25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Günümüz Türkiye’sinde Müzecilik İçler Acısı!..

Türkiye’de yaşanan kısır politik çekişmelerden, siyasi parti liderlerinin televizyonlarda her gün izlemekten sıkıldığımız kavgalarından, ne olduğu anlaşılamayan darbe senaryolarından, yargıdaki karmaşadan kültüre, müzelere bir türlü sıra gelmiyor. Oysa yıllar öncesi Atatürk, “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür” demişti…

Kültür varlıkların korunarak, sergilendiği, bilimsel yayınlarla tanıtıldığı dünya müzelerin geçmişi çok eski yıllara inmektedir. Tarih süreci içerisinde eserlerin toplanarak bir araya getirilmesinin geçmişi ise çok eskidir. Orta çağda kilise ve manastırlarda toplanan eserleri sonraki yıllarda meraklı aristokratlar koleksiyonlar haline getirmiştir. Bu arada Samuel Van Quichberg isimli bir bilgin ilk kez, 1665’de örnek bir müzenin nasıl kurulabileceğini içeren “Inscription” isimli bir de kitap yazmıştır. Bir süre sonra da Avrupa ülkelerinde soyluların koleksiyonlardan, Fransız Devriminden (1789) sonra saray eşyalarından yola çıkılarak eserlerin bir çatı altında toplanmasına yönelik çalışmalar başlamıştır. İngiltere’de, Oxford Üniversitesinde, devrin ünlü koleksiyoneri Elias Ashmole’nin topladıklarından yararlanılarak ilk müze kurulmuştur. Ardından İngiliz Parlamentosu Dr.Hans Sloane’nin (1660–1753) sikke, madalyon, araç, gereç, bitki, kitap ve resim koleksiyonlarını satın almıştır. Böylece Mantaque House’de British Museum’un temelleri atılmıştır. Böylece başlayan müze çalışmaları kısa süre başta Almanya ve İtalya başta olmak üzere kısa sürede diğer ülkelere yayılmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Amerika’da bu türdeki çalışmalara katılmış, onu bazı Asya ülkeleri izlemiştir.

Avrupa’da müzecilik çalışmaları devam ederken ve çeşitli şekillerde Anadolu, Mısır ve Mezopotamya’dan eserler yasal veya yasal olmayan yollarla yurt dışına kaçırılırken Osmanlılar uzun süre bu tür çalışmalara uzak kalmıştır. Tophane-i Amire Müşiri Fethi Ahmet Paşa, Aya İrini’de toplanan eserleri “Mecma-i Esliha-i Atika (Eski Silahlar Koleksiyonu) ve Mecma-ı Atika (Eski Eserler Koleksiyonu) ismi altında ilk müzeyi kurmuştur. Böylece kurulan Osmanlı Müze-i Hümayunu, P. Anton Dethier’in, ardından Osman Hamdi Bey’in, Halil Edhem Bey’in çalışmaları ile bilimselliğe yönelmiş, yapılan kazılarla müzeler zenginleşmiş, Mimar P.Valaury’in yaptığı bugünkü Arkeoloji Müzeleri ile yeni bir dönem başlamıştır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün katkısıyla Türk müzeciliği büyük bir atılım göstermiş, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılarla yeni açılan müzeler eser zenginliğine kavuşmuştur. Bu arada eğitimlerini tamamlayan müzeciler büyük özveri göstererek, Avrupa’dan en azından iki yüzü aşkın bir süre sonra başlayan müzecilik çağdaş düzeye yaklaşmıştır. Türk müzeciliği 1990’lı yıllara kadar gelişim göstermiş, çeşitli müzelerimiz dünyaya ismini duyurmuş ve çeşitli ödüller kazanmıştır. Kuşkusuz bunda o yıllardaki müze müdürlerinin, uzmanlarının çalışmalarının, bilimsel yayınlarının büyük payı olmuştur.

Günümüzde ise Kültür ve Turizm Bakanlığı kısır bir döngü içerisinde olduğundan bu yönde yeterli bir çalışma yapılmamaktadır. Kuşkusuz, bunun başlıca nedeni de başarılı müze müdürleriyle uzmanlarının hemen hepsinin yaş haddinden veya başka nedenlerle, küskünlüklerden müzelerinden ayrılmak zorunda kalmalarıdır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin birçok üniversitelerindeki arkeoloji, sanat tarihi başta olmak üzere kültürel eğitim alan yetenekli pek çok öğrenci devletin yanlış personel politikası yüzünden müzelerde kendilerine yer bulamamaktadır. Yetenekli, kendilerinden müzecilik yönünden yararlanılacak yeni mezunların çoğu işsiz kalmış, bazıları da meslekleri dışında iş bulabilmişlerdir. Böyle olunca müzelerin uzman personeli gün geçtikçe azalmış ve İstanbul Arkeoloji Müzelerindeki dünyaca ünlü tablet arşivi başta olmak üzere müzelerin pek çok bölümü kapanmıştır. İşin acı yönü de müze müdürlüklerine bugün atanacak uzman bile hemen hiç kalmamış gibidir.

