18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Ecdadı Koruma Yasası!..

Osmanlının en parlak dönemini yansıtan “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin Türkiye’nin sorunlarının önüne geçmesi meğer hiçte boşuna değilmiş! Tarihi bilen de bilmeyen de bu konuda ahkâm kesiyor.

Tarihi gerçekleri yansıtan belgeseller ile tarihi konuları işleyen, aralarına hayali kahramanlar, aşklar sokan senaryo veya romanları gerçeğinden ayırabilmek meğer beceri ve kültür işiymiş!..

Ne yazık ki, kendilerini aydın sananlar aradaki bu ayrıntının farkında değiller. Sonunda beklenen oldu ve bir iktidar partisi milletvekili tarihi olayları ve kişileri küçük düşüren, aşağılayan ve çarpıtan filmlere yönelik bir yasa teklifini parti gurubuna verdi. Milletvekili, Radyo ve Televizyonun Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmasını öneriyor!.. Kanunun Yayın Hizmetleri İlkelerine yeni bir fıkra ekleyerek; toplumun milli değerleri içerisinde kabul edilen tarihi olayları ve şahsiyetleri küçük düşüren, aşağılayan çarpıtan veya olduğundan tamamen farklı gösterilmesini önüne geçilmesini istiyor. Kısacası bu isteğinin yasallaşmasından yana…

Tarihe bu ilgi ve bu hassasiyet nereden çıktı? Tabi ki, Muhteşem Yüzyıl dizisiyle başladı.

Diziye itirazların nedenlerine gelince; Kanuni Sultan Süleyman’ın ömrünü at sırtında ülkesine ve milletine hizmet yapmakla geçirdiği, haremdeki çarpık ilişkilerin doğru olmadığı ileri sürülüyor.

Bu teklif yasalaşırsa akademisyen tarihçilerimizin, tarihi konuları işleyenlerin ve başka bir deyişle kendilerini tarihçi sananların, televizyonlarda program yapanların işleri gerçekten zorlaşacak. Bu nedenle teklif yasalaşmadan önce tarihçilerimizin bütün işlerini güçlerini bırakıp tarihi konuları gerçekçi olarak işlemeleri gerekir. Yoksa yandı gülüm keten helvam!..

Bizim en büyük eksikliğimiz Ortaasya’dan başlayarak günümüze kadar gelen olayları bilimsel yayınlar dışında objektif olarak yazamayışımızdan kaynaklanıyor. Okullardaki müfredat programlarına uyularak okutulan, çoğu gerçeği yansıtmayan tarih derslerinde hep şöven düşünceler hakim olmuştur. Böyle olunca da kendimizi hep adil, kahraman olarak gördük. Gerçekleri yazan ve ortaya koyanlar çıkınca da namusumuza dokundu. Bundan sonra ne olacak derseniz; tarihçilerimiz Osmanlı Vakanüvislerine dönüşecek.

Osmanlılarda kendi zamanına veya bir hükümdarın yaşadığı dönemin tarihini yazmakla görevlendirilenlere “Vakanüvis” denirdi. Bir bakıma kronikçi… Sizler bir Osmanlı Vakanüvisinin yaşadığı dönemin gerçeklerini yazdığını, eleştirdiğini hiç duydunuz mu?

Yazamaz, yazarsa kelle gider…

Yazmış olsalardı bugün topyekûn itiraz ettiğimiz gerçeklerin neler olduğunu anlar, onlar geçmişte kaldı, biz cumhuriyetin çocuklarıyız der cumhuriyetimizle, onu bize kazandıranlarla övünürdük.

