26
Nisan
2024
Cuma
ANASAYFA

Demokrat Parti, Cindoruk ve Zeybek!

Bektaşi Babasına sormuşlar; Baba erenler eski ayları ne yaparlar? Bunu bilmeyecek ne var, kesip kesip yıldız yaparlar demiş!...

Bizde nedense eski politikacılar bir türlü siyasetten çekilme zamanlarının geldiğini düşünemiyorlar. Gözden düşüp, isimlerinden söz edilmeyince uygun zamanı kollayıp, yeniden ortaya çıkmayı bekliyorlar. Siyasi misyonunu kapamış, tarihe gömülmüş partileri canlandırmaya çalışanlar, onların isminden bir şeyler bekleyenleri de ortalarda görüyoruz… Köprülerin altından çok suların geçtiğini, eski günleri hatırlamayan yeni kuşakların yetiştiğini nedense dikkate almıyorlar!

Türk siyasetinde önemli bir yeri olan Demokrat Parti, 1960 yılında baskılı bir rejime yöneldikten sonra 27 Mayıs darbesiyle ortadan kalkmıştı. Aradan geçen yıllara rağmen Demokrat Parti’nin isminden yararlanmak isteyen siyasetçiler zaman zaman ortaya çıkmıştır. Gerçek Demokrat Parti ile sonradan kurulanlar arasında dağlar kadar farklar olmasına rağmen, hala isminden medet umulmaktadır.

II. Dünya Savaşının sona ermesiyle batı ülkelerinde dikta rejimlerinin yerini alan, demokrasiye geçiş süreci içerisinde, Türkiye de bu değişime uymak zorunda kalmıştır. Savaşın getirdiği sıkıntılara tepki olarak Demokrat Parti 7 Ocak 1946’da CHP’den kopan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın önderliğinde kurulmuştu. Bu milletvekilleri ortak bir öneriyle parti tüzüğünde ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını istemişler, toprak reformunun yapılmasından yana olmuşlardı. Siyasi Tarihimizde “Dörtlü öneri” olarak isimlendirilen talepleri reddedilince milletvekilleri partilerinden istifa ederek Demokrat Partiyi kurmuşlardır. Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü partinin kurucularıydı... Demokrat Parti 27 Mayıs darbesiyle kapatıldıktan sonra yeniden canlandırılmaya çalışılmış, ancak bunda hiç bir zaman başarılı olunamamıştır. 27 Mayıs darbesinden sonra yeniden demokrasiye geçime sürecinde bazı politikacılar, “gözlerimin içine bakın ne demek istediğimi anlarsınız” diyerek eskinin devamı olduklarını ima etmek istemişlerse de hiçbir zaman başarı sağlayamamışlardır. Gerçekte Demokrat Parti siyasileriyle, uyguladığı politikasıyla tarihe gömülmüş, yeniden canlandırma ise faraziyeden öteye gidememiştir.

Demokrat Parti, siyasi tarihimizin önemli partilerinden birisiydi. Bu yüzden de isminden yararlanmak isteyenler çıkmıştır. Büyük olasılıkla daha da çıkanlar olacaktır… Demokrat Parti 1992 yılında yeniden kurulmuş, kısa bir süre sonra Anavatan’a katılmıştır. 12 Eylül darbesinden sonra kurulan Doğru Yol Partisi 2007 seçimlerinden önce Anavatan Partisiyle birleşerek Demokrat Parti ismini almıştır. Demokrat Parti’nin ismini almışlardı ama her iki partinin önde gelenleri milletvekili aday listeleri üzerinde anlaşamayınca merkez sağdaki birleşme gerçekleşememişti. Bunun sonucu Anavatan Partisi 22 Temmuz seçimlerine katılamamış, yalnız kalan Demokrat Parti ise 5.42. oy oranıyla parlamento dışında kalmıştı.

