16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

Gerçekten Avrupalı olduk mu?


Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar geçirdiği kritik dönemlerinden birini daha 3 Ekim 2005’de geride bıraktı. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılabilmesi için Lüksembourg’da yapılan tarihi toplantı da olumlu bir sonuca yaklaşıldı. Türkiye ile ilgili olarak, 2 Ekim gecesi olağanüstü toplanan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları, Müzakere Çerçeve Belgesini görüşüp onaylamak için tartıştılar ve sonunda olumlu bir karara vardılar. Ertesi gün yapılan Genel Kurulda Türkiye’nin Birliğe katılması ve tam üyeliğinin görüşülmesi için anlaştılar. Bu toplantıda Türkiye’nin üye olup olamayacağı konusunda görüşme açılmasına karar verildi. Çoğumuzun da bildiği gibi Türkiye daha üyeliğe kabul edilmedi. Türkiye’nin gelecekteki olası üyeliği için yalnızca önü açıldı.Türk hükümeti böyle bir kararın AB’den çıkabilmesi için ödün üstüne ödün vermişti. Şimdilik verilen ödünlerin de böylece boşa gitmediği ortaya çıktı.

İleride ne olur? Buna kesin bir söz söyleyebilmek gerçekten çok zor... Eskilerin bir sözü vardır; Ona Rufailer karışır...

Atatürk, yeni Türkiye Cumhuriyetini kurduğunda, reformlarını gerçekleştirirken söylevlerinde hep muasır medeniyetlere ulaşmaktan söz etmişti. Ancak, geçtiğimiz günlerde Emin Çölaşan, Atatürk’ün 6 Mart 1922’de yaptığı bir konuşmasına sütununda yer vermiş ve bu söz üzerinde düşünülmesinden söz etmişti. Gerçekten üzerinde durulup, eni konu düşünülecek bir söz... Yinelemekte fayda var:

“ Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi.
Halbuki, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? ”

Lüksemburg’daki toplantının ertesi günü, bir anda Türk halkının günlük yaşamının değişebileceği havasına bir anda girildi.Yalnız bu kez, biraz ihtiyatlı davranıldı, meydanlarda, caddelerde zafer şenlikleri yapılmadı, hamasi nutuklar atılmadı, havai fişekler etrafı aydınlatmadı... Etraf AB bayrakları ile donatılmadı...

Bu arada pek çoğumuz gibi bende Avrupalı olup olmadığımı düşünmeye başladım. Acaba sahiden ben artık Avrupalı mıyım? Çoğu Türk insanı gibi benim de yaşamım, ekonomik durumum düzeldi mi? Bir günde her şey değişti mi? Bir zamanlar bazı üniversitelerde ders verenler gece alınan bir kararla ertesi günü profesör olarak uyanmışlardı. Yanılmıyorsam bir ihtilal sonrası bazı albaylar da bir günde general yapılıp ertesi günü emekli edilmişlerdi...
Benimkisi de onun gibi bir şey...

Ancak öğrendiğim kadarıyla öyle kolay kolay Avrupalı olunmuyormuş; bunun için daha yapılması gerekenler varmış;

Örgütlenme özgürlüğü gelişecek,
Hava ve su daha temiz olacak,
Açıkta yiyecek satılmayacak,
Otoyollar dayanıklı olacak,
Yükler demiryolu ile taşınacak,
Yollara akustik duvarı çekilecek,
Yabancı dil eğitimi gelişecek,
Kayıt dışı ekonomi devri kapanacak,
Köy yaşamı cazip hale gelecek,
Büyük olasılıkla büyük şehirlere göç engellenecekmiş.

Bu sorunları giderdikten sonra, acaba sahiden bizler gerçek Avrupalı olacak mıyız ?

Toplum olarak, bizlere de görev düşüyor ve bizim yapmamız gereken daha çok işlerimiz var; Onları kendi kendimize çözmek zorundayız. Her şeyi büyüklerimize bırakmayalım, bizim de çorbada biraz tuzumuz olmalı...