Vakanüvisler gerçekleri yazsalardı; padişahlarımızın büyük çoğunluğunun yabancı analardan doğduğunu, tahtında rahat oturabilmek için kardeşlerini, onların çocuklarını ve hatta torunlarını gözünü kırpmadan öldürenleri, tahtan indirilince tacize uğrayan padişahtan Viyana seferlerindeki hezimetten, ekonominin soyguna dayalı olduğunu, yeniçerilerin aslanlar gibi savaşmasının asıl nedeninin kendilerine verilen üç günlük ganimet hakkından kaynaklandığını, tahtını kurtarabilmek için devlete yararlı kişilerin isyancılara teslim edildiğini, haremin başlı başına rezalet olduğunu, evinden yurdundan kaçırılan, esir pazarlarından satın alınan kızların hareme doldurulduğunu, haremdeki kadınların çekişmelerini, güçlü olanların devlet yönetiminde söz sahibi olduklarını, Afrika’dan getirilerek hadım edilen harem ağalarının yazgısını, insan hayatının yönetimin başındakilerin iki dudağı arısında olduğun görür, düşünür ve anlardık…

Padişahlarımızın içki içmediğine, haremde cariyelerle oynaşmadığına, yaşamını hep fetihler uğruna at üzerinde geçirdiğine hep inanmıştık. Yeri gelmişken, bazı dini çevreler, hiçbir Osmanlı padişahının hacca gitmediğini, Yavuz Sultan Selim’in Kutsal Emanetleri ne amaçla getirdiğini neden düşünmez veya bilemeyiz…

Osmanlıda bunlar yaşanırken batı bizden çok daha kötü ve acımasızdı. Ne var ki, onların tarihçileri, yazarları, senaristleri kendileriyle ilgili gerçekleri yarım yüzyıldır ortaya koyuyor ve eleştiriyor. Aramızdaki fark bu. Oysa bizler öyle yetişmedik, kendi yarattığımız kahramanları göklere çıkardık bu memleketin çıkardığı gerçek kahramanlarımızı ise topluma unutturmaya çalışıyoruz.

Muhteşem Yüzyıl, “Osmanlı Cumhuriyeti”, “Fetih-1453” sinema filmi ile ”Harem” ve “Bir Zamanlar Osmanlı-Kıyam” dizilerine benzemiyor.

Bazılarının isteği doğrultusunda yeni bir tarih yazılırsa nasıl olur diye acaba içimizde düşünenlerimiz var mı?

Günümüzün Vakanüvisleri acaba bazılarına hoş görünmek için tarihi olayları nasıl yazacaklar?

Ben biraz hicvederek yeni tarihimizin nasıl olduğunu düşündüm.

Ruslara karşı ilk kazandığımız savaşta Baltacı Mehmet Paşa ile Çariçe Katherina halvetinde ateşli saatler yaşanmıştır!.. Baltacı da adı gibi müsemma maşallah!..

Sultan Abdüzaziz’in Fransa seyahatinde padişahımıza âşık olan III. Napolyon’un karısı Eugene yaşamının son günlerinde İstanbul’a gelerek geçmişi düşünmüştü!..

Osmanlı padişahları her yönleriyle güçlüydüler. Örneğin Sultan III. Murad’ın 130 çocuğunun oluşu bunun en açık kanıtıdır.

Osmanlı padişahlarının tahta çıkışında kardeşlerini ve onların çocuklarını boğdurduğu iftirasını batılılar atmışlardır. Küçük veliahtlar babalarının ölümü üzerine kederden ölmüşlerdi!..

Harem başlı başına bir iftiradır. Bazı yabancı uyruklu kızlar sarayda yetişmek, bilgi ve görgülerini arttırmak için kendiliklerinden ailelerini, evlerini, yurtlarını terk ederek Harem’e koşup gelmişlerdi!..

Kanuni döneminde yapılan Viyana seferlerinde Osmanlıların başarısız oluşları ise külliyen yalandır. Osmanlı isteseydi Viyana’yı ele geçirirdi ama buna lüzum görmemişti. Avusturya’nın Avrupa’da denge unsuru olabilmesi için kuşatmayı kaldırmıştı!..

Kapitülasyonlar fakir fukara Avrupa’ya yardım için verilmişti!..

