Gündemi değiştirmek için yapılan ve ne olduğu da tam olarak anlaşılamayan açılımlardan, ağırlanan yabancı misafirlerden, yurt dışı gezilerinden fırsat bulup dış politikaya baktığımızda orada da tam bir fiyaskonun yaşadığını görüyoruz. Davos’ta “Van minit !” sözüyle başlayan İsrail anlaşmazlığı her geçen gün biraz daha ivme kazandı ve Mavi Marmara olayından sonra da kopma noktasına geldi. İki ülke arasındaki bilinen veya bilinmeyen anlaşmalara rağmen ortaya savaş çığlıkları bile atıldı...
Kısacası, önceden suyun altındaki Arap yakınlaşması son olaylardan sonra doruk noktasına ulaştı. Deneyimli büyükelçilerin görüşleri, uyarıları dikkate alınmadı ve onlar yine monşerler diye küçümsenmeye, aşağılanmaya çalışıldı. Çeşitli televizyon kanallarına çıkan, yazılı basında görüşlerini dile getiren emekli büyükelçilerin çoğu İsrail ile ilişkilerde aman teenni demeleri dikkate alınmadı. ABD’nin radikal ve dinci İran’a yakınlaşma çabaları karşısındaki uyarıları da önemsenmedi.
Dış politikada İran’a ve Araplara yakınlaşma benimsendi ve ABD başta olmak üzere batıya sırt çevirmenin sinyalleri verildi. Sorumlu yerlere gelenlerin dış ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk konularında eğitim almamaları, bu konuda yeterince kitap okumaya fırsatları olmamış veya yabancı basını izlemiyor olmalılar ki, gözle görünür derecede büyük yanılgılara düşülüyor…
Medeniyetler İttifakı çerçevesinde, Türkiye ile Brezilya’nın İran’da nükleer silah olmadığını savunması, Tahran’da imzalanan üçlü uranyum anlaşmasında ki takas kararını ABD’de tepki ile karşıladı. Türkiye, Brezilya ve İran arasında yapılan üçlü anlaşmaya göre İran stokundan %3,5 oranında zenginleştirilmiş 1.200 kg uranyum verecek karşılığında da nükleer enerji için yakıt olarak kullanabileceği %20 oranında zenginleştirilmiş uranyum alacak. Bu arada da takas için Türkiye kullanılacak!..
Daha düne kadar Türkiye aleyhinde atıp tutan, PKK’ya destek veren, bir zamanlar Türkiye’nin kırmızı diplomatik pasaportunu taşıyan Barzani, Ankara’da resmi törenle karşılanıp ağırlandı. Dışişleri Bakanımız tarafında da kardeşim iltifatına mazhar oldu!.. Bu arada PKK’yı desteklemeye biraz ara verseniz gibi bir soruyu da “Yani sizin koskoca ordunuz onlarla baş edemezken benim emrimdeki 100.000 peşmerge ne yapsın” diye yanıtladı.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla ABD Başkanı Obama “Bir kez daha düşünün” diye telefonla Ankara’yı aramış… Buna karşılık Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında Türkiye’ye hiç olmazsa çekimser kalın uyarısı yapılmasına rağmen Türkiye hayır oyu kullanmıştır. Türkiye’nin bu kararı ile batıdan ayrı düşmeye başladığı bir kez daha hissedilmiştir. Oysa İran’ın müttefiki olan Rusya ile Çin’de ABD, İngiltere ve Fransa ile birlikte evet oyunu kullanmışlardı. Yakın tarihlere kadar AKP hükümetini destekleyen veya öyle görünen batının önde gelen gazetelerinde “Türkiye Batı’ya sırtını dönüyor” başlıklı şiddet içeren yazılar yer almaya başlamıştır. Şimdiye kadar Erdoğan’a övgü dolu yazılar yazan New York Times son olaylardan sonra tavrını aniden değiştirmiş;
“ABD’nin en uysal müttefiki Türkiye şimdi dikene döndü. Ortadoğu politikasında ABD’yi provoke ediyor.”
The Guardian da “Erdoğan ve Davutoğlu sınır tanımıyor. Erdoğan’ın kavgacı, vaazları aklın hayalin ötesinde. Türkiye’nin bu şekilde davranacağını kimse beklemezdi” gibi beklenmedik yazılar yayınlanmıştır.
