Açılım saçılım, paket maket derken…
Kuş mu çıkacak civciv mi çıkacak diye merak ederken…
Samuel Becket’in ünlü tiyatro eseri “Godod’u Beklerken” benzeri, İstanbul Küçük Sahne’de 1954 de, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 1963 de sergilenen oyunda Godod bir türlü gelememişti. İzleyiciler Godod ha geldi, de gelecek derken perde inivermişti…
Oysa bizde böyle olmadı demokratik açılım paketi geldi. Mitolojideki Pandora’nın kutusu gibi açıldı ve içerisindekiler uçuşuverdi!..
Başbakan, günlerdir merakla beklenen, sürprizlerle dolu olacağı söylenen demokratikleşme paketini muhalif medyanın alınmadığı gazetecilere veya gazeteci geçinenlere açıkladı!
Bizden olanlar, bizden olmayanlar bir kez daha su yüzüne çıktı!..
Kimileri paketi beğendi, kimileri beğenmedi…
Adama sorarlar, ne bekliyordunuz ki, neden hayal kırıklığına uğradınız diye?
Başbakan’ın açıklamasından öğrendiğimiz kadarıyla Siyası Partiler Kanununun kısıtlayıcı maddelerinden partilere üye olma şartları genişletilecekmiş…
Yeni seçim sisteminde, daraltılmış bölge sistemi getirilip getirilmeyeceği tartışılacakmış!..
Yeni sistem hangi siyasi parti lehine işler hangisine işlemez, uygulama olursa hep birlikte göreceğiz.
Siyasi eş başkanlık sisteminin yolu açılacakmış...
İyi de BDP’de epey zamandır eş başkandan söz ediliyor. Yoksa onlar şimdiye kadar yasaya uygun değil miydi?
İnsanların inançlarına, yaşama tarzlarına müdahale edenlere hapis cezası getirilecekmiş…
Özel okullarda farklı dil ve lehçelerde (ne hikmetse Kürtçe denilmekten kaçınılıyor) eğitim olabilecek, belli dersler Türkçe okutulacak, öğretimin nasıl yapılacağını Bakanlık belirleyecekmiş… Kürtçe eğitim diye tutturanlar, ne yazık ki eğitimin bölüneceğinin bilincinde bile değiller.
İl İdaresi Kanunu yeniden düzenlenecek, ilçe ve köyler 1980 yılına kadar kullandığı isimleri yeniden alabilecekmiş…
Anlaşılan Kürtlerin yoğun olduğu ilçe ve köy isimleri değişecek. Ya birileri çıkar da biz yaşadığımız ilçe ve köylerimizin antik isimlerini isteriz derse ne olacak?
Örneğin kimsenin kullanmadığı Kocamustafapaşa yerine Pisamatya’yı, Bakırköy yerine Makriköy, Yatağan yerine Stratonikeia isimleri istenirse, işler enikonu karışmaz mı?
İyi ki illeri bu işe karıştırmamışlar yoksa işin içinden çıkabilmek çok zor olurdu.
En önemlisi de Kürtçenin kullanımına engel olduğu X,W, Q harfleri alfabemize girecekmiş. Şimdiye kadar bu harflerin eksikliğini hissediyor muyduk? Ola ki bu harfler kullanılırsa hepimizin yeni dili öğrenmek için kurslara gitmemiz gerekecek. Örneğin ilk aklıma gelen isimlerden Kenan’ı, Kemal’i, Van’ı bundan böyle nasıl yazacağız?
Xenan mı?
Qemal mi?
Wan mı?
Bu arada pakete göre seçim sırasında Kürtçe propaganda yapmak da serbest kalıyor. Burası biraz karışık, zaten yapıyorlar, meclis kürsüsünde bile söylüyorlar. Anlaşılan pakete girsin de bundan böyle yasal olsun denilmiş!
Bu paketin en önemli noktasını bazı siyasilerin bıkmadan usanmadan yaptıkları türban (sıkmabaş) yine paketin başköşesine oturtulmuş…
Bundan böyle demokratikleşme adına kamuda, devlet dairelerinde serbest oluyor. Yalnızca yargıda hâkimler, savcılar, orduda askerler, iç işlerinde polis bunların dışında kalıyor. Bundan böyle okullarda öğretmenler isterlerse sıkmabaşlı veya inancım böyle diyerek çarşaflı derse girebilirler. Öğrenciler de hocalarını örnek almak istemez mi? O zaman siz seyreyleyin cümbüşü…
Her ne kadar Kemalizm ideolojisi diye bir şey varsa da o çoktan rafa kalkmış ezber bozulmuş.
Meşhur sözdür işin aslı anlamına gelen; “Vehbi’nin Kerrakesi” şimdi çıktı ortaya…
Kürtler ve BDP pek beklentileri olmasa da, yine de özgürlükçü, demokratikleşme paketini merakla bekliyordu. Paket’in açıklandığı saatlerde Güneydoğu’da hayatın durduğu bile söyleniyordu.
Anadilde eğitim umutları suya düştü, hiç olmazsa, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kullanılan “Türküm doğruyum çalışkanım, varlığım Türk varlığına armağan olsun” andı kalktı diye sevinmeliler!.. Bundan böyle varlığımız Türk varlığına armağan etmeyeceğiz. Şehitlerimiz anlaşılan yanılmışlar!..
