17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Destan yazmak...

Başbakan, Ankara’da Polis Akademisinin diploma törenine katılarak polislerin Gezi Parkı olaylarında destan yazdığını söylemişti. Benim polisim diyerek onları kahraman ilan etmişti.

Bazı aklı evveller de bu konuşmadaki “Benim polisim” ve “Destan” sözcüklerinin üzerinde elde olmadan durmuşlar!

Polisler devletin mi yoksa Başbakanın polisleri midir?

Bir liderin devletin bazı kurumlarını, kişilerini benim diye benimsemesini her zaman yadırgamışımdır. Yıllar önce üniversite bölüm asistanlarından birinin odasında otururken, yeni kaydolmuş, bir öğrenci içeriye girerek “filanca hocanın asistanını arıyorum” demişti. O asistan “arkadaş, aradığın benim ama ben filanca hocanın değil, üniversitenin asistanıyım” demişti.

Kısacası unutamadığım, ibret alınacak bir ikazdı…

Destan ve destan yazmak başlı başına bir edebiyat türüdür. Sözlüklerin açıkladığına göre; gerçek ile gerçeküstünün, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı, kahramanlık olaylarını veya önemli bir tarihsel olayı överek yücelten uzunca bir manzumeye destan denilmiştir. Bunun yanı sıra Türk halk edebiyatında yankı uyandıran savaş, kıtlık, deprem gibi olayları veya bazı güldürücü konuları hece ölçüsünde ve koşma nazım biçimine uygun olarak işleyen, dörtlük sayısı konuya göre istenildiği kadar artabilen şiir türüne de destan ismi verilmiştir. Ayrıca çağdaş edebiyatta biçim ve içerik yönünden geleneksel destanlardan oldukça farklı, uzun kahramanlık şiirleri de destan ismi altında toplanmıştır. Tarihte bunun örnekleriyle yabancı ve Türk kaynaklarında sıkça karşılaşır. Örneğin Oğuz Kaan Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı (günümüzdeki Ergenekon davası ile ilgisi yokur), Dede Korkut Destanı, Nazım Hikmet’in ünlü İstiklal Savaşı Destanı gibi… Destanlar devletlerarasında yapılan savaşlardaki kahramanlıkları da hamasi olmakla beraber içerir.

Destanın edebiyat ve dil bilimindeki tanımına değindikten sonra polisin Gezi Parkında başlayarak bütün yurda yayılan silahız insanlara karşı biber gazı, tazyikli kimyasal maddeli sularla, copla, kısacası kaba güçle saldırmasının destan yazmasıyla ne ilgili var diye düşünülür.

Taksim’de başlayan ve yurdun birçok kesimine yayılan olaylar bir kez daha gösterdi ki, gençler yaşanan siyasi olayları, baskıları, kendi yaşamlarını onlara dayatmak isteyenleri ve polisin şiddetini incelemiş, sonunda bıçak kemiğe dayandı dercesine patlama noktasına gelmişlerdir. Anlaşılan bu gençlerin karşısındakiler gibi tomalara, biber gazlarına karşı güçleri yok, yalnızca akılları, harika esprileri ve inançları var. Yıllardır bir türlü çözülemeyen, birbirlerini düşman (!) gören futbol fanatiklerini de bir araya getirmeyi, birleştirmeyi başarmışlardır.

Başbakanın deyişiyle destan yazan, savunmasız insanlara güçlerini gösteren polislere (!) ikramiye verilmesine karar verilmiş. Bundan böyle olası tepkilere, alanlarda toplananlara ucunda ikramiye var diye daha da acımasızca davranmaya kalkışılırsa bunun sonu nereye gider?

Şiddete, orantısız güce pirim verilirse bunun arkasından daha çok biber gazı kullanın, daha çok su sıkın, daha çok dövün, sakat bırakın, kör edin gibi demokrasiye uymayan teşvikler gelmez mi?

Teşvik ve pirimden önce polisin sosyal ve özlük hakları, çalışma saatleri ile ilgilenilse çok daha iyi olmaz mı?

Gönül ister ki, aynı şiddeti memleketi bölmeye çalışan bölgelerdeki teröristlere karşı da gösterebilsinler. PKK’nın, burada bizim borumuz öter diyerek Cizre’de törenle sözde polislerine diplomalar dağıttığını basından öğreniyoruz.

İnsanoğlunun demokratik ve özgürlüğünü öğrendiği, dayatmacı olmadığı zaman çok daha mutlu bir toplum olacağımızı söyleyenler bu sözü boşuna söylemiyorlar. Şiddetin şiddeti doğurduğu da bilinen gerçeklerdendir.

Diogenes güpegündüz elinde fenerle dolaşırken, “Ne arıyorsun” diye sormuşlar. O da insan arıyorum demiş. İnsan, Alfred Adler’in dediği gibi muhteşem bir varlıktır. Aristotoles’in “İnsan sevdikçe var olur” demesi de boşuna değildir. Napoleon Bonaparte’ın “İnsanın olgunlaşması için mutlaka acılarla yoğrulması gerekir. Çünkü o hem taş, hem de heykeltıraştır” demesindeki anlamı bazıları kavradığında işte o zaman insan oluruz.

Bu arada yeri gelmişken Mahatma Gandi’nin “İnsan kendini sevdiği kadar diğer insanları da sevmelidir” sözü de yabana atılmamalıdır.


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 2 Temmuz 2013 Salı 11:27:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?