16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Ders Almam Ders Veririm (!)


Ders almam, ders veririm, 2008 Avrupa Kupası elemelerinde dünyanın en zayıf takımları arasında sayılan Malta karşısında Milli Takımızın aldığı beraberlikten sonra Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim’in kendisini eleştirenlere karşı söylediği bir sözdür. Oysa bir insanın beşikten mezara kadar öğreneceği çok şeyler varır. Kuran’da da aynı şekilde hükümler vardır. Ders almam sözü bence megolemanlığın bir nişanesidir.

.Basın toplantısında Terim bununla da kalmayarak “gözleri dönmüş”, “vicdansızlar”, “izansızlar” gibi sözler de sarf etmiştir. Kuşkusuz, bu sözler ile yıllarını spor basınına vermiş spor yazarlarına, spor basınına aklınca ders vermiş... Oysa yerdiği spor basınının kendisini “imparator” olarak tanıttığını da bu arada unutup gitmiş... Toplum olarak bizim en büyük suçumuz bir takım insanlara kaldıramayacakları payeler vermek, ardından da “Türkiye seninle gurur duyuyor” gibi sözlerle şişirmektir. Böyle olunca da tenkit edilmeyi kabul edemeyen, yanlışlarını göremeyen, bir takım sözde kahramanlar yaratıyoruz, sonra da bazıları onların karşısında ezilip büzülüyoruz. Gönül ister ki, basın toplantısında bulunan arkadaşlarımız bu sözler üzerine o toplantıyı terk etmeliydiler. Her zaman yazıp söylediğim gibi kas gücünün beyin gücüne ağır bastığı ülkemizde, en yüksek maaşı alan bir kişi olarak, üniversite öğretim üyelerinin, gerçek bilim adamlarının ne ücret aldığını biliyor mu? Kaldı ki, bu memlekette okuyucu yorumlarından öğreniyoruz; çaresizlikten böbreğini satmak isteyen insanlar da var...

Fatih Terim, Malta maçından sonra hem oynanan oyun ve hem de futbolcular kötü oyunlarından ötürü haklı olarak eleştirilmiştir. Şişirilmek, pohpohlanmak bazılarının ne kadar hoşuna gidiyorsa, başarısızlık karşısında da bunun hesabı verilmelidir. Gazetecilerin karşısında efelenmekle dayılanmakla bu işler yürümez. Terim’in çok kitap okuduğunu bir röportajında söylemiştir. O halde tarih kitaplarında da ne ünlü imparatorların nasıl devrildiğini de bilmesi gerekir. Kaldı ki, bizler şarkıcılara bile imparator deriz!..

Bütün bu eleştirilerimi yapmaya hakkım olduğunu sanıyorum. Kenthaber’den önce yazdığım gazetelerdeki köşemde daima Fatih Terim’i övmüş ve yüceltmişimdir. Örneğin İtalya’da Fiorentina ve Milan’dan gönderilişinde, bazı futbolcular tarafından nasıl sabote edildiğini sütunuma yansıtmıştım. Bu bakımdan Kenthaber’in spor sayfasındaki Malta maçı sonrası Macaristan galibiyetine rağmen yine de eleştirilerimin arkasındayım. Takım kuruluşu, oyuncu seçilişi yine yanlıştır. Bu sezon hiçbir lig maçı oynamamasına rağmen takıma Emre Aşık’ın İbrahim Toraman’a tercih edilişi de hatadır. Emre Aşık’ın bir iki yerini bulmayan vuruşu dışında da bir hata yapmamıştır.

Macaristan karşısında Milli Takımımız Terim’in verdiği taktik ve motivasyonundan sonra 3-0’lık bir galibiyetle sahadan ayrıldı. Bu sonuçla Avrupa Kupası C grubu elemelerinden sonra yine söz sahibi oldu. Bunda Yunanistan ile Norveç’in 2-2 berabere kalarak, her ikisinin de ikişer puanı yitirmesi, Bosna’nın gecenin sürprizi olarak Moldova’ya yenilip sahneden çekilmesinin de büyük payı vardı. Şimdi, Terim’e sormak gerekir, bu maç kaybedilmiş olsaydı veya berabere bitseydi bugün neler söylenir ve neler yazılırdı?

Fatih Terim istifa eder miydi?

Bizim toplum başarıları çabuk unutur. Yenilgiye tahammülü yoktur.

Şimdi gelelim büyük zafer olarak nitelenen Macaristan maçına... Türkiye Malta maçından sonra içerisine düştüğümüz futbol krizinden kurtaracak olan üç puanlık Macaristan maçıydı. İlk maça oranla takımı eldeki imkanlara göre değiştirilmiş, Hamit Altıntop’u gerçek yerinde oynatılmış, Hakan Şükür ısrarından vazgeçilmiştir.Ancak cezası sona eren Aurelio ile Ayhan modern futbolda olması gereken orta sahanın gereksinimini yerine getirdiler. Büyük umut bağlanan Tuncay Şanlı Malta maçına göre çok daha iyi idi. İlk yarıda pek bir varlık gösteremeyen Nihat’ın Emre ile değiştirilmesi de son derece olumlu bir görüştü. Bütün bunlara rağmen golsüz biten ilk yarıda yine de Milli takım iyi görünmedi. Stres altında olup bir an önce gol atmak istedi, atamayanınca da gerildi.İlk yarıda kaleci Hakan’ın Hajnal ve Priskin’in iki tehlikeli atağını önlemesi takımı biraz olsun rahatlaştırmıştı.