AKP’nin sayısal çokluğu ile iktidar olmasından sonra muhalif gurupların peş peşe yeni partiler kurduklarını görüyoruz… Kurucular partimizin şansı nedir diye ya düşünmüyorlar ya da gündeme çıkarak, isimlerinden söz ettirmek istiyorlar. Günümüzde altmışın üzerinde siyasi parti var, çoğunun ismini dahi bilmeyiz. Büyük çoğunluğu da tabela partisi olmaktan öteye gidemiyor...

AKP’nin anayasa değişikliği, yeni yasa ve toplumu tedirgin eden tutumundan, kurumlar arası çekişmelerden sonra oy kaybına uğrayacağı ve bunun daha da artacağının sanılması merkez sağdaki bazı isimleri umutlandırdı. AKP’den ayrıldıktan sonra Abdüllatif Şener’in kurduğu partinin ardından Süleyman Demirel’in “Orta sağı toparlayacak kişi Cindoruk’tur” diyerek desteklediği Hüsamettin Cindoruk, tabela partisi niteliğindeki Demokrat Partinin başına geçmişti. Hüsamettin Cindoruk 76 yaşında olmasına rağmen Yassıada Mahkemelerinden bu yana siyasetin içerisinde kalmış, meclis başkanlığı yapmış, açık sözlü, olayları iyi tartabilen bir âkil adamdır. Büyük olasılıkla da Anavatan ve Doğru Yol partilerinin çöküşüyle dağılmış, bir dönemin önemli siyasi isimleri toparlayacak nitelikteydi. Belki de AKP’ye teslim olmuş görünümdeki merkez sağı engin siyasi bilgisiyle toparlayacak bir isimdi. Nitekim basına verdiği bir demecinde “Türkiye’nin risk haritası beni cesaretlerdi, kurumlar iktidarla çatışma halinde, birleşmeyi sağlamalıyız, iktidar felsefesi ahaliyi böldü” diyerek siyasete yeniden dönmeyi kendisine görev bilmişti.

Cindoruk’un, Demokrat Parti’nin başına geçmesiyle iktidarın yok saydığı, yerel seçimlerde yüzde 3,8 altına düşen oylarını hareketlendireceği sanılmıştı. Bundan ürken iktidar ve yandaşları Cindoruk’u kendi medyasında boy hedefi yapmaktan kaçınmamışlardı. İktidara yakın basın, onu darbeci olarak suçlarken bazıları da yaşını ileri sürüyor, bu yaşta bu işi yürütemez demeye getiriyorlardı. Demokrat Parti’nin 2009’da yaptığı olağanüstü kongrede Cindoruk, genel başkanlığa seçilmişti. İş başa düştü diyerek yeniden siyasete dönmesi orta sağda olumlu karşılanmıştı. Genel Başkan seçildikten sonra da kişisel hesapların bir yana bırakılmasını, merkezde birleşmeyi sağladıktan sonra, merkez sağ seçmeninin kabulleneceği bir lidere yönetimi bırakacağını ve siyasi misyonunu böylece tamamlayacağını söylemişti.

Cindoruk’un çevresinde eski Anavatan’ın ve Doğru Yol’un önde gelen siyasetçileri toplanmaya başlamıştı. Bu arada beklenmedik gelişmelerin daha işin başlangıcında yaşanması hayret vericiydi. Unutulmaya yüz tutmuş eski siyasetçilerin, ne yapar ne eder yeniden ortaya çıkarız diye düşündüklerini sanıyorum. Bunlar Cindoruk’in işini kolaylaştıracağı yerde zorlaştırıyorlardı.

Nitekim Demokrat Parti’nin Balıkesir kongresine, siyasette yeniden ortaya çıkmaya çalışan Çiller’in gönderdiği bir telgraf etrafı karıştırmıştı. “Başbakan Çiller”, “Çilleri istiyoruz” sözlerine sinirlenen Cindoruk “Ne bağırıyorsunuz. Gelmiyor, adres belli, gidin çağırın” demek zorunda kalmıştı. Kısacası, Cindoruk’a yapılan beklenmedik saygısızlıkla kongre sona ermişti.