Hepimiz üzerimize sihirli değnek değmişçesine bir anda değişmeli, bugüne kadar yaptıklarımızı bir daha yapmamalıyız. Örneğin;

Trafiğimiz yağ gibi kayıp gitmeli,
Otobanlarda, ana güzergahlarda emniyet şeridi sürekli boş bırakılmalı,
Trafik kurallarına kesinlikle uyulmalı,
Toplu taşıma aracı ve ticari taksi kullananların kılığı kıyafeti düzgün olmalı,
Elektrikler, sular zamanlı zamansız kesilmemeli,
Doğal kültür varlıklarının bulunduğu alanlar gerçekten koruma altına alınmalı,
Orman arazileri, kıyı şeritleri, sit alanları ona buna peşkeş çekilmemeli,
Yaya kaldırımları oto parkı olmaktan kurtarılmalı, oto park mafyası araç sahiplerinden para toplamamalı,
Araçlar için çağdaş park yerleri yapılmalı, herkes canı istediği yere aracını park etmemeli,
Büyük şehirlerin varoşlarında ve köylerde su baskınlarına heyelana açık yerlerde yapılanmaya son verilmeli. Oralarda yaşayanlara acil yer temin edilmeli,
Sahte içki, sigara üretimine son verilmeli,
Aşırı yağmur ve karda hayat felç olmamalı,
Sultanahmet Meydanı’nda, zaman zaman düzenlenen panayırlarda, Ramazan Şenliklerinde bardaklar tabaklar aynı kovada yıkanmamalı,
Sokakta yürüyen erkekler burnunu karıştırmamalı, cinsel organını pantolonunun içerisindeki yerine yerleştirebilmek için ulu orta çaba sarf etmemeli,
Sokaklara kaldırımlara tükürülmemeli, sigara başta olmak üzere öte beriler yerlere atılmamalı
Bilimsel dini yayınlar, aydın din adamları varken şeyhlerin, efendi babaların peşinden gidilmemeli,
Yobazlardan, gericilerden uzak durulmalı, hele hele bu işin bezirganlarının yanına hiç yanaşılmamalı,
İslami tesettür diyerek sokaklarda, çağdışı kara çarşafla, yerleri süpüren giysilerle, bir karış sakal, başta takke, cüppelerle dolaşılmamalı,
İslam dininin de öngördüğü gibi türbelerden,yatırlardan yardım istenilmemeli,
İnsanların dini inançlarına saygı gösterilmeli, kimseyi mezhebi farklı veya dini vecibelerini yerine getirmiyor diye suçlamamalı,
Yazın denize erkekler donla, kadınlar elbise veya tesettürlü mayo gibi acayip kıyafetler ile girmemeli,
Düğünlerde gösteriş uğruna dolarlar saçılmamalı, havaya kurşun sıkılmamalı,
Sofrada yemek yerken ağız şapırdatılmamalı, ağzında lokma varken konuşulmamalı,
Sokaklarda, pazarlarda her önüne gelene amca dayı, anne,teyze denilmemeli,
Cep telefonunun kullanılmaması gereken araçlarda, yapılan ikazlara karşın konuşmakta direnilmemeli,
Toplu taşıma görgü kurallarına uyulmakla, yaşlı insanlar, çocuklu kadınlar ayakta iken gençler oturdukları yerlerde uyuma taklidi yapmamalı,
Toplu taşıma aracı durağa geldiğinde, ineceklerini peş peşe, herkes ayrı ayrı şoförü ikaz düğmesine sürekli basmamalı,
Ramazan aylarında herkesi oruç tutuyor sanıp davulla uyandırmamalı,
Kitap, gazete okuma, alışkanlığı kazanılmalı; kendimizin kültürel ve sosyal yanlarımız daha geliştirilmeli,
Apartmanlarda ulu orta halı silkelenmemeli,
Toplumumuzda hortumculara, beleşçilere, avantacılara,bedavacılara, beleşçilere yer verilmemeli,
En iyi ibadetin çalışmak olduğu öğrenilmeli,
Irk, dil, din, mezhep ayrımcılığı yapılmamalı,
Dini vecibelerimizi yerine getireceğiz diye iş yerleri, kamu kurumları boş bırakılmamalı...

Kısacası, bütün bu örnekler gösteriyor ki, Avrupalı olabilmek öyle kolay bir iş değildir. Avrupa Birliği’nin Müzakere çerçevesi içerisine girebilmenin yanı sıra toplum olarak bizlere de bir takım görevler düşüyor. Bunun için elbirliği ile çalışmalı, bizleri Avrupa birliğine taşımak isteyenlere yardımcı olmalıyız.




erdemyucel2002@hotmail.com
Yayın Tarihi : 8 Ekim 2005 Cumartesi 13:54:46
Güncelleme :13 Ekim 2005 Perşembe 14:36:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?