Son yıllarda memleketimizin başına ne dertler geliyor? Anlayabilen beri gelsin… Önce kuş gribi dendi, onu keneler izledi… Doğrusu insanlar ne yapacaklarını şaşırdılar… Çare olarak kanatlı hayvanlar itlaf edildi (!), bu kez onların yok ettiği kenelere gün doğdu, çoğaldılar. Bu arada sıvı yumurtalar ortaya çıktı, bazıları köşeyi döndü. Bu kez de Meksika’da ortaya çıktığı söylenen ve ölümle sonuçlanan domuz gribi vakaları dünyaya yayılmaya başladı. Türkiye’ye salgın gelmez, önlemimizi aldık, havaalanlarına insan vücudundaki ateşi gösteren cihazlar kondu denildiyse de bu da yetmedi. Türkiye’de ölümle sonuçlanan vakalar İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Konya ve Şanlıurfa başta olmak üzere çeşitli yerlerde ortaya çıkmaya başladı. Bu arada 12 saatte 3 hastane gezdirilen 13 yaşındaki bir öğrenci 4. hastaneye gönderilirken yolda can verdi. İstatistiklere göre şu andaki ölümler %5 oranındaysa da önümüzdeki günlerde ne olur pek kestirilemiyor.
Türkiye’ye yalnızca havaalanlarından girişler yapılmıyor ki? Bu tehlike karşısında haç farizası bu yıl engellenmeliydi ama olmadı… Hacıların dönüşünde neler olacağı da bilinmez…
Domuz gribine önlem olarak bazı okulların bir gün tatil edilmesi, dezenfekte edilmesi de ne derece yeterli olur bilemeyiz. İlgililer, okullar, servis araçları dezenfekte edildi dedilerse de bazı yerlerden bizimkilere bir şey yapılmadı diye feryatlar da yükseldi.
Bizim toplumumuzun bir garipliği de her soğuk algınlığına, nezleye hemen teşhisi yapıştırırız; grib… Oysa tıp dilinde “Enflüanza” olarak isimlendirilen grip virüs ile ilgili bir hastalık olup kendi arasında A, B, C diye gruplara ayrılır. Bunlar benzer belirtileri ortaya koyarlarsa da aslında birbirlerinden farklıdırlar, tedavileri de ayrıdır. İnsanı paçavraya çevirir. En kötü yanı da zatürreeye çevirmesidir. Gribin özel bir tedavisi olmamakla beraber bir yıl süreyle bağışıklık kazandırmak için aşılanmak tedavinin bir başka yöntemidir. İnsan, domuz, kuş genlerini içeren H1N1 virüslü gribin başına bir de domuzu eklersek işin rengi değişiyor.
Türkiye’de domuz gribi yaygınlaşmaya başlayınca halkın bir bölümü panikledi, Sağlık Bakanlığı da dışarıdan 500.000.000 $’lık veya TL’lik (dolar mı yoksa lira mı tam kestiremedim) domuz gribi aşısı ithal etti. Bu aşıyı öncelikle sağlık personeli ile öğrencilere yapılması öngörüldü. Bu arada bu aşının insan vücuduna zararları olacağı da iddia edildi. Bunun için yetkili kuruluşlardan aşının sağlığa zararlı mı değil mi konusunda olumlu bir rapor alındı. Yine de doktorlar arasında bu konuda tartışmalar yaşanıyorsa da çoğunluk aşının yapılmasından yana… Aşının faydasının olası yan etkilerden daha büyük olduğunu söylüyorlar. Aşıya karşı olanlar da Başbakanın bir bildiği var demekle yetiniyorlar!..
Sağlık Bakanı Prof.Dr. Recep Akdağ, risk grubundaki herkesi aşılatmak için yoğun bir çalışma başlattı. Gerçekte hiçbir hastalığı küçümsememek gerekir, Oysa Bakan Türkiye’de daha salgın başlamadan önce yaptığı basın toplantısında domuz gribinin çok tehlikeli ve tehdit altında olduğunu söylemiş bu konuda öleceklerin sayısını bile vermişti. Ardından da aşı olmayanlara cezai müeyyidenin uygulanacağından söz etmişti. Sonra da kameraların karşısında aşı oldu. Bu arada Cumhurbaşkanı ile Başbakanın da aşı olacaklarını sözlerine ekledi.
Ne var ki, AKP grup toplantısında Sağlık Bakanına Başbakandan ağır bir darbe geldi. Başbakan, Bakana katılmıyorum, kimseye zorla aşı yapılamaz ve ben aşı olmayı düşünmüyorum, kendim de olmayacağım dedi!.. Ardından da domuz gribinden korunma çaresini söyledi; sizlere tavsiyem öpüşmeyin, tokalaştığınızda ellerinizi yıkayın!..
