26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Bir Daha ki Depreme Kadar!..

Dünyanın riski büyük deprem kuşaklarının bulunduğu Anadolu’muzun doğu kesimi bir sarsıntıyı daha geçiştirdi, şimdi yaralarını sarmakla meşgul!... Elazığ Karakoçan ilçesinde, Okçular köyünde meydana gelen can ve mal kaybına yol açan deprem Doğu Anadolu Fayının üzerinde meydana geldi. Kızıldeniz’in kuzeyinden başlayan, Anadolu’yu da kuzeyden güneye doğru kesen bu fay hattı üzerinde bulunan riskli ilerimiz Adıyaman, Osmaniye, Kahramanmaraş, Elazığ, Bingöl ve Erzincan’ı kapsıyor. Son depremde etkilenen yalnızca Elazığ’ın Karakoçan ilçesi oldu…

Allahın takdiri, takdiri ilahi demekle bu işler olmuyor. Hele hele depremle yaşamaya alışmalıyız sözleri ise havanda su dövmek gibi bir şey… Depremleri önceden bilebilmek bugün zor olsa da dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi yer bilimciler çalışıyorlar. Örneğin İstanbul Teknik Üniversitesinde yürütülen “Kayaç Gerginlik İzleme Yöntemi ile deprem tahmin Projesi” depremlerin işaretlerini tahmin etmeye çalışıyor. Kandilli rasathanesinde de çalışmalar yapılıyor. Deprem araştırma istasyonlarında yerin hareketliliği sürekli kaydediliyor. Son deprem öncesi Elazığ’ın fark edilmeden yaklaşık bir ay içinde on beş defa sallandığı tespit edilmiş. Anlaşılan uyarılara hiç kimse kulak asmamış!...

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik yeni uyarılarda bulunuyor. Doğu Anadolu Fay’ında yeni yırtılmalar bekliyoruz diyor. Kısacası adeta alarm veriyor;

“Bu bölgede yoğun hareket görüyoruz. Bu durumda şaşırtıcı olan beşten büyük üç tane deprem var.”

Prof. Dr. Mustafa Erdik’i ile yıllar öncesi Ayasofya zemin araştırması yaparken tanıdım. Aynı komisyonda beraber olduk. Öyle boş konuşan bir kişi değildir. Her söylediğinin bilimsel bir dayanağı vardır.

Karakoçan depreminin ilk günlerinde yazılı, görsel ve internet basını haklı olarak depremi gündemde tuttu. Deprem uzmanları peş peşe ekranlara geldi, herkes dağarcığında ne varsa anlatmaya çalıştı… Ardından da konu olası bir İstanbul depremine getirildi… Ne gariptir ki, Anadolu’nun neresinde bir deprem olsa hemen herkes İstanbul’da ne olacak diyor?

Deprem uzmanlarından Jeoloji Profesörü Ahmet Ercan İstanbul depremini iki hafta önceden tahmin edeceğiz diyor. Elazığ depremini önceden bilmiş ve internet sitesinde yayınlamış, uyarılarda bulunmuş ama ilgililer onun sözlerinin üzerinde durmamıştı.

Sonuç ortada…

Prof. Ercan; bir gazeteye verdiği beyanatında; “40 bilim adamı radar çıkışını, su basıncı ve sıcaklığını, sismik dalga hızlarını ölçüyor. Depremi %60 ihtimalle iki hafta önceden bileceğiz.”

Her şeyi tanrıdan beklemenin anlamı yok; ortada bu konuda uzman bilimsel kişilerimiz var, onların sözlerine kulak verelim. Ardından da çarpık yapılaşmayı her zaman dile getiren mimarlarımızı da biraz dinleyelim. Merak ediyorum, depremin korkusunu her zaman hissetmemize karşın devleti yönetenlerin danışmanları arasında deprem uzmanları, gerçek mimarlar var mı?

Hiç sanmıyorum. İnşallah yanılmışımdır!...

Deprem uzmanlarının söyledikleri, önerileri sıcak günler geçtikten sonra unutuluyor, bir daha ki depreme kadar!.. Oysa büyüklerimiz başsağlığı dileklerinin yanında bu konuda yapamadıklarından ötürü halkından özür dilemelidir. Başbakan’ın Kral Faysal Vakfı’nın verdiği “İslam Nobeli”ni almasının adından Elazığ’ı ziyaretinde ise bazı işgüzar yöneticiler, işgüzarlık örneklerini sergileyerek, Başbakanın geçeceği yolları asfaltlamış, enkaz yığınlarında bomba bile aranmış!... Bu arada televizyonlarımız da duyarsızlıktan bir kez daha sınıfta kaldı. Orada insanlar canlarıyla uğraşırken vur patlasın çal oynasın şenlikli programlarını (!) sürdürdüler.

Bu konuda bazılarının söylediklerine akıl sır ermiyor. Örneğin Richter ölçeğine göre 6,0 büyüklüğündeki Elazığ depreminden sonra olası “İstanbul depremine hazırız diyebilirimsiniz” diyen gazetecileri yanıtlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın sözleri tüyler ürpertici;

“Depremin ayak seslerini duyuyoruz. Araştırmalar sonucunda aldığımız verilere göre 30 bin insanımız hayatını kaybedecek. Hasarlı yapı sayısının 50 bin olacağı ortaya çıkıyor!”

