17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Futbol Bir Oyundur


Futbol bir oyundur ama anlayabilene..

Dünyanın her tarafında futbol büyük bir seyirci kitlesine hitap etmektedir. Bu durumu görenler futbolu bir gelir kaynağı olarak düşünmüş, futboldan yararlanarak para kazanmaya yönelmişlerdir.Türkiye de diğer ülkelerden geri kalmamış, kurumlar, kişiler sırtını futbola dayayarak onun nimetlerinden faydalanmaya yönelmişlerdir. Siyasiler de diğerlerinden aşağı kalmamış ve bu oyun üzerine siyasi yatırımlar yapmaya başlamışlardır. Örneğin, bir takım küme düştüğünde hemen o yöreyi temsil eden milletvekilleri toplanıp takımlarının haksız küme düştüğünü söyleyerek şike yapıldığını iddia etmiş ve takımlarının yeniden ligde kalmasını istemişlerdir. Böylece bir oyun olan futbol, alınan iyi veya kötü sonuçlara göre zaman zaman karmaşaya, bazen de kaosa dönüşmektedir.

Futbol gerçekten seyri güzel, insana heyecan veren bir spor dalıdır. Kuşkusuz, diğer spor dallarında olduğu gibi bu oyunda da mutlaka biri yenecek, diğeri yenilecek veya berabere kalınacaktır. Oyunun kuralı böyle; onun dışında başka bir şeyi düşünmek de olanaksızdır. Bu gerçeği anlayamayan bir kısım eğitimsiz, cahil guruplar yenildiklerinde, çeşitli üzücü olaylar çıkarmakta, karşı takımın taraftarlarına veya kendi yöneticilerine, futbolcularına saldırmakta, çevrelerindeki pek çok insanın huzurunu kaçırmakta, can güvenliklerini zora sokmaktadır. Bu arada maganda veya cahil kesimin ateşlediği silahlardan ölenler, yaralananlar olmakta, bir çok aile büyük üzüntülerle karşı karşıya kalmaktadır. Prof. Dr.Emre Kongar’ın bununla ilgili bir sözünü hiç unutmam; ”Ödüm kopuyor bir maçı kazanacağız diye... Birçok kişi patlayan silahlardan ölecek veya yaralanacak”.

Futbolun bir oyun olduğunu nedense bazıları anlamak istemiyor.

Birkaç gün öncesi, Galatasaray ve Beşiktaş UEFA Kupası guruplarına katılabilmek için eleme maçları oynadılar. İstanbul’a İsveç’in Malmö takımına 1-0 yenilen Beşiktaş’ın Malmö’de turu geçeceğine en iyimserler bile inanmıyordu. Oysa Beşiktaş herkesi yanılttı, çok güzel bir oyun ve kenar yönetimi ile 4-1’lik sonuçla rakibini eledi. Öte yanda Galatasaray, Norveç’in sıradan takımlarından Tromso’ya rakip sahada kötü hava koşulları altında, çamur ve balçık içerisindeki bir sahada oynadığı maçı 1-0 kaybetmiş ve tur umudunu İstanbul’a, Ali Sami Yen Stadına bırakmıştı. Ne var ki, Galatasaray İstanbul Ali Sami Yen’den 1-1’lik sonuçla ayrıldı ve UEFA Kupasına veda etti. Böyle olunca da Beşiktaş cephesinde sevinç, Galatasaray’da da hüsran ve üzüntü yaşandı.

Maçların bitiminden sonra futbolun bu kez çirkinliği ortaya çıktı. Beşiktaş galibiyetinden sonra yaşadığım semtte birkaç el silah patladı, çevre sakinleri balkonlardan içeri kaçıp cam kenarlarından çekildiler. Öte yanda Galatasaray-Tromso maçı sona erer ermez, kulüp yöneticilerine sözlü ve fiili saldırılar başladı.

Kuşkusuz, hakemler sahanın içerisinde her şeyin hakimidir. Kararları doğru veya yanlış, maç sonrası tartışılır, futbolcular ve kenar yönetimleri de buna uymak zorundadır. Hakeme itiraz etmekle, üzerine yürümekle hakaret etmekle bir yere varılamaz. Sonunda ya sarı, ya da kırmızı kart görürsün... Bu kadar basit... Avrupa’da oynanan maçları zaman zaman televizyonlardan izliyorum. Orada yanlış karar veren hakemin ne üzerine yürünüyor ve ne de itiraz ediliyor. Bizim milyarlık bazı futbolcularımızın akıl güçleri kas güçlerinin altında kaldığından olacak, hemen itiraza başlıyorlar .Onların bu tutumları da büyük bir kısmı futbol bilgisinden yoksun taraftar kitlelerini harekete geçirmeğe yetiyor.

