17
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Bu da Geçer!..

Çok değil; günümüzden dokuz on yıl önce birisi çıkıp da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 81 ilin Milli Eğitim Müdürlüklerine bir yazı göndererek 19 Mayıs törenlerinin yalnızca Ankara’da yapılacağını, diğer illerde kutlamaların bundan böyle stadyumlar yerine okulların içerisinde olacağını söyleseydi…

Yine aklı evvel bir başkası çıkıp 20 Ocak’ta başlayacak yarıyıl tatilinde ilkokul ve orta öğretim öğrencilerinden isteyenin, parayı bastıranın Umre’ye götürüleceğini, bunun için Umre programı hazırlandığını söyleseydi…

Bizde aklı evvel çoktur; yine birisi çıkıp futbol oynamaktan başka bir özelliği olmayan birinin milletvekili seçileceğini, o sporcunun hem futbol sunucusu hem de yasama görevini yürüteceğini söyleseydi…

Bilmem ne düşünürdünüz?

İsmet Paşa’nın meşhur sözüyle sanırım sizler de “Hadi canım sende” derdiniz…

Oysa dokuz on yıl önce düşünülemeyecek olaylar gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bu garip işlerin tartışmaları bugünlerde sürüp gidiyor…

Cumhuriyet’in simgelerinden 19 Mayıs törenlerinin çarpıtılmasına önceki yıllarda başlanmış, bir takım sinyaller verilmişti. Bazıları homurdanmaya başlamıştı; kızlarımız, kısa etek ve şortlarla stadyumlara nasıl çıkar diye. Sonradan kızlarımıza şalvar giydirip bu işi çözümledik diyenler yine yanıldılar. Anlaşılan bazı güçler 19 Mayıs törenlerini toptan kaldırmaya yönelmiş!..

Kısacası 19 Mayıs törenlerinin geleceği tehlikede…

Birkaç yıl sonra göstermelik olarak izin verilen Ankara’daki kutlamalar da yakında kaldırılır. 23 Nisan törenleri, 30 Ağustos, 29 Ekim derken sıra geldi 19 Mayıs’a…

19 Mayıs törenlerinin kaldırılmalarındaki gerekçeler ise sözcüğün tam anlamıyla tirajı-komik… Mayıs ayı soğuk oluyor, çocuklar üşüyüp, hastalanıyormuş! Çocukların derslere ilgisi azalıyormuş! Bazı öğrenci velilerinin okullarla ilişkileri bozuluyormuş!.. Buraya kadar iyi güzel de; Anadolu’ya kış aylarında bir üst düzey yetkili gittiğinde, ilköğretim okulu çocukları zorunlu olarak soğukta saatlerce yollarda sıralanıp bekletiliyor, o zaman hasta olmuyorlar da, Mayıs ayında mı hasta oluyorlar?

Büyüklerin bir bildiği vardır; mevsimler değişti ya!...

Cumhuriyetin ulusal bayramları önce sıra dışı edilip sonra da anlaşılan tümden kaldırılacak. 19 Mayıs törenlerine hayır, Umreye evet!..

Kimileri ilkokul çocuklarının Umre’ye gitmesinde hayır var, zararı olmaz diyor; kimi de o yaştaki çocuklar Umre’den ne anlar diyor!..

Geçenlerde Zülfü Livaneli, Konfüçyüs’ün bir sözünü hatırlatmıştı, “Bir toplumda müzik bozulursa her şey bozulur.”

Sonra da yazısına noktayı koymuştu; Halkçılıkla, halk dalkavukluğu birbirine karıştırılmamalı!..

Bence böyle konuların üzerinde pek fazla durmaya gerek yok; bu da geçer, bu da unutulur...

İnsanlar fanidir gelir geçerler, devrimler işlevlerini sürdürürler, bazen yara alırlarsa da çabuk toparlanırlar…

Bunları yazarken eski dergâhların en gösterişli yerlerine asılan “Bu da geçer Yahu!..” levhaları aklıma geldi…

Aslında bu sözün de bir hikayesi var;

“Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye ulaşmış, köyde kendisine yardım elini uzatacak, aş ve yatak verecek birinin olup olmadığını sormuş.

Köyde fakir çokmuş, Tanrı misafirine yalnızca zengin iki çiftlik ağasının yardım edebileceğini söylemişler.

