22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Cehaletten Vahşete!..


Türkiye birkaç gündür cehaletin, aymazlığın, beyinsizliğin ortaya koyduğu vahşet ile bir kez daha sarsıldı. Batının önde gelen New York Times, Financial Times, Daily Telegraph, Le Monde, İl Messaggero gibi yayın organları bu çirkin vahşeti tüm ayrıntıları ile dünyaya duyurdular. Ayrıca çeşitli televizyon kanalları da olayı ekranlarına taşıdılar. Kuşkusuz, Avrupa Birliği’ne girebilmek için yıllardır büyük uğraş veren, bu uğurda onurunun çiğnenmesini bile umursamayan Türkiye’ye bundan büyük kötülük yapılamazdı. Bu çirkin olayı en küçük ayrıntısına kadar bildiğinizi sanıyorum. Bu nedenle tekrar etmek istemiyorum.

Malatya’da Hıristiyanlıkla ilgili kitapları dağıtan Zirve Yayınevini basan zorbalar içerideki biri Alman üç kişiyi domuz bağıyla bağladıktan sonra koyun boğazlar gibi kestiler. Güvenlik güçlerinin ihbarı üzerine olay yerine gelmesiyle de saldırganlardan biri yaralı olmak üzere yakalandılar. Bu arada henüz can vermemiş birini ameliyata alan cerrah gördüğü vahşet karşısında söyleyecek söz bulamadı. Saldırıya uğrayan yaralılardan birisinin kalçası, testisleri, anüsü, beli, sırtı onlarca bıçak darbesiyle doğranmış, parmakları kemiğe kadar kesilmiş, yemek borusu ile boğazı parçalanmıştı. Böylesine yaralar alan Uğur Yüksel kurtarılamadı.

Bu vahşet karşısında insan söyleyecek söz bulamıyor.

Daha önce Trabzon’da Rahip Santoro, İstanbul’da Hrant Dink cinayetlerinden sonra Malatya’da yapılan katliamın da failleri yine beyni yıkanmış zavallılar...

Türkiye’nin barışa, kardeşliğe, hoşgörüye en çok ihtiyacı olduğu dönemde bu cinayetleri işleyenler üç beş geri zekâlı çapulcu değildir. Asıl mesele bunların arkasındaki şer odaklarını bulmaktadır.

Yakalanan bu zavallılar bu korkunç cinayeti dini korumak uğruna yaptığını söylüyorlar. Oysa İncil dağıtmakla İncil okumakla kimsenin Hıristiyan olacağı da yok. Olsa olsa diğer dinleri öğrenme gibi bir kültüre sahip olurlar, İslamiyet ile karşılaştıracak bilgiye sahip olabilirler. Malatya’daki kilisenin 25 kişilik cemaati varmış. Benim çocukluğum Kuzguncuk’ta geçmişti. Rum ve Yahudilerle birlikte yaşamıştım. Kimse kimsenin dinine karışmaz, her topluluk karşısındakinin dini bayramlarını kutlardı. Dostluk, sevgi, saygı ve hoşgörü hâkimdi. Hiç kimse de diğer dinlerden birine geçmeyi düşünmemişti. Üniversite yıllarımızda Bizans Sanatını öğrenirken İncil’i en ince detayına kadar öğrenmiş, böylece Bizans mozaik ve fresk sanatında ne denilmek istendiğini öğrenmiştik. Ama hiç birimiz de din değiştirmeyi düşünmemiştik.

Her şeyin altında eğitim yattığı gibi akıl ve bilim ön plana çıkmaktadır. Kabul etmeliyiz ki, toplum olarak yanlış eğitildik. Tarihini, geçmişini ve dinini bilimsel olarak bilmeyen bir toplumun yanlışlar yapacağı da açıktır. Bu konuda sanırım en gerçekçi yargıya Bekir Coşkun varmış olmalı ki “Hepimiz katiliz” diye köşe yazısına başlık atmış... Okul günlüklerinde barış ve sevgi yerine çatal uçlu kılıçlar, en ağır gürzler ve kellelerden yapılan kaleler öğrenildiğini dile getirmişti. Ayrıca kan akıtmanın gelenekselleştiğini; her güzel şeyin kurban ile kan akıtmakla bağdaştırıldığını ileri sürmüştü. Gerçekten de dileği olan, yeni bir araba veya ev alanın ilk aklına gelen kan akıtmak olmuştur. Böyle olunca okullarda kız ve erkek öğrenciler birbirlerini bıçaklamaya başlamış ve bu vahim durum hocalarına kadar yansımıştır. Böyle olunca cahil aile ortamında yetişen bu korkunç cinayeti işleyecek çocukları piyon olarak kullanmak da çok kolay oluyordu. Ne yazık ki, okullarda önce insan olma, sevgi, saygı ve hoşgörü öğretilmiyor. Böyle olunca da meydan eğitimsiz, kişiliğini bulamamış karanlık örgütlere kalıyor.

