19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Eski Defterleri Karıştırmak!..

Kim demişse doğru demiş; müflis tüccar, eski defterleri karıştırırmış!..

Aradan yarım yüzyılı aşkın zaman geçmiş; seçim propagandalarına bakıyorum, iktidar partisi hala geçmişle hesaplaşmaya, hesap sormaya çalışıyor!.. Bilinçli seçmen, geçmişle hesaplaşmak yerine memleket sorunlarına çare olacak, hayali değil gerçek projeleri, geçim standartlarının nasıl yükseleceğini, işsizliğin önünün nasıl açılacağını, dış politikanın nasıl şekilleneceğini merak ediyor. Yalnızca Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli, iktidar veya iktidar ortağı olurlarsa sorunlara gerçekçi biçimde yaklaşacaklarının sinyallerini veriyor…

Başbakan, hedefe ulaşabilmek için çıtayı yükseltmiş; bu seçimi çantada keklik görüyor, adeta Cumhuriyetin 100. yılına, 2023’e odaklanmış…

Şaşmamak elden gelmiyor; sayılı günler kaldığı halde, seçimi kazanacak olurlarsa neler yapacaklarından söz etmek yerine diğer liderlere verip veriştirerek durumu idare ediyor… Ardından da yarım yüzyıl öncesi olayları gündeme taşıyor… Tarih ile mi hesaplaşıyor, yoksa seçim propagandası mı yapıyor?

Tam da belli değil…

Cumhuriyetin ilk yılarından bu yana gelişen olayları gündeme taşımanın ne âlemi var?

Kaldı ki, o günlerin koşulları başka, bugünküler bambaşka…

Başbakanın değindiği yılları gözlemlemesine yaşı uygun değil… Bu konuda yüzlerce kitap makale yayınlanmış, çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Ancak insan, bütün bunları okuduktan sonra fikir yürütebilir.

Bunlar olmazsa gerisi laf-ı güzaf!..

Anlayabilmek gerçekten çok zor…

Başbakan’ın üzerinde durduğu konuların başında; birkaç gün önce bazılarının yıldönümünü kutladığı, bazılarının da yerdiği 27 Mayıs darbesi veya devrimi var!

II. Dünya Savaşında, İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığındaki CHP iktidarının neler yaptığı var!..

Türkçe ezan okutulması var!..

Yassıada Mahkemesinden çıkan idam kararları var!

Son olarak da eski Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in, sekseni aşkın yaşına rağmen niye yerinde oturmayıp (!) konuşması var!..

Kısacası var oğlu var!..

Bu konulara değinen Başbakan o günleri yaşamamış, yaşadıklarında ise yaşı küçük olduğundan yeterince gözlemlemesi olanaksız… Danışmanları ne derece sağlıklı bilgi verebilir?

Günümüz politikasında eski defterleri karıştırmak laf-ı güzaftır… Onlar hakkında bir şeyler söyleyebilmek için o günleri yaşamak veya çok iyi bir bilgi birikimine sahip olmak gerekir…

II. Dünya Savaşının Avrupa’yı kasıp kavurduğu günlerde İsmet İnönü’nün basiretli politikası Türkiye’yi mihver ve müttefik devletlerin baskılarına rağmen uzak tutmuştur. Bununla beraber her hangi bir saldırıya karşı Türkiye büyük bir orduyu ayakta tutmak ve beslemek zorundaydı. Alman orduları Trakya sınırına gelip dayanmışlardı… Bunun kaçınılmaz sonucu olarak ihracat ve ithalatın olmadığı o yıllarda bazı temel gıdaların karneye tabi tutulması da doğaldı. Örneğin benim o yıllardan kalan nüfus cüzdanımda ekmek, patiska alındı diye damgalar vardır. İnsanlara bir gün karneyle bir gün az, bir gün biraz daha fazla ekmek verilirdi. Bundan daha doğal bir şey olabilir miydi?..

O sıkıntılı günlerde, ateş çemberi içerisinde kalmış, ancak basiretli politikacıların, yöneticilerin başımızda olması Türkiye için büyük şanstı. Sonraki yıllarda o günlerin sıkıntılarını CHP’yi karalamak için kullanmak son derece çirkindir. Nitekim savaş bitiminden sonra yapılan seçimler sırasında küçük bir çocuğu İsmet İnönü’nün karşısına çıkarmışlar; “sizin zamanınızda biz aç kaldık” dedirtmişlerdi. İsmet İnönü ise çocuğun başını okşamış; “seni aç bıraktım ama babasız bırakmadım” demişti…

O günlerde de kışkırtıcı politikacılar vardı!..