Alevilere pek bir şey verilmedi denilmesin diye onlara bir üniversite ismi çıkmış, ama yine de isterlerse türban takabilirler…
Kürtler takarsa onlara da hiç kimse bir şey demez. Bilakis bazıları üstüne üstlük sevinir…
BDP demokratikleşme paketini beğenmemiş; Gülten Kışanak bu paket beklentilere cevap vermemiş demiş. Ahmet Türk ise, bu paket Kürt sorununun çözümünü sağlayacak çözüme katkı sunacak bir paket olmaktan uzak olduğunu söylüyor! Sonra da ilginç bir benzetme yapmaktan kendini alamamış; “Bir kabağa baktığınız zaman çok büyük görünüyor, görkemli. Ama kabağı ikiye böldüğünüz zaman bakıyorsunuz ki, içi bomboş”…
Ne bekliyorlardı ki hayal kırıklığına uğramışlar…
Paketi hazırlayanlar zaten ne yapsak yine beğenmezler, verilenden fazlasını isterler diye düşünmüş olmalılar.
Hayal bu ya; pakette Apo serbest kalacak, hatta seçime bile girebilir denilseydi!
Güneydoğu illerinin isimleri Kürtçe yazılsın denilseydi!..
Güneydoğu’ya önce özerklik sonra da ayrı devlet kurulabilsin sözü yer alsaydı!..
İnanın ki Kandil, İmralı uzantılı BDP yine memnun olmaz yeni yeni şeyler isterlerdi.
Her şey bir yana günlerdir beklenen, reklamı yapılan paketin özü sözü bu…
Bundan iyisi Şam’da kayısı…
Bütün bunlar bir yana Türkiye’nin asıl sorunu muhalefet sorunudur. Karşımızda günü kurtarmaya çalışmayan, yeri geldiğinde payanda görevini üstlenmeyen, siyaseti kayıkçı kavgasına dönüştürmeyen bir muhalefet olsaydı şimdi özgürlükçü demokrasiden söz etmiş olacaktık…
NOT: Tüm okurlarımın, İstanbulluların ve dostlarımın bu şehrimizi emperyalist güçlerden kurtaran Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde gerçekleşen 6 Ekim İstanbul’un Kurtuluş Bayramı’nı kutlarım.
erdemyucel2002@hotmail.com
Türkiyenin üniterliği kağıt üstünde kalıyor; fiilen çok kuşkulu. Üniter dahi olsa orijinal adların muhafazası uluslararası kabule göre gerekiyor; değiştirilmesi bir tür kültürel soykırım oluyor. Değiştirilmemesi tarihe saygı gereği oluyor. Konstantinopolis, bu kentin asıl orijinal adı Byzantium olduğu, Doğu Roma İmparatorluğunun müessisi hükümdarın adını taşıdığı için bu kuraldan bağışık olabilir. O bile Cumhuriyet öncesi İstanbulun çok sayda isimlerinden biri olarak muhafaza ediliyordu (Bazı madenî paralardaki "fi daraba-i Konstantiniye" kaydı bunu gösterir. Britania adı Romalı Britannicus'dan gelir, Londra (London) bu kenti kurup Londinium adı veren Romalılardan beri gelir. Adını Arapça "Macrid-mecraların-akış kanallarının kavşak noktası"dan alan Madrid onları düşmanı vizigotlar tarafından dahi değiştirimemiştir. Vs. vs.
Sevgili Yılmazın örnek verdiği isimler Osmanlının istila ettiği ülke ve kentlerin genellikle Türkçeleştirme değil; özgün adlarının bizim dilimize uyarlanmışıdır; Plovdiv-Filibe, Xanti-İskeçe, Constanza-Köstence gibi. Buraların sekenesi zaten özgün isimleri kullanırlar. Dahası da var: Hereklia-Ereğli, Kayseria-Kayseri gibi. Smyrna-İzmir gibi. Avrupa baştan aşağıya sonradan göçme kavimlerin ilk sakinlerinin topraklarında devlet kurdukları bir kıta. Bundan gocunacak bir şey yok. Şimdi statuquo kuralı gereği hâli hazır duruma itibar edilir nüfus çoğunluğu temel alınır. Yunanlılar gibi (ki kendileri de "Elenes" adı altında istilacı sürüler halinde gelmişlerdir) çok farklı sayısız kültür ve uygarlıkların bulunduğu bu eski dünyayı sırf kendilerine mâl eden fanatik bir toplum şimdiki Fransaya "Galya" demekde ısrar etmektedirler. Ama Fransadaki daha eski kentler, ör. Marsilya (Marseille) eski (Yunanca) Massilia adını biraz farklı biçimde muhafaza etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti bir bütünse yerleşim adlarının da Türk diline uyumlu olması gerekir. İstanbul'a Konstantinopolis demiyoruz. Konstantinopolis'i Yunanlılar kendi aralarında söyler kendileri dinlerler. Ama bu şehrin adı Yunanistan dışındaki pek çok ülkede bile İstanbul'dur. Batı Trakya'da Türklerin çoğunlukla yaşadığı Gümülcine'ye Gümülcine diyemezsiniz. Komotini diyeceksiniz. Mektubunuzu, zarfın üzerine Gümülcine yazıp gönderirseniz ''Yunanistan'da bu isimde bir şehir yoktur'' şerhiyle zarfınız geri gelir. Keza İskeçe'ye Xanthi, Dedeağaç'a Alexandropolis diyeceksiniz. Bulgaristan'daki Filibe'ye de Plovdiv diyeceksiniz. Mâdem ki bu yerleşimler Türkiye dışında kalmıştır; devletlerin iradesine saygı duyacaksınız. Türkiye sınırları dahilindeki tüm yerleşimler de resmî dilimizin gereklerine uyacaktır. Bu gidişle elinizi verseniz kolunuzu alamazsınız.