13
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Darbeci Ressam!..

Siyasilerimizin uluorta konuşmalarındaki çelişkileri sütunumda sırası geldikçe değinmeye çalışıyorum. Yazılarımı izleyen okuyucularım bilirler; çoğu kez de bizim mahalle bakkalının duvarına astığı “Önce düşün sonra konuş” sözünü sırası geldikçe yinelerim. Meşhur sözdür; “Benim oğlum bina okur döner döner yine okur”...Kısacası değişen pek bir şey olmadan, başta bazı siyasilerimiz olmak üzere, basındaki sütun sahipleri, televizyon ekranlarında boy gösterenler, sözün nereye gideceğini bilmeden yine konuşuyor, yazıp duruyorlar.

Son günlerde bunlara bir yenisi daha eklendi. Konuşmalarında kültürün, tarihin daha ağırlıklı olması beklenen Kültür ve Turizm Bakanı hiç gereği yokken Türkiye’nin siyası tarihindeki bir döneme imzasını atmış eski Cumhurbaşkanlarından Em. Orgeneral Kenan Evren için “Darbeciyi ressam yaptık” gibisinden bir inci yuvarlamış!..

Başbakanın yerel seçimler sonrası kabinede revizyon yapacağı söylentileri ortaya atıldığı günlerde bazıları kabine-toto oynamaya başlamışlardı. Değişecek bakanlar arasında en çok ismi geçenlerden birisi de Ertuğrul Günay’dı... Bir ara Turizm Bakanlığına Antalya’da seçimi kaybeden Belediye Başkanın Menderes Türel’in getirileceği bile söylenmişti. Bu durumdan rahatsızlık duymuş olmalıydı ki, üstü kapalı da olsa AKP’ yi tenkit eder mahiyette ki bazı sözler sarf etmişti. Bu arada da Ergenekon davasının partiye oy kaybettirdiğini bile söylemekten kaçınmamıştı. Başbakan yeni hükümeti açıkladığında Kültür ve Turizm Bakanı olarak koltuğunu kaybetmediğini öğrenince büyük ölçüde rahatlamış olmalı... Bunun rahatlığı içerisinde topluma mal olan bazı kişileri gereksiz yermeye başladı...

Bundan nasibini alanların başında önce Bülent Ersoy ardından da Kenan Evren geldi. Bülent Ersoy tepkisini “İnsan insandır artı musikinin ve musiki icra edenlerin dili, dini, ırkı ve cinsiyeti olamaz. Güney eğer bu durumdan muzdarip ise acilen istifa etmeli” diyerek gösterdi.

Kenan Evren ise Bakanın “Darbeci Evren’e ressam muamelesi yapıldı!” sözünü şu ana kadar yanıtlamadı. Belki de bu sözleri umursamadı, üzerinde bile durmaya gerek duymadı. Olabilir, kendi takdiridir...

12. Uluslararası Uçan Süpürge Film Festivali’nin açılışında hiç gereksiz 12 Eylül dönemi politikalarını ağır bir dille eleştiren Bakan’ın bu yılki festivalinin ana temasının 12 Eylül olduğunu belirledi:

“80’li yılların hafızalardan hiç çıkarılmaması gerekir: 80’li yıllar Türkiye’nin bir büyük tuzaktan geçerek bir büyük çukura düştüğü ve hala içinden çıkmak için çırpındığı en karanlık yıllarıdır. Türkiye 60 yıldan bu yana demokrasi deneyimi yaşıyor...”

Böyle bir girişten sonra da sözü döndürüp dolaştırıp Kenan Evren’e getirdi. “Bir darbeci generale dünyanın başka ülkesinde katil muamelesi yapılırken, ülkemizde ressam-sanatçı muamelesi yapıldığını yaşadık biz. Başka ülkelerde yargıdan kurtulmak için bunak rolünü yaptılar, bizim ülkemizde hala alkışlanabiliyorlar.”

Ertuğrul Günay’ın bu sözlerini dinleyiciler tarafından tepki ile karşılandı.

Bakan’ın bu sözlerine önce bir dur, düşün sonra konuş denmelidir.

Türkiye 1960’dan sonra muhtıralar döneminden geçmiş, ardından 1980 ihtilalini yaşamıştır. Haklı veya haksız asılanlar, suçlananlar, hürriyetleri ellerinden alınanlar olmuştur. Bu badirelerden kurtulanlardan bazıları yine siyaset sahnesinde yerlerini almış, en yükseklere kadar çıkmışlardır. Bazıları da kullanılmış, yok olmuşlardır.

