22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

DTP'nin Kapatılması Doğrumu?


DTP’nin seçimlerden sonra nasıl bir yol izleyeceği merakla bekleniyordu. Bazılarına göre mecliste etnik bir grubun sözcülüğünü yapacak, bazılarına göre de PKK’nın uzantısı olacaklardı...

Kenthaber’deki 13 Kasım tarihli yazımda belirttiğim gibi DTP milletvekilleri TBMM’de ettikleri yemine göre mi davranacaklar, yoksa sivil militanlığa mı soyunacaklardı?

O zaman bilinmiyordu...

Görünen köy kılavuz istemez sözünü doğrularcasına ilk günlerdeki barış havariliğini bırakıp sözleri ve davranışları ile PKK’nın uzantısı olduklarını kısa zamanda gösterdiler. Önce askerlerimizi şehit edenlere bir türlü terörist demeye dilleri varmadı. Ardından meclisin içinde ve dışında yaptıkları konuşmalarda PKK yandaşları olduklarını hemen her fırsatta belirttiler. İl ve ilçe teşkilatlarında, yerel yönetimlerde bulunan DTP’liler konuşmalarında bunu açıkça söylediler...

Haklarında çeşitli davalar açıldı.

Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını üstü kapalı veya açık biçimde söylemekten bile kaçınmadılar.

Barzani’nin PKK’nın nerede olduğunu bilmiyoruz demesine rağmen üç DTP milletvekili ellerini kollarını sallayarak K.Irak’ta PKK’lılarla buluştu, kaçırılan askerlerimizi, kendilerine böyle bir görev verilmemesine rağmen onlardan Apo’nun posteri üzerindeki bir masada tutanak imzalayarak aldılar.

Bu arada basın boş durmadı, araştırdı ve DTP’li bir milletvekilinin kocasının PKK liderlerinden olduğu, başka birinin de K.Irak dağlarında eğitim gördüğü ortaya çıktı.

Dünyanın bazı ülkelerinde bölücü hareketler olmaktadır. Ancak hiçbir ülkede bölücü hareketlerden yana olanları kendi meclislerine taşındıkları görülmemişti. Türkiye bu yönde sözüm ona demokrasi adına bir öncülük yapmıştır!..

Demokrasi havarisi kesilen, AB’ye girebilmek için her şeye eyvallah diyen Türkiye’de buna benzer şaibeli insanlar TBMM’ne taşındı.

Nurettin Demirkol gibi terör bağlantısından cezaevinde yatmış, her söyleminde PKK’yı desteklediği izlenimini veren bir kişiyi genel başkan seçtiler!..

Eski Genel Başkan Ahmet Türk, “Bize bölücü diyenler kördür” demiş olsa bile davranışları ile bunun tam aksini ortaya koydular.

DTP’nin Genel Başkan Yardımcısı Selma Irmak, “Tek bayrak, tek dil olgusu bizi karşı karşıya getirdi, sorunu çözemedi. Teklik değil çokluk olgusunu esas almalıyız” diyerek çok vatan, çok dil,çok bayrak fikrini savundu...

Daha açık olarak niyetlerini nasıl söylesin?

Sonunda dolan bardak taştı...

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı DTP’nin “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerinin odağı haline geldiği” gerekçesiyle partinin kapatılması için dava açtı, davanın yasal süreci işlemeye başladı. Başsavcının Anayasa Mahkemesine verdiği 121 sayfalık iddianamede DTP’nin bütün üyelerinin dava sürecinde yapılacak seçimlere katılmamasına, Hazine yardımlarının blokesine ve üye kayıtlarını durdurulmasına, sekizi milletvekili olmak üzere 221 DTP’ linin 5 yıl siyasetten yasaklanmasına karar verilmesini istedi. Bunların içerisinde Diyarbakır, Batman, Hakkari, Cizre, Suruç Belediye Başkanları , eski DEP’li milletvekilleri de bulunuyor.

Bu davanın Türkiye’nin koşulları dikkate alınarak ivedilikle görüşülmesini istedi.

Yargıtay Başsavcılığının iddianamesinde DTP hakkında 141 suçlama bulunmaktadır. Bunların başında partinin Apo’nun talimatıyla, verdiği emirleri (!) doğrultusunda kurulduğu gelmektedir.

