26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Çarmıh Ortalığı Karıştırdı!..

Ne tuhaf bir dünyada yaşıyoruz; içeride veya dışarıda biri bir laf ediyor, ortalık ayağa kalkıyor. Gündem değişiyor, sanki bütün sıkıntılar, sorunlar bir kalemde silinip ortadan kalkmış görünüyor. Varsa yoksa söylenen söz… Çoğu kez öküzün altında buzağı aranıyor. Bunu neden söyledi, acaba altında neler yatıyor diye memlekette ne kadar aydın, yarı aydın ve ulema(!) varsa peş peşe ortaya çıkıyor, ahkâm kesiyor. Kuşkusuz, bu arada da asıl gündem de kaynayıp gidiyor, dikkatler başka yöne çekiliyor…

Bir konuda birilerine taviz vermeye kalkarsan, taviz tavizi doğurur ve daha yenileri istenir… Ne olduğu tam netlik kazanmayan, aynen açılım da olduğu gibi… Böyle olunca da ortaya çıkan başkaları, bunlar nasıl olsa taviz vermeye başladı, biz de isteriz derler…

Nitekim de aynen böyle oldu. Bu kez ortaya Fener Rum Patriği Bartholomeos çıktı. ABD, CBS TV’deki ünlü “60 Dakika” programına katılarak, söyledikleri gündemi başka yöne çekmeye yetti de arttı bile… Patrik Türkiye’den şikâyet ederken de isteklerini peş peşe sıraladı.

Bakın Patrik, CBS TV’de neler demiş: “Başbakanı ve birçok bakanı ziyaret ettim, sorunlarımızı anlattım, yardım istedim. Ancak laik olmakla övünen Türk Hükümeti’nden hiçbir yardım gelmedi. Buna rağmen ayakta kalmakta kararlıyız. Türkiye’de azınlık olmak suç değil. Ancak ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılıyor. Burası Kudüs’ün devamı… Ancak zaman zaman çarmıha gerilsek de burada kalmayı tercih ediyoruz.”

Patriğin bu sözleri basınımıza yansıdığında, toplumun belirli bir kesiminden haklı bir infialle karşılandı. Bunun üzerine Fener Rum Patrikhanesi basın sözcüsü Peder Dositeos Anognostopulos, Patrik adına yalnızca çarmıh ile ilgili açıklama yapma zorunluluğunu duydu:

Patriğin söylediği çarmıha gerilme sözünün (Me stavronis) bir deyim olduğunu, Rumcada günlük hayatta kullandıklarını, ızdırap çekiyorum, kahroluyorum anlamına geldiğini söyledi. Patrikhanenin açıklamasında da belirtildiği gibi çarmıha gerilmek mutlaka çarmıha çivilenmek anlamına gelmemektedir. Sıkıntıya düşen Hıristiyanların kullandıkları bir deyimdir.

Patrik’in söylediği hangi anlama gelmektedir? Türkiye’de rahat değiliz mi, bize eziyet ediyorlar mı, yoksa bazı sıkıntılarımız mı var demek istiyor. Asıl sorun da buradan kaynaklanıyor…

Sözümüze çarmıh ile başladık, kısaca çarmıhı açıkladıktan sonra yeniden konumuza dönelim…

Sözlüklerin tanımladığına göre çarmıha gerilecek kişi kollarını yere parelel açılmış, bacakları dik ve ayak bileklerinin üst üste gelecek şekilde doksan derecelik açıyla direklere çivilenme şeklidir. Çarmıh dört çivi anlamına gelen Farsça bir tertiptir. Biri yatay diğeri dikey iki direğin oluşturduğu haç şeklidir.

Hıristiyanlığın önemli konularından biri olan çarmıha gerilme olayı Eski Ahit ile Yeni Ahit arasında her zaman tartışma konusu olmuştur. Dinler tarihine göre Hz. İsa’nın 32 yılında, Yahuda’nın da Roma valisi Pontius Pilatus’en emriyle çarmıha gerildiği yazılıdır. Roma’da ele geçen belgelerde, çarmıha gerilenlerin listesi tutulmuştur. İçlerinde İsa isimli biri vardır ama bu kişi hırsızlık suçundan ötürü cezalandırılmıştır. Kısacası Hz. İsa ile bağlantısı yoktur. Nedense Romalıların bu belgeleri bilimsel kişiler dışında topluma açıklanmamaktadır.

