2
Mayıs
2025
Cuma
ANASAYFA

Eğitimde Skandal, Skandalı Getiriyor!..

Bizim kuşaklar nurlu ufuklar, kemerleri sıkmak politikalarıyla, tünelin ucu görünüyor masallarıyla, ninnileriyle yaşadı…

O zamanlar nurlu ufukları daha başka düşünmüştük… Meğer nurlu ufuklar cemaatlerin, bağnazlığın, toplumda olduğu kadar eğitimde de kol budak sarmasıymış!..

Tünelin ucunu merak ettik; Meğer o da Bolu tünelinin ve iki kıtayı birleştiren denizaltındaki tünelin ucu imiş!..

Ne kadar cahilmişiz; bize söylenenler için neler düşünmüş, sonra nelerle karşılaşmışız!..

Şarkıcı Melike Demirağ, solun ağırlık kazanmaya başladığı 1970’li yıllarda söylediği devrimcilerin şarkısında bizim kuşakları uyandırmak istemiş ama onu da anlamamışız!..

Meğer ne kadar cahilmişiz!...

Uyu yavrum ninni,
Uyutayım seni, ninnilerle avutayım seni,
Masallarla ninnilerle avutayım seni,
Uyu sayın dinleyici uyutayım seni,
Aranjmanla maranjlanma avutayım seni,
Uyu sayın seyirci uyutayım seni…

O zamanlar toplum yabancı müziklerden derlenen aranjmanlarla uyutuluyormuş, bugün ise onların yerini televizyonlardaki her türlü ilişkinin ortaya konulduğu, çoğu birbirinin eşi diziler ile yemek ve evlenme programları almış…

Kısacası yıllar yılı bizleri öpe öpe, seve seve uyutmuşlar da; haberimiz olmamış…

Şimdi uyandık mı? Öpülmenin, sevilmenin ardındaki gerçekleri görebildik mi? Ben hiç sanmıyorum ama sizleri bilemem…

Günümüze döndüğümüzde Türkiye’nin yeni bir skandalı tartıştığını görüyoruz; Yükseköğretime Geçiş Sınavında (YGS) matematik sorularında gizli şifre yapıldığı iddiası ortaya atılmış… Kızılca kıyamet kopuyor… Bazıları bu iş şeytanın aklına gelmez diyor, bazıları ya bizi ikna edin, ya da sınavı iptal edin diyor… Şimdi 1.700.000 genç merakla sonucu bekliyor.

Ortaya atılan iddialar doğru mu yanlış mı?

ÖSYM Başkanı böyle bir şey yok diyor; inanan da var inanmayan da… Ardından soru kitapçıkları ve cevap anahtarlarının hazırlanmasında kullanılan bilgisayar yazılımının güvenliği de tartışmaya açıldı. ÖSYM Başkanının bilgisayar konusunda uzman olması gerektiğini düşünmüştüm ama birileri onun tekstil üzerinde öğretim üyesi olduğunu söyledi… Ne derece doğru bilemem… Şimdi herkes oturmuş, harıl harıl şifre çözmeye uğraşıyor…

Günlerdir televizyonlarda, basında bu olay tartışılıyor, matematiksel örnekler veriliyor… Bazıları şifreleme var, bazıları da yok diyor… Bir avukat, ben sadece matematik için 30’un üzerinde soruyu şifreyle çözdüm diyor. Ben biraz kalın kafalıyım galiba söylenenlerden hiçbir şey anlayamadım. Bereket Ankara Savcılığı olaya el koymuş, araştırıyor, inşallah toplumu rahatlatıcı bir sonuca varırlar…

Şifreleme varsa bu şifreleme kimin yararına yapılmış?

Şifreleme yoksa bunca gürültü neden çıkarıldı?

Şifreleme tartışması sürerken bu kez ortaya bir başka iddia atıldı; İstanbul’un Eyüp ilçesindeki bazı okullarda yalnızca kız öğrenciler sınava girmişler!.. O okullarda sınava giren erkek öğrenci yokmuş!.. Cumhuriyet Türkiye’sinde insanın gerçekten aklı karışıyor; sınavda harem selamlık… Uygulamayı yapanlar “rastlantı, girilecek sınıfları bilgisayar belirliyor. Bilgisayardan böyle çıktı” diyor… İletişim uzmanları böyle bir rastlantı trilyonda bir olur diye itiraz ediyor.

Şeytanın aklına gelmez diyenlere de söyleyecek bir çift lafım var; bizde ortaya öyle şeytanlar çıkıyor ki, gerçek şeytana pabucunu ters giydirir!..

