20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Gündemimiz Zina!..

Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Yüksek Komiseri Gunther Verheugen’in yapmış olduğu incelemeler, Yeni Türk Lirası’nın tedavüle çıkmasının neler getireceği, Çeçen teröristlerin Beslan katliamı, İskenderun’da 4,5 yıl bekletildikten sonra içindeki zehirli atıkları ile batan gemi artık Türkiye’nin gündemi olmaktan çıktı. Demiryolu skandalı unutuldu bile; ne istifa eden, ne de ettirilen var.Türkiye’nin yeni gündemi; Türk ailesini kurtarma operasyonu olarak nitelenen zina... Basın siyasilerin bu konudaki demeçlerini yorumluyor. Televizyon programlarında aynı konuyu aydınlanma felsefesinden kısmen geçmiş olanlar ile, aydın düşünceden nasibini alamamışlar tartışıyor. Sonuç sıfıra sıfır, elde var sıfır!..
Sözcükler, ansiklopediler zinayı evli bir kişinin eşinden başkası ile ilişki kurması olarak tanımlıyor. Eski Mezopotamya’da Hammurabi yasaları, zina yapanların suya atılıp boğulmalarını öngörüyor. Eski Yunan ve Roma’da zina yapan kadın öldürülürken, erkek hafif bir ceza ile paçayı kurtarıyor. Yahudi, Hıristiyan ve İslâm dinleri de zinayı suç sayıyor. Bütün bu katı, acımasız, insanın duygusallığını hiçe sayan yasaklara, cezalara karşı tarih boyunca zina denilen ilişkilerin önü alınamadı. Bu arada Büyük Okyanus Adaları’nda akraba olmamak koşulu ile zinaya izin verildiğini sosyolojik belgelerden öğreniyoruz. Pueblo yerlileri ise gizli kalmak koşuluyla zinaya göz bile yumuyorlarmış.
İslâm hukuku zinayı, şeriata göre yapılmış bir evlenme akdi bulunmadan kurulan cinsel ilişki olarak niteliyor. Cinsel ilişki yanılgı sonucu olursa, yalnızca günah sayılıyor ve taraflar hafif bir ceza ile geçiştiriliyor. Ceza ehliyeti olan kadın veya erkek bilerek, isteyerek zina yaparlarsa recm (taşlama) veya kırbaçlanarak cezalandırılıyor. Ancak şeriata göre zinanın ispatı da bazı koşullara bağlıdır. Özellikle dört şahidin ilişkiyi bizzat görmesi şart koşuluyor.
İslâm tarihinde zinadan ötürü, recm olayı yalnızca bir defa Müslümanlığın ilk yıllarında yapılmıştır. O olayda suçlu denilen zavallı “ben zina ettim” diyerek itirafta bulunmuş ve dört bir yöne dönerek sözlerini tekrarlamıştır.
Silahtar Mehmed Efendi kendi ismini taşıyan tarihinde ise, Osmanlı İmparatorluğu’nda yalnızca bir defa, Sultanahmet’te (At Meydanı) recm yapıldığını yazmıştır. O zamanlar Aksaray’da oturan Abdullah Çelebi ismindeki bir adamın genç ve güzel karısının civardaki bir Yahudi çırağı ile ilişkisi olduğu söylenmiş, dedikodular alıp yürümüş. Olay Kadı’ya intikal etmiş ve yankıları sanılandan çok daha büyük olmuş. Bu davaya Beyazizâde Ahmed Efendi bakmış. Önce suçluları, sonra da şahitleri dinlemiş ve kararını vermiş; recm. Buna rağmen suçlular masum olduklarını, iftiraya uğradıklarını verilen kararın haksız olduğunu iddia etmişler. Son çare olarak padişah Sultan IV.Mehmed’e, Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya başvurmuşlar. Ancak olumlu hiçbir yanıt alamamışlar. Öte taraftan halk ikiye ayrılmış, kimileri cezanın ağırlığından, kimileri de kararın doğruluğundan söz etmişler. İşin ilgi çekici yönü de bu olay devrin ulemasının da arasını açmış. Ulemanın bir kısmı recme hükmolunması için suçluların itirafta bulunmalarının şart olduğunu, eğer buna imkan yoksa, inkar edilemeyecek şekilde suç üzerinde yakalanmalarının gerekli olduğunu ileri sürmüşler. Bu görüşte olan ulemaya göre, suç sabit olmadan, karine ile recme hükmolunamazdı. Bu görüşte olanlar azınlıkta kalmış ve kararın uygulanmasına karar verilmiş. İnfaz Sultanahmet’te Burmalı Sütunun önünde yapılacaktı. O sabah İstanbul hareketli günlerinden birini daha yaşıyordu. İnsanlar merak, hiddet, acıma ve heyecan ile meydanın yolunu tutmuşlardı. Recmi seyretmeye gidenler bile hala kararı tartışıyor, kimi kararın yerinde olduğunu, kimi de recm için şartların tam olmadığını söylüyordu. Kesin olmamakla beraber padişahın da meydana bakan Fazlı Paşa Konağı’ndan recmi seyrettiği söylenir.
At Meydanı, tıklım tıklım dolmuştu. Zina yaptığı iddia edilen kadın elleri bağlı olarak getirilmiş, önceden hazırlanmış bir çukura yarı beline kadar gömülmüştü. Başında da hükmü veren Beyazizâde Ahmed Efendi bulunuyordu. O devirde bir müslümanın bir gayrimüslim ile ilişkide bulunması inanılacak gibi değildi. Alçak, namussuz, hain, kahpe sözleri, önce yavaş sonra da hep bir ağızdan meydanda uğuldamaya başladı. Bunların arasından ince, dokunaklı bir ses, iftiraya uğradığını, suçsuz olduğunu söylüyordu ama kim duyar kim dinler...
-Urun urun namussuz kahpeye diye bir ses yükseldi, kalabalıktan fırlatılan bir taş kadının vücuduna çarptı, bunu bir feryat izledi. Bir taş, bir taş daha derken taşlar yağmura dönüştü ve hüküm uygulandı. O sırada korkudan İslâmiyet’i kabul eden ve böylece ölümden kurtulacağını sanan Yahudi’nin de boynu vuruldu.
İstanbul’da bu olayın yankıları uzun süre devam etti ve konuşuldu. Olayın ilginç yanı da devrin ulemasının kararı veren Beyazizâde Ahmed Efendi ile selamı sabahı kesip Onu boykot etmesiydi.
Kıssadan hisse...
Ceza kanunumuzda zina ile ilgili yasa yürürlüğe girecek olursa, başta bazı siyasiler olmak üzere paparazzilerde boy gösteren adı sanatçıya! çıkmış oyuncu ve şarkıcılar ile, kırsal kesimlerde ikinci veya üçüncü eş olan kadının hakkını kim koruyacak? Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın, kocasını nasıl şikayet edecek? Toplumsal aile düzeni, böyle saçma sapan, uygulanamayacağı şimdiden kesin olan yasalarla korunamaz. Kaldı ki bu yasaya tepki bizden önce Avrupa’dan geldi. Acaba bu yasanın çıkarılmasındaki amaç, siyasi, ekonomik ve güncel olayları gündemden düşürmek mi?
Yayın Tarihi : 11 Eylül 2004 Cumartesi 18:28:21
Güncelleme :11 Eylül 2004 Cumartesi 18:46:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?