19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Ecdadımızı ne kadar biliyoruz?

Dizi ve sinema filmlerinin tarihi konulara yalan, yanlış veya abartılı olsa da yönelmesine yine de sevinmeliyiz. Özellikle" Muhteşem Yüzyıl" dizisinin yayına girmesiyle birlikte Kanuni Sultan Süleyman dönemini içeren onca kitap ve makale yayınlandı, televizyonlarda bu dönem tartışıldı. Bunları kaç kişinin okuduğunu, izlediğini bilmesek de yine de toplumda tarihe karşı bir merak uyandırdı. Bu konularda yazdığım yazıların çoğunda belirttiğim gibi tarihimizi yeterince bilmiyor, kulaktan dolma, yalan yanlış bilgilerle bildiğimizi sanıyoruz. Kaldı ki, tarihten önce coğrafyayı bilmemiz gerekir. Coğrafyayı bilmeden tarihi onun üzerine oturtmak, buz üzerine yazı yazmaya benzer.

Geçmişte tarih için söylenmiş pek çok güzel söz vardır. Örneğin Fransız diplomat ve yazar François A.R. Chateaubriand; “Tarih başka insanlara ve zamanlarda rastlanan vakaların tekrarlanmasından başka bir şey değildir. Tarih maziyi geleceğe taşır, olayları tekerrür zincirine bağlar durur” demişti. Ahmet Cevdet Paşa’nın “Tarihi bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her ikisinde de karaya oturmak tehlikesi vardır” sözündeki gerçek payının üzerinde durulmalıdır.

Özellikle siyasiler, devletleri yönetenler tarihi çok iyi bilmek zorundadır. George Banroft’un “Geçmişin yıkıntıları, bugünün uyarılarıdır” sözünü ise siyasiler akıllarından çıkarmamalıdır.

Lise yıllarında bir kimya hocamız vardı; bizlere “Bir şey bilmiyorsunuz, daha kötüsü bilmediğinizi bilmiyorsunuz “derdi. Nur içerisinde yatsın; o zamanlar gülüp geçtiğimiz hocamızın sözünün ne kadar doğru olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Bilmediğimizi bilmemek!..

Gerçekten, çoğumuz pek çok şeyi bilmiyor, daha kötüsü bilmediğimizi de bilmiyoruz.

Son günler sıkça işittiğimiz ecdat sözü, Cedd’in ef - al vezninde çoğuludur. Dedelerimiz veya atalarımız anlamına gelen bir sözcüktür.

Muhteşem Yüzyıl gibi dizilerden sonra ortaya bir de ecdadımız sözü atıldı. Dizilerde, filmlerde tarihimizin gerçek yüzü ortaya konulduğunda ne gariptir ki, “ecdadıma laf söyletmem” diyenler ortaya çıktı!.. Benim ecdadım diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Öncelikle onlara sormakta yarar var; Osmanlı Tarihini bir kenara bırak, sen kendi ecdadını, geçmişini ne kadar biliyorsun? Ecdadım dediğin Osmanlı padişahlarından acaba kaçını doğru olarak sıralayabilirsin?

Osmanlı bizim ecdadımız diyenlere sormak isterim; Türk Tarihi Osmanlılarla başlamadı ki… Orta Asya’da Türk boyları vardı. Göktürkler, Uygurlar ve Oğuz Boyları… Türk Mitolojisindeki Ergenekon ve Dede Korkut başta olmak üzere destanlar vardır. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinden sonra Türk boylarını, Beylikleri ve Selçukluları bir kenara bırakıp neden Osmanlıyı ön plana çıkarıyoruz. Cumhuriyetimizi kuranları ecdat olarak kabul etmiyor muyuz?

İki üç kuşak öncesini ve nereden geldiklerini bilenler çıkabilir; ya sonrası? Bildiklerini hiç sanmıyorum. Beni yanıltanlar çıkarsa gerçekten sevinirim... Oysa Hıristiyanlar ve Yahudiler geçmişlerini bizlerden çok daha iyi biliyorlar. Hıristiyanlarda yeni doğan çocuk vaftiz edilirken kilisenin vaftiz defterlerine isimleri kaydedilir. Yahudilerde ise ana esas alınır ve doğum yaptıktan sonra yedinci gün din adamının gözetiminde sünnet edilir. Bu işlem Hahambaşı kayıtlarına geçer. Ayrıca 13. yaş töreninde yine Hahambaşı kayıtlarına işlenir. Erkek çocukların kayıtlarının çok kolay tespit edilmesine karşın, aynı hususu kız çocukları için söylemek biraz zor. Çünkü başka dine mensup bir erkekle evlenmelerinden ötürü sağlıklı bir tespit yapılamıyor. Müslümanlarda ise böyle bir kayıt olmadığından soy incelemesinde kesin bir sonuca ulaşabilmek çok zordur. Yalnız vakfiyelerde isimleri geçenler bunun dışında kalmaktadır. Örneğin; Gedik Ahmet Paşa Vakfı’nın gelirlerinden belirli bir ücret alan kişinin kayıtlarına ulaşmak mümkündür. Zira, bu kişin çocukları yakın dostlarım idi.