Çiller’in DP’ye katılıp katılmayacağı, aday olup olmayacağı muamması uzun süre gündemde kalmıştı. Çiller sessizliğini korurken taraftarları da genel merkezde gerilim yaratmıştı. Büyük ölçüde deneyimli bir siyasetçi olan Çiller, Demokrat parti’nin ne yapıp ne yapamayacağını hesaplamış ve ön plana çıkmamıştır. Belki de Demokrat Partili olarak meclise girmeyi, olası bir CHP atağına karşı AKP-DP koalisyon yapmayı düşünmüş olabilirdi... 28 Şubat’ın mağduru olarak rövanşı almayı isteyip istemediğini bilemeyiz…

Cindoruk’un siyasi hırsı olmayan bir siyasetçi olduğunu sanıyoruz. Nitekim Doğru Yol Partisi’nin iktidar olduğu dönemde kendisine yapılan genel başkanlık önerisini geri çevirdiği de unutulmamalıdır.

Demokrat Parti’nin Ocak 2011’deki son kongresinde, beklenmedik şekilde eski bakanlardan, dört kez parti değiştirmiş Namık Kemal Zeybek genel başkanlığa seçildi. Cindoruk, kongreye katılmadı, genel başkanlık devir teslimine de gelmedi. Bu da gösteriyor ki, partiden ya umudunu kesmiş ya da bazılarına kırılmıştı. Bir gazeteye verdiği demecinde “Partimizin bu kongresinden benim fikirlerime katılan bir çoğunluk istidadı görmedim. Kongreyi tanzim eden ve genel başkanı seçen ve seçtiren teşkilat başkanının siyasi kapasitesi benim hedeflerimle hiçbir zaman mutabık bulmamıştır. Ben siyasette entrikayı sevmem.” Diyerek bazılarına gönderme yapmıştır.

Bu sözlerinden anlaşılacağı gibi Demokrat Parti’yi merkeze doğru kaydırarak, aşırı sağı önleyeceğini sanmış, parti içerisinde başarılı olamayacağını anlayınca da çekilmiştir. Ardından partinin meclisteki tek milletvekili Mesut Yılmaz da istifa etmiştir. Eski siyasetçilerden Ufuk Söylemezoğlu başta olmak üzere Cindoruk’un yanındakilerden hiç birisi yeni yönetimde yer almamıştır. Bu durum Cindoruk ekibinin kongrede tasfiye edildiğini açıkça gösteriyor.

Tansu Çiller genel başkan olmayı şimdilik istemeyince, ortaya yeni adaylar çıktı. Namık Kemal Zeybek’in yanı sıra her zaman tetikte bekleyen Ahmet Özal, eski milletvekili Tekin Enerem, Rıfat Serdaroğlu, Salih Uzun ve eski Gençlik Kolları Başkanı Adnan Dağıstanlı genel başkan adayı olduklarını açıkladılar. İlk tur oylamaya kayıtlı 325 delegeden 912 kişi katıldı. Hiçbir aday seçilmek için geçerli 663 oy desteğine ulaşamadı. Bu turda Zeybek 575, Serdaroğlu 139, Uzun 134, Enerem 42, Özal da 11 oy aldılar. İlk tur sonunda Enerem, Özal ve Uzun durumun umutsuz olduğunu görünce adaylıktan çekildiler. İkinci turda oy kullanan delege sayısı 700’e düşerken geçerli oy sayısı 693 idi… Bundan sonraki turda Zeybek in oyu 624’e yükseldi. Son turda da Zeybek 566 oyla genel başkan seçildi.

Namık Kemal Zeybek Demokrat Parti Genel Başkanı olarak ne yapabilir?

Siyasi çevrelerden edindiğimiz bilgiye göre Demokrat Parti, Saadet Partisi ve Türkiye Partisi ile önümüzdeki genel seçimde ittifak yapmayı düşünüyormuş... Oysa Demokrat Parti yönetiminin unuttukları veya düşünmek istemedikleri asıl önemli nokta, her üç partinin ayrı ayrı barajı aşmasının çok zor olduğudur. Büyük olasılıkla bunun çaresini de, son seçimde CHP ile DSP’nin yaptığı gibi seçim ittifakı yapmakta arayacaklarmış… Seçimde barajı geçerlerse herkes kendi yoluna gidecekmiş…

Nasıl bir siyaset anlayışıysa!..