Derviş, çiftlik ağalarından birinin kapısını çalmış, derdini anlatmış. Ağa, dervişi çok iyi karşılamış, misafir etmiş, yedirip içirmiş, birkaç gün sonra da yolcu etmiş. Ayrılırken de Ağa’ya:

“Böyle zengin olduğun için hep şükret” deyince Ağa;

“'Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer” demiş.

Derviş Ağanın yanıtını uzun uzun düşünmüş ama bir anlam da verememiş. Aradan birkaç yıl geçmiş, Dervişin yolu aynı köye düşmüş. Yolda karşılaştığı köylülere kendisine izzet-i ikram eden Ağa’yı sormuş. Aldığı yanıta şaşırmış:

“Haa O Ağa’mı? O fakir düştü, şimdi diğer Ağanın yanında boğaz tokluğuna çalışıyor…”

Derviş hemen Ağa’nın çiftliğine gitmiş, eski dostu yaşlanmış, eski elbiseler içerisindeymiş. Bütün davarlarını sel alıp götürmüş, evi yıkılmış, toprakları verimsizleşmiş. Diğer Ağa ise selden etkilenmemiş, toprakları daha verimli olmuş, hayvanları çoğalmış; kısacası daha da zenginleşmiş…

Eski dostu dervişi küçücük evinde misafir etmiş, elinden ne geliyorsa yapmış, kendi aşını bölmüş onu yine yedirip içirmiş. Derviş, vedalaşırken başına gelenlerden çok üzgün olduğunu söylermiş. Ancak eski Ağa’dan şöyle bir yanıt almış:

“ Üzülme... Unutma, bu da geçer...”

Aradan yıllar geçmiş, Derviş eski dostunu hatırlayarak bir kez daha köye gitmiş. Köylülerden olanları duyunca şaşırmış, Zengin Ağa ölmüş, ailesi olmadığından bütün varını yoğunu yanında çalışan eski ağaya bırakmış. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söylemiş, ama yine aynı yanıtı almış;

“Bu da geçer...”

Aradan yıllar geçmiş, dervişin yolu yine o köye düşmüş. Ağayı sorduğunda; bir tepedeki mezarlığı göstermişler. Eski dostunun mezarına gittiğinde mezar taşında yine aynı yazıyı görmüş;

“'Bu da geçer.'”

Derviş, kendi kendine düşünmüş; Ölümün nesi geçecek diye…

Bir süre sonra dostunun mezarını ziyaret etmek için köye gitmiş… Bir de ne görsün, ortada ne mezarlığın olduğu tepe, ne de mezar var… Meğer büyük bir tufan olmuş, sel gelmiş, tepeyi de, mezarlığı da, Ağanın mezarını da önüne katıp götürmüş… Kısacası Ağa’dan geriye hiçbir iz kalmamış…


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 15 Ocak 2012 Pazar 13:52:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 85.97.237.xxx Tarih : 18.01.2012 12:58:36

Sayın yazarın makale konusu sınırları içine ne kadar girer bilemiyorum ama, Mükremin Barut dostumuzun işaret ettiği, (gösteilen sebebi haklı olsa da) 1960 darbesi ile teessüs eden asker aristokrasisinden benim de rahatsız olduğumu beyan etmeliyim. Rutin haline gelmiş darbelerden 1971 darbesinden sonra (Ziver Bey köşkünde, Selimiye Kışlasında, Balmumucuda cereyan eden işkenceli  sorgulamarın cereyan ettiği tarihlerde) 1972 tarihinde, teşkilâtımı temsilen katıldığım Millî Güvenlik Akademisi toplantılarında kurs alan (en alt general rütbesideki) tuğgenerallerin, kendilerine ders veren konuk profesörlerin önünde en ön sırada yer aldıklarını görünce tevahhuş etmiştim. 


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.15.xxx Tarih : 15.01.2012 17:59:18

Vay ellerine diline saglik Hocam"Evet nice devrimler,nice Hükümetler gördük.Buda gelir,buda gecer,dervisin hikayesi ayni es deyerdir.Ükemizde,ki özgürlük,demokrasiyi anlamak biraz güc,Yetkisi olan her kimse,agzina geleni söyliyor.Cumhuriyetin simgesi olan 19 mayis,sadece Ankarada kutlanmasi ve yetkili bakanimiz bunu 81 ilin Milli egitim bakanliina bildirmesi tuhaf ve acayip bir konudur.