Şimdi Bakan’a sormak gerekir; gelişen bu olaylarda hiç mi siyasilerin payı yoktu? Kenan Evren darbeyi, ben darbe yapıyorum diyerek kendi başına mı yapmıştı? 1980 darbesini hazırlayan iç ve dış etkenler nelerdi?

Kenan Evren’i hicveden pek çok kitap ve makaleler yazılmıştır. Çok sık kullandığı sözcükten yola çıkılarak “Netekim” diye kitap bile yazılmıştır.

1980 darbesini hazırlayan ortam neydi? Önce onun bir analizi yapılmalı, sonra konu irdelenmelidir. O günlerde sol kanatta yer alan Günay, hava karardıktan sonra kimsenin sokaklara çıkamadığı, silahların atıldığı, insanların sağdan olsun, soldan olsun öldürüldüğü dönemde ne yapıyordu?

Bir bakan öncelikle yakın tarihi çok iyi bilmek zorundadır. Yıllardır söylenenleri, kuru sıkı sözleri bir yana bırakıp tarihi gerçekleri, objektif görüşleri incelemelidir. O karanlık günlerdeki perde işte, o zaman aralanabilir. Gerçekler gün yüzüne çıkarabilir. Türkiye’de bir takım tabular yıkılmalı diyenlere verilecek en güzel yanıt; asıl değişim ise kafalarda olmalıdır. Devlet suç işlemez yargısından yola çıkılmamalıdır. Devlet de yanlış yapabilir, ancak telafisini yapabilmelidir. Devlet denilen kutsal ve hukuk kavramı korunmalıdır.

Kenan Evren emekli olup önce Marmaris’e ardından İzmir’e yerleştikten sonra ne yapmalıydı? Çoğu siyasi gibi ulu orta ortalarda dolaşmalımıydı? Kendini resme vermiş, resimler yapmış... Bunun ayıplanacak, yerilecek nesi var? Kaldı ki, kendisi ben ressamım dememiş, bu yakıştırmayı Ona başkaları yapmış... Resimlerimi satın alın da dememiş... Satılan resimlerinin parasını da cebine atmamış, bazı kurumlara vermiş...

Asker resim yapamaz diye bir kural mı var?

XIX. yüzyıldan sonra askeri okullarda resim dersleri verilmeye başlanmıştır. Kaldı ki, resim sanatımızda Şeker Ahmet Paşa, Hüseyin Zekâi Paşa, Süleyman Seyit Bey, Ferik İbrahim Paşa, Tevfik Paşa, Halil Paşa gibi birçok asker ressamlar sanatlarının doruğuna çıkmıştır. İstanbul’da Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı da 1996 yılında “Yaşayan Asker Ressamlar” konulu bir resim sergisi açmıştı. Bu sergiye katılan asker ressamlar arasında çeşitli rütbelerde subay ve astsubayların tabloları sergilenmişti. Buda gösteriyor ki, askerden de pek ala ressam çıkabiliyor. Resmin değeri olup olmadığını bilebilmek, yorumlayabilmek ise siyasilerin işi değildir.

Gerçek sanatçılarının seçimini o memleketin aydınlanma felsefesini aşmış çağdaş insanlar seçebilir.

Bakan bu tür polemiklere gireceği yerde Müzeler Haftası yaklaşıyor.

Müzelerimiz ne durumda?

Müze müdürü ve uzmanlar bulabilmekte neden sıkıntılar yaşanıyor. Bunun çözümü nedir?

Müzelerimiz neden bir atılım yapamıyor?

Sultanahmet’teki Four Seasons Otelinin ek binası ne oldu?

Kemer’de olduğu gibi bazı belediyelerde heykellere karşı tavır konduğu söyleniyor. Bunlar doğru mu?

Kültür ve Tabiat varlıklarını Koruma Kurullarına siyaset bulaştı mı? Bu kurullarda öğretim üyelerinden çok belediyeciler ön plana çıkmaya başladığı söyleniyor. Bunlar doğru mudur?

Bakanlık çalışmalarında müze-bilim ile ilgili neler yapılıyor?

Bakanlığın üst görevlerinde müze-bilim eğitimi almış müzecilere neden yer verilmiyor? Kaymakamlar bu işe daha mı yatkın?

Kenan Evren darbeci ressam mı değil mi tartışması yapılacağına, öncelikle bu sorunlara bir çözüm getirilmelidir.


