5
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Cumhuriyet Kutlamaları!...

Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyeti kuranlar büyük zorlukları aşmış, devrimleri yapmış ve bizlerin bugünlere ulaşmamızı sağlamışlardır. Günümüzde cumhuriyetin kuruluş felsefesini ne kadar sahipleniyoruz?

Törenler, liderlerin söylevleri, resmigeçitler, havai fişeklerin atılması yeterli mi? Bütün bunlar bir yana asıl yapmamız, cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanmamız bunu göstermelik değil içtenlikle korumaya çalışmamızdır. Yeterli olan da bu olmalıdır…

Cumhuriyet Bayramını kutlama törenleri çerçevesinde her yıl olduğu gibi bu yıl da gösteriler, resmigeçitler, resepsiyonlar yapıldı. Cumhuriyetimizin 87. yılındaki törenler çerçevesindeki resepsiyonlar yine bir takım polemikleri, gariplikleri beraberinde getirdi. Törenlerde birbirleriyle yan yana olmalarına rağmen göz göze gelmekten kaçınan, birbirleriyle konuşmayan liderlerin küs görünümleri, hipodromda ne zaman ayağa kalkılacağını, ne zaman oturulacağını bilmeyenleri televizyonlarda izlemek bile insana hüzün veriyordu… Sanırım en büyük eksikliğimiz de belirli yerlere yükselen insanların protokol kurallarını bilmemeleri, bir türlü de öğrenmeye yanaşmamalarıdır… Bütün bunlara rağmen, protokol ziyareti biter bitmez halkın yağış ve soğuğa aldırış etmeden Anıtkabir’i akın akın doldurması geleceğe umutla bakmamızı, cumhuriyeti sahiplenen insanların varlığını görmemiz, bizleri karamsarlıktan biraz olsun uzaklaştırıyordu.

İnsan elde olmadan düşünüyor; cumhuriyet 87 yıllık süreci içerisinde bizlere neler kazandırdı ve şimdi neleri götürmeye başlıyor…

Cumhurbaşkanı ve eşinin Çankaya’da vereceği Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna CHP ve askerlerin katılıp katılmayacakları günlerdir tartışılıyordu. Sonunda Kılıçdaroğlu’nun “ben katılmayacağım, milletvekillerini bu konuda serbest bıraktık” demesine rağmen ondan önce Yalova Milletvekili Muharrem İnce “CHP gitmeyecek” demişti. Ne garip ki, milletvekilleri kendi kararlarıyla hareket edemiyor, aldıkları emir veya uyarılar doğrultusunda hareket etmek zorunda kalıyorlar!.. Bu durum yalnızca CHP için değil, diğer partiler için de geçerlidir. Cumhuriyetin 87. yılında parti liderleri emir veriyor, meclisteki oylamalarda olduğu gibi milletvekilleri de ona uymak zorunda!...

Demokrasi adına ne ayıp…

ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Princeton’un tarih profesörü Heiath Lowry, verdiği bir konferansta bizimle ilgili bir değerlendirme yaparak şunları söylemiştir: “Atatürk yaşıyor olsaydı, mirasını koruduğunu iddia edenler kadar kurduğu ülkeyi hâlihazırda idare edenlerden dolayı da hayal kırıklığı içinde olurdu. Mustafa Kemal için din siyasi hesaplar uğruna kullanılmayacak bir mesele idi.”

Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını İstanbul’da Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nde düzenlenen törende halk ile birlikte kutladı. Çankaya’daki resepsiyona CHP’nin iki milletvekilini temsilci olarak gönderdi. Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, aynı saatte Merkez Orduevinde bir başka kabul töreni düzenledi. Genelkurmay başkanı, Kuvvet komutanları, Ankara garnizonunda görevli subaylar, astsubaylar, gazi ve şehit yakınları resepsiyona katıldılar.