Başbakan’ın adeta fırça atarcasına Bakanına yüklenmesi Akdağ üzerinde de soğuk bir duş etkisi yarattı. Grup toplantısında Başbakanı dinlerken yüz ifadesi moralinin ne kadar bozulduğunu, şaşkınlığını gösteriyordu. Sonra CNN Türk’ün canlı yayınında çevir kazı yanmasın örneği durumu kurtarmaya çalıştı; “Aslında ayrılık yok, Başbakana giden bilginin farklı olduğunu düşünüyorum, zaten başbakan yaşı ve sıhhat durumu itibariyle aşının yapılacağı grupta değil ki!...”
Başbakan’ın gazeteciler karşısında Sağlık Bakanına; “Bu sabah benim haberim yokken Cumhurbaşkanı Gül ile birlikte aşı olacağımı söylemişsin. Bunu hemen düzelt…” dedi.
Başbakan ile bir tıp profesörü olan, konusuyla ilgili daha önce önemli görevlerde bulunan, yayınları ile tanınmış Sağlık Bakanı arasındaki anlaşmazlık bizleri de şaşkına çevirdi. Oysa dünyayı tehdit eden domuz gribine karşı başta ABD başkanı Obama olmak üzere AB Dönem Başkanlığı, Avustralya halklarına aşı olma çağrısında bulundu. Dünya Sağlık Örgütü de herkes aşı olsun; bu aşıdan daha etkili bir korunma tedbiri yok uyarısında bulundu.
Sırası gelmişken Başbakan’ın öteden beri bakanları için söylediği ve hep tekrarladığı bir söze değinmek isterim. Bakanları için benim bakanlarım diyor. Her ne kadar milletvekillerini seçtirenler parti liderleri ve bakanları seçen de başbakandır. Seçim öncesi tercihler, delege yoklamaları falan hep göstermeliktir. Bu konuda tek söz sahibi olan liderlerdir. Böyle olunca da benim bakanlarım demekte kendilerini hak sahibi görmeleri de doğal oluyor. Oysa demokratik ülkelerde bakanlar başbakanın değil devletin bakanıdır. Bu arada; “Benim Bakanım” sözü bana üniversitede ders verdiğim yılları anımsattı. Bir gün bizim bölümün asistanı ile aynı odada sohbet ederken içeriye bizleri henüz tanımayan yeni öğrencilerden birisi girmişti. Filanca hocanın asistanı siz misiniz diye sordu. Bizim bölümün asistanı ise öğrenciye harika bir yanıt vermişti; “Aradığınız benim ama ben filanca hocanın asistanı değil, fakültenin asistanıyım…”
Bilmem anlatabildim mi?
Şimdi biz yine domuz gribine dönelim…
Türkiye’de tehlikeli, ölümcül boyutlarda domuz gribi vakaları var mı yok mu?
Domuz gribi aşısı tehlikeli mi değil mi?
Başbakan neden aşı olmuyor?
Sağlık Bakanı aşıda risk varsa neden yaşamını tehlikeye atıp aşı oluyor?
Domuz gribi aşısı bir tıp konusu olduğuna göre buna tıpçı mı yoksa tıp okumamış olan birinin mi kararı doğrudur?
Başbakan’ın yaşı aşı yapılacak grupta değilse, o ve daha sonraki yaştakiler aşıdan muaf mı?
Başbakan aşı olmazsa Türkiye’de aşıyı yaptıracak kaç kişi çıkar? O zaman ithal edilen aşılar ne olacak?
Koca koca insanlar da aşıdan korkuyor mu?
Aşı sağlık açısından zorunlu değilse o zaman yurt dışından bunca aşı neden ithal edildi? Bu ithalattan kazançlı çıkanlar, arada komisyoncular var mıdır?
Bazı aklıevvellerde domuz sözcüğü içermesinden ötürü aşının İslamiyet’e ters düşüp düşmeyeceği konusunda kafa yoruyorlar!.. Bazıları da domuz eti, jambon yiyen, domuzla resim çektiren domuz gribine yakalanır mı diye soruyor!..
Gel de çık işin içinden şimdi vatandaş ne yapacak?