 


erdemyucel2002@hotmail.com

 

Yayın Tarihi : 15 Mayıs 2009 Cuma 00:16:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mete Metehanoğlu IP: 88.234.184.xxx Tarih : 18.05.2009 13:36:58

Sayın yazar, tabii ki adı geçen bakanın değerlendirmeleri kendisine aittir. Ancak, sizin değerlendirmelerinizin büyük bir bölümüne de katılmadığımı belirtmek isterim. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin nedeni bellidir: "Sosyal uyanışın, ekonomik uyanışın önüne geçmesi ..."  11 Eylül gününde ortalama 60 kişinin öldüğü bu ülkede, ne oldu da bu ölümler 12 Eylül günü bıçakla kesilir gibi kesildi? Zaten 12 vilayette Örf-i İdare yani Sıkıyönetim vardı. Daha önce neden önlenmedi bu cinayetler o halde? Bir de, ABD'nin Türkiye masası şefi Paul H.'nin, tiyatro izleyen sayın başkana söylediği ve New York Times'da yeralan şu meşhur söz: "Mr. President, our boys done it!"  12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin temelinde emperyalist bir plan olduğunu bilmemiz gerekmektedir, hatta 27 Mayıs İhtilali bile bunun içinde değerlendirilebilinir belki? Acaba 12 Eylül darbesi yapılmasaydı, başbakan Demirel ve müsteşarı Özal 24 Ocak kararlarını uygulayabilirler miydi? Ya da sol düşünce ve eylemlerinin sonucu önüne geçilebilir miydi? Ayrıca, bugünkü iktidar yaratılabilir miydi? Kuşkusuz her darbenin kendi iç dinamikleri vardır ama temel nokta bir askeri müdahale olmalarıdır. Bu bakımdan, ne sayın bakanın incir çekirdeğini dolduran demecine katılmam mümkündür, ne de sizin yüzeysel bir darbe değerlendirmelerinize... Lütfen, bu yazımı bir eleştiri olarak alınız? Başarılar dilerim. Sevgiler sunarım.


mehmet ersindigil IP: 88.76.88.xxx Tarih : 17.05.2009 12:36:01

Sayin Hocam ellerine saglik"Cok güzel bir sekilde dile getirmissin.Bu yazinin devami olan Bu günkü Türkiye,nin bulusma noktasi olan güncel kent haber ana sayfasindaki yazinda belirtim.Cünkü ana sayfada daha iyi bir sekilde göze carpip dikkat cekecegini düsündüm.Yaklasmakta olan Müze haftasi tüm insanlara hayirli ugurlu olsun.Umarim Müzeler sahipsiz kalmaz saygilarimla.


Gökhan IP: 85.100.11.xxx Tarih : 15.05.2009 00:59:49

 Sayın Yücel,birkez daha ellerinize sağlık.Taşı gediğine koymak diye buna denir işte. Ülkemizdeki müzeciliğin durumu içler acısı.Birkaç en tanınmış ünlü müze dışında kalanlar boşverilmiş vaziyette.Küçük müzeler kapatılıyor ve sebebi eleman yetersizliği.Eleman almıyorlar,ödenek yetersiz.Peki bu bakanlık ödenekleri ve gelirler nereye gidiyor?Her yıl 23 üniversitenin her birinden ortalama 30 arkeolog mezun oluyor.Okullarda istihdam edilenler çok küçük bir kısmı.3 te ikisiya boşta,işsiz geziyor ya da memur olmak için sınava giriyorlar.TURSAB ın yaptığı bir araştırmaya göre ülkede 6000 den fazla sit alanı var.Bunların 5500 tanesi arkeolojik sit.Kaçı kazılabiliyor?Yabancı arkeologlar ellerini kollarını sallayarak istedikleri yerde kazı yapabiliyorlar.Ama bizler için saçma sapan şartlar öne sürülüyor.Koruma kurulları korumama kurulu gibi çalışıyor.İşini uyduran,bakanlığa yakın olan istediği onarımı yapabiliyor,sit dereceleri ile oynanabiliyor  ama halktan biri iseniz en ufak izinsiz tamiratta ağır cezada yargılanıyorsunuz.Kültür ve Türizm Bakanlığı yapacak kişinin bence Arkeolog,Sanat tarihçi ya da  profesyonel olarak plastik sanatlarda geçmişi olması gerekir.Yoksa neyin nasıl korunması gerektiğini,istihdamın neye göre yapılması gerektiğinden anlamaz.Müzelerde arkeologdan çok diğer kamu dairelerinden geçiş yapan memurlar mevcut.Çok eksikliyiz çoook...