18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Canlı kalkan olmak!..

Bazı sözler ve davranışlar var ki; insana bıkkınlık getiriyor. Bunlardan birisi de canlı kalkan olacağız diye ortaya çıkıp gösteri yapanlar!.. Onlar söylemekten bıkmadılar, ama biz duymaktan bıkıp usandık.

BDP’lilerin her fırsatta, “canlı kalkan olacağız” sözüyle ne demek istiyorlar diye merak edip sözlükleri karıştırdım ve bir açıklamaya, tanımlamaya rastlayamadım. Sözlükler yalnızca yaşayan, hayati işlevlerini sürdüren canlı organizmalardan söz etmişler. Ardından da canlı cenaze, para canlısı, canlı maddecilik, canlı model, canlı yayın, canlı yem, canlı kayıt, canlı bakış, canlı varlık, canlı maddecilik gibi tanımlamalar yapmışlar. Kısacası içlerinde canlı kalkan diye bir şey yok.

Acaba canlı yem veya canlı cenaze uyar mı diye düşündüm! Onu da tam kestiremedim. Anlaşılan BDP’lilerin her fırsatta ortaya attıkları çağdaşı bir tanımlama (!) olmalı. Onlar milletvekili olup meclise girmeden önce böyle bir sözcüğü duymamıştık, bilmiyorduk. Yalnız biz değil, meğer sözlük yazarları da bilmiyormuş! Yabancı dillerde de böyle kavrama rastlamak olanaksız…

Askerimizi arkadan vuranlara karşı ne zaman geniş kapsamlı operasyonlar düzenlense hemen ortaya çıkıp “canlı kalkan” olmak istiyorlar. Oysa söylenen yalnızca laf-ı güzaf…

Kimsenin bir yere gittiği yok…

Ateş altına alınmış bölgelere girmek yürek ister. Hoş gitmeye kalksalar oralara gitmelerine de izin verilmez. Kurşunların, bombaların dili yok ki, söylesin; “aman bunlar canlı kalkan, onlara dokunmayalım” (!) diye…

Demokratik Toplum Kongresinde, adı bağımsıza çıkmış, Van Milletvekili Aysel Tuğluk yine ortaya çıkmış; operasyonların durdurulması için operasyon bölgelerine giderek canlı kalkan eylemini gerçekleştirecekleri açıklamış; “Amacımız operasyonların durdurulmasını istemek. Artık bu coğrafya’da gençlerimizin öldürülmesine tahammül göstermeyeceğiz. Bu savaşa ve ölümlere dur demek için o bölgelere kendimizi canlı kalkan yapacağız…”

Biraz amiyane olacak ama artık bu tür kışkırtmaya yönelik gösteri sözleri kabak tadı verdi. Bu ayaklar çoktan koktu…

Türkiye Cumhuriyetinin her türlü maddi imkânlarından yararlanıyorlar, kıyak emeklilikleri çantada keklik, cukkalarda yerinde. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne karşı yapılan her türlü eylemin başını çekiyorlar. Devlet gücüne karşı gelmek, polise tokat atmak, hakaret etmek, meclis kürsüsünden tehditler savurmak onlarda…

Öldürülen her asinin cenazesinde hazır ve nazırlar…

Arkasına sığındıkları, “insanlar ölmesin, analar ağlamasın” sözünü kendilerine slogan yapmışlar. Hepimizin istediği de bu ama nedense hemen her gün şehit verdiğimiz askerimizin, polisimizin cenazesine neden katılmazlar?

Karakollarımıza saldıranlara karşı “ insanlar ölmesin, analar ağlamasın” diyerek canlı kalkan olmayı neden düşünmezler?

Mehmetçiğimiz, polislerimiz can taşımıyor da, canı sadece PKK’lı mı taşıyor? PKK’lıların anası var da, mehmetçiğin, polisin anası yok mu?

Gerilla taktiği uygulayan PKK vuruyor, kaçıyor, kaçarken de arkasına mayın döşüyor. Peşimize düşmesinler, düşerlerse ölsünler diye…

Canlı kalkan olmak isteyip de bir türlü olamayanlar acaba “bu savaşa son verelim, kandırılıp dağa çıkarılan çocukları nasıl önleyebiliriz” diye düşünmüyorlar mı?

Savaşa hayır demek, savaşın olmaması için çalışmak varken, bazılarını körükleme niye?