Zeybek ilk demecinde oldukça iddialı konuşmuş, ayakları henüz yere basmamış olmalı; “Kaybettiğimiz oyları da arttırarak iktidara talip olduğumuzu ilan edeceğiz. Ana ilkelerimizden sapmamak şartıyla günü geldiğinde bazı birlikteliklere de yönelebiliriz.”

Demokrat Parti’nin yeni başkanı Zeybek, televizyon kanallarının birisinde “Demirel’den icazet almadım. Kendisini aday olduktan sonra aradım. Birdenbire gelmedim, emanetçi değilim (Çiller’i kastediyor olmalı). Seçim öncesinde MHP ile ittifak yapmayacağız. (Sanki MHP ittifak yapmaya çok meraklı). Seçimden sonra Demokrat Parti çatısı altında bir koalisyon olabilir.

Bizde meşhur bir söz vardır; “büyük lokma ye, büyük söz söyleme” diye…

Kültür Bakanı olduğu dönemde başarılı olamayan, MHP’li geçinip Bakanlığındaki aynı milli düşüncedeki kişileri kollayamayan, yalnızca müzelerde hamasi konferanslar düzenlemekle yetinen, kadrosunu kuramayan Zeybek, inşallah bu girişiminde başarılı olur!..

Namık Kemal Zeybek’in Aydın Doğan’ın bacanağı olduğu söyleniyor; bu doğruysa seçim öncesinde Doğan Grubu medyada kendisine yardım edebilir. Bu da ayrı kazançtır. Ancak, Emin Çölaşan, bir yazısında 2009’da ABD’de yaşayan ünlü vaizi ziyaret ettiğini yazmıştı. Bu doğru mu değil mi bilemeyiz… Önümüzdeki günlerde parti üzerinde vaizin etkisi veya yardımı olur mu? Onu da bilemeyiz!...

Demokrat Parti’nin kurucuları Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın mezarlarında kemikleri sızlıyordur. Partimiz ne hallere düştü diye…
 


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 23 Ocak 2011 Pazar 13:16:37
Güncelleme :23 Ocak 2011 Pazar 13:29:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.233.192.xxx Tarih : 25.01.2011 16:52:45

Sayın Erdem Yücel'in ''..... olduğu söyleniyor'', ''..... bilemeyiz'' gibi ifadeleri üslûbuna renk katan ifadelerdir. Zannedersem sayın yorumcu Nermin Hanım edebiyatla fazla ilgili değil. Yazıda hakaret içeren bir söze de rastlamadım. Yücel, DP için tabelâ partisi lâfını bile etmemiş. Sayın yorumcu, yazarın diğer yazılarını da okumuş olsaydı, yazarın sergilediği uygar tavıra aşina olması gerekirdi. Her neyse çok üzerinde durulacak bir yorum değil. Sayın Namık Kemal Zeybek'in DP'nin başına geçmesi, her halde en çok AKP'lileri sevindirmiş olmalı. Çünkü DP'ye oy verecekler, MHP oylarını bölme işlevini yerine getireceklerdir ki, bu da Sayın Başbakanın gökte ararken yerde bulduğu bir nimettir.  


yasar ertas IP: 94.101.46.xxx Tarih : 25.01.2011 19:13:10

her yazi ve yorumlarda bir cerceve bir ahlak bir düzen bir sonuc vardir sonuc insanlik icindir yazi ve yorumlarda insanligimiz bitmemeli  yanlisliklar olabilir sasar beserlik olabilir ayni düsünülmeyebilinir  bu böyle olmali sen sen gibi ben ben gibi yazar yorum yapabiliriz ben senden sen benden birseyler alabilmeli verebilmeli almak istemiyorsa almamali vermek istiyorsa alanada karismamali haklilik dogruluk ararken asiriliktan uzak kalmali yorum veya yazilarda dikkatli cümleler kullanilmada fayda var dir hemköse yazarlari icin hem yorumcular icin hem okuyanlar icin ama bu tabiki bazen hataya dönüsebilr ama bunun üstüne yangin misali su ile gitmeli körükle ile gidersek ne kiymeti kalir toleransimiz afetmemiz  af edilmemiz adam gibi adamligimiz nerde kalir neticede bu kadar catlak su kacirmaz sözünden  yola cikarak catlagi önlemekte fayda vardir hem köse yazarindan hem yorumculardan hatam var ise ayrica konu disi yorumumdan dolayida özürüm ola hepinize saygilar sevgiler