Bakanlık yöneticilerine sormak isterim; bugün yaş haddinden emekli olup Sabancı Müzesinde dünya çapında işler başaran Nazan Ölçer’in, İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü ve ardından genel müdür olan Alpay Pasinli’nin, Bodrum Müze Müdürü Oğuz Alpözen’in, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Filiz Çağman’ın, Topkapı ve Yıldız Sarayı Müzesi Müdürü Sabahattin Türkoğlu’nun, Efes Müzesi Müdürü Selahattin Erdemgil’in yerleri doldurulabildi mi? İsimlerini sıralamaya yer yetmeyecek daha birçok müze müdürü ve uzmanın…

Gerçekten müzelerde durum öylesine acayip bir hal almıştır ki, İç Hizmetler Yönetmeliğine rağmen Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne müzecilik eğitimi almamış kişiler, örneğin kaymakamlar getirilmiş, bazı müzelere ne olduğu anlaşılamayan müze başkanlıkları politik olarak ihdas edilmişti.

Kısacası günümüz müzelerinde sözcüğün tam anlamıyla bir kargaşa hüküm sürerken, uzman personel sıkıntısı da en üst dereceye çıkmıştır. Ayrıca Yardımcı Hizmetler Sınıfı da yavaş yavaş ortadan kalkmış, onların yerlerine hiçbir sorumluluğu olmayan güvenlikçiler hâkim olmaya başlamıştır. Bütün bu olumsuzlukları gören eski müzeciler büyük bir mesleki acıyı çekmektedir.

Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü var ama ortada çağdaş müzecilik görüşünü benimsemiş, mesleğinde uzmanlaşmış eleman yok denilecek kadar az… Yeni bir aşama yapacak görüş ise ufukta bile görünmüyor!... Bir çok kez yinelediğim gibi TBMM’ne milletvekili seçen liderlerin aklına da arkeolog, sanat tarihçi ve mimar nedense hiç gelmiyor!...

erdemyucel2002@hotmail.com
 

Yayın Tarihi : 19 Şubat 2010 Cuma 23:14:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
C. Üstündağ IP: 78.169.165.xxx Tarih : 20.02.2010 22:12:37

Yazdıklarınıza tamamen katılıyorum sevgili üstat. Ayrıca, yorumcu Gökhan Bey de yazınızı çok ince ve çok güzel yorumlamış. Tüm kamu kurum ve kuruluşları gibi ve hatta en fazla politize edilen, kadrolaşma eğilimi olan yer Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ona bağlı müzelerdir! Kültür tarihimize baktığımız zaman aklımızda iz bırakan bakan sayısı bir kaç kişiyi geçmez. Bunlardan anımsayabildiğim, ilk Kültür Bakanımız Sayın Talat Halman, diğeri de Merhum Ahmet Taner Kışlalı'dır. Güya tam 1,5 yıl önce tüm müze uzmanları Teknik Kadro kapsamına alındılar ama hala daha bu kadrolara atamaları yapılmadı? Personelinin özlük haklarına bu kadar duyarsız bir bakanlık olabilir mi? Hani eskiden beri anlatıala gelen bir fıkra vardır, bilirsiniz onunla bitirmek isterim yorumumu; 70'li yıllarda İsviçre'deki AET toplantısına giden bir bakanımız, toplantıdaki protokolde İsviçre Denizcilik Bakanının da olduğunu duyunca hayret eder ve İsviçreli bir yetkiliye, sizin deniziniz mi var bakanınız olsun diye şaka yollu takılınca, İsviçreli yetkili hiç istifini bozmaz ve der ki, ona bakarsanız sizde de Kültür Bakanlığı var!!!     


Gökhan IP: 88.244.208.xxx Tarih : 20.02.2010 21:31:56

Sayın Yücel,TÜRSAB ın yaptığı bir araştırmada Türkiye de 6000 küsur tescilli sit alanı var.Bunların 5500 tanesi arkeolojik sit.Olsun olsun 500 tanesi kazılıyor.Diğerleri yasadışı definecilerin ve eski eser kaçakçılarının ellerine bırakılmış durumda.Müzeler eleman yetersizliğinden zor durumda.Müzelere arkeolog sanattarihçi ve restoratör alınmıyor. Arkeolojik alanlar kazılsa eser kaçakçılıkları azalacak.Ama gözgöre göre müdahale edilmiyor.Bugüne kadar kaç kültür bakanımız arkeolog ya da sanat tarihçisi bilen var mı? 2863 sayılı kanun ulusal kültür politikasına göre yeniden yapılandırılmalı. Ülkede binlerce arkeolog işsiz,yerli arkeologlar kazı ya da araştırma yapmak için zorlanırken yabancılar ellerini kollarını sallayarak gelip kazıyorlar. Ünvan almış (Dr. ya da Doç) arkeologlar idari işlere boğuşmaktan araştırmaya vakitleri olmuyor.Müzelerdeki arkeologlar evrak memuru haline gelmiş durumda. Camianın bu derece kötü olmasından elbette çıkar sağlayanlar var.Onlar da eser kaçakçıları  ve onlara malzeme sağlayan kaçak kazı yapanlar.