16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Çayda Çıra!


Anadolu halk oyunları arasında Çayda Çıra’nın kendine özgü bir konumu vardır. Elazığ yöresinde daha çok kına gecelerinde ve gelin evinden çıkarken oynanan bu oyunda gelinin kız arkadaşları iki ellerindeki tabaklar içerisindeki yanan mumlar ile ritmik biçimde oynanır. Şirvan makamındaki ezginin eşliğinde genç kızların yumuşak ve ritmik hareketlerle oynadıkları bu oyun ile ilgili çeşitli söylenceler vardır. Bunların en yaygın olanı da Elazığ yöresinde tanınmış, ileri düzeydeki bir beyin çok sevdiği kızının düğünü yapılırken birden ay tutulur. Bunun üzerine söylencenin geçtiği Fırat Nehri kıyılarına içerisine binlerce mumun yandığı çömlekler bırakılır. Böylece düğün çırağların ışığı altında tamamlanır.

Türk folklorunun çok sevilen ve folklorcuların işlediği bu tema birkaç gün öncesi bir çapkınlık olayı ile gündeme gelip oturdu. Elazığ yöresinin “Çayda Çıra” oyunu ile İstanbul Belediyesi’nin üst düzey yöneticilerinden birinin çapkınlığı ile ne ilgisi var diye düşünürseniz; bu yakıştırmayı benim yapmadığımı hemen söyleyebilirim. Bazı gazeteci arkadaşlarımız öyle yazdılar biz de onlara uyduk!..

İstanbul Belediyesi BELBİM (İstanbul Belediyeleri Bilgi İşlem Merkezi Ticaret Sanayi A.Ş) Genel Müdürü, Alanya’da tatile bir hanım arkadaşı ile birlikte gitmiş. Yanında eşi var mı yok mu bilinmiyor, kendileri var diyor, bazıları da olmadığını söylüyor. O taraf bizleri ilgilendirmez. Antalya Kent’s Fuarı’na katılan İstanbul Belediyesi yöneticisi oradaki bir otelde kaldıktan sonra yakınlarının evinde de misafir olurlar. Bu arada da Kestel Beldesi yakınında Dim Çayı kenarında belediye yöneticisinin yanındaki misafiri kucağına almış bir resmi Hürriyet Gazetesinde yayınlanınca kızılca kıyamet kopar.

AKP hükümeti ve onun uzantısı İstanbul Belediyesi bu olay üzerine partinin yıpratıldığı gerekçesi ile genel müdürün işine son verir. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanına “Ağabey bu işi bitir” denildiği haberi de yine gazetelerde yer aldı. İş bununla kalmadı BELBİM’in yönetim kadrosunun eş, dost, akraba olduğu da ortaya çıktı. Çeşit çeşit yolsuzluk iddiaları da ortaya atıldı.

Genel müdür bir yanına türbanlı eşini, diğer yanına da türbansız arkadaşını alarak bir basın toplantısı düzenleyerek kendisini aklamaya çalışır. Böylece kara mizah bir olay ortaya çıkar.

Elin ağzı torba değil ki, konuşur da konuşur... Bazıları unutulmaya yüz tutmuş, eski iktidar dönemlerinden birine ait İSKİ skandalının yeni versiyonu olduğunu söyler. Bazıları da başı açık genel müdürün hanım arkadaşının Bahçeşehir’de anaokulunun belediye olanaklarından yararlandığını iddia eder. Genel müdür ise bana komplo düzenlendi, türbansız hanım benim aile dostum derken kucaktaki fotoğraf için de çaydan geçirirken kucağıma aldım diye kendini savunur. Oysa aklı başında herkes o fotoğrafın çaydan geçirmek ile bir ilgisi olmadığını anında anlar. Gazeteci arkadaşlar üşenmemiş Dim Çayını geçmenin püf noktalarını araştırmış. Bakın Asım Güneş ile Mustafa Küçük’e göre çay nasıl geçilirmiş?

Erkek kapri pantolon giyecek, paçalar ıslanmayacak.

Ayakkabı ve çoraplar mutlak çıkarılacak.

Çayın karşı kıyısını yakından görmek isteyen kadın, kalça ile diz arasından bir yerden dikkatlice kucaklanacak. Kaymaması için, ağırlık merkezi, vücuda yapıştırılacak göğüs hizasına kadar kaldırılacak.