İkinci yarıda Milli takım çok daha farklı ve kazanma arzusundaydı. Ne var ki, maçın kırılma noktası 63. dakikadır. Hakan ile Zoltan Gera karşı karşıya kaldığı anda Macar futbolcu kendisini yerde buldu. Tartışılacak bir pozisyondur. Burada takımımız aleyhine penaltı da verilebildi, aldatmaya yönelik olarak Gera’ya sarı kartta gösterilirdi. Ancak İskoç hakem Stuart Dougal bizim lehimize bir karar verdi ve Zoltan Gera’yı ikinci sarı ve kırmızı kartla oyun dışı kaldı. Bundan sonra takımımız rahatladı ve Tuncay’ın soldan nefis ortasına bir kule gibi yükselen Gökhan’ın kafası ile 1-0 öne geçti. Ardından Aurelio bir anda kaleci ile karşı karşıya kaldı ve ikinci golü attı. Bu pozisyonda Macar oyuncu bir adım geride olsa pozisyon ofsayttı. Maçın son uzatma dakikasında da Halil Altıntop’un kenar çizgisinden attığı sert şut sakatlanan Fölöp’ün yerine giren Balogh’un elinden kaçırmasıyla 3-0’lık sonuç meydana geldi.

Macaristan maçında alınan 3-0’lık galibiyet bu bakımdan gözde çok fazla büyütülmemelidir. Bu maç büyük bir zafer değildir. Şans faktörü ile hakem bizden yana idi. Hepsi o kadar... Şimdi önümüzdeki Moldova, Bosna, Yunanistan ve Norveç maçlarına bakmalı, son iki maçta yaptığımız yanlışları tekrarlamamalıyız. Her zaman şans ve hakem bizden yana olmayabilir. Malta maçında Emre’nin direği sıyıran ve dışarı giden şutu da aleyhimize bir şanstı.Aynen kale önünde Tuncay’ın havalandırdığı top gibi...

Bu maçın bir de çirkin yüzü vardı; sırası gelmişken ondan da mutlak söz etmeliyiz. İkinci yarıda oyuna giren ve Nihat’ın çıkışından sonra kaptanlık bandını takan Emre Belezoğlu, Gökhan’ın ve Aurelio’nun gollerinden sonra basın tribünü önüne koşarak adeta sokak kabadayısı, Terim’in gladyatörü gibi önce parmağını tehdit edercesine sallaması, ardından da size geçirdik dercesine çirkin kol hareketi, sözcüğün tam anlamıyla bir sporcuya yakışmayan terbiyesizce davranıştı. O tribünde kendisinden yaşça büyük, futbolu bilen Türk basınının önde gelen kişileri oturuyordu. Kuşkusuz, bu maçta hocasına yapılan eleştirilerden etkilenmiş,O’nun etkisinde kalmış olmalı!.. İsviçre maçında çıkardığı olaylar da unutulmamıştır. Kaldığı ki, Galatasaray’da oynadığı bir Avrupa Kupası maçında çirkin bir hareketi nedeniyle Fatih Terim tarafından ite kaka sahadan çıkarılmış bir futbolcuydu. İngiltere’de, ırkçılıkla suçlanan ve forma şansı bulamayan bu futbolcu Galatasaray’a yeniden dönmek istiyor; bakalım bu terbiye dışı hareketinden sonra Galatasaray yönetimi ne karar verir. Bakalım Futbol Federasyonu bu çirkin davranışa göz yumacak mı? Fatih Terim’in korkusundan belki de görmeyecek ama milli bir futbolcunun bu davranışını biz içimize sindiremedik.

Macaristan maçını kazandık, elemelerde iyi bir konuma geldik ama bu maç hiçbir zaman zafer olarak nitelenmemeli, önümüze bakmalıyız. Biz gerçek Macaristan zaferini 1956 yılında yaşamış, Puşkaş, Hidekuti, Farogo, Bojzik, Czibor, Lorant, Koçhis, Zakarias gibi dünyanın en ünlü futbolcularını bir araya getiren, İngiltere’yi Wembley’de altı gol atan takımı 3-1 devirmiştik. O maçı Fatih Terim başta olmak üzere bir çok futbol otoritesi görmemiştir. Çıplak gözle İnönü stadında izlediğim o maçı hiçbir zaman unutmadım.

Bilen bilir, gerçek Macar zaferi işte o maçtı.


erdemyucel2002@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 15 Eylül 2007 Cumartesi 00:23:50
Güncelleme :15 Eylül 2007 Cumartesi 13:54:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?