Son olayların ardından Başbakan’ın pervasızca dünya siyasetini hiçe sayan konuşmaları Türkiye’yi batıdan koparmaya yönelik olduğu kadar aynı zamanda imaj kaybına da yol açmıştır. Batıda olduğu kadar bizde de acaba Türkiye Araplaşmaya mı yöneltilmek istiyor diye sorular ortaya atılmıştır. Bazılarına göre bu konularda sınır tanınmaması, Ortadoğu’da ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin vazgeçilmez müttefiki İsrail ile sürtüşmeye girmek, İran’dan yana tavır almak basiretsiz bir dış politikanın göstergesidir. Büyük olasılıkla da AKP yönetimi son zamanlarda yaşanan tutarsız tutumlarıyla kaybettikleri oyları bağnaz veya olup bitenden habersiz kitlelerden almaya çalışıyor…
Türkiye’de oynanan, sokak kavgasına dönüşen kavgaların, kabadayıca atılan nutukların dış politikada sökmeyeceği Türkiye’yi zora ve yalnızlığa sokacağı da açıktır. Arap dünyasına yaklaşmak ve onların liderliğine soyunmaya kalkmanın, işleri tıkırında olan Arap yönetimini rahatsız edeceği de açıktır. Türkiye yanlış bir kumar oynuyor ve bunu da kaybediyor. Nitekim Dünyanın dışladığı Hamas’a sahip çıkan ve onlar için arabuluculuk yapmak isteyen Türkiye’ye karşı Hamas’ın “Mısır’dan başka arabulucu kabul etmeyiz” demesi de sanırım bizim dış politikayı yönetenlerde soğuk bir duş etkisi yaratmıştır.
Bütün bunlar yaşanırken hala “Kudüs ağlarsa İstanbul ağlar, Kudüs üzülürse Ankara üzülür, Kudüs yanar dünya yanar” gibi sözlerle bazılarının duygularına veya oyuna yönelik sözlerle durumu idare etmeye çalışıyoruz.
Başbakan, Türk-Arap İşbirliği Forumu’nda Türk- Arap kardeşliğini Mehmet Akif’in dizeleriyle dile getirerek bu konudaki görüşlerini bir kez daha yineledi;
“Türk Arapsız yaşamaz
Kim yaşar der, delidir
Arabın Türk, hem sağ gözüdür, hem sağ elidir.”
Türk-Arap İşbirliği Forumuna katılan Maliye Bakanının da “Neden köklerimize dönmeyelim ki” dediği söyleniyor…
İktidarın İran ve Hamas’a yakınlığı siyasi çevrelerde bir eksen kayması tartışmasına yol açıyor. Artık batıdan esen rüzgârlar da yön değiştirmeye başladı. Bir zamanlar AKP ve yöneticilerine toz kondurmayanlar beklenmedik anda ağız değiştiriyorlar… İplerin ellerinden kaydığını da nihayet anlama ferasetine eriştiler… Ne denir; Allah muhabbetinizi arttırsın…
Asıl garip olan, şu anda Türkiye ABD ve batının dostu mu düşmanı mı o da belirsiz… NATO’ya bağlı bir ülkenin tutarsız davranışları dünya liderlerinde endişe yaratması çok doğaldır. Türkiye yalnızlığa itilmesinin ilk meyvelerini da ABD Kongresinde, Yahudi lobisinin şimdiye kadar verdiği desteği geri çekmesinde görmüştü. Türk hükümeti sürekli İsrail’e hücum ederken Yahudi lobilerinden destek beklemek de akılsızlıktır. Kısacası artık batıdan Türkiye lehine esen rüzgârlar tersine döndü… Basiretsiz dış politika ilişkileri kırılma noktasına getirdi... Buna karşılık Filistin başta olmak üzere bazı Arap ülkelerinde Türkiye lehine gösteriler yapılır, posterler, pankartlar açılır ancak hiç bir Arap ülkesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yıllardır tanımıyor. Sırası gelmişken onlara sormak gerekir, kuru gürültüyü bırakın hadi tanıyın, diplomatik ilişkiler kurun bakalım…
Tanıyamazlar, kucaklarına oturdukları ağa babaları izin vermez!..
Yıllardır Filistin’e sırtını dönen, petrolden nasiplenen Arap liderlerinin yakınları yine Türkiye limanlarında, değerleri milyonlarca euroluk lüks yatlarında keyif sürüyor… Kısacası vur patlasın çal oynasın eğleniyor… Öte yanda Asya ülkelerinin liderlerini Çırağan sarayında ağırlayan “Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansında bir araya gelen zirvede yenildi içildi ancak sonuç bildirgesinde İsrail’e kınama veya uyarı çıkmadı. Çıkamazdı da zaten… Yalnızca İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın İsrail’e yönelik sert konuşmasında İsrail Büyükelçisi Gabi Levy toplantıyı terk ederek protesto etmekle kaldı. Bu arada bazı acayiplikler yaşanmadı da değil. Suriye devlet başkanı Beşşar Esad “Türk kanı ile Arap kanı’nın bir olduğunu” söylemiş!.. Bu arada Türk bayrağı Filistin sahillerinde de dalgalanacak gibisinden acayip laflar söylenmiş… Tek kelime ile komik… Bilmem soran siyasilerimiz oldu mu, hiç sanmıyorum.
Kanlarımız birdi de I.Dünya Savaşında aynı kandaki askerlerimizi neden arkadan vurdunuz? Yıllardır Apo’yu neden Şam’da beslediniz ve oradan PKK’yı yönetmesine izin verdiniz?
İnsanın aklına bu Arap yakınlaşmasından ötürü de çeşit çeşit sorular geliyor; ABD Irak’ı işgal ederken, sivilleri öldürürken, kadınların kızların ırzına geçerken neden sesimiz çıkmadı? Şimdi de Mavi Marmara’da İsrail’e karşı koyarken ölenler üzerinden siyaset yapmaya kalkıyoruz? İsrail’in uyarılarına, şiddet kullanacağı bilinmesine rağmen yoluna devam eden Mavi Marmara’yı yönetenlere (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı) bu yönde neden uyarı yapılmadı?