Çarmıha gerilerek cezalandırılma Hıristiyanlık öncesinde İ.Ö VI. Yüzyıldan itibaren Persler, Selevkoslar, Yahudiler tarafından kullanılmıştır. Kartaca ile Roma savaşlarında da bu ceza yaygın biçimde uygulanmıştır. Çarmıh cezasıyla suçlanan kişi önce kırbaçlanır, sonra da kendi çarmıhını taşıyarak infaz edilecekleri yere kadar taşırdı. Bu ceza daha çok siyasi ve dinsel suçlulara, korsanlara, hırsızlara daha doğrusu yurttaşlık haklarından mahrum suçlulara uygulanırdı. Tarihçi Josephus çarmıha gerilen çok sayıda insan olduğunu belirtmiştir. Gerçekte insanlık adına bir vahşet tablosudur. Bu yüzden de Hıristiyanlar çarmıh olayını betimleyen tasvirlerden Orta Çağdan sonra uzaklaşmışlardır.

Konumuza yeniden döndüğümüzde, Patriğin açıklamasına Dışişleri Bakan Davudoğlu sert bir tepki göstererek “Kendisinin çarmıhta olduğu benzetmesini talihsizlik olarak telakki ediyoruz. Bizim tarihimizde ve geçmişimizde hiçbir zaman çarmıh olmamıştır, olmayacaktır.”

Bunun ardından görüşünü soran gazetecilere, “ben bunu arzu edilmeyen bir dil sürçmesi olarak görmeyi ümit ediyorum. Onun olgun şahsiyeti ile bağdaştıramıyorum” diyerek soruyu yanıtlamıştır.

Dışişleri Bakanımızın dediği gibi tarihimiz de çarmıh diye bir olay yoktur. Ancak siyasilerin tarihi çok iyi bilmelerinin yararlı olacağını da yazılarımda çoğu kez yinelemiştim. Osmanlı tarihinde çarmıh yoktur ama suçlulara karşı uygulanan Had (Allaha karşı işlenen suçlar), Kısas, Diyet (Bir çeşit ödeşme) ve Ta’zir (Kadının takdir hakkına bırakılmış suçlar) gibi cezalar vardır. Bunların hangisinin İslamiyet’ten önce Moğollardan veya diğer kavimlerden bize geçtiği kesinlik kazanamamıştır. Bu cezalar arasında XVI. Yüzyılda çengele vurma, kafa kesme, kazığa oturtma, suçlunun gövdesini parçalara ayırma, teşhir gibi cezalar vardır. İstanbul’da bir kez uygulanan zina yapanın taşla öldürülmesi olayı da bir recim cezasıdır. Sırası gelmişken merak edenlere Murad Paşa’ya neden Kuyucu Murad Paşa denildiğini hiç araştırdılar mı? Osmanlı tarihindeki cezalarla ilgili Metin And’ın “Osmanlılarda Cezalar” (Hayat Tarih Mecmuası, S.3 1969) makalesini, Reşat Ekrem Koçu’nun arşivlerdeki yazılarını ve Evliya Çelebi’yi okumalarını öneririm. Bu konuda aşırı şövenizim ile bilgiçlik taslamaya da hiç gerek yok… Kaldı ki, II. Dünya Savaşı yıllarında mâli zorluklardan ötürü çıkarılan Varlık Vergisi ile 6-7 Eylül olaylarının ayıbını hala yaşıyoruz…

Patrik Bartholemeos’un “çarmıhtayız” sözlerinin altında 1844 yılında açılan, Fener Rum Patrikhanesinin ödeneğiyle yaşayan 1971’de kapatılan Ruhban okunun açılması ekümeniklik sorununun yattığı da anlaşılmaktadır. Her ne kadar ABD Başkanı Obama, bizim Başbakanımızı “Selamün aleyküm” diye karşılasa bile Patriğin önerilerine sıcak baktığını sanıyoruz. Patrik’in sözlerinin Ankara’yı rahatsız ettiği açıktır. Büyük bir dini birlik anlamına gelen ekümenlik isteğinde bulunan patrikhanenin Türkiye hukuku yasaları dışında kalan bir konum kazanacaktır ki, bunu da kabul etmek olanaksızdır. Kaldı ki, Lozan Antlaşması da bu konuda hiçbir hükme yer vermemiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesi Patrikhanenin, Türk topraklarında kalmasına izin verilen, azınlık kilisesi statüsünde olduğuna, ekümenik iddiasının yasal dayanağı olmadığı kararına vermiştir.

