18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Gazetecinin Sansür İsteği!..

Türkiye’de garip şeyler oluyor!.. Şaşmamak elden gelmiyor!..

Bu garipliklerinin bazılarını duyunca olmaz böyle şey diyorsunuz… Ama oluyormuş…

Kırk yıl düşünüp taşınsam; bir gazetecinin, hem de bir televizyon kanalı yönetiminde olan birinin, Başbakandan basını ve internet sitelerini denetleyelim diyebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Meğer oluyormuş; burası Türkiye her şey olur diyenler haklıymış…

Kısa bir süre önce Başbakan, Dolmabahçe buluşmalarını bu kez medya yöneticileri ve bazı gazetecilerle sürdürmüştü… Başbakan toplantıda bir bakıma basınımızın bugünkü tutumunu eleştirmiş, izlenmesi gerekenlerden, gazetecilikten söz etmiş ve sonra da güncel bazı konularda onları aydınlatmaya çalışmıştı!.. Toplantıda nedense internet basınının ne yöneticileri ve ne de yazarları vardı. Unutulmuş veya önemsenmemiş olabilir; mühim değil!..

Dolmabahçe toplantısının sonlarına doğru Haber Türk Televizyonu Yayın Yönetmeni Yiğit Bulut, Başbakan’dan insanı hayretten hayrete düşüren, gazetecilerin kanını donduran bir istekte bulunduğu basına yansıyanlardan öğreniyoruz;

Televizyonları denetleyen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi bir Medya Üst Kurulu oluşturulsun ve bu kurul internet medyası ile gazeteleri denetlesin.”

Başbakan, bu gazeteciden gelen beklenmedik teklifi umursamamış olacak ki; böyle bir önerinin gündemlerinde olmadığını söylemekle yetinmiş.

Gazete patron ve yazarlarının hiç sevmediği sorunların başında sansür gelir. Türk Basını Osmanlının son günlerinden yakın tarihlere kadar sansürden çok çekmiştir.

Günümüzde denetim denilen sansür “Censure” den gelmiş bir sözcük olup, bir makam veya hükümetin söz, yazı, resim, film ve sesle yapılan her türlü yayın üzerindeki baskısıdır. Bunu yapar kurula da denetleme kurulu ismi yakıştırılmıştır. Kısacası topluma yönelik bir yayını kısmen veya bütünüyle yasaklamaya, daha doğrusu sansüre başta gazeteciler olmak üzere tarih boyunca hep karşı çıkılmıştır. Mütareke basınında ve sonraki dönemlerde çeşitli baskılardan çoğu zaman mürettipler sütunları kazımış ve yerlerini boş bırakmıştır. Kuşkusuz, bu dönemlerde ve özellikle mütareke basınında da satılık kalemler ortaya çıkmıştır.

Başbakan’ın gazetecilerle yaptığı toplantıda böylesine bir istekte bulunan gazeteci, yalnızca gazetecilerin değil toplumun da tepkisini çekmiştir. Onun hakkındaki eleştiriler bir yana internet sitelerine gelen mailler de bunun açık göstergesidir.

Ancak bu işte bir gariplik var…

Bir süre önce Vatan Gazetesinde hükümet aleyhinde yazdığı yazılarla dikkati çeken ve Haber Türk’e transfer olan bu gazeteci, referandum öncesi Başbakan ile yaptığı söyleşiyle de uzun süre basında konu olmuş ve bazıları bu programın İletişim Fakülteleri derslerinde bir gazeteci böyle olmamalı diyerek, örnek olarak anlatılmasını istemişlerdir. Programında daha önceki eleştirilerin aksine çanak sorular sorduğu, önceki muhalefetinden eser kalmadığı görülmüştü. Büyük olasılıkla programdan sonra bazı köşe yazarlarının yanı sıra internet medyasındaki mail bombardımanına uğramasından rahatsız olmuş olacak ki; internette denetim yapılmasını istemiştir.

Uyanık gazeteciliğe yeni bir ilke getirilmek isteniyor olabilir mi? Önce atıp tutacak, eleştireceksin sonra iyi bir yere transfer olacaksın…

Bu da ayrı bir yol…

Yıllar öncesi bizim usta yazarların genç gazetecilere verdikleri öğütleri hatırlıyorum…

Bakın onlar bize bir gazeteci nasıl olunur diye ne öğütler vermişlerdi. O eski ustalar basının ne hale getirildiğini akıllarından bile geçiremezlerdi. O yüzden ben de onların söylediklerine biraz katkı yapmaya ve bazılarını da günümüze uyarlamaya çalıştım.