Türkiye’nin dış politikada itibarını yitirmesi, desteğinden uzaklaşması belki de en çok bir yıl kalan seçim için büyük bir şans olacaktır. Ondan sonrası ya herru ya merru!..
erdemyucel2002@hotmail.com
buda benden....hepinize küstüm.
konuşmuyorum bozun
hayallerimi yerle bir eden ilk aşkıma
erkenden ölen anama babama
değerimi bilmeyen ablama
hakkını savunmak için gençliğimi harcadığım halkıma
kadir kıymet bilmeyen iyileştirdiğim hastama
acaba işe yarar mı diye attığım oy pusulama
asla yaranamadığım oğluma
seni seviyorum diyen ama asla beni düşünmeyen arkadaşıma
benden bu kadar fazla birşey bekleme diyen kocama
hakkımı savunmayan meslek odama
abuk sabuk konuşan kaymakama
hayatımı kaydıran yanlış ameliyata
bunca yıl çalışmaya bağlanan emekli maaşıma
bir odalı ev almaya yetmeyen emekli tazminatına
sünnette takılan altınlarla trilyoner olan tayyip erdoğana
bir kaçamağı bile beceremeyen deniz baykala
kaçamak yapmaya değer gördüğüm dangalağa
bir tek yararını görmediğim sendikama
sağlıkla alakası olmayan sağlık bakanlığına
bir yönetmelik yapmayı beceremeyen çalışma bakanlığına
iş kazasını davet eden patrona
zırt pırt şarjı biten telefona...
devam edecek
Mustafa Kemal Atatürk, pekaka primitiflerine destek için Batı emperyalistlerinin görevlendirdiği Bnb. Noel'in bölücü girişimlerini engellemekte başarılı olan Hacı Kaya ve Şatade Mustafa ağalara şu yazıyı gönderdi: "PADİŞAH VE MİLLET HAİNLERİNİN (*) KANDIRILMALARINA KAPILARAK, MAAZALLAH İSLÂM ARASINDA KAN AKITILMASI VE MASUM ZAVALLI KÜRT KARDEŞLERİMİZDEN BİRÇOĞUNUN PADİŞAH ASKERLERİ (*) TARAFINDAN TELEF EDİLMESİ GİBİ, DÜNYA VE AHRET PEK ACI BİR SONUCUN ORTAYA ÇIKMASININ ENGELLENMESİ EMRİNDE GEÇEN VATANSEVER ÇALIŞMALARINIZ SİVAS GENEL kURULU'NCA TAKTİR EDİLMİŞTİR. SİZLER GİBİ DİN VE NAMUS SAHİBİ KİŞİLER OLDUĞU SÜRECE, TÜRK VE KÜRDÜN DİĞERİNDEN AYRILMAZ İKİ ÖZ KARDEŞ OLARAK YAŞAMAKTA DEVAM EDECEĞİ VE DAHİLDEKİ VE HARİÇTEKİ DÜŞMANLARIMIZA KARŞI DEMİRDEN BİR KALE HALİNDE KALACAĞI TARTIŞMASIZDIR."
(Kaynak: "Atatürk'ün Bütün Eserleri" Kaynak Yayınları. cilt: 4, sayfa:39)
(*) Burada Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu'nun bütünlüğünün sağlanması için, zamanın devlet idaresine riayet edilmesini belirtmiştir. Acaba bugün, bu birliği sağlayabilecek bir yönetim ve de siyasî var mıdır? Türk-Kürt Birliğini sağlayamayan bu yönetime karşı, Mustafa Kemal'in mücadeleleri devam edecek ve Anadolu'da birliği sağlamak hususunda her türlü girişimlerinde başarılı olacaktır.
hepinize küstüm
konuşmuyorum bozun
mısırdan başka arabulucu istemem diyen hamasa
gazzeye sınırını açamayan mısıra
hala arabsız yaşayamayan erdoğana
ırak talan edilirken sesi çıkmayanlara
böyle vanminitli dış politikaya
patrona kızıp karısını döven kocaya
parayla dua eden hocaya
sürekli haram yiyen hacıya
minareden değil de cd den okunan ezana
gavura kızıp orucunu bozana
benden oy alıp bdp ye geçen ufuk urasa
aşkı memnu daki saftirik ziyagil adnana
komşusu açken tok yatana
trafik kazası örtbas edilen bilal erdoğana
kuş giribinden köşe olan unakıtanın oğluna
susurluktan bihaber ergenekon davasına
şişmanlar çirkindir diyen ebru şallıya
iki lafı bir araya getiremeyen mehmet ali biranda
sigarasız rakı içirten dumansız hava sahasına
kendini insan üstü sanan megolaman bayülgen okana
her söylenene inanan insan kılıklı sazana
abuk sabuk köşe yazısı yazana
anamızı ağlatıp marmariste yatana
kırmızı bibere kiremit tozu katana
devam edecek...