Cumhuriyet Bayramı nedeniyle yapılan kutlamalarda bazı tatsızlıkların yaşandığı da basında yer alan haberler arasındadır. Adana Valiliğinin düzenlediği resepsiyonda yine türban krizi yaşandı. Askerler simgesel türbanlı hanımları görünce salonu terk etmişler…

CHP ve askerin Çankaya resepsiyonuna katılmayışının nedeni nedir? Tepki mi, protesto mu, yoksa türbanlılarla bir arada olmayı istememek mi? Yoksa Atatürk’ün Çankaya’sındaki türbanlı görünümü mü içlerine sindiremediler? Yoksa son zamanlarda askere yapılan çirkin saldırılara ve tutuklamalara karşı tepki mi? Bilinmez…

Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda eşleri türbanlı olan milletvekillerine davetiye gönderilmemiş oluşu o günlerde tartışma yaratmıştı. Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasıyla biri eşli, diğeri eşsiz olmak üzere iki ayrı resepsiyon düzenlenmeye başlamıştı. Bu yıl bundan vazgeçilerek eşli davetiye gönderilmiştir.

AKP’li parlementerlerin ve bürokratların büyük çoğunluğunun eşlerinin türbanlı oldukları bilinmektedir. Birkaç gün öncesi Sözcü Gazetesi “Hangisine daha çok yakışıyor” başlığı altında kabine üyelerinin türbanlı eşlerinin fotoğraflarını yayınlamıştı. Bu fotoğrafta da görüldüğü gibi bazılarının tercih ettikleri canlı renkler, bazılarının kendisine özgü türban bağlama stilleri vardı. Kimileri koyu renkleri, kimileri açık renkleri, kimileri markalı, kimilerinin de desenli türbanları dikkat çekici nitelikteydi. Sözcüğün tam anlamıyla türban ve tesettür modasını yansıtıyorlar…

Atatürk Ankara Palas’ta, Cumhuriyet Balosunda (www.tsk.mil.tr)

Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ait fotoğraflarda da görüleceği gibi o günlerin resepsiyonları bugünlerden çok daha farklıydı. Yeri gelmişken ailemden ve yaşadıklarımdan bir iki örnek vermek isterim;

İzmir’in Yunan işgalinden kurtuluşunun hemen ardından Çine Savcısı olan büyükbabam İzmir’e hâkim olarak atanmıştı. Büyükbabamın anlattıklarını bugün gibi anımsarım. İzmir’in belirli yerleri yanmış, Yunanlılarla işbirliği yapan Rumlar şehri terk etmişlerdi. Onlardan arta kalan eşyalar devlet memurlarına satılmıştı. Piyanoları ise hemen her devlet memuru satın almıştı. Batılılaşma süreci içerisinde aileler piyano ve dans dersleri almaya başlamışlardı. Hemen her evden piyanoların melodileri, tango, fokstrot sesleri duyuluyordu. İzmir’de yapılan ilk cumhuriyet balosunda erkekler siyah elbiseler, redingotlar; kadınlar da batılı kadınların tuvaletleriyle davete katılmışlardı. Cumhuriyet resepsiyonunda sözcüğün tam anlamıyla batılı görünümler sergilemişti… Büyükbabamın anlattığından öğrendiğim kadarıyla herkes davete eşiyle gelmişti. Aksi davranış olmamış, olsaydı da ayıplanırdı. Bu gelenek İzmir’de uzun yıllar sürmüş, oradaki görevliler ile halkın önde gelenleri uzun yıllar bu geleneği sürdürmüşlerdir.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Ankara’nın yeniden yapılanması sürecinde genç bir mimar olan babam da Cumhuriyet Bayramı balolarına katılmıştı. Onun anlattıklarına göre de erkek ve kadınların giysileri ve davranışları batıya benzer düzeydeydi. Nitekim o günlerin Ankara’sını yaşamış olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Ankara”, Falih Rıfkı Atay’da “Çankaya” isimli eserlerinde batılılaşma dönemi Ankara’sını en güzel biçimde günümüze yansıtmışlardır. Ankara’daki Cumhuriyet Bayramı törenleri ve resepsiyonları da yeni cumhuriyete yakışır biçimdeydi. Bunların çoğuna o günün tabiriyle Gazi Hazretleri denilen Atatürk de katılırdı.

