Bu hafta yazılarımı ve eşimle birlikte düzenlediğimiz il ve ilçelerle ilgili genel kültür bilgilerini elde olmayan nedenlerle biraz geciktirdiğim için sitemizi izleyenlerden ve okuyucularımdan özür dilerim. Yaklaşık kırk dakikalık süre içerisinde kapıyı kilitledikten sonra üst kata çay içmeye çıktığımız sırada bizim ev soyuldu. Siyasi nedenlerle ve kader mahkûmu diye, iti kopuğu, hırsızı, katili salıverenlerin ve başta Rahşan Ecevit’in gözleri aydın olsun.
Bu soygun sırasında evdeki yeni aldığım ve daha bir taksitini ödediğim iki televizyon, eşimin yıllardır elde ettiği tek serveti beş milyar liralık ziynet eşyası, yazı masamın çekmecesi içerisindeki iki aylık geçimimi sağlayacak maaşım ve Almanya’dan aldığım çok sevdiğim Bavyera paltom, geçimimizi sağlayan iki bilgisayardan biri çalındı.
Bütün bu olaylar; kapı kilidinin kırılması, eşyaların toplanışı ve buhar olup uçması için kırk dakika yetti. O saatte apartmanın dışında şiddeti bir kış hüküm sürüyordu ve yollarda kardan ve buzdan yürümek bile imkânsızdı. Telefon ettiğimiz Beylikdüzü Jandarma Karakolu anında olaya müdahale etti. Tutanaklar tutuldu, ifadeler, parmak izleri alındı.
İstanbul’un o karlı tipili gününde genel kanı, çalınanların apartman içerisinde olduğu ve sırası gelince dışarı kaçırılacağı idi. Ancak son yasalara göre evlerin aranması savcılık iznine bağlı idi. Site iki bloktan oluşan 60 daireli idi; bu iş nasıl olacaktı? Kuşkusuz ondan da vazgeçildi. Bu arada soygun öylesine yapılmıştı ki, evi bilen birileri denildi. Bu kez aldı mı bizi bir düşünce, bütün dost akrabaları bir bir düşündük, hem üzüldük hem de çıkar yol bulamadık. İnsanın yakın dostlarından, komşularından şüphelenmeye kalkması da ne kadar acı...
Son anda fark ettik ki, eşimle bana ait yeşil pasaportlar, nüfus cüzdanım, içerisinde bir tek kuruş olmayan banka cüzdanlarımız ve evlenme cüzdanımız bile yok olmuş. Ertesi günü ilgili yerlere başvurarak çalınanları bildirdik. Ola ki bizim pasaportlarla itin uğursuzun biri yurt dışına kaçar, yakalanır veya bir soyguncunun üzerinden nüfus cüzdanımız veya evlenme cüzdanımız çıkıverir. Bunca yıllık geçmişimiz bir anda silinir ve gazetelere manşet oluruz; terörist, katil veya başka bir suçlu Erdem Yücel yakalandı diye!..
Ayıkla pirincin taşını...
Bu arada çalınan bilgisayarın içerisinde yazacağımız birçok bilgi de yok oldu. Hangisine yanacağız bilemem!.. Bilgisayarın çalındığına mı, yoksa içerisindeki bilgilerin uçup gittiğine mi?..
Ayrıca benden çalınan banka cüzdanları içerisinde bir tek kuruşun çıkmadığını gören hırsızlar, bu ne biçim eski öğretim görevlisi ve bu ne biçim gazeteci diye düşünmüşlerdir!.. Valla onlardan utandım şimdi...
Bu arada üzüldüğüm bir başka nokta da hiçbir yazısını kaçırmadığım, bazılarını arşivlediğim ve zaman zaman da sütunumda yer verdiğim Emin Çölaşan’ın yanılması olmuştu. Türkiye’de şiddetli kışın hüküm sürdüğü günlerde Çölaşan; “Keşke her gün yağsa!” diyordu. Ardından da “kentlerde özellikle hırsızlık, kapkaç, gasp suçları da hemen hemen sıfırlanmış. Niçin? Polisler şöyle açıklıyormuş: Bu karlı havada hiçbir hırsız bir yere giremez... Çünkü örneğin eve girerken, çıkarken veya kaçarken karda iz bırakır. Ya da kaçarken buzda kayarak düşer ve yakalanır. Kapkaççılar, gaspçılar için de aynı risk var. Kar ve buz kaçma hızını çok yavaşlatır. Suçlular bunu göze alamaz.”
İşte, bu konuda Çölaşan da polis te yanıldılar. O karda kışta kırk dakika içerisinde benim ev soyuldu. Giden gitti, tutanaklar tutuldu, kaybolan evrakların peşine de ben düştüm maddi zararın yanı sıra çalışma gücüm ve zamanım azaldı.
Şimdi ben ne yapacağım; öncelikle kovboy filmlerinde olduğu gibi evimin içerisinde silahlarla dolaşacağım. Gece silahım yatağımın başucunda olacak, kapının gündüz zili çalarsa kapıyı açmadan kim olduğunu öğrenecek, yine de ihtiyatı elden bırakmadan elimde silah kapıyı açacağım. Bu arada pek çok kişinin yaptığı gibi “biz avcıyız” diye eşimle birlikte ilgili yerlere başvurup avcılık ruhsatı alacak sonra da artık pompalı mı olur, pompasız mı olur bilemem, birer av tüfeği edineceğiniz.
Günler öncesi Bekir Coşkun bunları görmüş, hırsız bu gece sizin de kapınızı çalabilir demişti. Doğru söylemiş, ancak bir farkla bizimkini gündüz saat 16.00 civarında, karda tipide çaldı. Yıllar öncesi de İsmet İnönü hırsızlar, it kopuk için söylememişti ama yine de doğru söylemiş “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz “ demişti.
Ne denir doğru söze can kurban...
Bu arada Beylikdüzü Jandarma Karakolu’nun olaya anında el koyması ve yakın ilgisinden ötürü teşekkür etmeyi de borç bilirim. Suçlular yakalanır veya yakalanmaz o ayrı bir konu... Jandarmanın son yasaların çerçevesinde elinden gelen her şeyi yaptığını da gönül rahatlığı içersinde söyleyebilirim…
erdemyucel2002@hotmail.com