Açılım diye birilerine taviz vermeye kaktık bakın başımıza neler geldi.

Ekümenikliğin ne anlama geldiğini, Heybeliada Ruhban okulunu ve zaman zaman sözü edilen, tarihte bazı patriklerin neden asıldığını, Patrikhanenin ana kapısının neden kapalı olduğu gibi konulara bundan sonraki yazımda devam edeceğim.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 27 Aralık 2009 Pazar 11:29:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet Ersindigil IP: 84.62.14.xxx Tarih : 27.12.2009 13:09:07

Sayin Hocam"Başlık cok güzel olmus ellerine saglik.Simdiki zaman Türkiye de tam çarmıh zamani sanirim.Vatani kaoslara sürekleyen Siyasi ve dinsel suclar icin çarmih tam zamani ve kacınılmamasi gereken bir durumla karsiı karsıyayiz..Cünkü Ahkam kesme dünyasi gücü yetti yetene dünyasindayiz.

Türk Halkina sorarsan herhalde Türkiye de olan bu son zamanlarda siyasi olaylardan Halkin yüzde doksani memnun degildir.Türkiye de Laik hukuk karsisinda hicbir azınlık oldugunu düsünmüyorum.Adelet karsisinda suc isleyen her fert icin gecerli olduguna inanmaktayim.

Fener Rum Patrigi Bartholomeos sikayetini yanlis bir yerde yapmistir.Madem,ki Türkiye den ayrilmak veya gitmek istemiyorlar hakkını Türk Adeletinde araması gerekiyordu.Yurt disinda Türkiye hakkinda sikayette bulunmussa bu bir suctur.Ve böyle kabul edilmesi gerekir.Türkiye,de yasayip,ta her türlü nimetinden faydalaniyorsa Türkiye,yi suçlayacak sekilde beyanat vermesi doğru degildir.

Her etnik grup herseyi devletten alacagini sanıp beklememesi lazim,Halk imece usulu ile çok sey yapar ve böylelikle devlete katkida bulunmus olunur.Önemli olan karsilikli iyi niyet,varmiı yokmu,Ona bakılır, niyetin bittigi yerde insanlık kalmaz. kaoslar,da böylelikle başlar;Terör dedigimiz naletler çoğalır.

Türk kimligini tasiyan her kimse Türklügünü benimsemek zorundadir. Beyenmiyorsa Türk kimliginden faragat edip benimseyecegi herhangi bir ülkeye gitmekte özgürdür.Hükümetimiz açılım kelimesini kullandi ağzi yandi ve hepimiz biliyoruz ki, Türkiyenin simdiki durumunu halk arasinda ne kadar ciddiyetini korudugunu görmekteyiz saygilarimla.


Gökhan IP: 78.171.246.xxx Tarih : 27.12.2009 13:13:03

Patrik efendi Vatikan devletçiğinin muadilini kurmaya niyetli gibi görünüyor.Madem ki T.C. vatandaşısın sen de herkes gibi kanunlara kurallara uyacaksın.Devlet istiyorsan topla pılını pırtını kavuğunu fesini Kudüs e mi gidersin Atina ya mı gidersin nereye gitmek istersen oraya git. istanbul' un itilaf devletlerince işgalinde o zamanki patrik efendi de pek bir keyifliymiş. Aklına Bizans hayalleri düşmüş. Bundan başka, İzmir metropoliti nin de İzmir in Yunanlılarca işgali ve sonrası yaptıkları malum.Bunlar içinde bulundukları devlet güçlüyken yaltaklanırlar el pençe divan dururlar ama en ufak bir zaafiyet gördüklerinde hemen başkaldırırlar. Ne akla hizmet biz bunları yurt dışına çıkarmadık zamanında? Daha 1453 te kökünü sürüp atmamız gerekirdi.Bunların durumu vücutta kanserli hücre tutmaya benzer.Tarihte çok tecrübe edildi artık bu gibi yapılanmaların yurt içinde tutulmamaları gerek. Bin yıldır herkese eşit davranıldı herşey paylaşıldı ama bazı şer yuvaları masum olan vatandaşları  da kandırarak ya da zorla devlete başkaldırmaya yönlendirdiler daha kaç musibet görmemiz daha kaç kurtuluş savaşı vermemiz gerekecek.Artık anlaşılsın...