kızdım onları bir yakalarsam alayına o halıyı yalatırdım ayrıca içkinin açık alanlarda herkesin kulllandığı parklarda yasaklanması gayet güzel eşimizle dostumuzla bir parka gidipte oturamıyoruz içkiyi içip birde şişelerini yola atanlara iyice kızıyorum çünkü araçların ve milletin ayaklarına da batıyor ayrıca sokak hayvanlarınıda yaralıyor birde içmesini bilmeyen adamlar kadınlarda dahil saga sola sataşıyor polis bile birşey yapamıyor.