Galatasaray’ın maç sonrası biraz şansızlıktan biraz da beceriksizlikten gol atamayan futbolcuları ve antrenörleri hemen Portekizli hakeminin yanına koşarak bazılarına göre tepkilerini dile getirmiş, bazılarına göre de hakaret etmişler. Futbolun bir oyun olduğu bilincinden uzak olan bu kişiler acaba hakemin UEFA’ya vereceği raporun ne doğrultu da olacağını ve kulübün bundan zarar görüp görmeyeceğini bilmiyorlar mı? Bundan Galatasaray’ın zararlı çıkabileceğini hiç düşünmüyorlar mı? Olay bununla da kalmıyor, gazetelerin fanatik taraftarlar! ismini kolayca verdiği kendini bilmez bir gurup, maç sonrası Galatasaray yöneticilerinden Refik Arkan’a, Turgay Kıran’a ve İkinci Başkan Ergun Gürsoy’a sözle ve fiili saldırıda bulunuyorlar. Ardından da her yenilgiden sonra yapıldığı gibi kulüp binası önünde toplanarak saldırılarını sürdürüyorlar. Maç oynanırken “Yönetim istifa”, ”Aciz yönetim istemiyoruz”, ”En büyük taraftar, yönetim sahtekar”, “Büyük Başkan el salla” sözlerinin ve küfürlü tezahüratı yapanların sahaya yansıyıp futbolcuları etkileyip etkilemediğinin bilincinde bile değiller... Acaba bu saldırganlar o yöneticilerin şimdiye kadar Galatasaray’a yaptıkları hizmetlerin farkındalar mı? Özellikle hiç tanımamama rağmen Ergun Gürsoy’un kulübe yaptığını bir Fenerbahçeli olarak ben bile biliyorum.

Fanatik taraftan denilen, ne olduğu bilinmeyen kişilere taraftar sözcüğünü kimler yakıştırmış, onlar da buna kendileri nasıl inanmışlardır. Tuttuğu takımın formasını spor mağazasından satın alıp boynuna bir de kaşkol bağlayan, başına takke geçiren bizim memleketimizde kulüp taraftarı olup çıkıyor. Bu iş bu kadar kolay mı? Galatasaray Lisesi’nde veya Galatasaray Üniversitesinde mi okuyarak Galatasaraylı olmuşlardır? Yoksa kulübe kayıtlı veya kulüple ilgili derneklere kayıtlı aidatını ödeyen üyeler midir?

Yakından izlediğinizde taraftar denilen kitlenin çoğunun eğitimden, meslekten yoksun, hayatta bir şey olamamış kişiler olduğunu görürsünüz. Psikologlar bunları ruhsal yönden hasta kişiler olarak tanımlamaktadır. Toplum psikolojisinin etkisiyle bir araya gelince bu insanlar kolayca saldırganlaşıyorlar. Doğrucası bunlar, stattan içeri girdikleri andan itibaren kişilik kazandığını sanan zavallı guruplardır… Öte yanda onların ortaya çıkmasında kulüp yöneticilerinin büyük payı olmuş ve topluma büyük zarar vermişlerdir. Amigo denilen gurup liderleri yaratılmış ve kulüp başkanları yönetim kurulu üyeleri onlara çeşitli olanaklar sağlamış ve durum her geçen gün gelişerek bu boyuta gelmiştir. Bugün onların şerrinden değil hanımlar, spor yazarları bile maçlara gidemez oldular ve televizyon ekranlarından yorum yapıyorlar. Bu arada basının da, bu işte büyük hataları var. Hangi birinden söz etmeli, maç öncesi atılan vurdulu-kırdılı başlıklar altındaki yazılar cahil taraftar kitlesini ateşlemekte ve bunun adına da spor yazarlığı denilmektedir.Yakın tarihlerde Hıncal Uluç, Nişantaşı’nda yemek yerken saldırıya uğramadı mı? Ahmet Çakar kurşunlanmadı mı? Ayrıca, son maç öncesi yabancı takım iyice araştırılmadığından ve Tromso örneğinde olduğu gibi köy takımı beş çekeriz, altı atarız diye işkembeden yorumlar yapılmadı mı? Tromso’nun sağlam, uzun ve iri kıyım adamlardan oluşan savunması olduğunu ve oyun disiplinini hiç bozmadan maçı götürdüğünü hep birlikte görmedik mi?

Futbolda beceri kadar biraz da şansın rolü vardır. Bir takım hiç ummadığı zamanda gol yer ve gol de atar. En yetenekli oyuncular umulmadık hareketlerde bulunurlar. Gençlik yıllarımda Milli Takım ve Galatasaray kalecisi Yasin’in bir Ankaragücü maçında orta çizgiden gelen topu iki bacağı arasında içeri aldığını görmüştüm. Bu golün bir benzeri Fenerbahçe kalecisi rahmetli Selahattin’in de başına gelmişti. Ayrıca Fenerbahçe kalecisi Hazım’ın yaptığı kaleci vuruşu ile rakip kaleye girmiş ve maç 1-0 bitmişti. Sarıyer forması altında Rıdvan Dilmen İnönü Stadından topu Dolmabahçe Camisi’ne kadar göndermişti.Yanılmıyorsam Macaristan’da oynanan bir milli maçta Gökmen kornere yakın yerde vurduğu topu Macar kalesine sokmuştu. Yıllar sonra bu işin nasıl olduğunu sorduğumda, şans işte yüz defa vursam biri girmez demişti. Bunun dışında poposu ile gol atanlar, gol kurtaranlar da olmuştur. Bu bakımdan futbolun üç seçenekli bir oyun olduğu, beceri kadar şansın da büyük payı olduğu akıldan hiçbir zaman çıkarılmamalıdır. Sırası gelmişken son sözü de amigolarla, taraftar denilen fanatikler ile iç içe olan kulüp yöneticilerine söylemek isterim; önce taraftar diye yanaştığınız kitlelere kurslar açıp futbol kaidelerini, yönetmeliklerini ve adam gibi maç seyretmeyi öğretseniz, acaba nasıl olur?



erdemyucel2002@hotmail.com

Yayın Tarihi : 1 Ekim 2005 Cumartesi 14:17:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?