İşte, bunu bir türlü çözemiyorum…
 

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 28 Nisan 2012 Cumartesi 13:02:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 78.163.198.xxx Tarih : 29.04.2012 04:37:35

Değerli Erdem Üstadım, son cümlenizden başlayalım: "İşte, bunu bir türlü çözemiyorum…" diyorsunuz ya, sanırım yaklaşım tarzınızı sorgulamanız çözüm bulmanıza yardımcı olabilir. Boyalı ve yönlendirilmiş basının gece gündüz ve taraflı yazılarının potamıza döktükleri ile olaylara baktığımızda asla her iki halkı memnun edecek bir sonuç alamayız. 

Her iki halkı diyorum. Çünkü Türk tarafı Kürtlerin en küçük taleplerini bile haksız bulduğu sürece, onlar lehine kazanımlar olduğunda memnun olmayıp feveran edeceklerdir. Kürtler ise en küçük talepleri karşılanmadığı için memnun değiller. E e.. bu durumda ne yapmak gerekir? Cevabı: bir parça empati.

CANLI KALKAN KONUSUNA GELİNCE: İstanbul'da yaşayan kurulu düzenini oturtmuş, hayatın içinde başarıları ile kendini mutedil bir hayatın kollarına atmış Erdem Yücel'i, yıllardır Ankara'da yaşayan Mükremin Barut'u "Canlı Kalkan" özü itibarıyla ne kadar ilgilendirir? O zaman işi bir başka şekliyle ele almamızda yarar var.

Değerli üstadım Güney ve Güney Doğu Anadolu'da da otuz yıldır, düşük yoğunluklu bir savaş yaşanıyor. Düşük yoğunluklu savaş diyorum, çünkü bu bir terör olayı ise polis ile çözülmeliydi. Ama asker ile, top ile, tüfek lile, helikopter ve savaş uçakları ile çözülmeye çalışılıyor. Bir türlü çözülemiyor. Türk Ordusu Dünya sıralamasında sekizinci büyük ordu olarak görünüyor. Peki neden kesin bir sonuç alamıyor? Bir yurtsever olarak bunun çözümü için bir öneriniz, bir fikriniz var ise siz onu söyleyin.

Bölgede binlerce genç bu savaş koşullarında doğdu ve otuzlu yaşlarına geldiler. Bu jenerasyonun bizim gibi düşünmesini bekleyebilir misiniz? Tırnağımızı keserken bir parça derin kaçsa ve canımız yansa hayatımızı neredeyse yeniden gözden geçirip sorgularken, bir kısım gençler gönüllü olarak bedenlerini ölüme yatırıyorlar. Diğer bir kısım gençlerimiz ise emir-komuta ile hiç de sorumlusu olmadıkları bir savaş gidip, geleceklerini orada bırakıyorlar. Her iki tarafta da kalan anne ve babaların durumunu düşünüp onlarla empati yapamazsanız, "CANLI KALKAN" 'ın anlamını sözlükte çok ararsınız.

Hiç şaka değil, internette biraz dolaşsanız, canlı kalkan olmak için yola koyulmuş yüzlerce anne ve babayı görebilirsiniz. Ama önemli olan bakmak ve görmek arasındaki fark.

Yine bakmak ve görmek arasında bir fark da şu: "Öldürülen her asinin cenazesinde hazır ve nazırlar…" "Arkasına sığındıkları, “insanlar ölmesin, analar ağlamasın”  hemen her gün şehit verdiğimiz askerimizin, polisimizin cenazesine neden katılmazlar? Bölgedeki oylar ile iktidar olmuşlardır. Cenazeler katılmalarında bir anormallik yoktur. "İnsanlar ölmesin, analar ağlamasın" cümlesinde de bölge insanı, yani Kürtler kadar başka hiç kimse samimi olamaz. Ateş düştüğü yeri yakar. Şehit düşen askerlerin annesine sorun bakalım ne diyorlar. Asla savşın devamı için onay vermeyeceklerdir. Çoğu yoksul emekçi aileler, karşılarında bir üst rütbeli asker gördüklerinde arada bir de olsa; "Vatan sağolsun. Gerekirse diğer çocuklarımı da askere gönderirim" dediklerini görüyoruz. Bunu ölçü kabul etmek o kadar zor ki? Bir hafta sonra aynı cümleyi edecek tek bir anne ve baba tanımıyorum.