İzmir ve Ankara’da büyüklerimin yaşadığı ortam, coşkuyu ve batılılaşmanın getirdiği görkemi bugün görebilmek olanaksızdır. Bu davetler, törenlere katılan başta Atatürk olmak üzere devletin önde gelenleri bugün olduğu gibi koruma ordusu (!) içerisinde değil, kendi başlarına gelirlerdi. Yeni kurulan Ankara’da Çankaya’dan şehre inen Atatürk’ün bugün Anıtkabir müzesinde olan otomobiline yalnızca iki veya üç motosikletli eşlik ederdi…

Bir daha gelmemecesine geçip gitmiş günler, aylar, yıllar… Acaba o günlerden hiç mi ders çıkaramadık?

Aradan yıllar geçti, 1982–1996 yıllarındaki görevimden ötürü İstanbul Valiliğinin düzenlediği Cumhuriyet Bayramı törenlerine ve resepsiyonlarına katılmıştım. Cumhuriyet Bayramı sabahı İstanbul’da görevli bazı bürokrat ve askerler, Sayın Nevzat Ayaz’ın vali olduğu dönemde vilayetin kabul salonu önünde toplanılırdı. Protokolü yöneten, tebrikleri kabul edecek olan valinin bulunduğu salonun önünde bakanlık temsilcilerinin isimlerini anons eder, sırası gelen içeri girerek tebriklerini sunardı. Başta vali ve generali tebrik ederdik. Kutlama faslı tamamlandıktan sonra araçlarımıza binerek Vatan Caddesi’ndeki geçit törenini bizlere ayrılan tribünden izler, akşam da Cumhuriyet balosu resepsiyonuna katılırdık. Bu törenlerde cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi erkek ve kadınların giysi sıkıntısı yoktu. Bazılarımız koyu renk elbise bazılarımız da smokin giyerdik. Bürokrat eşlerinin ise uzun etek, sıkma baş türban gibi sıkıntıları yoktu. O yıllarda ne türbanın ne de sıkma başın ve ne de tesettürlü giysilerin adı bile geçmezdi…

Gerçekten devran değişmiş ve o güzel günler geçip gitmiş….

Bir Türk mucizesi olan Cumhuriyetin 87. yıl kutlamalarında bunları düşünmek acıdan da öte…
 

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 31 Ekim 2010 Pazar 12:28:56
Güncelleme :31 Ekim 2010 Pazar 12:50:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 2.11.2010 12:19:38

kutlamalar da zamana uyumsuzluk mu var acaba bazi geleneklerimiz zamana uysada uymasada kendilerine has bir iyilik ve güzellik oldugundan gayet güzel kalmali ama güzel degil uygun degil mecburluluktan yapilmakta ise neden yapilmali resmi bayramlarda merci ve sinif kavgalari halktan kopuk kutlamalar göze carpmaktadir  törenlerde  oturma yerleri oturan kisiler her sey onlara halk kenarda bir kac kisinin bayrami mi yoksa kimin bu bayramlar askeriye gecis yapiyor kimin malini kime gösteriyorlar halbuki askeriye  bir sahaya askeri araclarini park etse  güler yüzlü arac sorumlusu hosgeldin araci biraz anlatsa gösterse bizde halk olarak anam dedem colugum cocugum icine yanina girse  sahada eglenceli bir seyler de olsa para veripte girer hem bir seyler ögrenmis hem halkla askeriye kaynasmis olur askeriye kendine has gösteride yapsa ne iyi olur yapin bir seyler artik birakin bu kendi aranizdaki kutlamalari bunu da beceremiyorsunuz  cocuklugum aklima geldi bir bayram  yemeginde kardesim biz comak deriz tavugun budunu o kapti diye kenara cekilip bi sisindim baktim yemekler bitiyor evdeki bulgurdan olucam anacigim vesile oldu da comagin kemiginide bir güzel siyirdim  yaaaaaa iste böyle