27 Mayıs darbesine karşı çıkanlar ile Demokrat Parti’yi savunanların acaba kaçı o günleri yaşamış veya yazılanları akıl ve bilimin ışığında okumuşlardır?

1950 seçimlerinden sonra iktidara gelen Demokrat Parti, 1954 yılı seçimlerinden sonra, ekonomik bunalıma girmiş ve karşı çıkan muhalefete, basına, o zamanlar yozlaşmamış, yandaşlaşmamış üniversitelere, büyük baskı uygulamışlardı. Yaşları 80’i aşmış, basın çınarlarından Falih Rıfkı Atay, Ahmet Emin Yalman gibi gazetecilerin yanı sıra birçok gazeteci Ankara Hilton denilen hapishane koğuşlarına atılmışlardır. Hergün radyoda okunan Vatan Cephesine girenlerin listeleri, kurulan Tahkikat Komisyonları, ekonomik sıkıntılar halkı bezdirmişti. Bu arada ABD’den gerekli maddi desteği alamayan, Amerika’ya para bulmak için giden ve tersyüz geri dönen Celal Bayar’dan sonra Adnan Menderes’in Sovyetlere gidecek olması batıyı kızdırmıştı. O günlerde doğu ve batı blokları arasında soğuk savaş sürüyordu.

Kısacası 27 Mayıs geliyorum demiş, ancak Demokrat Parti yönetimi bunu bir türlü anlayamamıştı…

27 Mayıs darbesini tüm ülke benimsemiş ve o günü bayram ilan etmişti… Yalnızca Yassıada Mahkemesinden çıkan idam kararları biraz fazla acımasız olmuştur. 27 Mayıs’ın ancak o yönü tartışılır… Siz bakmayın bir hanım gazetecinin Yassıada Mahkemesinde bakan olan babasının ceza almasının kininden kaynaklanan 27 Mayıs darbesi aleyhindeki yazılarına…

Günümüzde Yassıada, Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilerek “Demokrasi ve özgürlük adası” olacakmış… Son derece yerinde bir karar; belki de bazıları orada kurulacak müzeyi görürler de ders alırlar… 27 Mayıs bazılarının dediği gibi demokrasi tarihimizin kara bir lekesi değil; ibret alınacak bir dönemidir… Hele hele 27 Mayıs, CHP zulmünün belgesi hiç değildir…

Ezanın Türkçe okunması ise başlı başına tartışma konusudur. Türkiye’nin benliğini bulması ve Araplaşmaktan kurtarılmasının bir tezahürüydü. Bilimsel olarak da kimse bunu tartışmıyor, yalnızca bir dönemi karalamak için kullanıyor. Vay efendim ezanı Türkçe okuttular deniyor. Bunu söyleyenler önce Müslümanlığın ilk yıllarına inerek ezanın nasıl ortaya çıktığını öğrenmelidir…

Son olarak 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tartışmasına değinmek isterim; Yıllar öncesi siyasi yaşamını noktalamış, bu seçimde hiçbir beklentisi olmayan, görmüş geçirmiş, âkil bir kişi olan Demirel’e sataşmanın, siyasi bir malzeme olarak ortaya atmanın âlemi nedir? Partiler üstü olan, bu ülkeye, demokrasiye (iyi veya kötü) elli yılı aşkın süre hizmet etmiş Demirel neden iç politikaya çekilmek isteniyor? Kendisine nezaketsizlik yapılmıyor mu?

Demirel ile uğraşmak her babayiğidin harcı değildir. Türkiye’nin zor günlerinde başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış olan bu kişi ilerlemiş yaşına rağmen zeki, hazırcevaptır… Kendisine söylenen olumsuz sözlerin de altında öyle kolay kolay kalmaz, anında cevabını verir… Nitekim öyle de oldu… Böyle bir âkil adama “senin yaşın geçti otur oturduğun yerde, konuşma” demek olacak iş değildir.