Bu tür olaylar demokratik başka bir bölgede oysaydı ne olurdu? Hiç kuşkusuz bakan etik bir davranışta bulunarak, yerinde kalamaz ve istifa ederdi. Oysa biz Avrupalı değiliz, bizim siyasilerin lügatinde istifa sözcüğüne nedense yer verilmemiştir. (!) Başbakan ile bakanın önemli bir konu olan sağlıkta anlaşamıyorlarsa, o görevin sağlıklı biçimde yürütülmesi çok güçtür.
erdemyucel2002@hotmail.com
Sayın Yücel,binlerce yıldır insanoğlu salgınlarla uğraşıyordu.Bu hastalıkların çoğu şimdi ölümcül olmaktan çıktı.Ama insanlığı tehdit eden en büyük hastalık,bencillik,iki yüzlülük,açgözlülük.Bunlar da tüccar haline gelmiş bilimsel kuruluşlarda malesef son asırda görülüyor.Yüzlerce insan ölüyor hergün kalp krizinden ya da trafik kazasından ne yapılıyor? Ben bu ilaç hikayelerine inanmıyorum.Büyük ihtimalle yine birileri zengin olacak bu ilaç işinden.Geçen sene de kuş gribi dendi tavuklar itlaf edildi eski maliye bakanının oğlu likit yumurta fabrikası kurdu.Gıda ve sağlık sektöründe kimseye güvenimiz yok sütü sütçüden,ilacı bildiğimiz doktordan ya da bitkilerden elde etmek daha mantıklı.Çocuk felci,kızamık, verem gibi zorunlu açılar dışında mümkün mertebe aşı olmamak bizlerin yararına.Çünkü gelişmiş ülkelerde bulunan aşılar önce Afrika,sonra Orta Doğu ve Asya da deneniyor yıllarca ona göre piyasaya sürülüyor bu yalan değil.Kimsenin kobayı olmaya niyetim yok şahsen.Bilinçli olursak kimse de bizi kullanamaz zaten...
Sayin Hocam"Ellerine saglik,saglikla ilgili bu domuz gripini cok güzel bir sekilde dile getirmissin.Burda insanin ister istemez akli karma karisik oluyor.
1-Su ana kadar bu ilaci yapan iki ilac fabrikasi vardir.Yaptiklari ilac ikiside domuz gribi icindir.
Gel gelelim bu firmalarin ilac fiyatlari cok degisiktir.Sözün gelisi birisi bir lira ise oteki 25 kurus.Aradaki farka bakildiginda insanlarda ister istemez süphe ile asiya yaklasmaktadir.
2-Bu ilaclari yapan firmalar dogru dürüst asinin kobay olarak neler üzerinde deney yapildigini aciklamadilar.
3-Simdiye kadar piyasada olan asilarina göre bu domuz girp asisi en kisa zamanda bulunup piyasaya sürmeleri sanki biraz ticaret sahtekarligi gibi hissetmege basladim.
4-Avrupada bahali olan asiyi,da Doktorlara hemsirelere zenginlere bakanlara uzun lafin kisasi yeteri kadar parasi olanlara yapilyormus.
Ucuz olan Domuz grip asini ise isci sinifina ve yoksul kimselere yapiliyor diye bilgi edinmis durumdayim.Simdi Türkiyedeki saglik bakanimiza sormak lazim. Gercekten böyle iki tür bir asi varmidir yokmudur.Ben doktor filan degilim.ama edindigim bilgiler dogru olduguna inanmaktayim. Varsa böyle iki cesit asi,Hangisiden Türkiye aldi.Onu aciklamalari lazim.
5-Bu tür bulasici hastaliklar kücük büyük tanimaz.Ne demek belli bir yastan sonra rizk grubuna girmiyormus.Vatandas olarak sormak ve ögrenmek isterim.
6-Dogruyu kimden ögrenecegiz,Cünkü dogru dürüst bilen yok saygilarimla.
Merhaba Erdem abi.Köşeni Okuyunca Çocukluk Yıllarım Aklıma Geldi.!Çocukken OkullardA aşılar yapılırdı"kızamın aşısı,tetanoz aşı,verem aşısı vs vs aşılar.. Çocukken Bizim Büyük ve Küçük Baş Hayvanlarımız vardı.Hayvanlarımızı da veterinerlere götürerek aşılarını ve bakımlarını yaptırırdık.Daha sonra hayvanların Hastalandığını gördük.mesela"Deli Dana Hastalığı,Büyük Baş Hayvanlarda Görüldü,Kuş Giribi Kanatlı Hayvanlarda Görüldü.Daha Sonra Kene Vakası çıktı.Şimdide Domuz Giribi.Çocukluğumda Büyükbaş Hayvanlarımızın Otlatmaya Götürürdüm.Deliler gibi Sağa Sola Koştuğuda Zaptetmekte güçlük Çekerdim.Daha Sonra Anlatırdım Sıçaktan olduğunu söylerlerdi..Kuş giribinide Hatılıyorum.Büyüklerimiz"Gıran girdi derlerdi..Keneninde Ne Olduğunu Hatırlıyorum. Hayvanlarımızın Bedenlerinden toplardık.Ezdiğimde Emdikleri kanlar Çıkardı.Anlayacağın Keneler Kanla Beslenirler.Şimdide Domuz Gibi Çıktı Erdem abi.Domuzların nerde yaşadıklarını çok iyi biliyorum.Kırıkkaleye gelen bir ulusal televizyonun mağazin proğramı için;kırıkkalenin dağlık ve ormanlık bir köyünde sürek avına gitmiştik,telelevizyonlardada çıkmıştı.gerçi hiç domuz vuramamıştı avcı arkadaşlar.domuz giribi ülkemize ne zaman girdi diye sorarsanız,sizler medyada oldugunuz için bizden daha iyi biliyosunuz.Dağdan şehremi indi şimdi domuz giribi ?bana soracak olursanız,öncekiler gibi bu iştede bir domuzluk var diye düşünüyorum.saygılarımla.erdal geyikçi/sanatcı..