Dünyada belki de benzeri görülmeyen bir örnek Türkiye’de yaşandı. Mahkum olmuş, davası bitmiş bir kişi avukatlarıyla sürekli görüşüyor, onlara talimatlar veriyor, demeçleri ise bölücü basında yer alıyor (!)

Bazı belediye başkanlarının PKK tarafından atandığı konusunda kuşkulara iddianamede yer veriliyor.

DTP eski Başkanı Ahmet Türk, “PKK’ya terör örgütüdür diyemeyiz” sözünü her yerde rahatça söylüyor. DTP kendi açısından bir bakıma haklıdır; kendilerini oraya taşıyan radikal güç onlardan bu türlü davranış beklemektedir.

DTP’liler ve ona destek verenler genel af çağrısında bulunuyor. Buradaki amaç dağdakileri affetmekten çok, Apo’yu hapisten çıkarmaya yönelik davranışlardır.

TBMM’nin yasal olarak affetmek yetkisi var, ancak acı içerisindeki şehit aileleri, gaziler bu affa taraftar mıdır?

Kaldı ki, önceki aflardan, pişmanlık yasasından yararlananlar yeniden dağa çıkmadılar mı?

DTP’lilerin ülkeyi bölmeyi amaçlamadıklarını, terör örgütünün propagandasını yapmadıklarını, yardakçılık etmediklerini söyleyebilir miyiz?

Bütün bunların yanında en tehlikesi de bir iç çekişmenin tüm Türkiye’ye yayılma endişesidir. En son Van’da sözde barış adına yapılan mitingde görüldüğü gibi her toplantılarında sorun yaşanmaktadır. Apo’nun posterini açan, PKK lehine sloganlar atanlar ortalığı karıştırmaktadır. Böyle olunca da güvenlik güçleri ile provokatörler ve kandırılmış halk karşı karşıya gelmektedir.

Başsavcılığın iddianamesine bazı tepkiler olacağı da önceden belliydi. Nitekim de öyle oldu... Bundan kendilerine rant, çıkar sağlama isteyen siyasetçiler basınımızda hemen türeyiverdi. Kimi seçimle gelmiş milletvekillerini meclis dışında bırakmak doğru olmaz, kimi mutluluk duymadım, kimi de kapatma çare olmaz dedi. Sağduyu sahibi olanlar ise Başsavcılığın iddianamesinin yerinde olduğunu savundu.

DTP yasal olarak kapatılacak olursa yedek partileri olduğu, büyük olasılıkla ÖTP’nin gündeme sokulacağı söyleniyor. Her şey daha önce hazırlanmış, bizi nasıl olsa kapatırlar, biz yedeğimizi hazırlayalım gibisinden... Geçmişte bunun örnekleri görülmüştür. DTP öncesinde HEP, DEP, HADEP, DEHAP vardı. Ondan önce ise Türkiye’nin terör kadar tehlikeli irtica tehlikesini başlatan Milli Nizam Partisi, Matruşka Bebekleri veya bukalemun gibi renk ve şekil değiştire değiştire günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Bu bakımdan DTP kapatılacaksa böyle bir yenilemenin önüne geçilmelidir.

DTP’nin kapatılması demokratik bir yol mudur? Derde devamıdır?

Hayır; ancak Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü sarsılacak, her gün şehit haberleri duyacaksak; demokratiktir; derde de devadır...

Bilinçli insanlar bu oyuna gelmez, gelmemelidir de...

Bazıları partiye oy vermiş 2.000.000 seçmenden söz ediyor. Ancak bu seçmen oylarını bilerek mi, bilmeyerek mi kullanmışlardır? Seçimlerde çoğu insanın bilinçsizce oy kullandıklarını biliyoruz. Kimi kocasına, kimi aile büyüğüne, kimi imam efendiye, kimi şeyh efendiye ve kimi de konu komşuya sorarak oy kullanmıştır. Bu bakımdan milyonlarca insanın dışlanması anlamına gelir diyenler tamamen demagoji yapmaktadırlar.

Kimse ortaya çıkıp bunun aksini iddia edemez...

