25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Cumhuriyetin 87.Yılı Kutlu Olsun!..

Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar, dile kolay tam 87 yıl geçmiş… Her yıl olduğu gibi bu yıl da törenler yapılacak, hükümet ve il bazında resepsiyonlar verilecek, yazılı ve görsel basının belirli kesimi sayfalarını cumhuriyetin kuruluşuyla ilgili tarihi bilgilere ayıracak… Kendi kendime düşünüyorum; Cumhuriyet Bayramını eski yıllarda olduğu gibi aynı coşku ve içtenlikle kutluyor muyuz?

Çocukluk yıllarım genç cumhuriyetin kuruluşunun coşkusuyla geçti… İlkokulda günler öncesinden sınıfımızı kâğıt bayraklarla süslerdik… Öğretmenlerimiz bizlere cumhuriyetin ne zor koşullarda kurulduğunu, Büyük Atatürk’ün devrimlerinden, çökmüş bir Osmanlı’dan nasıl o günlere geldiğimizi bizlere anlayacağımız dille anlatırlardı. Bayrak asılı evlerin yanı sıra caddelerin belirli yerlerine süslenmiş zafer takları kurulurdu… Geceleri fener alayları düzenlenir, camilerin minareleri arasına cumhuriyeti öven mahyalar asılırdı. Öğretmenlerimizin anlattıklarını can kulağı ile dinlemiş olmalıyız ki, söylediklerini bugün gibi hatırlarım.

Türkiye çok zor dönemler geçirerek bugünlere ulaştı…

Acaba kaçımız gerçek Atatürk’ün değerini, bizlere kazandırdıklarını, yok olmak üzere bir ulusu nasıl canlandırdığını bilebiliyor?

Cumhuriyetin kurulması hiçte kolay olmamıştır. Emperyalistlerin Anadolu’nun batısını işgal ettirdiği Yunanlıların yanı sıra itilaf güçlerinin işgal ettiği İstanbul ve çevresinden onları söküp çıkarmak kolay değildi. Atatürk’ün deyişiyle geldikleri gibi gittiler… Daha doğrusu gitmek zorunda kaldılar.

Okuma yazma oranının çok düşük olduğu, din bezirgânlarının at oynattığı, genlerine “padişahım çok yaşa” sözlerinin yer ettiği toplumdan, genç ve dinamik bir cumhuriyet kurabilmek ancak bir dâhinin yapabileceği işti. Nitekim her yüz yılda bir dünyaya gelen dahi bu kez Türklere kısmet oldu…

Atatürk, devrini kapamış, çökmüş, çürümüş, asayişsiz, sosyal ve mâli gücünü yitirmiş, bağımsızlığını kaybetmiş Osmanlının yerini alacak yeni bir devletin kurulmasını çok genç subayken kararlaştırmıştı. Nitekim 1906 yılında genç bir subay olarak Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik şubesini açarken “Hürriyetin olmadığı yerde ölüm ve esaret vardır. Her gelişmenin ve kurtuluşun anası hürriyet” diyerek düşüncelerini açıklamıştı. Kurtuluş Savaşından sonra yapılan mücadelenin güçlüğünü, evrelerini Nutuk’ta en açık bir dille anlatmıştır:

Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken koridorda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşa’lara rastladım… Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa’yı ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman, orada beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey’lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek sırasında “Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” dedim. Orada bulunan arkadaşlar derhal düşünceme katıldılar…

O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim; Birinci maddenin sonuna Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir cümlesini ekledim”.

Atatürk cumhuriyetin kuruşu sırasında Tercüman-ı Hakikat gazetesine verdiği bir söyleşide;

Kurulan Cumhuriyet idaresinin öyle zannedildiği gibi zayıf bir yönetim şekli olmadığını, bunu elde etmek için pek çok kan döküldüğünü, her tarafta Türk kanı akıtıldığını, icap ederse kanının son damlasına kadar cumhuriyeti koruyacağını” söylemiştir.

Bugün her Türk vatandaşı Atatürk’ün Nutku’nu, Gençliğe Hitabını ve Behçet Kemal Çağlar’ın Onuncu Yıl Marşının sözlerini mutlak bilmeli ve defalarca okumalı, sonra da düşünmelidir… İşte, ondan sonra Türkiye Cumhuriyetinin nasıl kurulduğunu, kurulduktan sonra da nasıl badireler atlattığını öğrenmeli, ileriye o doğrultuda bakmalıdır.

Tarihe baktığımızda cumhuriyet olgusunun ilk nüvelerinin eski Yunan ve Roma’da ortaya atıldığını, çeşitli evreler geçirdiğini görürüz. Bugünkü anlamda cumhuriyetin ilk örneklerinin Amerika Birleşik Devletleri ile 1789 İhtilalinden sonra Fransa’da ortaya çıktığını görürüz. Cumhuriyet, bazılarının sandığı gibi hükümet şekli değil bir devlet yönetimidir. Cumhuriyette siyasi iktidar ve organları dürüst, şaibesiz seçimle ve halkın iradesiyle ortaya çıkarmak önceliklidir. Tarih süreci içerisinde cumhuriyet monarşilere, mutlak iktidarlara karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. İmparator, kral veya derebeyi iktidarlarını, onların kaba gücünü kırmak ve yönetimin seçimle başa gelmesi ve aynı zamanda halkın iktidarı denetimi altında tutması cumhuriyetin ana ilkesidir. Bununla beraber dünyada adı cumhuriyet olmakla beraber gerçekte dikta ile yönetilen ülkelerde vardır.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyen Büyük Atatürk cumhuriyet sonrasında bilindiği gibi siyasi ve sosyal alanda devrimler yapmıştır. Bunların başında ulusal dil ile hilafetin kaldırılması, ulusal benlik bilincinin yaratılarak güçlü bir toplumsal yapı sağlanması, ümmet düşüncesinin yerini millet düşüncesinin alması, laikliği ön gören devrimler, dinle dünya işlerinin ayrılması, medrese, tekke, zaviye, şer’i mahkemelerin, şeyhülislamlığın kaldırılması, dini hukuk yerine medeni hukukun ve kanunların kabulü, çok eşliliğin yasaklanması, kıyafet devrimi, Türk harflerinin rakamların kabulü, batı takvimine göre hafta tatili, Tevhid-i tedrisat Kanunun çıkarılması ve kadın hakları gelmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik yönden de büyük atılımlar yapılmış olup, İzmir’de Ziraat Kongresi kararları bunun en açık örneğidir. Her sözü ayrı bir vecize niteliği taşıyan Büyük Atatürk’ün memleketin o zamana kadar yeterince kullanılamayan ekonomisini de 1922’deki sözleriyle gözler önüne sermiştir;

Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve servete sahiptir. Halkımızın çiftçi olması, topraklarımızın, dünyanın en bereketli topraklarında bulunması maddi hayat için hiçbir endişeye yer bırakmamaktadır.”

2 Eylül 1925’te Bakanlar Kurulu kararı ve 30 Kasım 1925’te de TBMM’nde kabul edilen kanunla tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. Atatürk, 29 Ağustos 1925’de Kastamonu Kışlası’nda verilen bir ziyafet sonrası yaptığı konuşmasında;

Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir.”

Sırası gelmişken kendimize sormamız gereken bir soru var; Atatürk’ün bizlere bıraktığı mirası ne kadar koruyabildik? Atatürk’ün devrimlerini ne kadar sahiplendik?

Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli…

Cumhuriyetimizin 87.yılında hala cemaat baskısını, kılık kıyafet, simge niteliğinde türban karmaşası yaşanırken, Cumhurbaşkanının Çankaya Köşkünde vereceği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunun tartışmaları yapılıyor. CHP laikliğe aykırı diye resepsiyona gitmeme kararı alıyor. Genelkurmay Başkanlığının da ayrı bir Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu tertiplemesi bir tepki olduğunu da akıllara getiriyor…

Sakarya Valiliği ise Cumhuriyetin 87. yılı resepsiyonunda bürokrat ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine kıyafetin ne olacağı konusunda uyarılarda bulunuyor… Buna göre koyu renk elbise ve kadınların da uzun etek giymelerini öngörülüyor!..

Yargıtay Başsavcısının “türban düzenlemesi laikliğe aykırı” uyarısını siyasiler tartışıyor… YÖK Başkanı üniversitelere türbanlı öğrencilerin alınmasından yana tavır koyuyor… Bazıları bu dinsel-politik simgenin ilköğretime inmesinden korkuyor!..

Cumhuriyetimizin 87. yılında yazıma Atamızın bir başka sözüyle son vermek istiyorum;

Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin teminatı, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır. Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister…”

erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 28 Ekim 2010 Perşembe 00:08:08


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet E. IP: 84.62.11.xxx Tarih : 28.10.2010 14:23:07

Hocam ellerine beynine saglik,Allah sihhat ve afiyet versin.Bu güzel aydinlatici yazina kim iyi laftan sonra laf edebilir,Sag ol var ol.Cumhuriyetimizin 87 yilini kutlamak her Türk ve Türküm diyene nasip olsun.Nice mutlu ve hayirli Cumhuriyet bayramlari hayirli ugurlu olsun.

Cok üzülerek söylemek lazim,ki bu güzel özgürlükle yasadigimiz Cumhuriyete pek tanimadigimiz icin sahiplenmedigimiz gibi yikmaya calisiyoruz.Bu kadar zor günlerle ve az degil dile kolay sayilmiyacak kadar uzun bir dört yil savasarak elde edilmistir.Malesef Cumhuriyetimizi gelistirmek yerine elimizden geldigi kadar yikmaya calisanlarimiz coktur.

Bu da tarihimizle ilgilenmedigimizi göstermektedir.Tarihimizi iyi bir sekilde okumus algilamis olsaydik bugün Ülkemizde yasanan tüm olumsuz örneklerden uzak durur ve dört dörtlük Vatanimiza Milletimize sahip cıkar en iyi hayati onlara sunardik.Nasil oluyor da bu kadar nankör olupta en güzel nimetlerinden faydalandigimiz Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün devrim niteliginde olan Anayasa kanunlarina karsi geliniyor.

Atatürk,ün ilke ve inkalaplarina göre karsi gelmek ve tanimamaya kalkismak Tarihimizi bilmemekten kaynaklandigini gösterir.Ölüm ve esaret olan bir ülkede hangi hak ve özgürlükten söz edilebilinir.Tütkiye Cumhuriyeti Osmanli döneminde nüfusu ne kadardi Cumhuriyet kuruluncaya kadar ne kadar ölüm vermis bir ulus oldugunu bilen varmidir.

Belki gizli kalmak sartiyla arsivlerde yer almistir.Türkiye Cumhuriyeti kuruldugunda kac milyon oldugunu dogru dürüst cok az insanimiz vardir.Simdiki Nufusumuzun büyü ve coklugunu Dahi olan Atatürk ve silah arkadaslarina borcluyuz.Bizde insan isek sükrani bir borc bilip rahmetle anmaktan baska bir dilekte bulunmamiz lazim.Bu konuda cok yazilacak seyler vardir simdilik bu kadar saygilarimla.