Benim asıl üzerinde durmak istediğim, eğitim sistemimizdeki çarpıklıklar… Cumhuriyetin ilk çeyreğinde uygulanan, topyekûn eğitim sistemimiz budana, budana ne hale getirildi. Tevhid-i Tedrisat yasasının adı var, kendisi yok gibi… Cumhuriyetin ilk yıllarında yüzde doksan üçünden fazlası okuma yazmadan yoksun toplumu uyandırmak için eğitim seferberliğine girişilmişti… Köy Enstitüleri bunun öncülüğünü yapıyor, karabasanlar içerisinde bocalayan halkı eğitiyor, uyandırıyordu… II. Dünya Savaşının zorlu, çileli günlerinden sonra Demokrat Parti iktidara gelince Köy Enstitüleri, Halk Evleri kapatıldı… Demek ki, halkın uyandırılması daha o zamanlar istenmemiş, Demirağ’ın şarkısında olduğu gibi ninnilerle avutulmuştu…

Kısacası oy uğruna, insanların kolayca kandırılması için gerçek eğitim, aydınlanma rafa kaldırılmış… Yakınlarda da çıkar uğruna dershaneler açıldı, öğrenciler yarış atı gibi ortaya konulan a doğru, b yanlışları çözmekle uğraşır oldu… Yetişmeye çalışan öğrencilere bakıyorum tarih, coğrafya, edebiyat bir yana genel kültürden yoksunlar… İlköğretime başlar başlamaz, sınav bunalımına giriyorlar… Eğitimde sınıfta kalmak gibi bir sorunları olmadığından dershane kapılarını aşındırıyorlar. Çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için aileler boğazlarından kestikleri paralarla mali yük altında eziliyor; birileri de para basıyor!...

Eğitimin test çözmek olduğu sanılıyor. Bunlar eğitim skandalı değil de nedir?

Türkiye’de pıtrak gibi açılan yüksek öğretim kurumlarından birisine kapağı atabilmek için büyük uğraş veriliyor… Değer mi, değmez mi? Tartışılır…

Alt yapısı, yeterli öğretim elemanı olmayan, bazılarının tabelası olup kendisi olmayan bu okullardan çıksan ne olur, çıkmasan ne olur?

Televizyon ekranlarına bakıyorum ortaya çıkan sözüm ona akademisyenler! Birbirleriyle tartışıyor, sunucular da dâhil, bazıları da çanak sorular yönelterek bizlere ninniler söylüyor…

Eğitimdeki skandalların başında da, kim bilir ne hayallerle öğretmen olabilmek, yeni nesiller yetiştirmek için Eğitim Fakültelerini bitirenlerin halleri geliyor. Yıllar yılı girip çıktıkları sınavlardan sonra bir türlü atanamıyorlar… Türkiye’de imamlara öğretmenlerden çok daha fazla ihtiyaç olmalı ki, onlara kadro var, öğretmene göstermelik dışında kadro yok…

Türkiye’de yabancı dil öğrenmenin büyük sorun olduğunu bilmeyenimiz yok… Türkiye’de neden yabancı dil öğrenilemiyor? Demek ki, sistemde bozukluk var… Yıllar öncesi Pakistan’a, Kıbrıs’a gitmiştim oralarda ayakkabı boyacısından tutun da en üst düzeydeki insana kadar herkes çatır çatır İngilizce konuşuyor…

O halde bizim insanımızın eksikliği ne?

Çevreme bakıyorum, yes veya no diyenler bile, yabancı dil bildiklerini söylüyor… İnanmazsanız meclisteki milletvekillerinin özgeçmişlerine bakın, hepsi dil biliyor…

Milli Eğitim yeni bir düzenlemeye el atmış; yabancı dil eksikliğimizi gidermek için yabancı öğretmen, daha doğrusu ithal öğretmen getirilecekmiş… Buna haklı olarak ataması yapılmayan yabancı dil öğretmen adayları isyan ediyor; bizim neyimiz eksik diyor…

Öğretmenler kadrolu, kadrosuz diye ikiye ayrılmış… Her ikisi de aynı dersi veriyor ama aldıkları ücret birbirinden farklı…

Milli Eğitim Bakanı, kendisine şikâyet eden öğretmenlere, “Siz de sözleşmeli öğretmen olmayabilirdiniz” dememiş miydi? Oysa öğretmenler bahane değil, çözüm üretilmesini bekliyor.

Çaresiz sözleşmeli olmayı kabul eden öğretmen başka ne yapabilirdi?

Yakınlarda geçinebilmek için hamallık yapan sözleşmeli bir öğretmen ölmemiş miydi?

Anadolu’daki bazı okullarda hademe ve ödenek olmadığından temizliği öğretmenlerin yaptığı, bir okula bir öğretmenin düştüğü söyleniyor…

Bir süre önce basında, bir İlköğretim okulunda 15 Alevi öğrenciye zorla namaz kıldırıldığıyla ilgili bir haber yer almıştı… Bir başka okulda ise kız ve erkek öğrencilerin 45 cm’lik ara ile durmalarını öğretmenleri istemişti.

Sık sık sözünü ettiğimiz adalet, eşitlik bu mu?

Herkesin ağzına sakız ettiği bir söz var; eğitim şart… Ama böyle eğitim olacağına kalsın demek daha mı doğru?

Evren’in iktidar olduğu dönemlerde; yağdanlıklar her dönem olduğu gibi okullara Onun ismini vermişlerdi. Rüzgarlar ters yönde esmeye başlayınca bazı okullardaki Evren’in ismi kaldırılıyormuş!..

Gelişen olaylar ve skandallardan sonra sanırım söylenecek en doğru söz; Üretimsiz bir toplumdan daha başka ne beklenir ki…


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 7 Nisan 2011 Perşembe 00:16:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?