Siz sözlüklerde "Barış" kelimesini, "Kardeşçe bir arada yaşama"  kelimelerini arayın. "Askerimizi arkadan vuranlara..." diye sarfettiğiniz cümle mesnetsiz ve bir o kadar da tehlikeli. Otuz senedir böyle bir vakaa yok. PKK ile çarpışmış General Osman Pamukoğlunun ifadesiyle; "Gerillanın pusu ve baskından" başka savaş taktiği yok. Karşı karşı çatışmada bir asker sırtından vurulmaz. Birileri size; "Askerin kaçtığını mı ima ediyorsunuz?" diye sorabilir. Ettiğiniz cümle bu nedenle  tehlikeli. Bir diğer tehlikesi ise Türk tarafını keskinleştiriyor olması.  

Biz geldik gidiyoruz. Arkamızdakilere barış ve demokrasinin egemen olduğu tertemiz bir ülke bırakmanın yolu önce barışın dilini oluşturmaktan geçiyor. Kürtlerle alay ederek, barış çabalarını görmemezlikten gelerek bunu başarmak mümkün olmaz. Saygılarımla.K. Mükremin BARUT29 NİSAN 2012


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.27.xxx Tarih : 29.04.2012 11:14:26

Hocam ellerine saglik"isterim,ki Türkiyede,ki her türk etnik ders almak icin bu yazini okusun.Aslinda BDP ve PKK ile ilgili biktigimdan dolayi fikir beyan etmek istemiyordum.Cünkü yillardir hep ayni seyleri yazili görsel ve internet araciligi ile ögrendigimiz halde barisi saglayacak bir arpalik yol kat edilmemistir.Hep ölü ölüm ve cenaze haberleri ile ayaga kalkip hop oturup hop kalkiyoruz.

Canli kalkan olmak isteyen,Aysel Tugluk,un beyanatini basindan ögrenmis durumdayim,Allah akil fikir versin diyecem ama dilim varmiyor.Cünkü hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir milletvekilidir,Akilsiz olmasi imkansizdir. Düsünyorum bir türlü cözemiyorum,her beyanatinda Türkleri Kürtlerden ayiran beyanatlari vardir.

Fakat hicbir cezai niteliyinde hareket eden Cumhuriyet savcilarimiz yok gibi görülüyor,veya beni isirmayan yilan bin yasasin misali gibi hareket ediyor.BDP li Milletvekilleri hepsi Türk Kürt ayirimi yapmaktadir.Bunlar var oldugu müddetce ve böyle kiskirtici beyanatlar devam ettigince ne sulh olur nede baris.Ayriyeten is vaadi ile kandirilan genclerimiz bilerek PKK saflarina katilmak icin daga gittiklerini düsünemiyorum.

Ancak oraya gidince,Evdeki hesap carsiya uymuyor,ve geri dönüsü olmayan bir yol oldugunu kabullenmek zorunda kaliyorlar diye düsünüyorum.Ac susuz issiz olan bir garibanin ekmegini kazanmak icin yola cikiyor ve bilmeden bir ucurumun kenarinda kendini görüyor.yoksa ac olsa sicak bir yatagini birakipta dagda tas toprak üstünde yatarmiydi. Hep is vaadi ile kirsal kesimlerden böylelikle genclerimizi kandirip götürüyorlar sanirim.

Asker ve Polisimizin cenazelerine katilmadiklarinin sebebi ise,PKK ya sirin görünmek icin.Cenazelere katilirlarsa,PKK bunlar ne yapiyor der ve izin vermez,cünkü düsman görüyorlar.Burda düsünyorum,acaba neden Askerimiz ve polisimiz bu PKK sorununu cözmemis cözmezmiydi.Herhalde cözerdi ama izin verilmedigini tahmin ediyorum.Bu kadar yildir süren bir savas diyelim,artik buna.

Askerin ve Polisin elinde her türlü muharebe silahi varken bu coktan bitirebilirdi.Bitirilmemesinin sebebi kanimca iki seye dayandiriyorum.Bir ya yetki verilmiyor,yada Gazi ve Sehit vermek pahasinda egitim amacli hareket ediliyor.Yani yeni silahlarin denenmesi gibi,Dünyanin sekizinci orduyu daha iyi egitilmek icin,mi,insanin aklina cesit cesit seyler geliyor,saygilarimla.