Osmanlının duraklama ve gerileme dönemleri laf-ı güzaf… Eski tarihçilerin uydurdukları… Avrupa’nın gelişmiş silahlarına karşı Osmanlı cengâverliğini göstermek için kılıç, kalkan ve ok ile savaşmıştı…

I.Dünya Savaşında trenden hızlı giden hecinsüvar birliklerimizle kanala ulaşmıştı… Mısır’ı İngilizlerden almamız işten bile değildi ama aksilik bu ya Anadolu çocukları yüzme bilmiyordu…

Hezimet olarak sonuçlanan Sarıkamış harekâtında askerlerimiz Ruslara değil Allahın kışına, karına, soğuğuna yenilmiştir. Yine birkaç saatliğine dağı aşarak bir Rus köyünü birkaç saatliğine de olsa ele geçirerek zafer kazanmıştı!.

Kısacası kıssadan hisse bu hicivler uzar gider…
Kimbilir daha ne cevherler yumurtlayacaklar bilemeyiz ama ola ki bu yasa yürürlüğe girerse kimlere şamil olacak, kimler göz ardı edilecek?


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 9 Aralık 2012 Pazar 19:59:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.243.229.xxx Tarih : 11.12.2012 11:42:58

Yılmazcığım, elbette Aziz Nesin dünyada nadir çıkan mizah ustalarındandı; sanatçı özrlüğü engellenemez, kalemine sansür konamazdı. Ancak "Türk halkının % 60'ı ...." tesbitinin halka aydın olma sorumluluğu ile ışık verme durumunda olanlar tarafından uluorta dile getirilmesi ve devrimlerin tanıtımında açık verme korkusu ile (aslında izahı mümkün) bir çok gerçekleri gizlemeleri gibi yanlış bir yöntem uygulamalarından dolayı halk çoğunluğu küstürülmüş demagogların kucağına itilmesine sebebiyet verilmiştir. Halk çoğunluğu yetersiz öğrenimli ya da tümüyle öğrenimsiz; genel kültürden yoksun olabilir; fakat bu gerçekçi ve rasyonel düşüncede olmalarına engel değildir. Örneğin, mail kutularımıza sık sık gelen mesajlardan "Mazhar Osman Atatürk sohbeti" anekdotunda olduğu gibi Atatürkün tüm dünyaya meydan okuduğu iddiası ortaya çıkarılırsa okumamış fakat rasyonel düşünen bir yurttaşımızı bunun aksine şartlandırmak çok kolaydır. Ben, Atatürk'ün gerçek büyüklüğünü, yurt dışında "Hiç bir kararında yanılmamış tek lider" olarak tanındığını öğrenince kavradım. Sayın yazar Yücel'in "öğretimde objektif davranmak, şoven düşüncelerden arınmak, tarihî hiç bir gerçeği saklamamak" söylemi bu konunun can alıcı noktasıdır. Atatürkün anısının korumaya ihtiyacı yok iken, bugünkü iktidarın el üstünde tuttuğu Demokrat Parti tarafından "Korunma Yasası" çıkarılması ona karşı aslında bir tuzak olmuştur. Şimdi utanmadan arlanmadan bu yasayı da devrimci iktidarlara yüklüyorlar.  


fatoş karabörklü IP: 78.179.154.xxx Tarih : 10.12.2012 00:10:57

neden önce insandılar ,diyemiyoruz atalarımız içinde geçerli şimdiki insanımız içinde geçerli hep ulaşılmaz yapmışız onları hep savaşmışlar insanlara adil dvranmışlar ülkelere seferler düzenlenmiş ama hep adaletli davranmışlar öyle anlatıldı tarihimiz .ama insandılar erkektiler kadınlarının olması gayet normaldi o şartlarda öyle yaşamışlar ,neden hep kahramanlıkları anlatırken onlarda hata yapacak onlarda sevecek ,kızacak haksızlıklar şimdi olduğu gibi o zamanda vardı ,neden hep kendi egomuzu kendimiz daha çok daha çok diye şişiriyoruz ,hatalarıyla sevaplarıyla o tarih bizim ne masallaştıralım nede fazla abartalım yaşanmış yakın tarihimizi yerden yere vuruyoruz tek taraflı yargılıyoruz .o zamanda hatalar olmuş bugünde hatalar oluyor olmuş bitmişin peşini bırakalım yarınlar türkiyeyi nerede göreceğiz ona bakalım ,bundan hadi en kısa 20 yıl diyelim bizim devrimiz için bizim çocuklarımız neler diyecek ,hele binlerce gencimiz patır patır şehit olurken biz ne diyeceğiz o zaman nasıl kendimizi savunacağız gençlere aşk yaşamışlar yaşasınlar biz kan gölünde boğulduk bizi şehitlerimiz af etsin onlara sevme hakkı tanımadığımız için...


Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.84.xxx Tarih : 10.12.2012 11:26:04

Ne diyelim? Demek ki bir türlü demokrat olamıyorlar. Ayrıca, matematikteki ''olmayana ergi metodu'' ile, saklanan tarihimizi bir güzel hicvetmişsiniz. Lâkin yazınızı ciddiye alacak okurlar olabilir. ''Paris'te İmar Hamleleri'' yazımda ben de hiciv yapmak istedim; sâhi zannettiler. E-postama küfürler yağdı. Hem de kimlerden biliyor musunuz? Cumhuriyetçi geçinenlerden. O yüzden zaman zaman Aziz Nesin'e hak veresim geliyor.  


Mehmet Ersindigil IP: 84.62.48.xxx Tarih : 10.12.2012 18:28:34

 Hocam ellerine saglik"Güzel bir tarihi tarif etmissin,Allah ellerine ve beynine saglik versin.Aslinda Ecdadimizi anmak rahmet okumak güzel birsey,Fakat biz Ecdadimiza rahmet okumadan o tarihlerde vuku bulan olaylarini iyi veya kotü konularini dile getirerek tartisma konusuna dönüstürmeye calisyoruz.Oysa Türkiye Cumhuriyeti,nin o kadar sorunu varken,Gündem degistirmek icin ta Büyük Osmanli Tarihine kadar geriye gittik.

Düsünyorum Türkiye,nin sorunu bitmis,kalmamis demek,ki Ecdatlarimizin iyi veya kötü hallerini muhakeme etmeye calisyoruz.Ögle ya Türkiye,de hersey tikir tikir isliyor.PKK sorunu bitmistir,issizlik sifir derecelerde aclik yok herkesin karni tok,Komsu ülkelerle en ufak bir problemimiz yok onlarla cok güzel anlasiyoruz,Okullarda okuyanlarin en ufak bir sorunu yok,Fabrikalarimiz üc vardiye calisiyor,ihracata cevap vermek icin,ithalati sifirliyoruz.

Sehit ve gazi haberleri bitmistir,Örgürlügümüz mükemmel,Hürriyetimiz tam,basinimiz özgür,herkes istedigi gibi yazar cizer,Meclisimiz daha iyi bir gelecek icin 24 saat calismaktadir,dokunulmazlik diye birsey kalmiyacaktir, surda burda vuku var diye Polis veya Jandarma cagirmiyacagiz,Fuhus hic yok denecek kadar azalmistir,Vs.Vs.Cogalip gider böyle,Madem,ki bütün bu sorunlarimiz bitmistir,O zaman Gecmis tarihimizi geleceyim gencligimize anlatmak lazim saygilarimla.

 


Dr. S. A. IP: 95.15.177.xxx Tarih : 10.12.2012 19:18:02

Sayın Yılmaz Ergüvenç; tartışmaya mahal olamayacak böylesine bir sunuma yapmış olduğunuz eklenti beni son derece etkiledi ve müsterih kıldı. Bu dünyaya çok erken ve zamansız veda eden büyük üstat Aziz Nesin, eğer bugünümüzde yaşamış olsa idi, yaşadığı dönemde ortaya koyduğu yapıtlarının kimbilir kaç katını daha bizlere sunar ve yaşadığımız bugünlerin çirkefliğini açıklayıp - mizah yoluyla - bizleri aydınlatırdı.. Gençlerimizin aydınlanması yönünde yaptığınız bu çabalarınızdan dolayı sizlere sağlıklı ve uzun ömürler temennisiyle, en içten saygılarımı sunarım ! (sahip olduğum tek tesellim, sizlerin var olmanızdır ! )