Bacaklara sarılan iki elin parmakları, diz altından, sıkıca kilitlenecek, geçiş güvenliği alınacak.

Ayakları suya değmeyecek kadar yükselen kadın, ağırlık merkezi yukarıya çıkınca, denge sorununu çözmek için ailece görüştüğü erkeğe ulu orta sarılmayacak. Çaydan geçiş sırasında kadın “Adamın boynuna sarılmış” demesinler diye bir elini kendi başına koyacak, diğeri ile de erkeği okşar gibi yanağından tutacak.

Gördünüz mü? Bu işler öyle kolay değil, zamparalığın olduğu gibi çaydan hanım geçirmenin de raconu var!

Olayın içyüzünü bilemeyiz. Bilmek de istemeyiz. Alan razı satan razı denir. Ne var ki, genel müdürün eşi türbanlı hanım arkadaşı da türbansız olunca işler biraz karışıyor. İnsanın aklına çeşit çeşit sorular geliyor. AKP ve yandaşları, bürokratlarının dini bütün bir parti olduğuna kimsenin kuşkusu yok!.. İçlerinden birisinin bu tür çapkınlık veya değil bilemeyiz, böyle bir olaya adı karışınca işler biraz çatallaşıyor.

Nedense eşleri örtülü, tesettürlü olan erkeklerin gözleri hep açık hanımlara yöneliyor. Buna da akıl sır erdirmek biraz zor. Eşi türbanlı ise neden türbanlı arkadaş aramıyorlar?

Eskilerin deyişi ile devlet umurunu taşıyabilmek öyle kolay değildir. Bu görevlere talip olup birileri seni oralara taşımışsa bazı şeylerden feragat etmek zorunluluğu vardır.

Amiyane bir tabirle eline, diline, beline sahip olacaksın.

Zamparalığın da bir raconu vardır; yaptığın işi eline yüzüne bulaştırmayacaksın. Gizli iş yaparken fotoğraf çektirmeyeceksin, gazetecilerin olduğu yerden kaçacaksın, tanınmış biri isen seni çıkarları için kullanmak isteyenleri hemen anlayacaksın. Onlardan uzak duracaksın. Acemilikten yakalanacak olursan sürekli inkâr edeceksin, ta ki karşındakini ikna edene kadar inkâr edeceksin... İnkâr fayda etmiyorsa, paran da varsa aldattığın kişiye pahalı hediyeler alacak, ona yeni yeni olanaklar sağlayacaksın.

En son nokta da; seni suçlayan üst makamlardaki kişilerin özel hayatını araştıracak, onların gizlediği püf noktaları ortaya çıkaracak ve “bana karışma bak haa! Baklayı çıkarırım ağzından” diyeceksin. Karşındaki hakkında mutlaka bir şeyler bulacaksın...

Zampara geçinenlere bizden uyarması... Gerisi onlara kalmış...

Bu arada inkâr edeceğim diye acemice bahaneler ileri sürmeyeceksin. Geçmiş günlerde yakalanan bazı siyasilerin, oyuncuların, mankenlerin ve iş adamlarının savunmaları kara mizah olarak gündeme gelmiş ve bugün dahi unutulmamıştır.

Size onlardan bir kaç örnek:

Vaktiyle bir milletvekili oğlunun evinden bir hanımla çıkarken gazetecilerle karşılaşınca “Oğlum yurt dışında, evdeki çiçekleri suladım demişti”

Bir manken de odasına çağırdığı meslektaşına “Tostumu yedim bekliyorum” diye SMS çekmişti.

Bir erkek oyuncu da cep telefonu ile bir hanım oyuncuyu taciz ettiği ortaya çıkınca “ Onu motive ediyorum” savunmasını yapmıştı.

Bir diğer milli çapkın da Ferrari arabası ile Feraye ismini karıştırmıştı...

Sözün kısası, bu işler öyle kolay değildir, biraz akıl, biraz beceri, biraz unvan ve biraz da para gerektirir. Siz hiç bir garibanın zamparalık yaptığını gördünüz mü?



erdem@kenthaber.com
Yayın Tarihi : 23 Eylül 2006 Cumartesi 00:23:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Süreyya IP: 193.243.207.xxx Tarih : 26.09.2006 12:46:19
Matrak bir yazı, teşekkürler...