Türkiye gerçekten çok zor günler geçiriyor. Bu sözcüğü sütunumda defalarca yazmıştım. Son Danıştay saldırısı üzerine bir kez daha yazmak zorunda kalıyorum. İçeriden ve dışarıdan bir takım güçlerin Türkiye’nin altını oymaya uğraştığını hep birlikte görüyoruz. Yalnızca görmek ve yazmakla yetiniyoruz. Bazı şer odakları saldırılarını beklenmedik anlarda, beklenmedik şekilde yapmaktan geri kalmıyorlar. Nitekim kısa bir süre önce Cumhuriyet Gazetesi’ne ve sonra da Danıştay’a yapılan saldırılar bunun en tipik örnekleridir. Cumhuriyet tarihimizde böylesine utanç verici bir olay Menemen’deki gerici ayaklanma dışında bu boyutta ilk kez yaşanıyor.
İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukat veya avukat bozuntusu Danıştay’a geliyor, çok rahat bir şekilde yanındaki Glock marka, hayalet silah tabir edilen tabanca ile kapı kontrolünden geçiyor ve beşinci kata kadar çıkabiliyor. 2.Daire Başkanlığı’nın toplantı salonuna dalıyor, cebindeki silahı çıkararak başkan ve üyelere, “Ben Allah’ın askeriyim. Allah’ın gazabı üzerinizde olsun” diye bağırıp tekbir getirdikten sonra 11 el ateş ediyor. 2.Daire Başkanı Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürürken diğer dört üyeyi de ikisi ağır olmak üzere yaralıyor. Sonrada elini kolunu sallayarak çekip giderken kapıdaki uyanık bir polis tarafından etkisiz hale getiriliyor.
Bu hukukçu katilin kimliğini en güzel biçimde Ahmet Hakan “Bir Alçağın Anatomisi” isimli makalesinde gözler önüne serdi (Hürriyet Gazetesi 19 Mayıs 2006). Ardından bu kişinin Marmara Üniversitesi’nde oruç tutmayan öğrencilere saldırdığı, Diyarbakır’da laiklik karşıtı gösteride bulunduğu ve Göztepe Parkı’nda cami yapılmasına yönelik eylemlere katıldığını gösteren fotoğraflar bazı gazetelerde yer aldı. Böyle bir kişinin hukuk diploması alması, ona bu diplomayı verenler kadar bizler için de gerçekten çok üzücüdür.
Tarihimize Danıştay baskını olarak geçecek olan bu olayın ardından Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda ilk adımın atıldığı 19 Mayıs günü aydın ve sağduyu sahibi kesim ayağa kalkıyor. Büyük kurtarıcı Atatürk’e sığınmak üzere Anıt Kabir’e sanki daha önceden sözleşmiş gibi hep beraber koşuyorlar.
Bu iki olayın üzerinde önemle durulmalı ve hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bir yanda hukuk diploması almış bir kişinin Türkiye’nin en saygın ve önde gelen hukukçularına silahla saldırısı, diğer yanda da sessiz kalabalığın bir anda sessizliğini bozarak gücünü ortaya koyması...
Bu olay bir başka gerçeği de ortaya çıkardığı gibi beraberinde bir de cevaplanması gereken soru getiriyor; Devlet binaları yeterince korunabiliyor mu?
Türk hukukunun karara bağlandığı Danıştay’a, bir avukatın savcının izni olmadan üstünün aranmadan girebildiğini de bu olayla öğreniyoruz. Hukukçunun suçlu veya katil olamayacağı ön yargısından hareket edilerek böyle bir karar alınmış!.. Demek ki, hukukçudan da tetikçi olabiliyormuş... Bu olay üzerine güvenlik kameralarının da bozuk olduğu ortaya çıkıyor. Toplantı salonundan silah sesleri gelirken koridorlarda güvenlikçi olmadığı da anlaşılıyor.
Eğitimsiz ve bağnaz kesime şirin görünmek için, türbanla ilgili karar vermesinden ötürü Danıştay 2. Dairesi her fırsatta gündeme getirilmişti. Radikal, aşırı dinci veya şeriatçı bir gazete, bir süre önce, vermiş olduğu türban kararından ötürü “İşte o üyeler” diyerek orada görev yapan hukukçuları bir bakıma hedef göstermişti. Danıştay üyelerinin de hedef gösterilmeleri üzerine koruma isteğinde bulundukları, Danıştay baskınından sonra ortaya çıkmıştır. Ankara Valiliği “yeterli personeli olmadığı gerekçesi ile sürekli koruma veremeyeceğini, yalnızca çağrı üzerine verebileceğini üyelere bildirilmişti. Bu nedenle kendilerine silah doğrultulan Danıştay üyeleri koruma isteğinde bulunulacak zamanı! bulamamışlardır. Durum böyleyken TBMM kürsüsünden koruma verildi diye bir belgenin gösterilmesi televizyonlardan ibretle izlendi.
Bu olayın ardından yazılı ve görsel basını izlediğimde bir takım teorilerin üretildiğini hep birlikte gördük. Çoğu da Türkiye’nin altını oymak isteyen güçlerden söz ediyor. Bunun için de herkes kendilerince bir şeyler bulmaya çalışıyor. Oysa Türkiye’nin altını oymaya çalışan güçleri bazılarının işaret ettiği gibi batıda değil, doğuda ve içimizde aranmalıdır. Türkiye’de şeriat özlemi çeken bazı zavallılar, akıllarınca bunun gerçekleşebileceğini sananlar, bu ülke için en az PKK kadar tehlikelidir. Ancak Türkiye’nin aydın kesiminin, sağduyu sahibi olanların bu oyuna gelmeyeceği Mustafa Yücel Özbilgin’in Kocatepe Camisi’ndeki cenaze töreni ile19Mayıs’ta Anıt Kabir’de yaşandı ve görüldü.