Anlasilan Türkiye,de parasi olan ister futbolcu olsun ister aga olsun Vs.Vs.yeter,ki istesin istedigi zaman parayi bastirir ve Milletin Vekili secilebilir.Ama devletin idaresinden anlar,mi anlamaz,mi onun icin önemli degil.Önemli olan istedigi mevkiye gelmektir,Ve gelen kimse,de parasi olanlarin Cocuklarini umre,ye götürmek icin tesvik etmesidir.Bir seyi unutmus olmali,ki zamaninda iktidar olan partiler yok oldugu gibi kendi partilerini,de bir gün tarih olup gidecegini bilmeleri gerekir.

Ayni dervisin dedigi gibi,buda gelir,buda gecer,heyalan olur sel bir gün gelir ne tepe ne dag birakir.Cok güzel bir örnek vermis o eren dervis her kimse. Türkiye,de akil evvel insanlar cok,19 mayisi hapsetmek isteyenler birgün gelir onlarda simdi,ki ergenekok davasi gibi belki yargilanirlar.temennim bu hatadan bir an önce dönülür ve Cumhuriyetin simgesi olan 19 mayis genclik bayramini serbest birakirlar.Cünkü buda gecer saygilarimla.


K. Mükremin BARUT IP: 88.224.156.xxx Tarih : 16.01.2012 00:22:44

Sevgili Erdem Üstadım, görüyorum ki; AKP eleştrisini damardan yapmak artık bizler için bir hayal olmuş. Bu böyle olduğu sürece, AKP'nin trendi durmadan yükselecektir emin olun.

Evvela Türkiye'de ki resmi bayram ritüleni masaya yatırmakta yarar var. Yıllardır halkın seyirci, asker ve öğrencilerin uygun adım yürüdüğü bir gösterim olan bayramlar alıştığımız için tuhaf gelmesede, son derece tek yanlıdır. Festival gibi kutlanması, halkın içinden gelerek ve bizat içinde yer aldıkları gösterimler olması daha keyifli olmaz mıydı?  Ama değil. Üstelik yürüyenlerle halk arasında üçüncü bir olgu vardır. O da güvenlik çemberi.  Sanki her şey; devletin ve ordunun gücünü kanıtlamak üzere kurgulanmıştır. Korteje katılamazsınız. Yürüyen tanıdığınız birinin, değil elini sıkmak, dokunamazsınız bile.

Siz o kortejlerde bu ülkenin gerçek üretenlerini gördünüz mü? Örneğin mühendisler, mimarlar, doktorlar neden yürümez? İşçiler, sendikalarıın flamalarının altında neden yürümez? Köylü milletin efendisidir deriz ya; köylüler, çiftçiler neden yürümez?  Esnaf neden yürümez? Neden bayramar bir karnaval halinde geçmez?

Söyleyeyim mi? Cumhuriyeti kuaranlar; asker sivil aydınlardır da onun için. Bu nedenledir ki; demokrasiyi askıya alan ve halkın seçtiği sivil siyasetçileri  asan askerler, 1960 darbesinini yapıldığı günü bayram olarak ilan etmişlerdir.   

Bayram tanımı ve tarifi üzerinde ortak bir ittifaka varmadan yapılacak tüm tartışmalar havanda su döğmektir.

Sovyet Rusyadan ülkemize transfer edilen fon grubu yüzünden; büyük oğlum orta son sınıfta iki ay derslere giremedi. Tam da sınavlara hazırlanıyorken. Okul yöneticilerine; bu çocukların geri kaldıkları dersleri nasıl telafi edeceksiniz diye sorduğumuzda; "Ne yapalım bakanlığın talimatı böyle dediler."

Hakan Şükür olayına takılmamak lazım. Bu parlamentoda olan pek çok kişiden daha nitelikli olduğuna inanıyorum. Tüm partlerde; parti başkanlarının ataması ile vekil adayı olunabildiği sürece, her partide onlarca nitelik fukarası adam gösterebilirim.  Bunlardan kimileri sessiz sedasız dönemini tamamlamaya çalışırken, kimileri de hem kel hem fodul misali, kerameti kendinden menkul sanıp, toplumun önünde boy gösterebiliyorlar.Saygılarımla K. Mükremin BARUT