Güneydoğu’da ve ne yazık ki, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizin çoğunda insanlar baskı, korku ve kendilerine yapılan vaatler sonucu oy kullanmışlardır. Öyle olmasaydı terörden yargılanan, cezaevindeki bir kişi ile kocası PKK dağ kadrosunda bulunan başka biri milletvekili seçilebilir miydi?

Başbakanın “Meclis dışına atarsanız onları dağa gönderirsiniz” sözü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianamesi ile bağdaşmamaktadır. Bir kez daha yineliyorum, ortada söz konusu olan;Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüdür. Daha önce kapatılan, aynı doğrultudaki parti üyelerinin acaba kaçı dağa çıktı? Onlar dağ kadrosu değil, şehirdeki siyasi kadrolardır. Ancak parti kapatılacak olursa sanırım çoğu da yurt dışında ülke ülke dolaşarak mazlumu oynayacaklardır.

Acaba memleketimizde bizimle birlikte yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız bu konuda ne düşünüyor. Hiç bunun üzerinde durduk mu?

Türkler ve Kürtler binlerce yıldır birlikte kardeş olarak yaşamadık mı? Birlikte savaşlara katıldık, birbirimizden gelin alıp damat vermedik mi?

Bir bütünlük oluşturduk. Şimdi bazıları bunu bozmaya çalışıyor ve bizi birbirimize düşürmeye uğraşıyorlar.

Sırası gelmişken büyük şehirlerde yaşayan, yatırımlarını orada yapan Kürt kökenli vatandaşlarımıza sormak isterim; neden iş yerlerinizi oralarda kurmuyorsunuz?

Kürt kökenli vatandaşların ezildik, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyoruz söyleri de tamamen propaganda amaçlıdır. Cahil ve eğitimsiz insanları kandırmacadan öteye gitmemektedir. Devlet oraya eğitim, sağlık olmak üzere her türlü imkanı elinden geldiğince götürüyor. Bölgedeki askeri birlikler sağlık hizmetlerine yardımcı oluyor, üniversiteye hazırlanan gençler için “Mehmetçik Dershaneleri” düzenliyor. Ancak bunları istemeyenler, okulları yakıyor, idealist öğretmenleri öldürüyor, iş yerlerine zarar veriyor. En basit mitingi bile provokasyona dönüştürüyor. Oysa sitemize gelen güneydoğulu pek çok vatandaşımızın gönderdikleri yorumlardan anladığımız kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan mutlular ve PKK’ya lanet ediyorlar.

Eğitimini tamamlayan pek çok Kürt kökenli vatandaşlarımız devlet yönetiminde söz sahibi oluyor, bürokraside en üst görevlere kadar yükseliyor. Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal bile annesinin Kürt kökenli olduğunu övüne övüne söylemiyor muydu? Kaldı ki, Kürt kökenli bakan ve milletvekilleri TBMM’e seçilmemişler midir? Halen de Kürt kökenli pek çok siyasimiz TBMM’de bulunmuyor mu?

O halde nerede kaldı ayrımcılık?

Bizleri kimler birbirine düşürmeye çalışıyor derseniz; sorun burada ortaya çıkıyor...

Günümüzde dünyanın süper gücü olan ABD elliden fazla devletin insanlarından oluşmuştur. Bugün onlara sorsanız; filanca milletten geliyoruz ama biz ABD’liyiz demezler mi?

Sorunlar TBMM’nde çözümlenmeliydi, ancak DTP’liler davranışları ile bunu istemediler. Böyle olunca her şey yargının vereceği karara kaldı.

Bir partinin kapatılması için bu örneklerden başka daha ne gibi şartlar aranır? 



erdemyucel2002@hotmail.com


 

Yayın Tarihi : 20 Kasım 2007 Salı 14:41:22


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Süreyya IP: 195.87.18.xxx Tarih : 22.11.2007 12:59:48

Yazınız oldukça etkileyici. Emperyalizmin böl parçala yönet politikasıyla uzun zamandır Ortadoğuda oyunla bugüne geldik. Kurtuluş mücadelesine yardım eden Tunceli'li Diyap Ağa gibi vatanseverle dolu birçok Kürt kökenli Türk vatandaşımız olduğunu biliyorum, çünkü bu vatan hepimizin, aksi halde bundan Emperyalist güçler dışında kimse yararlanamayacaktır, zararı tüm vatandaşlarımıza dokunacaktır. Saygılar sunarım