Öncelikle şuna açıklık getirmek isterim; bazılarının ecdadımız dediği Osmanlıda, Avrupa’da olduğu gibi asil bir sınıf yoktur. Devlet adamlarının hepsi yabancılardan devşirilmiş, Enderun’da eğitilmiş, yabancı dinlere mensup kişilerdir ve küçük yaşlarda Müslümanlığı kabul etmeye zorlanmışlardır. Osmanlı padişahlarından Osman Gazi ve Orhan Bey dışındakilerin anneleri de yabancı kadınlardır.

Hıristiyanların soylarını bilmelerinin nedeni, çocukların doğar doğmaz kiliselerde vaftiz edilmeleri ve isimlerinin vaftiz kayıtlarına geçmiş olmalarıdır. Ancak bu konuda istisna olan tek örnek Adolf Hitler’dir. A.Hitler’in ailesi ile ilgili bilgiler tartışmalıdır. Avusturya’nın Braunau kasabasında doğduğu, Yahudi kökenli olduğu söylenir. II. Dünya Savaşında Almanya ile Avusturya birleştirildikten sonra Hitler’den gelen gizli bir emirle General Knittersched, Döllersheim’i askeri manevra yeri olarak düzenlemiş, oradaki köy boşaltılmış kilise ile mezarlıklar ortadan kaldırılmıştır. Bunun ardından Avusturya tapu Kadastro Müdürlüğü’ne yine Hitler’den gelen emirle oradaki kayıtlar toplanmıştır. Böylece A.Hitler’in kilise vaftiz kayıtları da yok edilmiştir. Ancak, Döllersheim’in Stalin’in emriyle ortadan kaldırıldığını 1971 yılında Alman tarihçilerinden Werner Muser, belirtmiştir. Kısacası çelişkili bir durum…

Konumuza yeniden dönersek; ecdadımız diye Osmanlıyı tam olarak bilmeden korumaya çalışmamız biraz garip değil mi?

Bazıları ecdadımız hâşâ içki içmez diye yırtınır, yazanlara kızar ve olmadık hakaretleri sıralarlar... Yakın tarihlerde İdil Biret’in Topkapı Sarayında verdiği konser sonrasında verilen kokteyl sırasında, ecdadımız içmezdi şimdi orada içki içiliyor diye sarayı basan şaşkınlar yok muydu?

Tarihlere geçmiş Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim’in “Sarhoş Selim” olduğunu, içkiyi tütünü yasaklayan IV. Murat’ın onların müptelası olduğunu nedense hatırlamak istemeyiz veya bilmeyiz!

Osmanlı hareminin kadınlar için bir eza-cefa yuvası olduğunu da nedense düşünmeyiz. Osmanlı ailelerinden hiç birisinin gönül rızası ile kızlarını oraya verdikleri de görülmemiştir. Haremdeki kadınların hepsi başka milletlerden devşirilmiş kızlardır.

Bizim gelenek ve göreneklerimize göre ecdada küfredilmesinin sonu kan dökülmesine kadar dayanır!

Neyzen Tevfik ne kadar’da güzel söylemiştir: “İnsanoğlu tuhaftır her lafı kaldırmaz, …. dersen kızar, öpersen aldırmaz” diye… Umarım anlayan anlamıştır; Neyzen’in bu sözünü biraz değiştirdim.

Çocukluk yıllarımdan hatırlarım; o zamanlar bir asalet merakı vardı. Bazıları antikacı dükkânlarını dolaşırlar, Osmanlı paşalarından birinin resmini misafir odalarına asarlar. Sonra da benim büyük büyük dedem diye övünürlerdi. Yine böyle bir gün asalet meraklısı bir komşumuz Gazi Osman Paşa’nın resmini antikacılardan bulmuş ve odasına asmış gelenlere büyük dedem diye tanıyordu. Ne var ki, Gazi Osman Paşa’yı tanıyan bir biri çıkmış; “ Aaa! Siz Gazi Osman Paşa’nın soyundan mı geliyorsunuz” deyivermişti.

Aslında eğitim ile ecdat dediğimiz soy-sop veya cibilliyet meselesi biraz karışıktır. Buna örnek bir fıkrayla yazımı noktalıyorum.