Belediye Başkanı aldığı önlemleri söyleyeceğine felaket tellallığı yapıyor. Ölü sayısının artmaması için ne gibi önlemler alınmış, yapıların yıkılmaması için ne yapılmış, riskli bölgelerde bu konuda çalışmalar var mı? Oysa Marmara Denizi’nden geçen fay hattı her zaman patlamaya hazır bomba gibi…

Acaba ölen ölür, kalan sağlar bizim mi demek istiyor?

İstanbul’un belirli yerlerine konulmuş, göstermelik deprem sandıkları ve kurulacak afet masalarının hazırlığı dışında sıfıra sıfır elde var sıfır…

Anadolu’nun kırsal kesiminde meydana gelen depremlerde yaşamını yitirenler çamur sıvalı taş, kerpiç yapıların altında kalıyorlar. Büyük şehirlerde ise ölümler çarpık yapılaşma, malzemeden çalınmalardan meydana geliyor. Ne garip ki, her depremden sonra en çok zarar gören yapıların başında devlet kurumları geliyor. Yaptıkları yıkılan veya hasar gören devlet yapılarının müteahhitlerine veya onların kontrol mühendislerine ve yöneticilerine ceza uygulaması yapılıyor mu? Yapılıyorsa sonuçlar nedir?

Allahın takdiri, Allah tekrarından korusun demekle, dualarla bu işler olmuyor. Biraz bu konudaki gerçek bilim adamlarına kulak verin. Onları da kurmaylarınızın(!) arasına katın.

Suçlu kerpiç, kerpiçin bedeli ağır oldu demek de bize hiç yakışmıyor. O insanlara insan gibi yaşayacakları, depreme dayanıklı köy evleri yaptın da oturmadılar mı? Kırsal kesimdeki evlerin çoğu tarihi çağlarda yapılanların hemen hemen benzeri… Duvarlar moloz taş ve kerpiç, çatılar ağır… Zayıf duvarların taşıma güçleri çok az… Bu evler “zorunlu deprem Sigortası” kapsamına da alınmıyor.

Bunda bir garabet yok mu? Kaldı ki, ortada getirim kaynağı bir de Toplu Konut İdaresi var. Bu kurum siteler, alışveriş merkezleri yapacağına köye yönelik çalışmalar yapmış olsa, acaba depremlerde ölen can kayıplarını biraz azaltır mıyız? Depremde ölenlerin suçlusu olarak kerpici göreceğimize o evlerde yaşamak zorunda kalan yoksulları kurtarmak devletin görevi değil mi?

Bazıları, tedbirlerini alsınlar diyor. O yoksul insanlar nasıl alsın? Felaket veya seçim günleri dışında onların esamisi okunuyor mu?

Riskli bölgelerde ona göre yapım teknikleri uygulanıyor mu? Başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde kâgir, yarı kâgir veya yığma evler yapılıyor. Bunların olası bir depremde halleri nicedir?

Sanırım yine en iyi çözüm, ellerimizi göğe açıp dua etmektir!...


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 16 Mart 2010 Salı 11:56:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 85.100.85.xxx Tarih : 19.03.2010 12:56:16

Değerli hocam, depremi önceden bilmek yetmez. Asıl yapılması gereken imar işlerini belediyelerden almak. İl ve ilçelerde kurulacak imar merkezleri İmar Bakanlığının denetim ve yönetiminde olmalı. Ancak bu şekilde imar kirliliği ve kaçak yapılanmanın önüne geçilebilir. Ayrıca her önüne gelen cebinde parası olanın da müteahitlik yapmaması sağlanmalı.  Belediyeler oy uğruna birçok usulsüzlüğü yıllardır hoş gördüler sonuç ne oldu? Hem depremde yıkılma riski yüksek ve çerpık yapılanma oldu hem de bu hesapsız kitapsız usulsüz yapılanmadan kalabalık yerleşmelerde güvenlik sağlanamaz oldu. Siz İstanbul u yıllardır biliyorsunuz. Suç odakları daha çok nerelerde odaklanıyor? Ulaşılması güç ücra kenar mahallelerde. Önce bu yapılanmalar durdurulmalı. Olası bir Marmara depremi, yıkımı herkesin tahmininden öteye götürebilir.


Cevdet Üstündağ IP: 85.105.190.xxx Tarih : 17.03.2010 14:56:47

Sevgili üstat, depremin önceden tahmini ütopik bir olaydır. Ancak, yapıların deprem yönetmeliğine uygun yapılması ve ilk yardım ile kurtarma hizmetlerinin bir disiplin içinde olması gerekiyor. Yoksa şu gün deprem olabilir ve şu kadar kişi ölebilir tarzındaki söylemler hem ciddiye alınmaz hem de halkta infiale neden olur. Bakın Japonya'da sürekli deprem oluyor ama kaç kişi ölüyor ya da ne kadar ciddi hasar var? Bir de şu kontrolörlük olayı var tabii ki. Yani kontrolörlük işinin Bayındırlık Bakanlığı'ndan alınması ve özel şirketlere verilmesi tartışmalı bir durum. Öncelikle bu kontrolörlük konusunun ciddiyetle masa üstüne yatırılması gerekmektedir.