Çakma değil gerçek demokrasiden söz ediyorsanız her vatandaş gibi, Onun da konuşmaya, düşüncelerini söylemeye, yanlışları görünce de ikaz etmeye hakkı vardır…

Seçim öncesinde eski defterleri karıştırmak yerine, gerçek projeler üretmek, K.Afrika, Oradoğu ve batıda uygulanmaya çalışılan, ancak yalpalanan dış politikaya bir yön verebilmek daha doğru olmaz mı?

Süleyman Demirel’den söz etmişken yine onun bir sözü ile yazımı noktalayacağım; “Tarihte ‘Kahtı rical’ deyimi vardır. Yetişeni kesmek, devlet idaresini fakirleştirmektir, tahriptir. Liyakatten tecrit etmektir.”

Kuşkusuz anlayana…


erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 31 Mayıs 2011 Salı 00:24:39


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Mehmet E. IP: 84.62.38.xxx Tarih : 31.05.2011 18:08:44

Ellerine saglik Hocam"Cok güzel yazilarindan biri daha olmus.Insan gecmisten ders alip hata yapmamak icin düsünüp haraket etmesi gerekir.Ama bu Türkiyede gecerliligini kaybetmis durumdadir.Yerine günlük gecim derdine dönüsülmüstür.Yani günü kurtarma politikasi gibi bir sey.Halk,i neyle mesgul etmek gerekiyorsa o gün eski defterlerden bir sayfa acip karalama politikasi yapilmaktadir.

Memlekette yapacak baska bir is kalmadigi icin, Eski defterleri karistirip oy toplama politikasi yapilmaktadir.Hükümetin baska isi kalmadi,Hükümet daha ne yapsin,Türkiyede halkın hic bir sorunu yok, Memleket sorunu sıfır,issizlik sıfır,Aclik sorunu sifir,Okul veTalebe sorunu sifir,Memur ve Emekli sorunu sıfır,Saglik sorunu hic yok oda sıfır, Ehhh ne kaldi geriye; Ekmek elden su gölden misali ne yapmak lazim.

O zaman eski defterleri karistirip,27 mayisi sorguluyalim,27 mayis sorgusu bittikten sonra.Ikinci dünya savasinda,Türk halkini harbe sokmayan rahmetli Baskumandan Ismet Inönü,yü sorgulayalim.Onun,da sorgusu bittikten sonra,sıra Türkiye Cumhuriyeti kurulmasinda önder olan dahi,Mustafa Kemal Atatürk,ü sorgulayalim.Sorgulamadan ceza alacaklar,Ve belkide ceza olarak,Anit kabirleri ortadan kaldirmak olacak.

Cünkü Mustafa Kemal Atatürk,Osmanli imparatorlugunu dıs gücler tarafindan parcalandigini görüp,Türkiye Cumhuriyetini kurmak icin Padisaha bas kaldirmistir.Sonradan kurulan Türkiye Cumhuriyeti,Ortadan kaldirip tarihe karistirip,Baska bir isimle yeni bir devlet kurmak,mi lazim.Tarihi yeniden yazmak,mi isteniliyor.Uzun lafin kisasi,Sopayi yiyen,mi bilir,Yoksa sayan,mi bilir.Eh daha ne istiyelim Ekmek elden,Su gölden saygilarimla.


Teoman Törün IP: 88.243.235.xxx Tarih : 31.05.2011 11:02:35

Sayın yazarın üzerinde durduğu gibi, yaşamadığı bir dönem hakkında, köklü bir bilgi sahibi olmadan, kulakdan dolma rivayetlerle, izleri zamanımıza intikâl ediyormuş gibi değerlendirme yapılması tam bir uklâlıktır, demagojinin ta kendisdir. Demirel konusuna gelince, sadece fikir ileri sürmesine dahi tahammül edilemiyen, fikir ifade özgürlüğü  gibi tüm anayasalara girmiş "insan hakkı"nın kullanılmasını, en azından duygusal etki yaratarak selbetmeye kalkışmak kimsenin haddi değildir; hele, şu anda aklıma gelen Adanauer'in 87 yaşına kadar fiilen Federal Şansölyelikde kalması örneği karşısında.. Bu verdiğim demokratik bir ülke politikacısı örneğidir. Onun dışında yığınla iktidarını  muhafaza eden çok ileri yaşdaki politik kişililklerin örneğini bulabilirsiniz.