19 Mayıs günü Türkiye’nin gerçek aydın kesiminin, sağduyu sahibi olanların bir araya gelmesi son derece anlamlıydı. Örgütlenmeden yüz binlerce kişi Danıştay’a sıkılan gerici kurşunu telin etmek için bir araya geldi. TRT dışındaki hemen hemen tüm televizyon kanalları “Türkiye laiktir, laik kalacaktır” sloganları ile Anıt Kabir’e akan insan selini en ince ayrıntısına kadar ekranlara taşıdı. Atatürk ilkelerine taviz verilmesine karşı olan, laiklikten yana binlerce insan son yılların en büyük gösterisini yaptı. Atatürk’ün mozolesi başında alkışlı protestolar yaşandı. Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi Başkanları özel deftere “Hiçbir güç bizi çizdiğimiz yoldan döndüremez” ortak yazısını yazıp imzaladılar. Bunun yanı sıra Ankara dışında da Danıştay’a saldırıyı protesto eden eylemler yapıldı.
Mustafa Yücel Özbilgin’in cenaze törenine katılan bazı bakan ve milletvekilleri halkın protestoları ile karşılaşılışınca camiden kaçarcasına ayrılmak zorunda kaldılar. Ancak bir devletin siyasilerinin bu şekilde bir muameleye cenaze töreninde uğraması gerçekten üzücü idi. Siyasetçiler ve halk böylesine birbirinden kopuk olmamalıydı. Biz bu tür olayları 45 yıl öncesi öğrencilik yıllarımızda yaşamıştık. Pek çok aklıselim sahibi insan buna üzüldü. Ancak bu olay gösteriyordu ki, toplumun bazı kesimi galeyan halinde, özellikle bağnazlığa karşı ortak bir tavır ortaya koyacak şekilde patlama noktasına getirilmiş. Bu arada Başbakan nerede diye soranlar oldu. Ancak olacakları önceden sezinlemiş olacak ki, Başbakan programını değiştirmedi ve Antalya’da kavşak açma bahanesiyle cenaze törenine katılmadı. Ertesi günü merhumun evine giderek taziyede bulunmakla yetindi.
Bugünkü hükümetin zor bir durumda olduğu açıkça görülüyor. Bu olay dış ülkelerde, AB süreci içerisindeki Türkiye’ye puan kaybettirdiği de açıktır. Hükümet laik cumhuriyeti samimiyetle korumak zorundadır. Milli Nizam Partisinin, ardından onu izleyen, bukalemun gibi renk değiştiren onun devamı olan partilerin ektiği tohumlar artık biçilmemelidir. Yıllardır gündem konusu olan, bazılarının şeriat simgesi olarak gösterdiği türban ile hiç gereksiz olaylar yaşandı ve toplum gerildi. Sonunda birilerinin adına tetikçi bir avukat Danıştay’a saldırdı.
Bu konuda iktidar partisi kesin bir karar alamıyor. Bağnaz eğitimsiz kesimin, sokaklarda ara sıra da olsa gördüğümüz kara çarşaflı, başı takkeli, latalı, simgesel giysiler içerisindekilerin ve çoğu koca zoruyla başlarına geçirdikleri türbanlıların oylarını kaybetmeyi göze alamıyor. Ancak söz konusu olan oy kaygısından çok Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği, çağdaşlığı ve bir kaos ortamına sürüklenmemesidir
Atatürk ileride yaşanacakları 76 yıl önce görmüş ve Gençliğe Hitabesi ile bizleri uyarmıştır. Herkes Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ve çöken bir imparatorluktan genç bir Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu öğrenebilmesi için bir kez daha Nutuk’u okumalıdır. Sanırım bunun büyük yararı olacaktır. Söylemesi bizden...
erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi :
21 Mayıs 2006 Pazar 23:31:37
Yorumlarınız
hüseyin IP: 85.101.73.xxx Tarih : 24.05.2006 15:15:38
aslında bu tür olaylar devletin kendi planladığı olaylar ki bu tür olaylarla yapılan htaları kapatmak ve gündemi meşgul etmek den başka bir şey değil
remzi yılmaz IP: 81.213.234.xxx Tarih : 22.05.2006 01:49:09
işde içinde bulundugumuz ülkede yaşanılan vede normal sayılan bu tür olayların asıl arkasındakilere bakılmalı yapanlar birer MAŞA bir birilerine bişeyler yapdırır diğerlerine gün dogar gazetelerin trajları artar tv lerin reytingleri şimdi iyice bi düşünelim bu gibi olaylar kime ne fayda veriyor kime ne zarar tabiki ükemize ve milletimize zarar veriyor bunun yanındada bazı kesime gün doğuyor bi başka olay çıkana kadar böyle olaylarla gündemi sıcak tutup traj ve reyting artırımın da kazanç saglayanlara da fayda lı oluyor bi avuç insan için yazık ülkemize yazık milletimize yazık olayda can verenlere yazık olayda yaralanan lara yazık madur olanlara yazık MAŞA olanlara evet demekki akıl ne yaşdadır nede diplomadadır akıl başdadır başda beyindedir okumuş avukat mı olmuş okumuş MAŞA mı olmuş? böyle insanlara 50 tanede diploma verilse degişen hiç bişey olmaz önemli olan MAŞA olmamak için verilen diploma. Çok vardır kendisini AYDIN görüpde maşalık yapan işde suç bence hep o MAŞA lık yapan AYDIN gecinen kişilerde:!!!!!!!! anlayana sözüm