Kısacası rüzgâr eken fırtına biçiyor...

Yakın tarihlerde din adına işlenen cinayetlerin yakalanan piyonlarının yaşları 20’nin altında, kişiliğini bulamamış gençler...

Bunların gelişmemiş beyinlerini kimler yıkıyor? Türkiye’nin asıl gerçeği de gelişmemiş bu beyinleri yıkayan örgütlerdir. Bağnazların kabul etmemesine rağmen öğrenci yurtları, bazı dershaneler onların kontrolünde... Genç beyinleri bazı siyası kuruluşların yıkadığı da bir gerçektir. Bir zamanlar filanca okullar bizim arka bahçemizdir diyenler acaba bu işin böylesine çıkmaza gireceğini hiç düşünmüşler miydi?

Vatan elden gidiyor...
Din elden gidiyor...
Memleketimizde misyonerler cirit atıyor... Edebiyatı yıllar yılı beyinlere pompalandı...

Sırası gelmişken bir takvimden söz etmek istiyorum. Fazilet Yayınevi, Fazilet Takviminin 31 Mart 2007 günlü yaprağında Peygamberimizin bir tasviri yapılmış ki, cehalet örneği olarak okunmaya değer. Ben burada, takvim yaprağında yazılı olanları tekrar etmekten utanırım. İsteyen Googla’dan arar bulur ve söyleyecek söz bulamaz

Rüzgâr ekip fırtına biçmek işte buna denir...

Türkiye’de 677 sayılı yasaya rağmen tarikatlar, cahil efendibabalar, şeyhler şıhlar memleketimizde at koşturuyor. Fakir ailelerin çocukları dershane, öğrenci yurdu altındaki evlerde toplanıyor, barındırılıyor, hatta ailelerine parasal yardım yapılıyor ve orada din adına beyinler yıkanıyor. Abi veya abla denilenler gençlerin beyinleri yıkarken cahil kesimlerin kadınları da vekil analar denilen kişiler tarafından Orta Çağ karanlığı içerisine itiliyor. Bunlara din adına Atatürk düşmanlığı, cumhuriyet karşıtlığı aşılanıyor. Radikal bir eğitim veriliyor, hatta belirli kanallar dışında televizyon izlemeleri yasaklanıyor. Diğer dinlere mensup olanların İslamiyet’i yıkmak istedikleri düşüncesi aşılanıyor. Kısacası gencecik daha gelişmemiş beyinler militan gibi yetiştiriliyor.

Bunlardan birine Kuran’ı kaç defa okuduğunu sorduğumda, en azından bin defa okumuşumudur yanıtını almıştım. Peki, Kuran’da ne gibi öğütler var, bana biraz anlatır mısın dediğimde, önce durmuş ve sonra biraz düşündükten sonra önce kem küm etmiş, sonra da bilemiyorum demişti. Peki nasıl bin defa okudun diye üsteleyince de Arapça okudum, anlamadım ki, gerisi günah demişti!.. Ne yazık ki, toplumumuzun birçok kesiminde yüce kitap Kuran, sarılıp sarmalanıp, evin yüksek yerine konulan, ne dediği, ne öğütler verdiğinden habersiz ara sıra dini günlerde yerinden indirilip yalan yanlış Arapça okunmaktadır. Anlamadan, bilinmeden...

3 Temmuz 1993 günü Sivas Madımak Otelinde aydınları yakan zihniyet de böyle bir ortamda yeşermişti. Belki de faili meçhul Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınların ölümüne de aynı kafa neden olmuştu.

Müslümanlık adına Müslümanlıkta yeri olmayan bilgiler veriliyor. Oysa bu güzel dinin kurucusu Peygamberimiz, bir gün sahabelerden birine “Allah seni beyinsizlerin emirliğinden korusun” demiş. Sahabe de hayret içerisinde “Beyinsiz emirlik nedir diye sormuş”...Bunun üzerine Hz. Muhammet şu yanıtı vermiştir;

“Benden sonra bir takım emirler ve beyinler ki, benim yoluma uymaz ve benim sünnetimle amel etmezler. Onların yalanlarını tasdik eden ve onların zulümlerinde yardımcı olan, işte bunlar benden, bende onlardan değilim. Bunlar havzıma uğrayamazlar. Onların yalanlarına inanmayan ve onların zulümlerinde yardım etmeyen işte bunlar benden ve ben de onlardanım. Bunlar kıyamet gününde benim havzıma uğrayacaklardır.”

İşte peygamberimiz beyinsiz emirleri böyle tanımlamıştır.


erdem@kenthaber.com

Yayın Tarihi : 23 Nisan 2007 Pazartesi 12:02:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Ali Önder IP: 88.239.134.xxx Tarih : 24.04.2007 21:16:41
Ağzınıza ve kaleminize sağlık.Düşüncelerimizi yansıtıyorsunuz.İyi ki sizler gibi güçlü kalemler var bu memlekette.