Bir zamanlar yaşamış bir hükümdar vezirine sormuş;
-Eğitim mi, yoksa cibilliyet mi önemli?
Vezir hiç düşünmeden;
-Cibilliyet hünkârım.
Bu söz üzerine hünkâr memleketin her tarafına tellallar çıkararak memleketin en iyi hayvan terbiyecisinin bulunmasını istemiş. Yüz kese altını da ödül olarak ortaya koymuş. Sonunda en iyilerinden birisini huzura çıkarmışlar.
-Bir kediye tepsiyle herhangi bir şey ikram etmeyi öğretebilir misin? Öğretirsen ne kadar da bu işi yaparsın?
-Altı ayda öğretirim hünkârım
Altı ay sonra kedi ve terbiyecisi huzura alınmış:
-Öğrettin mi?
-Öğrettim hünkârım
Saray erkânı toplanmış. Kedi elinde tepsiyle ikrama başlamış. Kedi vezirin önüne gelince hünkâr vezire sormuş;
-Eğitim mi cibilliyet mi?
 Vezir hünkârın sorusuna cevap vermeden cebindeki fareyi yere bırakıvermiş. Kedi tepsiyi bir yana fırlatıp, farenin peşinden koşmaya başlamış. Böylece altı aylık eğitim de boşa gitmiş.
Vezir hünkârın sorusunu yanıtlamış:
-Cibilliyet hünkârım
…”


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 16 Ocak 2013 Çarşamba 13:00:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet Ersindigil IP: 84.62.48.xxx Tarih : 16.01.2013 19:00:30

Hocam ellerine saglik"Cok güzel bir tarih sayfasi olmus!Tarihi bilmek,cok zor,Tarihi yazan tarihciler bile bir tarih konusunu islerlerken hep degisik ifadeler kullanmislardir.Yani cogu yazilar birbirlerini tutmamaktadir.Gecmise bakilacak bir tarihi ögrenmek kolay degil.Onun icin insanlar ecdatlarindan gelen lakaplarinin nasil konuldugunu bile dogru dürüst bilenimiz yoktur. Soyundan gelme her ailenin bir lakabi vardir,amma bu lakaplar nasil kondu diye arastirilsa altindan neler cikar acaba.

Tarihi vakalari tarihcilere birakalim deniliyor,fakat tarihciler yazdiklari yazilarla birbirleri ile barisik görülmemektedir.Ahmet Cevdet Pasa,nin tesbiti cok güzel ve yerindedir.Ne güzel söylemis,Tarihi bilmeyen diplomat,Pusuladan anlamiyan kaptana benzer sözü mükemmel.Muhtesem yüzyil dizisi bu yukardeki anlatimdan cok uzaklardadir.Cok güzel örnekler vermissin,örnegim,Amma bugünkü insanlar tarihe ne kadar önem veriyorlar,ki Cografya,ya önem versinler.

Bu cagin insanlari,kendileri birer tarih olmuslardir.Buda teknoloji,nin cok ileriye uctugundan kaynaklaniyor.Neyi ararsak internet bazinda bulmak mümkündür. Gecmisi kurcalamaya hic gerek yok gibi görülüyor.Gecmisimizden ders almak güzel bir sey,fakat o eskidigi icin artik önemsemiyoruz.Örnegim eskiden gaz lambasi vardi,simdi eletrik,eskiden dogru dürüst yol yoktu,simdi asfalt,ve beton yollar var,Vs.Vs.

Kimya hocaniz,bir sey bilmiyorsunuz,ve daha kötüsü bilmediginizi bilmiyorsunuz sörü,dogrunun dogrusunun kanitidir.Fikra,da cok güzel,Aslinda bu baska bir anlatim seklini duymustum.Oda söyleydi:Padisahin biri,Namik Kemal,a sorarmis,Asil,mi daha önemli yoksa terbiye,mi.Namik,in cevabi asil demis.Bu arada padisahin kucaginda bir kedi varmis onu eliyle mestliyormus.Padisan ben bu kediye terbiye ettim dedigimden disari cikmaz diyor.

Namik Kemal,a dönerek bunu bir hafta icinde kesin ispat edeceksin aksi takdirde idam edileceksin.Bir hafta sonra Namik Kemal tekrar Padisahin huzuruna cikarilir.Padisah söyle bakim,Terbiye,mi Asil,mi daha önemli,Namik,tan gene asil der Padisahim.Ögleyse ispat et,Namik Kemal yaninda getirdigi bir fareyi birakir,Kedi Padisahin kucagindan hoplar,ve farenin pesine takilir.Padisah o kadar kediye seslenir amma kedi farenin pesini birakmamis.Öglelikle asil terbiyeden öne cikiyor,insanoglu gercekten tuhaftir bir fikradan neler üretiliyor saygilarimla.