Sevgili üstadım, güncel konuya gayet bilimsel şekilde yaklaşmışsınız, tebrik ederim öncelikle. Ortada bir keşmekeş olduğu açıkça görülüyor. Başbakan ile sağlık bakanı ayrı telden çalınca, haklı olarak halkın kafası da karıştı. Aşılama olayı, koruyucu hekimliğin temel taşıdır. Tabii ki öncelikle beden temizliği ile sağlıklı ve dengeli beslenme gelmekte. Yemek öncesi ve sonrası el yıkanması ile tuvalete girmeden önce ve çıktıktan sonra el yıkanması çok önemli. Kalabalık ortamlarda maske takılması da bir başka önlem. Teknolojik gelişmeyle birlikte bakteri virüsler de ortama adapte olmaktadırlar. Mikrobiyoloji ve viroloji çalışmaları göstermektedir ki, bakteri ve virüsler kendilerine karşı üretilen antibiyotik ve antivirütik ilaçlara karşı direnç geliştirmektedirler. Bakteri ve özellikle virüslerin modifiye (değişim) olma yetenekleri çok fazladır. Bu nedenle dünyada sürekli geniş spekturumlu anitibiyotikler üretilmektedir. Bilindiği üzere pek az antibiyotik virüslere etki etmektedir. H1N1 ve benzeri virüsler doğrudan insanı hasta etmiyorlar ama insanın immünolojik (savunma) sistemini çökerterek, bakterilerin hastalık yapmasına yol açmaktadırlar. Zaten grip salgınlarındaki ölümler genellikle pnömoni yani zatürre nedeniyledir. Şimdi sadete gelecek olursak, aşılama işi koruyucu hekimlik için vazgeçilmez bir önlemdir. Grip salgınına yol açan Meksika tipi ve Asya 1 tipi virüsler de, en az H1N1 virüsü kadar tehlikelidir. Teknolojik ve farmakolojik gelişime bağlı olarak direnç geliştiren ve modifiye özelliği kazanan virüslerle mücadele etmenin en kolay yolu aşı üretimidir. Aşı üretimi, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yönlendirilir ve kontrol edilir. Bir yıl öncesinde, bir sonraki yıl salgın yapması muhtemel grip virüsü tespit edilir ve aşısı üretilir. Sağlık bakanı her ne kadar nüfus planlamasına karşı olsa da, başbakan 3 çocuk yapın önerisinde bulunsa da, kulak vereceğimiz kişi tıp profesörü olan sağlık bakanıdır kuşkusuz. Bu aşıların nasıl ve hangi yöntemle alındığı ise ayrı bir tartışma konusudur. Bu konuda bir meclis araştırması istenebilir siyasi partilerce... Ama bizde bir Hıfzıssıhha (Halk Sağlığı) Merkezi Başkanlığı var. Şimdi 500.000.000 TL/$?) değerinde aşı ithal edilmiş! Bu aşılar neden ülkemizde üretilmiyor? Neyimiz eksik bu konuda? Modern laboratuvarlarımız mı yok, uzman mı yetiştiremiyoruz? Esas sorulması ve üstünde durulması gereken soru budur. Yarın H1N1 salgını olur ve de çok sayıda insan kaybımız olursa, bunun sorumlusu kim olacaktır? Başbakan bile olmuyor, ben niye aşı olayım diyenler, olası bir salgında ölürlerse ne olacak? Bu ölümlerin sorumlusu kim olacaktır?
üç çoçuk annesiyim çok düşünceliyim, ne yapacagımı bilemiyorum düşünüyorum. ama karar veremiyorum aşıya allah yardımcımız olsun.