Gazeteci her şeyden önce düzgün adam olmalı…

Yalandan yazı yazmamalı…

Necati Doğru’nun dediği gibi çanak yalamamalı…

Her şeyden önce yazısını belgelere dayandırıp adam gibi yazmalı…

Satılık ve kiralık kalem olmamalı…

Bazılarının gözüne gireceğim diye kişilerin özel yaşamlarıyla uğraşmamalı…

Gazetecilik kimliğini kullanarak iş takibi yapmamalı ve bundan çıkar sağlamamalı…

Bir zamanlar sosyalizmden dem vurup Karl Marks’ı okuyucularına şırınga ederek onları peşinden koşturup yıllar sonra parayı, şöhreti bulunca oğullarıyla birlikte laf olsun torba dolsun örneği sade suya tirit yazılar yazmamalı…

Televizyon haberlerinde dikkati çekebilmek için şok şok, az sonra, flaş flaş gibi sözcükleri yerli yersiz kullanmamalı…

Gazeteci futbol takımı tutar gibi ne muhalefeti ne de iktidara yaranmak için olur olmaz methiyeler yazmamalı…

Yazılarında objektifliği ön plana çıkarmalı… Okuyucuya bu adam doğru yazıyor dedirtmeli…

Gazetecinin diğer insanlardan çok daha özel durumları olmalıdır. Özellikle yolsuzluk yapanlarla, çıkarcılardan uzak durmaya çaba sarf etmeli...

Her şeyden önce dönek olmamalı, bugün söylediğini bir süre sonra unutup ayrı telden çalmamalı…

Kendisini tenkit edenlere hoşgörülü olmalı, eleştirilere karşı kötü sözcükler kullanmamalı. Bu tür sözcükler kullanırsan gün gelir söylediklerin bumerang gibi geriye de dönebilir…


erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 2 Ekim 2010 Cumartesi 12:06:25


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
erdal geyikçi-sanatcı... IP: 78.164.116.xxx Tarih : 2.10.2010 14:24:55

Merhaba erdem abi..Köşenizi okuyunca aklıma,bir zamanlar gazetecilik yapmak için başladığım yıllar aklıma geldi.Gazetecilige 199 marmara depremi sonrası başlamıştım..Depremzedeler yararına,yerel bir gazetenin,günlük bıraktığı gazetelerin satışında elde edilen gelirin,deprem zedeler için bankaya yatırıyordum...Daha sonra gazetenin,Genel yayın müdürü bana gazetde çalışma teklif etti...bir süre gazeteye takıldım...Askerlikten kalma olsa gerek,Haber merkez daha cazip geldi bana...gel zaman git zaman,haber yazmasını ve fotoğraf çekmesinin ögreniyordum...Birgün gazeteye telefon geldi...Ben baktım telefona,intihar haberi veriyordu telefondaki ses.Nerde diye sorarken,bulunduğum odanın camı açıktı,camdan dışarı baktımki,karşımdaki binanın üzerinde intihar eden kişi...2 muhabir arkadaş hemen haberin geldigi yere gittiler...Bende makinemi aldım,haber yerine gidiyordum...Genel yayın müdürüm Sn:Deniz Akgün nereye gidiyorsun Maykıl dedi 2 kişi gitti...Bana maykıl derlerdi daha önceki yaptığım işten dolayı...animatörlük(dans)ediyordum.Bende kurtarırım demiştim espiriyle karışık...İntihar eden bir binanın üzerinde,binanın hemen yanında bir inşaat vardı.bende inşatın üzerine çıktım.yakından bir fotoğraf çekmekti amacım..ne biliyim intihar edenin sarası varmış...gençin sarası tutunca bende hemen intihar edenin yanına koştum ve intihar etmesin diye tutuyordum,hemde ağzını açıyordum dilini yutmasın diye...daha sonra haber müdürümün yanına gittim,hani fotoğraf,ben resim ve haber isterim.önce işin daha sonra vaktin olursa kurtarırsın demesine kızıp gitmiştim gazeteden...Diger gün gazetelerde manşetim,intiharı gazeteci önledi başlıklı...Haber müdürümde köşesine,intihar olayını taşımıştı..Daha sonra"ÖNCE İNSANLIKMI GAZETECİLİKMİ TARTIŞMASI" başlattılar...şimdi düşünüyorumda haber müdürüm Sy:Ali orhan haklımıydı diye;Galiba haklıymış:İşsizligi insan oldugum için hep yaşadım... saygılarımla. erdal geyikçi-sanatcı..


Mehmet E. IP: 84.62.41.xxx Tarih : 3.10.2010 21:33:26

Hocam ellerine saglik"Bu tür yazilarini takdirle karsiliyorum.Gerci simdiye kadar okudugum yazilarindan dürüstlükten baska birsey görmedim.Cok gazeteci var ki hem kalemini kiraya vermis hemde pesin pesin kalemini satmistir.Türkiye,de arastirarak yazan yazar sayisi bence 20 kisiyi gecmez.Cogu oturdugu yerden sagdan soldan duydugu veya görsel yayindan aldigi bilgilerle yazarlik yapmaktadir.

Ne yazik,ki Bu tür yazarlarda Futbol takimini değistiren futbolcular gibi adam karalayip parti tutmaktadir.Hangi parti iktidar olursa yüzde 70 si hemen kabuk degistirerek o partiye gecmektedirler.Gerci sen gerekeni iyi bir sekilde analiz edip,te yazmissin bana fazla yazacak birsey kalmamis ellerine saglik saygilarimla.