Teoman Törünt IP: 85.103.78.xxx Tarih : 25.01.2011 13:30:09

Nermin Öztürk Hanımefendinin de siyaset konusunda öğrenmesi gereken şeyler olduğu anlaşılıyor. Evvelâ siyaset kişilerin kimliklerinin izlenmesi değil kitlesel hareketlerin kategorisazyonudur. Siyasete soyunmuş kişilerin tanınması bunun ardından gelir. Bu bir; ikincisi: Sayın yazarın makalesinde "iftira" anlamına gelen bir karalama'ya ben rastlamadım. "Siyasî kapasite tesbitleri" ve sizin de karşı çıkmadığınız "profil tanımlamaları ile ilişkileri" var. Sayın .Namık Kemal Zeybek'in bir zamanlar "Ülkücü camia"ya sempati duyması belki size sıcak gelebilir ama meselâ bana asla değil; herkesin politik görüşünün aynı olması hiç gerekmez.. Bir defa bunu demokrasi adına mutlaka kabûl etmeniz gerekir.

Gerçekden siyaset geçmişi bakımından benim de yeterli ve ümit verici bulmadığım Zeybek'in Doğan grubuna yakın olması (ki ben Radikaldeki makalelerini çok okumuşumdur ve hamasî uslûbunu terketmediği için benim için çekici ve inadırcı görünmemişlerdir) elbette bir suç değil , fakat kendisine medyatik güç kazandırma faktörü olarak görmüş olabileceğinden gazeteci gözü ile tahlil konusu yapılabilmesi de doğaldır. Ünlü vaiz ile olan ilişkisi de keza kimini memnun eder, kimini siyaseten endişelendirebilir. Siz Sayın yazara muhalif bir yorum yapabilirdiniz. Fakat onun suçlama ve karalama yaptığı iddianıza kesinlikle katılmıyorum. Herkesin yaşamakda olduğu Toplum hakkında çeşitli görüşleri olabilir. Fakat bunların her zaman uzlaşmaya açık olarak dile gtirilmesi, Sayın Başbakanımızın kavgacı uslûbundan tevakki edilmesi dileği ile...    


Nermin Öztürk IP: 178.233.170.xxx Tarih : 24.01.2011 22:52:03

Siyasetten habersiz bir yazar böyle oluyor demek ki... Türkiye'deki siyaseti takip etmiyorsunuz, bari ;İnternek kullanmayı bilin.  Tavsiye ederim, Google bu konuda çok işe yarar. Hakkında yazı yazdığınız kişiyle ilgili   zahmete girip biraz bilgi alsaydınız böyle komik duruma düşmezdiniz Sayın Yücel. Aydın Doğan'ın bacanağı olmak  suçmuş gibi ele almanız, üstelik bunu "Namık Kemal Zeybek'in Aydın Doğan'ın bacanağı olduğu söyleniyor, bu doğruysa..." "Emin Çölaşan bir yazısında  ünlü vaizi ziyaret ettiğini yazmıştı. Bu doğru mu değil mi bilemeyiz..." ifadeleriniz beni çok güldürdü. Ben söyleyim size, her ikisi de doğru. Üstelik her iki konunun da ayrıntılarını Sayın Zeybek köşe yazılarında defalarca yazdı.

Bu yazıyı okuduktan sonra anladım ki, Türkiye'de insan karalamak çok kolay. Sayın Bakan da tarafınızdan böyle bir karalama kampanyasına maruz kalmış. Ama Sayın Erdem Yücel,  ayıp denilen birşey var. Siz farkında olmasanız da...